Ben Felsefeye İnanırım: Hypatia

/ / FELSEFE

Bu yazımızda sizlere Antik Çağ’ın değerli filozoflarından biri olan Hypatia’dan bahsetmek istiyoruz. Yaklaşık 1600 yıl önce İskenderiye’de bir kadın filozof, matematikçi, astronom olmak nasıl bir şeydi? Dönemin toplumsal, siyasal ve dini baskılarla çevrelenmiş koşullarında son derece bilgili ve entelektüel bir kadının boyun eğmez görüşleri hayatını nasıl şekillendirdi? Bu sorulara cevap aramak için Hypatia’nın hayatına olan yolculuğumuz başlasın o halde!

Hypatia, MS 370 yılında (355 olduğunu söyleyen kaynaklar da mevcuttur) İskenderiye’de doğdu. MÖ 332 yılında Büyük İskender tarafından kurulmuş olan İskenderiye’de, Ptolemaios hanedanı zamanında çok büyük bir üniversite ve kütüphane kurulmuştu. Böylece İskenderiye, çağının önemli bir bilim merkezi haline gelmişti. Hypatia’nın babası Theon da İskenderiye Üniversitesi’nde değerli bir matematikçi ve aynı zamanda filozoftu.

Hypatia’nın, dönemin kız çocuklarına nazaran iyi bir eğitim görmesi, çeşitli yönlerden kendini geliştirmesi gibi hususlarda şüphesiz ki babasının etkisi çok büyük olmuştur. Babası, onun özellikle matematik öğretmeni olmakla birlikte el sanatları, şiir, müzik, din, astronomi ve tabi ki felsefe gibi alanlarla ilgilenmesinde de en büyük destekçisi olmuştur. Dini baskılar sonucu toplumsal açıdan kaotik bir dönemde olmalarına karşın Theon, kızına hiçbir dogmaya ve dinlere teslim olmamasını, daima sorgulamasını öğütlemiştir: “Bütün dogmatik dinler yanlışlarla doludur ve kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek olarak kabul edilmemelidir. Düşünme hakkını hep kullanmalısın. Çünkü, yanlış düşünmek, hiç düşünmemekten yeğdir.”

Zihinsel bunca uğraşın yanı sıra Hypatia sporla da ilgilenmiş, babasıyla günlük beden egzersizleri yaparak gelişimini sürdürmüştür. Bilim, sanat ve sporla iç içe olan, ayrıca güzel ve etkili söz söyleme sanatında da oldukça yetenekli olduğu söylenen Hypatia’nın babasının verdiği eğitimin yanı sıra Atina’da da eğitim gördüğü söylenir. Orada Yeni-Platoncu Plutarhos’tan da ders alan Hypatia, bu süreçte kendini matematik alanında oldukça geliştirmiştir. Sorgulamayı seven, araştırmaya, öğrenmeye son derece hevesli ve özellikle gökyüzünün gizemini çözmeyi oldukça kafaya koymuş olan Hypatia, İskenderiye’ye döndüğünde üniversitede ders vermesi istenir. Hristiyan ve paganlardan oluşan birçok öğrenciye matematik, felsefe ve astronomi dersleri vermeye başlar. Bu aşamada, dersleriyle ününün çok geniş coğrafyalara yayıldığı, Afrika’dan, Asya’dan ve Avrupa’dan Hypatia’nın öğrencisi olabilmek için çokça insanın İskenderiye’ye geldiği söylenir. Derslerinde Diofantos’un Aritmetik adlı kitabını kullandığı bilinir. Kendisi de birçok kitap yazan Hypatia’nın günümüze ulaşan Coniques, Aritmhétique ve Traité d’astronomie adlarında üç eseri vardır ve bu eserler, bugün Vatikan kütüphanesinde korunmaktadır. Bunların yanı sıra babasıyla birlikte Öklid üzerine en az bir kitap yazdığı da bilinmekle beraber maalesef bunlar ve daha bilemediğimiz nice çalışma, İskenderiye Kütüphanesi’nin ve Serapis Tapınağı’nın yakılıp yıkılmasıyla zarar görmüş ve günümüze ulaşamamıştır.

