Eden bulur mu? Ah yerde kalmaz mı? Herkes ektiğini biçermi? Çalışan kazanır mı? Kültürün tam ortasına yerleşmiş ve sıklıkla maruz kaldığımız ve belki bizlerin de sıklıkla kullandığı bu sesli ifadeler bir yanılgıdan ibaret olabilir mi? Adil Dünya Yanılgısı. Evet, bu yanılgı Melvin J. Lerner tarafından 1975 yılında “Adil Dünya İnancı” olarak açıklanmıştır. Adil dünya inancı kuramına göre insanlar, iyiliklerin ödüllendirilip kötülüklerin cezalandırıldığı ve herkesin hak ettiğini yaşadığı inancı etrafında eylemlerinin sonuçları belirlediğine ve bunun da adil bir şekilde gerçekleştiğine inanma eğiliminde olmuşlardır.
İnsanlar başlarına gelen olaylara layık olduklarına ve layık olduklarını elde ettiklerini güdüsel olarak savunurlar. Bu şekilde dünyanın adaletli bir yer olduğu düşüncesini benimseyerek, yaşadıkları çevreyi düzenli ve güvenli bir yer olarak algılamaktadırlar. Ancak başımıza gelen birçok iyi ve kötü şey, bırakın gerçekte ne kadar iyi ya da kötü bir insan olduğumuzu, nasıl davrandığımızla hiçbir ilgisi olmaksızıngerçekleşir. Toplu katliamlar, doğal afetler, ağır kazalar, ölümcül hastalıklar, cinsel saldırılar gibi sayısı arttırılabilir birçok olayı karakterimiz ya da davranışlarımız ile bağdaştırabilmek oldukça zor.
Adil dünya inancı güçlü olsun veya olmasın edinilen travmatik tecrübeler, insanların güvenli ve rahat bir yaşam sürmesine katkıda bulunan bu inancı sarsacaktır. Yaşam adil değildir, insanlar hemen her gün pek çok adaletsizliğin tanığı ya da kurbanı olurlar ve fakat aynı insanlar dünyanın adil bir yer olduğu inancından vazgeçmek istemezler.
Adil dünya inancı güçlü olan insanlar, dünyayı kontrol edilebilir ve adil olarak görmenin yanı sıra yüksek bir otoritenin gözünde de hak ettiklerini bulduklarına inanmak isterler (Lipkus –Siegler, 1993, 473). İnsanlar nihai adaletin varlığına ve dünyada adaletsizlikler var olsa da uzun vadede telafi edileceğine inanabilirler. Bu yaklaşım, eylemleri sonucunda ödüllendirmenin hemen yapılmadığı durumlarda, insanların gerekli eforu sarf edebilmeleri ve gerekli fedakarlıklarda bulunabilmeleri için motivasyon ihtiyacını gidermekte yardımcı olmuştur. Diğer taraftan bu yaklaşım,dünya üzerindeki gerçeklik olan adaletsizliğin tesellisi ve ahiret veya daha uzun bir zaman sonucunda yüksek adalet vaatleri sonucunda türetilen bir eğilim olarak karşımıza çıkmıştır. Nitekim birey, başına gelen her adaletsiz durum için dünyada her zaman karşılık beklentisi içerisinde olursa Tanrısal adaleti sorgular hale gelecektir. Dinlerin vermiş olduğu telkinler bu noktada devreye girmekte, adaletle ilgili sezgileri doğrulamanın yanında adaletle ilişkili olarak var olan sosyal düzeni de korumaktadır. Bu minvalde toplumların kendi içerisinde bir düzen oluşturarak karmaşanın önüne geçilebilmesi hususunda, adil dünya inancı olumlu bir etki gösterirken insanların eşit olmayan yaşam koşullarını,ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri kabullenmesi ve fakat bu durumun düzeltilmesi için herhangi bir girişimde bulunmaması gibi olumsuz etkiler de doğurabilecektir.
Adil dünya inancı hakkında ortaya atılan görüşlere kafamızı çevirdiğimizde Heider (1958), adil dünya inancının yaygın olarak kullanılan bilişsel bir eğilim olduğunu ve bu durumu denge prensibi ile adil dünya inancı arasında bir ilişki kuran açıklamalarıyla bizleri karşılar. Heider’e göre, iyilik ve mutluluk ya da kötülük ve ceza arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Bu kapsamda yapılan iyilik veya kötülüğe karşılık gerçekleşecek sonuç birey tarafından öngörülebilir olacaktır. Benzer bir yaklaşımla Rokeach (1971), adaletsiz sonuçlara maruz kalmanın kişinin bilişsel sistemindeki adaletle ilgili inançları sarsmakla kişinin adil dünya inancını tehdit edeceğini ileri sürmüştür. Bu tehdit durumunda Festinger (1957) Bilişsel Çelişki Kuramı’nda, kişinin beklediği durum ile gözlediği durum arasında bir çelişki oluştuğu varsayımında kişinin duygusal olarak gerginlik yaşayacağını akabinde istenilmeyen durumu değiştirmeye yönelik birtakım psikolojik stratejilere başvuracağını ileri sürmüştür. Yapılan birçok çalışma sonucunda, katılımcıların masum olan kurbanı değersizleştirerek adalet duygusunu tatmin edebildiği gözlemlenmiştir.
