Aristoteles ve demokrasi arasındaki bağı anlamak Aristoteles için devletin tanımına bakmak gerekir. Aristoteles Platon’dan tamamen farklı olarak devleti insani sosyal-siyasal bir hayvan olarak tanımlamış ve bu açıdan tek başına yaşamanın mümkün olmadığını düşünmüştür. Mutluluğa ulaşmak, ihtiyaçları karşılamak için bir araya gelen bireylerin toplumu, dolayısıyla devleti meydana getirdiğini açıklamıştır. Bu siyasal toplumun adı da Polis’tir. Aristoteles
Eden bulur mu? Ah yerde kalmaz mı? Herkes ektiğini biçermi? Çalışan kazanır mı? Kültürün tam ortasına yerleşmiş ve sıklıkla maruz kaldığımız ve belki bizlerin de sıklıkla kullandığı bu sesli ifadeler bir yanılgıdan ibaret olabilir mi? Adil Dünya Yanılgısı. Evet, bu yanılgı Melvin J. Lerner tarafından 1975 yılında “Adil Dünya İnancı” olarak açıklanmıştır. Adil dünya inancı kuramına
Giriş Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla birlikte Orta Asya’da jeopolitik bir boşluk oluşmuştur. SSCB’nin hızlı ve plansız dağılması nedeniyle bağımsızlığını kazanan devletlerin etkin bir siyasi, politik ve ekonomik hazırlanma süreçleri olmamıştır. Bu nedenle Türki devletlerin ilk aşamada, izleyecekleri politika üzerine yoğunlaştıkları bir dönem yaşanmıştır. Orta Asya bölgesi, Avrasya bölgesinin merkezi konumundadır. Yüzölçümü olarak çok
Ruhr bölgesi bir zamanlar Almanlar için kömür ve çelik üretiminden ötürü hayati bir önem taşımaktaydı. Bugünlerde teknolojik yatırımların odak noktası hale gelen Ruhr, kendini Birinci Dünya Savaşından sonra yaşanan “savaş tazminatı” krizinin tam ortasında bulmuş ve bahsi geçen krizin çok önemli bir aktörü olmuştur. Fakat biz sizlere bugün sadece bir krizi veya işgali değil belki
Bir tarafta dünyanın her köşesinde oynanan ve en çok takip edilen sporu, diğer tarafta ise gündelik hayatın bir parçası haline gelmiş, insanlığın yaşayış biçiminden ülkelerin birbirleriyle olan ilişkisine kadar sayısız alanda etkisi bulunan bir disiplin. Futbol ve siyaset her ne kadar birbirinden ayrı iki alanmış gibi gelse de kulağa bu ikili arasında göründüğünden daha derin
1980’lerden önce kamu politikaları Keynesyen yaklaşım içeriyordu. 1929 yılında başlayan Büyük Buhran sonrasında liberal ekonominin işleyişinde sorunlar göze çarpmış ve bu ekonomik çıkmaz, klasik iktisadi düşünce ile çözümlenememişti. Dünya genelinde etkisini hissettiren bu ekonomik krize Britanyalı iktisatçı Keynes’in görüşlerini temel alan Keynesyen İktisadi Düşünce sistemi ile çözümler üretilmiştir. Keynesyen İktisadi Düşünceye göre, piyasaya müdahaleci sosyal