Hypatia’nın gökyüzü gözlemlerinde, su arıtmada ve denizcilikte nice buluşa sahip olduğu ve konik eğriler üzerindeki matematiksel çalışmalarıyla tanındığı bilinmektedir. Özellikle elipsle çok ilgilenmiştir. 1200 yıl sonra 17.yüzyılda ise Johannes Kepler, gezegenlerin hareket ettiği eğrilerden birini, elipsi tanımlamıştır.

Hypatia’nın kendisinin buluşları ve başarılarının yanı sıra öğrencileri de birçok başarılı işe imza atmış, eğitimlerini bitirdikten sonra önemli mevkilere gelmişlerdir. Hypatia’nın öğrettikleri sayesinde öğrencisi Synesius bir usturlap yapmış ve bu araç, 16. yüzyılda “Hypatia usturlabı” olarak anılmıştır. Yine öğrencisi Orestes ise ilerleyen yıllarda Mısır bölgesinin valisi olmuştur.

Şimdi biraz da Hypatia’nın yaşadığı dönem koşullarını ele alalım.

Hypatia’nın öğrencilere ders verdiği dönemde; Paganlar, Hristiyanlar ve Yahudilerin beraber yaşadığı İskenderiye kentinde güç, zamanla Hristiyanların eline geçmiştir. Önce Paganlarla savaşıp üstünlüğü ele geçiren, İskenderiye Kütüphanesi’nden Paganları defeden Hristiyanlar, bir süre sonra da beraber yaşadıkları Yahudilerden rahatsız olmaya başlamışlardır. Yaşanan çatışmalarla Paganların birçoğu vaftiz edilip Hristiyan olurken (Orestes gibi), Yahudiler ise o topraklardan sürülmüştür.

Hypatia işte böyle dini baskıların egemen olduğu bir ortamda, herhangi bir dine mensup olmadan matematik, astronomi ve felsefe ile ilgilenmiştir. Hristiyanların baskıcı bir tutum sergiledikleri bu süreç, Cyril’in İskenderiye başpiskoposu olmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Cyril, çabuk sinirlenen ve kolayca galeyana gelebilen halkın dini duygularından istifade ederek gittikçe güçlenmiştir. Bir süre sonra bu din yönünden nüfuzunu, siyasi alanda da göstermek isteyen Cyril ile Vali Orestes arasında çatışma başlamıştır. Orestes’in “sonradan” Hristiyan olmasını kullanarak halkı dini duygularla kışkırtan Cyril yüzünden bir gün vali Orestes, halkın arasında linç bile edilmiştir. O dönem başta bir insani yardım örgütü olarak faaliyet gösteren yalnız daha sonra Cyril’in emrinde hareket ederek şiddet eylemlerine karışan Parabolani isimli gruptan bir kişinin linç girişimi esnasında başına taş atmasını Orestes, ölümle cezalandırmıştır. Orestes’in bu hareketine karşı Cyril, o kişiyi büyük bir tören düzenleyerek katedrale gömdürürken onu aziz ilan etmiş ve ismini Thaumasius (mükemmel) olarak değiştirmiştir.

Cyril ile Orestes’in arasında gerilimin iyice arttığı işte böyle kritik bir kaos ortamı içerisinde, Hypatia’nın göze batması kaçınılmaz olmuştur. Sebebini açıklayalım: Yukarıda bahsettiğimiz üzere Orestes, Hypatia’nın eski öğrencilerinden biridir; vali olduğu sırada da Hypatia ile yakın arkadaştır. Kadınların kölelerden yukarıda fakat erkeklerden aşağıda görüldüğü, düşüncelerini ifade edecek özgür bir ortama sahip olmadıkları, evlenmek ve daha sonra ev içinde kapalı bir hayat yaşamakla sınırlandırıldıkları, akıl yönünden yetkin olup olmadıklarının tartışıldığı bu çetin ve ilkel dönemde; Hypatia bütün değerleri, dini kuralları kısacası tüm kalıpları yıkan bir kadındır. Hiç evlenmemiştir, babasının ölümünden sonra da araştırmaya, sorgulamaya devam etmiş, son derece donanımlı, insanlar üzerinde sözü geçen ve herkesin saygı duyduğu bir kadın olmuştur. Bazı insanlar onu mükemmel ve erdemli diye tanımlamışlardır. Elbette Orestes de eski öğretmenine oldukça saygılı, onun sözlerine değer veren, onunla görüş alışverişinde bulunan biridir.

