Oscar ile ilgili yayınladığımız podcastte de adını bolca geçirdikten sonra Promising Young Woman’dan bir yazıda da bahsetmezsem söylediklerimin eksik kalacağını düşündüm. Bu sene Akademi Ödüllerinde bir ilk olarak en iyi yönetmen dalında iki kadın yönetmen aday oldu: Bunlardan biri de Promising Young Woman’ın yönetmeni Emerald Fennel. Film aynı zamanda en iyi yönetmen adaylığı dışında en
Sinemanın tarihi boyunca çeşitli akımlar birbirini kovalamış, yeni fikirler birbiri ardına dizilmiş ve objektif doğruları olmayan bu alanda, kişilerin zevkleri, yaşadıkları, düşündükleri hakkında yapmış olduğu çalışmalarla, sinema her geçen gün daha da büyük bir hale gelmiştir. Bu süreç içerisinde sinema hep bir arayış içinde olmuş, dönemin etkileriyle de bu arayışları hep sonuçlandırabilmiştir. Bu yazıda da
Sinemada Bir Milat: Fransız Yeni Dalga Sineması Auguste ve Louis Lumière kardeşlerin 28 Aralık 1895’te Paris halkına yaptığı ilk gösterimle başlayan sinema çağının en büyük devrimlerinden birine yıllar sonra yine Fransızlar önayak oldu. Halihazırda Delluc, Clair, Renoir, Vigo, Carne ve Bresson gibi usta yönetmenlere sahip bu zengin sinema; 1958’de Yeni Dalga akımıyla beraber kuralları yerle
Türkiye’de gündem çok değişken, her gün yeni bir habere uyanıyoruz ama hiçbir zaman değişmeyen bir gündem var: Kadına şiddet. Türk yapımları da bu konuyu oldukça fazla ele alıyor. Her seferinde ”Biz kadına olan şiddete dikkat çekmek için yola çıktık.” misyonunu benimsediklerini iddia edip bunun tam aksine daha da özendirici sahnelerin yer aldığı eserleri görüyorum, görüyoruz.
Film izlemeyi ya da kitap okumayı seven insanların hayatında, Yüzüklerin Efendisi yüksek ihtimalle çok iyi bir izlenim bırakmıştır ve hem edebiyat hem sinema alanlarında örnek teşkil eden bir yapım olmuştur. Yüzüklerin Efendisi kitaplarının sinemaya uyarlandığı tarihe ve o tarihe göre filmlerin kalitesine baktığımızda bu durumu rahatça anlayabiliyoruz. Öte yandan bir kitabın sinemaya uyarlanması her zaman
“Bir film asla ‘yalnızca bir film’ ya da bizi eğlendirmeyi ve dolayısıyla dikkatimizi dağıtarak bizi asıl sorunlardan ve toplumsal gerçekliğimiz içindeki mücadelelerimizden uzaklaştırmayı amaçlayan hafif bir kurgu değildir. Filmler yalan söylerken bile toplumsal yapımızın canevindeki yalanı anlatırlar.” (Slavoj Žižek, Toplumsalın Kalbindeki Film, 2010) “Filmden azami ölçüde yararlanmak için, filmin dünyanın olmadığını, filmin bir dünya (yeni
Alman besteci Hans Zimmer en popüler film müziği bestecilerinden biridir. 63 yaşında olan besteci, günümüze kadar 150’den fazla projede yer almış. Bu yapımların içinde film, dizi, belgesel, animasyon gibi her türden eser bulunuyor. Bu kadar üretici bir hayat geçiren Hans Zimmer’ın bütün yapımlarını incelememiz elbette mümkün değil. Bu yüzden bir önceki yazımda olduğu gibi sadece
“Yalnızlık beni tüm hayatım boyunca izledi, her yerde. Barlarda, arabalarda, kaldırımlarda, dükkânlarda, her yerde. Kaçış yok. Ben Tanrı’nın yalnız adamıyım.” Bu replikler belki de birçoğumuzun hayatında yer edinmiş ve sinemayı daha da çok sevmemizi sağlamış, kült yapımlardan biri olan Taxi Driver filmine ait. Gerek senaryosu gerek yönetmeni gerekse oyuncuları olmak üzere bir efsane diye nitelendirmemizin
Michael Haneke… Avrupa sinemasının önde gelen, seveni de sevmeyeni de bol yönetmenlerinden biri. Robert Bresson, Michelangelo Antonioni ve Pier Paolo Pasolini hayranlığını neredeyse her röportajında dile getiriyor. Günümüzde daha çok Lars von Trier, David Lynch ve yer yer Yorgos Lanthimos gibi yönetmenlerle kıyaslanıyor fakat Haneke sinemasını apayrı bir yere koymamızı gerektirecek oldukça fazla etken bulunuyor.
Türk sinemasının temelleri, 19.yy’ın son yıllarına, Osmanlı’ya dayanmaktadır. Rumen uyruklu Sigmund Weinberg’in, Galatasaray’da bir birahanede gösterime sunduğu “Bir Trenin La Ciotat Garı’na Varışı” adlı filmle, Türk sinemasının ilk adımları atılmıştır. Dönemin şartları ve anlayışı neticesiyle sinema, çeşitli çevreler tarafından olumsuz karşılansa da Türkiye’de sinema, gelişimini göstermeye devam etmiştir. Türkiye’de halka açık ilk sinema 19 Mart