İstanbul’un Fethine Gerçekçi Bir Bakış

/ / TARİH

Herkese Merhabalar!

2. Mehmet dönemi üzerine olan yazı planımın başka bir parçası ile karşınızdayım. Ancak bu yazı doğrudan Fatih’e odaklanmak yerine başka bir amaca hizmet edecek. Bir önceki yazımda da (1) belirttiğim üzere aslında amacım sultanı bulunduğu gerçeküstü konumdan alıp tarih sahnesinde mantıklı bir yere konumlandırmak. Bunun için yapılması gereken temel şeylerden biri de siyasi kariyerinin zirvesi (ve belki de sebebi) olan İstanbul’un Fethinin tarihsel bir biçimde ele alınmasıdır.

Bununla birlikte yazının sınırlarını iyi çizmek isterim. Yazı bağlamı içerisindeki sınırlı bir alana, İstanbul’un Fethine yüklenen dini anlamın çerçevesine dair olacak. Tarihi çağlara ayırmak ya da çağ açıp kapatmak gibi tarihsel olmayan ve günümüz tarih bilimi içerisinde sağlam bir yere oturmayan konulara değinmek gibi bir derdim yok. Yine bu kısımda değinilmesi gereken “Rönesans’ı başlatan fetih” gibi ifadelerin yanlış olduğunu da zaten platformumuzda yayınlanan “Floransa’nın Taçsız Kralları: Pater Patriae” (2) yazısının bir kısmında Zeynep Karali incelemişti. O yazıya da göz atmanızı tavsiye ederim.

Bu yazıda öncelikle kısaca İstanbul öneminden bahsedeceğiz. Akabindeki süreçte fetih öncesi dönemde bilinen eserler üzerinden İstanbul’un fethi fikrine ve İstanbul kavramına olan yaklaşıma değineceğiz. Bu sayede aslında günümüzde kimi çevrelerin dini anlamlar yükleyerek anlatmayı seçtiği “İstanbul’un fethini “kendi döneminde bu anlatımların aksine anlamlar ifade ettiğini fark edecek ve bazı genel geçer bilgilerin sağlamlığını tartışacağız. O zaman başlayalım.

1. Doğunun ve Batının Eşiği: İstanbul

Açıkçası İstanbul’un tarihini veya önemini anlatmak bile başlı başına birkaç yazıyı gerektiren bir meseledir. Bu anlamda konudan sapmadan bu işi yapabilmenin en iyi yolu ihtiyacımız olmayan kısımları oldukça yüzeysel olarak vermekten geçiyor. Yapılan kazılar İstanbul’un tarihinin çok eskilere, M.Ö 6000‘lere kadar uzandığını göstermektedir. Şehir ilk adını (Byzantion ) efsanevi kurucusu Byzas’tan alır. Bu isim o dönemki Arap kaynaklarında da kullanılmaktadır.

İstanbul’u dünya tarihindeki önemli konumuna getiren süreç ise milattan sonra 324 yılında başladı. Roma tahtına geçen 1. Konstantinos (Büyük Konstantin) Byzantion’u imparatorluğunun başkenti olarak belirledi. Roma’nın ikizini yaratma amacıyla yeni binalar, saray, senato binası, kiliseler ve hipodrom inşa edildi. Şehir yaklaşık 4 kat büyüdü. Yeni hali ile Byzantion ilk Hristiyan imparatorun ve ilk Hristiyan imparatorluğun başkenti konumunda idi. 330 yılında resmi açılışı yapılan şehir artık yeni bir isimle anılıyordu: Konstantinopolis.

Bu anlamda İstanbul’un Hristiyanlar için dini bir anlamda taşıdığı ortadadır. Tüm bunların haricinde ise Konstantinopolis Batı Roma’nın çökmesi sonucu özellikle Batı Avrupa’daki yeni yükselen Hristiyan devletler için Doğu’yu ve Doğu’nun zenginliklerini temsil etmektedir. Şehir Batı’da, zengin Doğu’nun başladığı yer olarak algılanmaktadır. Batı için Doğu’ya giden yol İstanbul’dan geçmektedir.