Hypatia’nın felsefesinde, Atina’da aldığı eğitimin de etkisiyle Platonculuk görüşü hakimdir. Platonculuk, dogmatik bilgilere saplanmadan, araştırmayı ve öğrenmeyi temel alan bir öğretidir. Hypatia, Platonculuk ile ilgili öğrendiklerinin üzerine daha da katarak, Neo-Platonculuğu benimseyenlerden çok daha önce bu akıma öncülük etmiştir. Elbette bu okulun düşünce yapısı, Hristiyanlığın dogma görüşleriyle çatışmaktadır.

Hypatia da bütün dinleri babasından öğrenmesiyle beraber hiçbirini kabul etmeyerek şu sözleri yazmıştır: “Masallar masal diye, efsaneler efsane diye anlatılmalıdır. Boş inançları gerçek diye öğretmekten daha korkunç bir şey olamaz. Çocuk aklı bunları kabul eder ve çocuk yanlış şeylere inanır. Bu yanlış inançlardan arınmak çok zor olur, uzun yıllar alır. İnsanlar boş inançlara bir gerçekmiş gibi inanıp uğruna dövüşürler. Hatta boş inançlar uğruna daha fazla dövüşürler çünkü boş inanç öylesine elle tutulmazdır ki çürütülmesi neredeyse olanaksızdır.”

İşte tüm bu sözleriyle ve özellikleriyle Hypatia, sofu bir Hristiyan olan Cyril’in açık hedefi olmuştur. Hristiyanlığa halel getiren görüşlere sahip olmasının yanında Orestes’e de akıl verdiğini düşündüğü için Hypatia, Cyril için ortadan kaldırılması gereken tehlikeli bir bilgedir. Orestes’in yanında Hypatia gibi bir güç yer aldıkça Orestes’i yenerek İskenderiye’de dini gücünün yanında siyasi gücü de ele geçirmesinin mümkün olmadığı kanaatiyle Cyril, yine dini duyguları sömürerek son hamlesini yapmıştır. Hypatia’yı cadı ilan etmiş ve halkı, özellikle Parabolanileri Hypatia’ya karşı kışkırtmıştır. Hypatia hakkında artık halk arasında çeşitli söylentiler yayılmıştır. Herkes onu evinde büyücülükle uğraşmakla, ahlaksızlıkla ve şeytanileşmiş bir varlık olmakla suçlamıştır.

Hypatia tüm bunlara rağmen geri adım atmamış ve Hristiyan olmamıştır. Her zaman bilimin ve sanatın peşinde koşma arzusuyla yaşamıştır. Herkesin üzerine geldiği ve “Neye inanıyorsun?” diye onu sıkıştırdıkları sırada dahi cevabı çok nettir: Ben felsefeye inanırım.

Bütün bu son derece kısıtlı imkanlara rağmen yolundan vazgeçmeyen Hypatia’nın yaşamı, ne yazık ki trajik bir ölümle sonlanmıştır. Hypatia, artık gözü dönmüş halkın öfkesinin taştığı bir gün, bazı kaynaklara göre evinden zorla çıkarılarak, bazısına göre üniversitenin kapısında yakalanarak, başka birtakım kaynaklara göre ise evinin önünde pusu kurularak arabasından indirilmiş ve yerlerde sürüklenerek Caesarion Kilisesi’ne getirilmiştir. Burada elbiseleri parçalanarak soyulmuş, kimilerine göre kırık çömlek parçalarıyla kimilerine göre midye kabuklarıyla bedeni paramparça edilmiştir. Organları kesilerek her bir parçası, İskenderiye sokaklarında dolaştırılmıştır. Daha sonra parçalar toplanarak Cinaron denilen yere götürülüp yakılmıştır.

Olayın ardından Orestes, İskenderiye’yi terk etmiş; Cyril İskenderiye’de kontrolü tamamen ele geçirmiştir. Bir süre sonra Cyril, aziz ilan edilmiş ve kilisenin ileri gelenlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Kilise, Hypatia olayı ile ilgili hiçbir zaman resmi bir açıklama yapmamıştır.

Hypatia bugün kimilerine göre bir bilim şehidi, kimilerine göre ise Hristiyanlığın doğduğu yılların kurbanıdır. Her ne şekilde nitelenirse nitelensin, yaşanan olay bağnazlığın akıl almaz bir seviyesidir.

Hypatia’nın üstün yeteneği, felsefi enginliği, bilime olan tutkusu ve özgür bir insan olarak yaşamaya çalışması onun bir “suçu” gibi görülmüş, haksız yere acımasızca katledilmiştir.

Bunlar hiç yaşanmasaydı Hypatia muhtemelen bilim alanında gelecek nesle çok daha iyi bir zemin hazırlamış olacaktı. Üzerine düşündüğü gizemleri belki çözecek, nice buluşa imza atacaktı. O dönem artık Mısır’da bilim ve felsefe Hypatia ile birlikte ölmüştü fakat bu henüz bir başlangıçtı. Hypatia’nın sonu, bu dogma düzenin de sonu olmamıştı. İlerleyen yıllarda skolastik düşüncenin egemenliği altında daha nice kadın cadı ilan edilecek, nice bilim insanı dinsizlikle suçlanarak katledilecekti.

Hypatia bir süre tarihin tozlu sayfalarında gizli kalsa da özellikle Aydınlanma Çağı ile beraber ismi ve çalışmaları tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır. Newton ve Leibniz onun çalışmalarını kullanmıştır. Voltaire, Felsefe Sözlüğü’nde Hypatia’ya da yer vererek onu “İskenderiye’de, Theodosyus dönemine Platon ve Homeros öğreten kadın” olarak tanımlamıştır. Birçok ressam Hypatia’nın öldürülüşünü resmetmiş, yakın zamanda hakkında bir film bile çekilmiştir.

Hypatia, her şeye rağmen kararlı duruşuyla, azmiyle ve zekasıyla gerek kadınların özgürleşmesi gerek bilime, sanata ve felsefeye kendini adamış tüm insanların yılmadan, bütün dogmalarla baş etmesi konusunda, yolumuza bir ışık olacak; onurlu bir bilim insanı ve filozof olarak her zaman saygıyla anılacaktır. Bağnazlıkların yolumuza taş koymadığı, bilim, sanat ve felsefe dolu aydınlık yarınlara!

Kaynakça

1-KİA AKKAYA, Rukiye, Atina’daki Demokrasiden Orta Çağ’a Kadının Dünyası ve Kadın Filozoflar, İÜHFM C. LXXIII, S. 1, s. 7-20, 2015.

2-YILDIRAN, Neşe, Kadın Hayatlarını Yazmak: Oto/Biyografi, Yaşam Anlatıları, Mitler ve Tarih Yazımı Uluslararası Sempozyum Bildiri Kitabı, 19 – 20 Nisan 2014 / İstanbul.

3-COŞKUNER, Ceylan, Feminist Söylem Işığında Kadın ve Değer(ler), Çizgi Kitabevi, Aralık 2015.

4-https://nesinkoyleri.org/wp-content/uploads/2019/09/oyun_hypatia.pdf

5-https://docplayer.biz.tr/106215285-Nil-deltasinda-solmus-bir-cicek-hypatia.html

6-https://docplayer.biz.tr/44433386-Hypatia-oldurulmeseydi-ve-iskenderiye-okulu-kapanmasaydi-insanlik-bugunku-uygarlik-duzeyine-yuzlerce-yil-once-kavusur-muydu.html

-Gizem TATAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir