Marina Abramovic! 1974 yılında daha ünlenmemiş 28 yaşında Sırp bir performans sanatçısı. Marina insanların tepkisini ölçmek için bir gösteri düzenlemeyi düşünür. Performans insan ve toplum psikolojisinin sınırları, insanların eline güç geçince ne kadar ileri gidebilecekleri ile ilgilidir .Performansın sonucu oldukça ürkütücüdür… Gösteri 1974 yılında Napoli’de Studio Mora’da gerçekleşti. Marina bir sürü seyircinin önünde durmuş yanında
Aylardan kasım… Sararmış yaprakların etrafımızı sardığı, sıcakların azalmaya başladığı, etrafımızı hüzünlü bir huzur dalgasının kapladığı, artık yazın neşesinden tamamen çıktığımız ay kasım… Kuşkusuz sonbahar denince aklımıza dışarıda ince ince yağmur yağarken sıcak içeceğimizle pencere kenarında kitap okuduğumuz anlar geliyor. İşte bu yazıda sizin için sonbahar temasına uygun, okurken sonbaharın kasvetli havasını hissedebileceğiniz kitapları derledik. 1)Gurur
“Neyi seviyoruz? Bir gövdeyi mi? Bir düşünceyi mi? Bir akım bile olmayan yeni esintileri mi?” Tarih derslerimizde Magna Carta’nın, Fransız Devrimi’nin halkın hareketi olması sebebiyle başarılı yahut kalıcı olduğundan; Türk reformlarının tepeden gelme olması sebebiyle halktan bir karşılık bulamayışından bu sebeple de başarısız oluşundan bahsederiz hep. Cumhuriyet’i ise halk kazanmıştır, bu devrim halk hareketinin bir
meyveler dıştan çürür insanlar içten hakikati göremezsin eğer kör değilsen bir mum yak bir dilek tut bir şarkı söyle yaz elindeki kalemle bak bu benim son baharım bak gözlerimin içine öldür beni bak ki gözlerime gör şefkatimi bak bahar geldi kopan bir şey kalmadı gönlümden gönlüm kopuyor artık bak kırk kilit vurdum ben bu kapıya
“Klasikleri okumalıyım!” “Kült olmuş eserleri okumalı, bitiremezsem bile onlar hakkında fikir sahibi olmalıyım!” telaşları arasında benimle aynı dilde eserler veren, aynı yıllarda yaşayan yazarları okumayı es geçtiğimi fark ediyorum zaman zaman. Okuduğumuz eserlerin iyi olabilmesi için “Klasik” listesine girmiş ya da “kült” olarak anılması gerekir mi ki? Yanı başımızda öyküler anlatan yazarlarımızı, yıllar sonra efsaneleşmiş
“Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır.” İnsanların yaşam ve ölüm arasındaki çizgisi kimi zaman derin kimi zamansa kopmaya yakındır. Sanatçılarda ise bu derinlik ve kopma arasındaki gidip gelmenin yoğunluğuna tarih boyunca şahit olmuşuzdur. Bu yüzdendir ki edebiyatçılar, yaşamla ölüm arasında kaldıklarını hem yaşamlarına hem de eserlerine yansıtırlar. Diyebiliriz ki
Bir hüzün var yaşamak dediğin işte; Her savrulduğunda döndüğün çatı Belki sağanakta açtığın şemsiye Bazen ruhuna kadar ıslanmak Kurutamamak hiçbir zaman ıslanan yerleri Belki de kurusun istememek Bir kaybolmuşluk var şu yaşamak denen şeyde; Seni iliklerine kadar sarsan, yoran, yontan Yolunu kaybetmek, belki de kaybetmeyi istemek Bazen de; Yolun dikenli olması kadar yorucu Yürüyecek yolunun
Osamu Dazai, hayatı melankolinin pençesinde geçmiş, hayatı boyunca arayışı bitmemiş ve bu uğurda defalarca kez hayatını bitirmeyi denemiş Japon yazar… 39 yıllık kısa hayatının neredeyse tamamını ölümü düşünerek, tasarlayarak ve ölmeye çalışarak geçiren edebiyatçı, beşinci intiharında başarıya ulaşmış ve hayata veda etmiştir. Dazai, Japonya’nın politikayla ilgilenen saygın ve varlıklı ailelerinin birinden geliyordu. On iki kardeş
Karanlığın sessizliğini bozan uyumsuz topuk tıkırtıları arasında kesik kesik güldü Serpil. “Kız!” dedi Mehtap’ın koluna vurarak, “Neydi seninkinin o cilveleri son şarkıda? Yanıyor sana yavaş yavaş bak demedi deme.” Hiç üzerine alınmıyor gibi davrandı Mehtap, “Aman” diye savdı başından. “Sarhoş cilvesi işte, ne mektubu okunur sarhoşun ne cilvesine güvenilir. Sabaha hatırlamayacak yine hiçbirini, boşa heveslendirme
Bir yazarın hayat hikayesini anlamak, bilmek çoğumuzun da kitaplara olan bakış açısını değiştirebilir. Bu yazımda uzun zamandır çok severek okuduğum, ilgiyle okunulan ve herkes tarafından çok sevilen anlamlı ve derin bir hayat hikayesine sahip bir yazarı tanıtmak ve anlatmak istiyorum. Dünya edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Stefan Zweig’ın kitapları daima “çok satanlar” listesinde hep üst