Olaylara Doğu’daki Müslümanlar açısından baktığımızda ise sonuç açısından benzer bir tablo ile karşılaşırız. Özellikle Hristiyanların zengin Doğu algısına paralel olarak gelişen Haçlı seferleri ve İslam’ın buna karşı koyuşuna bağlı olarak gelişen düşünce yapısı Konstantinopolis’i yıkımın ve Haçlıların sembolü haline gelmesine yol açtı. Bu da şehrin Müslümanlar için yıkım getiren Batı’nın temsilcisini olarak algılanmasına yol açtı.

Bunun haricinde ilk İslam devletlerinin (669,674,717 Emeviler – 781 Abbasiler) yaptığı seferlere bakarak İstanbul’a karşı olan ilgiyi fark edebiliriz. Özellikle ilk İstanbul kuşatmasına İslam peygamberini Medine’ye hicreti sonrasında evinde misafir etmiş olan Eyüp el-Ensari’nin katılması ve kuşatma sırasında hastalanarak vefat etmesi fetih konusunda İslam dünyasına büyük bir motivasyon sağlayacaktı. Yazının ilerleyen kısımlarında değineceğimiz bazı hadislerinde etkisi ile İstanbul’un “hedef” haline geldiğini söyleyebiliriz.

Tüm bunların sonucunda şehre Batı’dan bakan bir göz için Konstantinopolis Doğu’ya giden yoldaki ilk eşiği temsil etmekte, Doğu’dan İstanbul’u hedefleyenler için İslam’ın bir sonraki hedefini gösteriyordu. Şehir artık Doğu için Batı’nın, Batı içinse Doğu’nun eşiğiydi.

2. İstanbul’u Fethetmek: Kıyametin Başlangıcı

(Bu kısımdaki yazıma geçmeden önce küçük bir açıklama yapmak istiyorum. Yazıda bahsi geçen tüm eserlerin isimlerini vererek okuyucuyu boğmak istemiyorum. Her ne kadar fetih öncesi Osmanlı kaynaklarının sayısı sınırlı olsa da genel tabloyu çizerken sürekli şu yazmış şu zaman yazılmış şeklindeki açıklamaların kafa karışıklığı yaratabileceği hissiyatındayım ve bu kafa karışıklığının bizi genel bağlamdan koparacağına inanıyorum. Bu doğrultuda verilen bilgileri teyit etmek isteyen okuyucu için kaynakça bölümünde bir açıklama yer almaktadır.)

Yukarıda çizdiğimiz İstanbul’un dinler açısından imajı ve yerinden de tahmin edilebileceği gibi İslam alemi, Osmanlılar İstanbul’u bir “çıbanbaşı” olarak değerlendiriyordu. Kötülüğü temsil ettiğine inanılan şehrin şöhretini etkileyen iki unsur vardı. Birincisi yüzyıllar boyunca şeytanın yuvası olarak addedilmesine bağlı olarak o günkü sınırlı sayıdaki literatürdeki İstanbul algısı, ikincisi ise kendi etkisini birincisinden daha güçlü biçimde hissettiren iki hadisti. Bu iki hadis İstanbul’u kötülüğün yuvasının ötesinde kıyamet ile bağdaştırarak şehir hakkındaki tüm söylenti ve hikayelere kaynaklık ediyordu.

a. Kaynaklar üzerinden İstanbul imajı

Osmanlı’da fetih öncesindeki döneme ait kroniklerin sayısı pek fazla değildir. O dönemde bilinen eserler genellikle eski kaynakların yeniden çevrilmesi ve eserlerin üzerine yapılan eklemelerden ibarettir. Ancak bu durum bu eserlerin o dönemin ruhunu yansıttığı gerçeğini değiştirmemektedir.

Bu anlamda öne çıkan eser Kazvînî‘ye ait olduğunu bildiğimiz Acâibü’l mahlûkat’tır. O dönemki Osmanlı kaynaklarının bazıları İstanbul hakkındaki bilgilerini bu yarı ansiklopedik, garip olayları bir araya toplamış esere dayandırmaktadır. Burada ilginç nokta eserin farklı çevirileri arasındaki belirgin farktır. Mehmet Çelebi dönemine ait olduğunu bildiğimiz bir nüshada orijinal metinde olmayan bir şekilde başka bir kitaptaki İstanbul kötülemesi kitabın çevirisine dahil edilmiştir. Eklenen söz konusu metinde İstanbul’un yağmaya uğrayacağı, halkının sapkının olduğu, zelzelelerle sarsılacağı gibi ifadeler mevcuttur. Bu durum bize o dönem insanlarının şehre karşı olan olumsuz bakış açısını örnekleyebilir. Ancak şehir hakkındaki olumsuz görüş için o dönemki kaynakların tek başına yeterli bir açıklama olması pek mümkün gözükmemektedir.

b. Melâhim Hadisler

Hadislerin, kaynakları ve güvenilirlikleri yazımızda bir yer teşkil etmemektedir. Önemsediğimiz kısım temelinde söz konusu hadisin o zamanki etkileri olmalıdır. Bu anlamda aslında o dönemde yazılan birçok eserdeki İstanbul imgesinin bu iki hadis üzerinden inşa edilmesi hadisleri ciddiye almamız gerektiğini gösterir. (Örneğin Bedr-i Dilşad ‘ın Muradname (1427 ) ve Yazıcıoğlu Muhammed’in Muhammediye (1449 ) adlı eserleri ) . Bunun haricinde yazının ilerleyen kısmında neden bu hadisleri ciddiye almamız gerektiği konusuna bir başka örnek daha vereceğim.

Söz konusu iki hadisten ilkinde Rumların Suriye bölgesine inmeden kıyametin kopmayacağı o vakit geldiğinde de Medine’den çıkacak bir İslam Ordusunun Rumlarla muharebeye tutuşacağı bunun sonucunda Müslümanların üçte birinin öleceği üçte birinin yenileceği ve üçte birinin de galip geleceği söylenir. Galip gelenlerin Kostantiniye’yi alacakları ve kılıçlarını zeytin ağaçlarına asıp ganimeti paylaşırken İblis’in onlara Mesih’in indiğini bağırması üzerine oradan ayrılıp Şam’a döneceklerini ve orada Deccal ile karşılaşacakları gibi hususları içerir.

İkinci hadiste ise “Bir tarafı karada ve bir tarafı denizde bulunan bir şehirden bahsedildiğini duydunuz mu? Evet ya Resulullah. Beni Ishak’tan 70.000 kişi o şehre taaruz etmeden kıyamet kopmayacaktır.“ ifadeleri yer alır.

Bu hadislerin ikisi de Kütüb-i Sitte’ de yer almasa da İslam literatüründe güvenilir hadisler olarak görülürler. Bununla birlikte bölümün en başında belirttiğim gibi güvenilirlik kısmı bizim konumuz dahilinde değil. Bu iki hadisin Osmanlı kaynakları üzerindeki yansımalarını takip edebiliyoruz. Kimi zaman aynen kaynaklarda not düşülen bu hadisler kimi zamanda dönemin ruhuyla harmanlanıp yorumlanarak eserlerde yer bulmuşlardır.

Diğer bir taraftan İstanbul’u fethetmeye teşvik edici ve kamuoyunca bilinen İstanbul’u fetheden kumandanı öven hadis o dönem Osmanlı kaynaklarında kendine yer bulamamıştır. Hatta akabindeki süreçte geç bir dönemde ancak tarih kitaplarında kendine yer bulacaktır. (Neşri – Cihannüma: Osmanlı Tarihi). Bu durum hadisin güvenilirliğine dair bizlere bir şeyler söylemese de popülerliğine dair şeyler söyleyebilir. Tüm bölümü açıklaması adına son bir tarihi örneği verip yazının konusunun sonuna ulaşalım.

Tüm yazı boyunca her ne kadar Fatih’i neredeyse konu dışı bırakarak metni devam ettirmiş olsak da İstanbul üzerindeki kıyamet senaryoları fetih hadisesi ile farklı bir anlam kazanır. Zira tahta 19 yaşında geçen sultanın bu senaryolarla bizzat içli dışlı olması gerekecekti. Eğer İstanbul’u fethetmek gerektiği savunuluyorsa bu kıyamet senaryolarına bir cevap üretilmesi şarttı. Beraberinde bir siyasi çekişme de yaratacak olan bu tartışmaların detayları konumuzu saptırır ve aynı zamanda başka bir yazının konusu. Ancak Melâhim hadislerin halk ve devlet görevlileri nezdinde bir karşılığı olduğunu ve “İstanbul’u fetheden kumandan ne güzel kumandan, o ordu ne güzel ordudur.“cümlesine karşı duyulan şüpheyi artıran nitelikte bir örnek Fatih’in fetih sonrasındaki incelikli bir hareketinde kendini gösteriyor.

