Giriş Bu yazımızda günümüzde sıkça tartışılan, Türk Ceza Hukukunda cezaların hafif mi yoksa ağır mı olduğu, idam vb. fiziksel anlamda acı veren cezaların gelmesinin gerekli olup olmadığı konusuna tarihsel bir bakış açısı getirerek kendi fikirlerimiz ile eleştirilerde bulunacağız. Yazımız, Avrupa Ceza Hukuku Tarihi ve Türk Ceza Hukuku Tarihi olmak üzere iki parti şeklinde olacak olup,
Giriş Hukuk; özellikle 19. yüzyıl ile birlikte büyük bir devinim sergilemiş, ilkel ve kabilesel yapısından yavaş yavaş kurtulmaya ve kurumsal bir yapıya sahip olmaya başlamıştır.Temel insan hak ve özgürlüklerini koruma altına almaya çalışan, normatif ve keyfilikten uzak, modernist bir kurumsal yapı yaratılmaya çalışılmıştır. Ana gayelerini kabaca tarif ettiğimiz bu kurumsal yapı, zamanla kendini kutsal ve
Eden bulur mu? Ah yerde kalmaz mı? Herkes ektiğini biçermi? Çalışan kazanır mı? Kültürün tam ortasına yerleşmiş ve sıklıkla maruz kaldığımız ve belki bizlerin de sıklıkla kullandığı bu sesli ifadeler bir yanılgıdan ibaret olabilir mi? Adil Dünya Yanılgısı. Evet, bu yanılgı Melvin J. Lerner tarafından 1975 yılında “Adil Dünya İnancı” olarak açıklanmıştır. Adil dünya inancı kuramına
İnsanlık olarak ortak biçimde kabul ettiğimiz şeylerin sayısı oldukça az. Bunların pek çoğu da makul uzlaşılar aslında. Mesela hepimiz hemfikiriz ki insan öldürmek kötüdür, yavru kediler iyidir ve rap müzik haddini aştı. Ancak sanırım tüm bu uzlaşılar arasında en delicesi devletlerin veya diğer üst güçlerin varlığını kabul etmemiz. Hatta bu histeriye öyle inanarak ve kuvvetlice
Bireyin kendisini veya üçüncü bir kişiyi haksız saldırı, gelen tehlikeler karşısında saldıran kişiye karşı koruması, savunmasına meşru savunma denir. Meşru savunmaya “meşru müdafaa”, “haklı savunma” ya da “yasal savunma” da denmektedir1. Lakin bizim öğretimiz TCK’de meşru savunma dendiği için bunu kullanmayı tercih eder. Meşru Savunma 765 sayılı TCK’da ‘Kanunun bir hükmünü veya salahiyettar bir merciden
Giriş Fikri mülkiyet hukukunun amacı yaratıcı fikirlerle ortaya konmuş hususiyet özelliği taşıyan eserlerin fikri mülkiyet hakkı sahiplerini korumak ve yaratıcılığı özendirmektir. Fikri mülkiyet hukuku romanlardan bilgisayar programlarına, resimler, filmler, TV yayınları ve performanslara, estetik elbise tasarımlarından, ilaçlara, genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanlara kadar uzanan geniş ve çeşitlilik arz eden bir alanda mülkiyet hakları tanımakta ve
İnsan benzeri becerilerin makine ve bilgisayar sistemleri tarafından simülasyonu şeklinde tanımlanan yapay zekâ (AI), her geçen gün daha hızlı yaygınlaşmakta ve önemli değişimlere uğramaktadır. Hukuk uygulaması da bu dönüşüm ve gelişimden oldukça etkilenmiş olup yargısal işlemler de değişimlerden payına düşeni almıştır. Bu kapsamda hukukçular için hukukun temel ilke ve değerlerinin, ne derecede kullanılabilir ve uygulanabilir
I-Giriş Haksız tahrik, oldukça tartışmalı bir kavramdır. Zaman zaman gündemi meşgul etmekte, kamuoyu tarafından eleştiri hâline gelmektedir. Mahkemelerin haksız tahrik indirimine alakalı alakasız her vakıaya ilişkin olarak başvurduğu ve bu durumun adaletin tesisi konusunda problem yarattığına dair eleştiriler bulunmaktadır. Yine doktrinde de haksız tahrik düzenlemesinin ucunun çok açık olduğu konusunda kritikler yer almaktadır. Söz konusu
Rosenhan deneyi, insanların psikolojik yönden tam olarak anlaşılamayacağını anlatan o dönemin psikiyatri camiasını yerle bir eden deney. 1973’te Amerikalı araştırmacı David L.Rosenhan bir deney yapmaya karar verir. Deneyin amacını Rosenhan şu sözlerle açıklar: “Birçok cinayet davasında, suçlanan tarafın yanında olan psikiyatrisler, kişinin psikolojik durumu normal olmadığından ceza almaması gerektiğini savunurlar. Davacı tarafta yer alan ünlü
Statükoda kesici-delici alet yaralanmalarından çocuk ihmal ve istismarına kadar birçok hikâyenin karakterlerinden biri olan hekimler, kendilerini davalarda yargılanan konumda bulabildikleri gibi bilirkişi olarak da hukuksal boyutta yer alabilmektedirler. Sağlık çalışanlarının aldığı teorik eğitimin yanında sahada da birçok adli konu ile karşılaşılabilmektedir. Bu durum da hukuk ve sağlık alanının kesişim noktasının oluşmasına sebep olmuş ve oluşabilecek