
Bugün sizlerle genellikle gölgede kalan iki Osmanlı Padişahını inceleyeceğiz. Devleti yıkılmanın eşiğinden alıp tekrardan aynı konuma yükselten baba ve oğlun hikayesini inceleyeceğiz. Elbette bunu yaparken Osmanlı tarihinin çok fazla deşilmeyen dönemine, Fetret Devrine de değineceğiz. İyi okumalar…
Bir Devletin Kaderinin Belirlenişi: Fetret Devri
Ankara Savaşı (20 Temmuz 1402) Osmanlı tarihinde karanlık bir dönemin başlangıcı oldu. Emir Timur yapmış olduğu Anadolu seferi sonrasında eski Türk beyliklerini yeniden kurmakla yetinmedi, kalan Osmanlı topraklarını 1.Bayezid’in oğulları arasında paylaştırdı. Bu durum kaçınılmaz bir iç savaşın başlamasını doğurdu. Bayezid’in 6 oğlundan Süleyman Çelebi Edirne’de, İsa Çelebi Balıkesir’de, Musa Çelebi Bursa’da ve taht mücadelesine girişen en küçük kardeş olan Mehmet Çelebi ise Amasya’da hükümdarlığını ilan etti. Yıldırım Bayezid’in diğer oğulları Kasım ve Mustafa Çelebi bu mücadelede yer alamadılar. Mustafa Çelebi Ankara Savaşı sonrasında Timur tarafından esir alınarak Semerkant’a götürüldü. Kasım Çelebi ise yaşının küçük olması sebebiyle ve iyi ilişkilerin teminatı olarak Süleyman Çelebi tarafından İstanbul’daki Doğu Roma imparatorluğuna gelirleri ödenmek üzere rehin bırakıldı.
İlk sınırlara bakıldığında Şehzade Süleyman’ın ve Şehzade Musa’nın avantajlı olduğu gayet açıktı. Edirne Osmanlının başkentiydi ve bu durum devlet erkanının Süleyman Çelebinin tarafında yer almasına sebebiyet vermişti. Bursa Osmanlının eski başkentiydi ve Anadolu’daki büyük kentlerden biriydi. Bu da Musa Çelebinin elini güçlendiriyordu. İlk muharebeler İsa Çelebi ve Musa Çelebi arasında gerçekleşti. Bursa için yapılan savaşlarda Musa Çelebi başlangıçtaki çarpışmaları kazansa da sonucu değiştiremedi, Bursa İsa Çelebinin eline geçti. Musa Çelebi önce Karamanoğulları beyliğine kaçtı. Şehzade İsa’ya teslim edileceğini düşünerek Karamanoğulları Beyliğinden de ayrıldı ve kardeşi Mehmet Çelebiye sığındı. Anadolu’da kalan Osmanlı toprakları için rekabet kızışmaya başlamıştı. Bursa’yı yöneten Anadolu’nun anahtarını elinde tutacaktı. Bu sebeple Ankara’yı topraklarına katmış olan Mehmet Çelebi ağabeyi İsa Çelebi’ye Anadolu’yu bölüşmeyi teklif etti. Teklif İsa Çelebi tarafından reddedildi. İki kardeşin ordularını Ulubat’ta karşı karşıya getiren bu durum, Mehmet Çelebinin kesin zaferi ile sonuçlandı. İsa Çelebi kaçmak zorunda kaldı. Önce İstanbul’a ardından da Edirne’deki kardeşi Süleyman’a sığındı.
Haritanın son durumunda Bursa’da hükümdarlığını daha güçlü bir biçimde ilan eden Mehmet Çelebi ve himayesindeki Musa Çelebi, Edirne’de Osmanlının yönetim kadrolarına sahip ve İsa Çelebiyi yanında tutan Emir Süleyman vardı. Osmanlı fiili olarak Anadolu ve Balkanlar olarak ikiye ayrılmıştı. Üstelik 4 kişi başlanan taht mücadelesi de ikili bir kutuplaşmayla sonuçlanmıştı. Mehmet Çelebinin Anadolu’daki bu başarısı Edirne’yi kızdırmış ve önlem almaya itmişti. Bizans ile gerekli antlaşmaları yapmış olan Süleyman Çelebi, Şehzade İsa’yı kendi kaynakları ile silahlandırarak Anadolu’ya gönderdi. Bizans’ın Marmara’dan geçişi kısmını düzenlediği bu harekatın amacı açıktı: Şehzade Mehmet’in Anadolu hakimiyetine son vermek. İsa Çelebi ve Mehmet Çelebinin orduları bir kez daha karşı karşıya geldiler. Savaşı Mehmet Çelebinin orduları kazandı ve İsa Çelebi kovalanması sebebiyle Balkanlara geçmeyi başaramadı. Anadolu Beyliklerine sığınıp onları isyana ve savaşa davet etse de bu girişim de istediği şekilde sonuçlanmadı. En sonunda Eskişehir yakınlarında yakalandı ve Mehmet Çelebinin adamları tarafından boğularak infaz edildi.
Taht kavgasından ilk ayrılan kardeş İsa Çelebi oldu. İsa Çelebinin yenilmesi üzerine olaylara müdahale etme kararı alan Edirne, güçlü bir ordu toplayarak Anadolu’ya geçti. Abisinin sayısal ve teknik üstünlüğü karşısında çekilmekten başka şansı olmayan Çelebi Mehmet Bursa bölgesindeki hakimiyetini kaybetti. Emir Süleyman güney Marmara’daki yerini sağlamlaştırdıktan sonra sefere devam etti ve Ankara kalesini kuşatarak aldı. Şehzade Mehmet taht mücadelesinin ilk günlerine geri dönmüştü. Bir meydan muharebesi ile durumu lehine çevirmek istese de savaşı kaybetti ve Amasya’ya mağlup bir şekilde geri döndü. Şartlar Süleyman Çelebiden yanaydı ve Osmanlı topraklarının büyük kısmını kontrol altına almıştı.