Fetih sonrasında Memlük ve Karakoyunlu hükümdarlarına gönderilen fetihnamelerde yukarıda bahsedilen hadislerin eksik alıntılandığını görüyoruz. Mesela Memluk Sultanına ilk hadisin yeniden yorumlanmış hali gönderilmiştir. “Onlar kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış oldukları halde ganimetleri bölüşürken Kostantiniye’yi fethederler.” Karakoyunlu hükümdarına gönderilen fetihname de ise daha kısa bir versiyonu tercih edilmiştir: “Onlar ganimetleri paylaşırken Kostantiniye’yi fethederler.“ Ayrıca Karakoyunlu hükümdarına ikinci hadisin farklı bir versiyonu da gönderilmiştir: “Bir tarafı karada bir tarafı denizde olan şehri duymadınız mı, evet ey Tanrı elçisi denildi. O dedi 70.000 kişilik bir ordu ona gaza yapacaktır.”( Bu yazılar belgelerle sabittir. )

Metinleri iyi bir elekten geçirilmiş ve fetih sonrasında bu hadislerin fethedenleri müjdelediği iması verilmiştir. Bu bizi birkaç sonuca çıkarır. Bunlardan ilki meşhur cümlenin varlığına dair bir şüphe duyabileceğimizi gösterir. Çünkü diğer devletlerin hükümdarlarına yaptığınız eylemleri anlatırken açıkça sizi öven bir hadisi kullanmak varken neden kıyamet ile ilgili hadisleri gözden geçirme yoluna gidesiniz? Diğer bir taraftan kıyameti ifade eden hadislerin insanlar için bir karşılığı olduğunu da gösterir. Zira bu hadisler üzerinden bir Osmanlı ve Fatih propagandası yapılmıştır. Eğer hadislerin gerçekten bir karşılığı olmasaydı bu yol tercih edilir miydi? Son olarak da aslında bu ifadelere Fatih’in fetih sonrasında bir fetih propagandası yaptığını kanıtlar bu da bizi bir sonraki yazının konusuna ve bu metnin sonuna getirir.

3.Sonuç

İstanbul’un Batı ve Doğu açısından hedeflenen bir konumda olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Olaya İslam devletleri açısından baktığımızda ise kötünün ve hatta kıyametin İstanbul ile özdeşleştirildiğini fark ediyoruz. Bu anlamda toplumdaki İstanbul’un fethi algısının doğruluk payı içermeyen kısımlarını anlayabiliriz. Çünkü en nihayetinde Eyüp el-Ensari’nin şehadeti gibi motivasyon kaynakları olsa da şehrin fethedilmesinin kıyameti başlatacağına dair bir inancın varlığını dönemin eserlerinde mevcut. İstanbul’u fethetmek isteyen birinin bu kıyamet argümanlarına cevap üretmesi gerektiği ise su götürmez. Bunların nasıl gerçekleştiği ise başka bir Fatih dönemi yazısında…

O zamana kadar hür kalın, hoşça kalın.

Dipnotlar:

1. https://www.alegoridergi.com/bir-kayserin-dogusu/

2. https://www.alegoridergi.com/floransanin-tacsiz-krallari-pater-patriae/

Kaynakça

1-Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453

2-Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu ve Klasik Çağ 1300- 1600

3-John Freely, Büyük Türk

4-https://islamansiklopedisi.org.tr

Son olarak, döneme bir bakış açısı kazanmak açısından Flu Tv’de ”Olmaz Öyle Saçma Tarih” programının 6. (İstanbul’un Fethi) ve 32. (Fatih) bölümü izlenebilir.

(Bu yazı daha çok Feridun M. Emecen’in Fetih ve Kıyamet kitabının ilk bölümünü kendine kaynak almıştır . İleri okumalar yapmak isteyen veya söz konusu eserleri merak edenlerin buraya göz atması faydalı olacaktır.)

Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Map_of_Constantinople,_Buondelmonti.jpg

-Akın Giray ÇAKAL

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir