Oscarlar yine öncesi ve sonrasıyla, girdiği sıkıcı bunalımla sinema gündeminde buldu kendini. Oscar töreni televizyonda uluslararası bir canlı yayın gösterisi olması vesilesiyle daha da ayrıksı olmaya ve ticari tarafını gitgide daha da keskinleştiremeye başladı. Ayrıksı kelimesi bu sıkıcı şölen için fazla gösterişli gibi dursa da bu derece sahne oyununa döndürülen bir dizi teknik onurlandırma töreni
Paul Thomas Anderson özgürlüklerini yeni elde etmiş bir Amerikan on yılında 26 Haziran 1970 yılında Studio City Los Angeles’ta doğdu. “Baby Boomer” ların devasa bir kültür kasırgası ve dönüşümü içinde debelenmesinin ardından sivil ve insan haklarının birinci dünya ülke toplumlarının önceliği haline geldiği bir dönemde yeni bir eğlence kuşağı doğmuştur. Bu kuşak bir şekilde yaptığı işlerde
Giriş Geçtiğimiz yaz vizyona giren ve ödül sezonunda iddialı olacağını düşündüğüm yapımlardan birisi de The Green Knight. Son yıllarda ses getiren ve birçok ödül alan filmlerin prodüktörü ve distribütörü olan A24 şirketinin yapımı olan bu filmin yönetmen koltuğunda ise David Lowery’i görüyoruz. Green Knight filminden haberdar olduğumda oldukça heyecanlandım çünkü isminden çok rahat anlıyoruz ki
Sinema camiasının hatırı sayılır yönetmenlerinden Paul Thomas Anderson’ın son filmi Licorice Pizza yeni yılın ilk günlerinde ülkemizde de vizyona girdi. Film Anderson’ın da çocukluğunu geçirdiği San Fernando Valley’de 1970’lere uzanıyor ve nostaljik olmaya çabalamadan nostaljik bir büyüme ve hatta yer yer büyüyememe hikayesi anlatıyor. Film ayrıca oyuncu kadrosunda gelecekte isimlerini muhtemelen pek çok kez işiteceğimiz
Afterlife dizisi yakın bir tarihte final sezonu ile seyircisiyle tekrar buluştu. Final sezonunun Netflix’e daha yeni gelmesi nedeni ile bu sezon hakkında yorum yapmadan, dizinin genel anlamda kalitesini ve ilk iki sezonunun başardıklarını anlatacağız. Bir yandan da hem Ricky Gervais’e hem de bu yapımda emeği geçen insanlara, sektörün bu kadar açık bir şekilde yozlaşmaya doğru
Eric Rohmer, ‘’French New Wave’’ denilen unsurun kendisi çıkarılınca geriye çok az şey kaldığını düşündüğüm utangaç bir sinemacı olarak geçenlerde hayatıma girdi. Kendi aşkın hayal gücü ve insanın kolektif bilinci hakkında realist bir çığırtkan kendisi. Filmlerine ve yarattığı natürel ve kendini çabucak sevdiren sinemasına bakıldığında edebiyat unsuru, karakterizasyon, ahlaküstü olgular Yeni Dalga’nın tamamına tesir etse
Nevi şahsına münhasır yönetmenlerin başında gelen Leos Carax, Kutsal Motorlar (2012) sonrası sessizliğini tam dokuz yıl sonra Annette ile bozdu. Seyirciyi tam orta yerinden ikiye bölen Annette sadece sessizliği bozmakla kalmadı; adeta gürültüyü de beraberinde getirdi. Sparks, Carax ve Adam Driver iş birliğiyle meydana gelen Annette, son derece bilindik bir noktadan yola çıksa da seyirciyi
Asıl adıyla Walter Elias Disney aslında hepimizin bugün dahi aşina olduğu, bildiği ve filmlerini izlediği yapım şirketi Disney’in kurucularındandır. Kardeşi ile birlikte kurduğu yapım şirketini bir kenara bıraktığımızda ise 65 yıllık ömründe bireysel olarak 59 defa Oscar’a aday gösterilmiş ve bunların 22 tanesini kazanarak tarihte kırılması zor bir rekora imza atmıştır. Şirket sahibi sıfatıyla birlikte
50’ler başında Amerika’nın endüstriyel hükmüyle tanışan ve onlara çorak, işlenmemiş bir koca vatan vaadiyle yaklaşan Türkiye’mizin aynı zamanda sinemayla tanışması ve denk düşmesi de bu yıllara denk gelir. Marshall Planı’nın devreye sokulması, ülkeye ithal ticari ürünlerin girişi, politik çalkantılar, tarımda makineleşme, verilen imtiyazlar doğrultusunda petrol arama ve çıkarma izinleri… Ülke bütün bu karmaşanın ve devinimin
“Günaydınlar! Sakın korkmayın. Hey, hepiniz korkmuşsunuz. Para mı isteyeceğiz sanıyorsunuz? Hırsız mıyız? Dilenci miyiz yoksa? Bizi çete sandınız, değil mi? Yanlış! Fena yanıldınız, para falan istemiyoruz. Paradan tiksiniriz! Öyle değil mi çocuklar? Bugün daha insani bir amaç için buradayız. Paradan çok daha asil, çok daha anlamlı ve çok daha bilge bir amaç için! Evet doğru,