“Günaydınlar!
Sakın korkmayın. Hey, hepiniz korkmuşsunuz. Para mı isteyeceğiz sanıyorsunuz?
Hırsız mıyız?
Dilenci miyiz yoksa?
Bizi çete sandınız, değil mi?
Yanlış!
Fena yanıldınız, para falan istemiyoruz.
Paradan tiksiniriz! Öyle değil mi çocuklar?
Bugün daha insani bir amaç için buradayız. Paradan çok daha asil, çok daha anlamlı ve çok daha bilge bir amaç için!
Evet doğru, hepinize bir hediye getirdik.
Hepinizin sefaletine bir nokta koyacağız. Istırabınız son bulacak!
Artık acı çekmeyeceksin bebek, canlan.
Her sabah zombiler gibi kalkamazsın ya.
Şu halinize bakın!
Hep aynı sabah, hep aynı ofis. Bir hediyeye ihtiyacınız var sizin!
Her şeyden farklı, içinizi neşeyle dolduracak bir şeye.
Yaşamı, gençliği, mutluluğu, şansınızın döneceğini ve özgürlüğü hissettiren bir şeye.
İşte bu yüzden geldik; her sabah sizlere lekesiz, birbirine hiç benzemeyen hediyeler vermek için geldik!”
İşte bu cümlelerle sesleniyor metro halkına Noviembre’nin Alfredo’su. Kasım Manifestosu’ndan, özgürlük ve asla boyun eğmeyen arkadaşlarının cesaretlerinden aldığı güçle. Bir hediye vermek istiyor onlara, ödeyeceği büyük bedel uğruna!
Hayallerden Sızan Gerçeklerle Yüzleşmek
Tiyatro tutkunu Alfredo Baeza, Madrid’e büyük hayallerle geldiğinde körükleyeceği devrim ateşinin henüz farkında değildi. En büyük ilham kaynağı ise yaptığı kuklalarla en çok mutlu ettiği engelli kardeşi Alejandro’ydu. Aynı kuklalarla sergilediği etkileyici gösteri ona konservatuvarın yetenek sınavını kazandırdı. Peki Alfredo için ”Tiyatronun amacı nedir?” sorusunun cevabı neydi? Yıllardır hayalini kurduğu konservatuvarda karşılaştığı tavırlar ona biçimciliği ve kalıpların anlamsızlığını sorgulattı. Bu eğitim ne için gerekliydi ve o neden oradaydı? Kurguyla gerçeği eğip büktüğü ve birbirine perçinlediği bir anda attığı yalan ise yolculuğun şimdilik sonu demekti. Artık Alfredo’nun önünde zorlu ama unutulmayacak bir yol vardı. Silahlardan mermilerin değil de çiçeklerin fırlayacağı eşsiz bir yol.
Sahneyi Sokağa Taşımak
Alfredo, konservatuvardan atıldıktan sonra arkadaşları da ona katılır. Hepsinin bir bakıma gözleri açılmıştır. Artık hedef kitle tepkileri dahi tahmin edilebilir tek tip seyirci değil halk; oyun alanı ise kapalı ortamlar değil sokaktır. Erving Goffman, dramaturjik çözümleme teorisinde teatral olanla günlük davranışın benzerliklerine dikkat çeker. O tiyatroyu ön ve arka bölge olmak üzere ikiye böler. Ön bölge sahne yani toplumla birleşilen alan olan addedilirken arka bölgede kişi kendisiyledir. Sahne için hazırlanır ve sırasını bekler. Peki Goffman’a göre tiyatro toplumsal süreçleri aydınlatan bir role sahipse tiyatroyu sokağa entegre etmenin sonuçları nelerdir? Ön ve arka bölge ayrımını ortadan kaldıran cüretkâr bir harekettir bu. Seyirci ve oyuncu arasındaki duvarı net bir şekilde yıkan, sokakla birlikte seyirciyi de kendisine entegre eden ve tiyatroya yeni bir soluk getiren bu hamleyi Alfredo ve ekibi Kasım Manifestosu’nu ilan ederek yapar.
Bağımsız bir tiyatro açılacak, kamusal ve özel tüm yardımlardan kaçınılacak, seyirci sayısının sınırlı olabileceği kapalı alanlarda çalışılmayacak, bütün yerleşik temsil usulleri yasak olacak, seyirci neredeyse oraya gidilecek, geçmişte herhangi bir şekilde televizyon ya da film işine bulaşmış bir kişiyle çalışılmayacak, orijinal materyalin yaratım sürecinde herhangi bir yazılı kaynaktan faydalanılmayacak ve ne olursa olsun hiç kimse, hiçbir zaman manifestoya ihanet etmeyecekti. Dışarıdan bakıldığında son derece keskin ve muhafazakâr bir manifesto gibi dursa da öncüsü olduğu değişim rüzgarları düşünüldüğünde son derece gerekli ve geçerli bir manifestoydu bu. Bünyesinde barındırdığı oyuncuyla bağ kuran, uğruna mücadele ettiği ideolojiyi de ona sımsıkı bağlayan bir manifesto. Kasım Manifestosu’ndan güç alan Alfredo ve ekibi, giderek adlarını duyuran ve sürekli alıkonulmalarına rağmen yılmayan, sanat yoluyla gerçekleştirmeye çalıştıkları devrimin peşinden koşan radikal bir grup haline geldi. Onların temsil ettiği belgesel tiyatro yeni teknikler geliştiren, toplumsal süreçleri konu edinip günceli yakalayan, kapalı bir alana sıkışmayıp özgürce hareket eden ve asla parayla sunulmayan yepyeni bir sanattı. Aksi halde ise karşısında durduğu sistemin bir parçası haline gelecek ve onun ağına düşecekti. Manifestonun da vurguladığı gibi parayı kabul etmek, sanatı satmak demekti.
Kasım Manifestosu ile Güçlenen Belgesel Tiyatro
1920’lerden 1970’lere kadar varlığını sürdüren belgesel tiyatro dünyayı ve kargaşasını reddeden bir anlayışa sahipti. İktidara ve halka gerçekleri söyleyen, yüzünü sokağa dönen ve seyirciyi de sahneye dahil eden belgesel tiyatro; düşünsel ve psikolojik bir derinliğe de sahipti. Belgesel tiyatro şaşırtıcı ve çarpıcı yöntemlerle kendini yaşatmaya devam etti. Kapalı ve muğlak anlatıya, çözüm odaklı olmayan sözde politik tavra ve gerçeklerin çarpıtılmasına karşı çıktı. Peter Weiss’a göre belgesel tiyatro bir çeşit gereklilikten doğdu. Medyanın güvenilir olmayan yayın politikası, birtakım sosyal ve politik meselelere ışık tutması adına belgesel tiyatroya yeni görevler yükledi. Aslında ele alınan konular toplumu yakından ilgilendiriyordu. Oyun yazarı araştırma sürecinde elde ettiği belgeleri kullanıp olayları farklı boyutlarıyla seyirciye aktarıyordu. Peter Weiss, belgesel tiyatro tanımında kurmacaya hiçbir şekilde yer vermiyor olsa da oyun yazarının belgeleri montajlama süreci son derece kritiktir. Şayet belgeler iletmek istenen mesajlar doğrultusunda seçilir veya kırpılır. Yaratım sürecinin sonunda ortaya çıkan eser ise yazarın sanatsal tercihlerinin yanı sıra ideolojik duruşunu da yansıtır. Dolayısıyla belgesel oyunlar açıkça taraf tutar.
“Belgesel tiyatro taraf tutar. Belgesel oyunlarda ele alınan konular kaçınılmaz olarak bunu zorunlu kılar. Bu tür oyunlarda yansızlık iddiası, yönetici sınıfının kendi davranışlarını haklı kılmak için kullandığı bir yöntemden ibarettir.” (Peter Weiss, “The Material and the Models: Notes Towards a Definition of Documentary Theatre s.42)
Velazquez’in Las Meninas’ıyla Parlayan Bir Zihin
Diego Velazquez’in 1656 tarihli başyapıtı Nedimeler’in Noviembre filmine yedirilmesi boşuna değildir. Aynalar kullanılarak üretilen simgesel gizem, kimin seyirci kimin figüran olduğunun muğlaklığını sunan kafa karıştırıcı bir deneyimdir. Lucía ile gezdiği bir müzede bu esere denk gelen Alfredo, resmin önünde uzun süre öylece kalır ve düşünür. Alfredo’nun zihninde belirginleşmeye ve olgunlaşmaya başlayan belgesel tiyatro düşüncesinin bu sahneyle beraber açığa çıkarılması tesadüf değildir. Aslında Alfredo, bu resim aracılığıyla farkında olmadan seyircinin ve oyuncunun konumunu sorgular. Ardından gelen sevgilisini ve görevlileri inandırdığı bayılma numarası da tüm bunların işaretçisidir.
Artık kendilerini sokaklara bırakan Alfredo ve ekibi, hayatın her bir köşesinde denk gelebileceğimiz insanların kılıklarına girerler. Romen çingene, keş, evsiz, çingene patriği, âmâ ve dayak yiyen kadın gibi rollerle toplumun unutulmuşlarına, teröre ve şiddete ışık tutarlar. Böylece konservatuvarda öğretilen popüler tiyatronun aksine, reaksiyonun nasıl ve nereden geleceğinin kestirilemediği, sokaklara yayılan eleştirel bir tiyatro biçimi yaratılmış olur. Tüm bu değişim ve gelişim nihayetinde Alfredo’nun ilham kaynağına, Alejandro’nun kuklalara tutunarak hayatta kalma çabasının ta kendisine dönüşür. Kraliyet Tiyatrosu’ndaki büyük final bunun simgesel bir örneğidir.
Alfredo ve ekibinin dört yıl boyunca halka açık alanlarda oyun sergilemelerini yasaklayan mahkeme kararı aslında sonun habercisidir. Parayla asla satılamayacak o sanat paraya mecburen boyun eğer. Bir yapımcıdan gelen teklifle beraber ekip bölünür. Kasım Manifestosu’na ihanet eden ekip “para karşılığı” sahneye çıkar. Bir süre Alfredo da dayanır buna çünkü zorundadır. Hayat şartları buna onu zorladıysa da bir yerde buna dur der. Aklında yine büyük bir plan vardır. Madem halka açık alanlar onlara yasaklanmıştır, o zaman evimize, tiyatronun kalbine gidiyoruz der. Kraliyet Tiyatrosu’ndaki büyük gösteri için hazırlanırlar. Evet, bu büyük bir kumardır, asla unutulmayacak bir kumar. Gösteri başladıktan sonra sahnede kendini iplerden sarkıtmış bir Alfredo görürüz, adeta elleriyle yaptığı kuklalar gibi. İzleyici gerilmiş, şaşkınlıkla ne olacağını beklemektedir. Ekibi ise çalgılarıyla ona eşlik eder. Salondan çıkarılmak istenirler ve Alfredo da pes etmiş görünür. Yavaşça kostümünü çıkarmaya başlar, makyajını siler. Gerilim iyice artar. Seyirci panikle bekler, Alfredo ne yapmayı planlamaktadır? Aslında son bir hediye vermek ister onlara, silahını çeker ve bam! Artık son yolu yürümek için hazırdır. “Silahlardan mermilerin değil de çiçeklerin fırlayacağı eşsiz bir yol.”
Metin Kaynakçası
1-Baş, Elif. “Belgesel Tiyatronun Üç Yüzü” İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tiyatro. Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Dergisi, 18, (2011): 137-164
2-https://www.pivada.com/diego-velazquez-nedimeler-las-meninas
3-https://yirmidortkare.com/2011/01/19/sanat-var-misin-noviembre/
4-http://www.cinerituel.com/noviembre-2003-belgesel-tiyatro-ile-dunyayi-degistirme-manifestosu/
5-https://www.evrensel.net/haber/400973/noviembre-film-incelemesi
6-https://cinimanem.wordpress.com/2019/11/12/kasim-noviembre-november-2003-film/
Görsel Kaynakçası
Kapak Fotoğrafı: https://dusunbil.com/noviembrede-performans-politikasi-sanat-icinde-gelecegi-barindiran-bir-silahtir/
Görsel 1: http://www.cinerituel.com/noviembre-2003-belgesel-tiyatro-ile-dunyayi-degistirme-manifestosu/
Görsel 2: https://www.imdb.com/title/tt0376800/
Görsel 3: https://www.pivada.com/diego-velazquez-nedimeler-las-meninas
bu konuda bu kadar net bilgiler internette malesef yok bu yüzden çok iyi ve başarılı olmuş teşekkürler.