Lerner (1980) tarafından geliştirilen “Adil Dünya İnancı Kuramı” kurbanı suçlama- değersizleştirme ve adaletsizliği meşrulaştırma kavramlarından yararlanarak oluşmuştur. Adil dünya inancını sürdürebilmek için bireyler güdüsel olarak kurbanı değersizleştirip yaşadığı olumsuz duruma kurbanın kendisinin neden olduğuna veya olayın abartıldığına veya gerçekten bir acı çekme durumu olmadığına inanabilmektedir. Barbara Gilin cinayet, hırsızlık, adam kaçırma gibi suç ne olursa olsun, birçok insanın kötü haberler karşısında bir savunma mekanizması olarak kurbanı suçlama düşünce ve davranışlarına yönelme eğiliminde olduğunu ileri sürmüştür. Gilin, insanların doğal afetleri kaçınılmaz olarak kabul etme eğilimindeyken, birçoğunun suç mağduru olup olmadıkları konusunda biraz daha kontrol sahibi olduklarını, kendilerini koruyacak önlemler alabileceklerini düşündüklerini belirtmiştir. Talihsizliklerden kurbanları sorumlu tutmak, her şeyi doğru yapsanız dahi düşünülemez bir şeyin başınıza gelebileceğini kabul etmekten kaçınmanın bir yoludur. Bu eğilim, olayın olumsuz sonuçlarından korunmak için kişinin kendine bir irade yükleme ve güvende hissetmeye devam edebilme ihtiyacından kaynaklanmaktadır (Lipkus ve Siegler, 1993).
Dalbert (2002) ise adil dünya inancına sahip insanların yaşamlarını daha olumlu idame ettirdikleri ve bu insanların daha az strese girdikleri görüşünü savunmuştur. Yapılan bir araştırma sonucunda, yüksek adil dünya inancına sahip insanların sosyal sorumluluk ve yardım gibi konularda daha girişken ve istekli oldukları tespit edilmiştir (Otto ve Dalbert,2005). Adil dünya inancı yaşamın daha olumlu algılanması,günlük sorunlarla başa çıkabilmeyi kolaylaştırması, yaşanılan çevre ve içinde bulunulan duruma uyumu kolaylaştırması ve kişilerin kendilerini iyi hissetmelerini sağlamasıyla görece uzun vadeli planlar yapılması ve bu planların gerçekleştirilmesine sunduğu katkı yadsınamayacaktır. Aksi varsayımda sonucu tahmin edilemeyen ve adaletsiz bir şekilde gerçekleşen olaylar, kişilerin dünyadaki yaşamlarına ilişkin çaresizlik duymasına yol açabilecek ve devamında günlük yaşamlarını devam ettirebilme becerilerinde sorunlar meydana getirebilecektir.
Adil dünya inancı, olumsuz olaylar yaşayan kişilerin olaydan sonraki süreçte yaşanan duruma uyum sağlama ve iyileşme süreçlerini hızlandırmaktadır. Sel felaketi yaşamış mağdurlarla yapılan bir çalışma sonucunda, adil dünya inancı yüksek olan sel mağdurlarının, yaşadıkları bu travmatik olayla daha kolay başa çıktıkları ve adil dünya inancı düşük olanlara göre daha az depresyon ve anksiyete yaşadıkları gözlemlenmiştir (Ottove ark, 2006). Öte yandan adil dünya inancı, insanları;tecavüz, istismar ve hastalık mağdurlarını çektikleri acılardan sorumlu tutmaya dek varan kötücül tutumlara yöneltebilmektedir. Ek olarak adil dünya inancına sahip insanlar, diğer insanların eylemleri ve bu eylemlerinin sonucu arasında çok az ilgi bulunduğu hallerde dahi başarılı olan insanları beğenip onlara karşı pozitif bir tutum sergilerken, başarısız olan veya talihsizlik yaşayan insanlara karşı tepeden bakma eğiliminde olabilmektedir.
Adil bir yaşam ve adaletli bir düzen ümit etmek ve ideal adalet düzeni isteğiyle birtakım girişimlerde bulunmak, iyiliklerin ödüllendirilip kötülüklerin cezalandırıldığı ve herkesin hak ettiğini yaşadığı adil dünya inancı kavramından oldukça farklılık teşkil etmektedir. Dünyanın halihazırda adil olduğuna inanmak ortada bir adaletsizliğin varlığını reddetmeye, kurbana karşı olumsuz tutumlara, akabinde kurbanı suçlamaya ve statükoyu desteklemeye neden olabilecektir. Halbuki içinde bulunduğumuz dünyanın adaletsizliklerini kabullenmek, kurbana yönelik tutumları iyileştirmeye ve düzen içerisindeki adaletsizlikleri gidermeye yönelik artı çabalar sarf edilmesine ve daha somut faydalar elde edilmesine olanak sağlayacaktır.
Kaynakça
1-Dik, T. (2010). Atasözlerinde Adil Dünya İnancı. Milli Folklor Dergisi, Sayı (88), 28-32
2-Akgün, S. (2019). Adil Dünya İnancı ve Toplumsal Sonuçları. Uluslararası Toplum Araştırma Dergisi (OPUS), Sayı (20), 2229-2241
3-Uğur, D. (2007). Dünyayı Adil Algılama ve Geleceğe Dair Umut/Umutsuzluk: Depresyon Tanısı Alan ve Almayan Kişilerde Adil Dünya İnancı. Yüksek Lisans Tezi. Mersin Üniversitesi, Mersin.
4-Lerner, M. J. (1980). The belief in a just world: A fundamentaldelusion. New York: Plenum Press
6-https://www.theatlantic.com/science/archive/2016/10/the-psychology-of-victim-blaming/502661/
8-http://acikerisim.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12415/2843/393476.pdf.pdf?sequence=1
-Sena Nur BEĞRE