Mehmet Çelebi abisinin tekrardan Rumeli’ye dönmesi için himayesine aldığı kardeşi Musa’yı gizlice Karadeniz üzerinden Balkanlara gönderdi. Şehzade Musa, Mehmet Çelebiye bağlı kalacak ve bölgedeki Sırp ve Eflak despotluklarının yardımıyla Rumeli’de yeni bir cephe açacaktı. Eflak bölgesinde çok iyi bir şekilde karşılanan Musa Çelebi Eflak kralının kızı ile evlendi. Akabinde Osmanlı topraklarına geçen şehzade Rumeli’de kendine yandaş toplamaya başladı. Giriştiği küçük çaplı çarpışmalarda Süleyman Çelebinin merkezdeki destekçilerini bertaraf etti. Bu durum Anadolu’daki Emir Süleyman’ı endişelendirdi ve Edirne’yi kaybetmeyi göze alamayacağı için Balkanlara döndü. Bu durumdan istifade eden Çelebi Mehmet kaybettiği bölgeleri ele geçirdi ve tekrardan Bursa’ya geldi.
Anadolu’nun tekrardan Şehzade Mehmet’in eline geçtiği sıralarda Şehzade Musa onu destekleyen Sırp, Rumen (Eflak) kralları ve kendi tarafına çekebildiği yöneticilerle bir ordu oluşturdu. Abisi Emir Süleyman’ın karşısına çıktı. Giriştiği art arda muharebeleri kaybetti ve geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak bir yıl kadar sonra Edirne’ye yaptığı ani bir baskın sonucu Şehzade Süleyman’ı gafil avladı ve Edirne’yi ele geçirdi. Bu başarısında Emir Süleyman’ın adamları ile anlaşmış olmasının etkisi büyüktü. İstanbul’a kaçmaya çalışan Emir Süleyman yakalandı ve boğularak idam edildi.
Bu örnekten de anladığımız üzere kardeşler arasındaki mücadelede güç avantajı tek belirleyici unsur değildi. Bu ölüm kalım savaşında diplomasi ve strateji daha fazla öne çıkıyordu. Nitekim Anadolu’daki zayıf halka gibi görülen Çelebi Mehmet büyük başarılara imza attı ve avantajlı olduğu düşünülen Emir Süleyman ise Rumeli’yi Musa Çelebiye kaptırdı, canından oldu. Edirne’yi ele geçiren Şehzade Musa kardeşi Mehmet Çelebiye olan bağlılığını bir kenara bıraktı, hükümdarlığını ilan etti. Tarih sahnesinde taht için artık sadece iki kardeş vardı.
Bu aşamada Edirne’yi elde etmenin stratejik bir avantaj olduğunu yineleyelim. Ancak kaynaklar Musa Çelebinin agresif yönetim tarzı yüzünden yalnızlaştığı konusunda hem fikirler. Abisi Süleyman Çelebiyi destekleyen Bizans’a karşı başarısız bir İstanbul kuşatması girişiminde bulunmuş, Sırp ve Eflak Krallarının büyüme taleplerine sefer düzenleyerek yanıt vermiştir.Bununla da yetinmeyerek kendi tarafındaki devlet adamlarının da çoğunu ihanet ile suçlamış ve onlara şüphe ile yaklaşmıştır. En sonunda gerek Osmanlı erkanı gerekse Balkan devletleri Anadolu’daki Mehmet Çelebiye daha sıcak bakmaya başladılar ya da sıcak bakmak zorunda kaldılar.
Bizans desteği sayesinde ordusu ile Rumeli’ye geçen Mehmet Çelebi ilk iki girişiminde başarısız olup geri döndü. Ama fazlasıyla yalnızlaşan Musa Çelebi kardeşinin üçüncü kez Rumeli’ye geçişinde durumun pek parlak olmadığını fark etti ve Edirne’den ayrılma kararı aldı. Yanında kalan az sayıda adamla birlikte kuzeye Eflak krallığına doğru çekilmeye başladı. İki ordu arasında yaşanan son mücadeleyi kaybeden Musa Çelebi kardeşinin adamları tarafından boğularak idam edildi. Bu olayların gerçekleştiği 1413 yılında Mehmet Çelebi Osmanlı devletinin tek hükümdarı olarak tahta çıktı.
Bir Devleti Yeniden Kurmak: Çelebi Mehmet
11 yıllık taht kavgasından çıkmış olan Osmanlı Balkanlar’da ve Anadolu’da büyük toprak kayıpları yaşamıştı. I. Mehmet’in (Çelebi Mehmet ) babası Yıldırım Bayezid döneminde Balkanlarda Osmanlı Devletine bağlı olan Eflak ve Sırbistan bağımsızlık kazanmış ,Doğu Roma İmparatorluğu başta Selanik olmak üzere önemli toprak kazanımları elde etmişti. Anadolu’da Timur eski beylikleri yeniden canlandırmış, Karaman ve Candaroğulları beyliklerini güçlendirerek Osmanlı’nın elini zayıflatmıştı.
I. Mehmet tahta geçer geçmez Balkanlarda kendini güvenceye almak istedi. Bu doğrultuda Doğu Roma İmparatorluğu, Mora ve Sırp despotluğu, Eflak Krallığı ile anlaşmalara varıldı. Batının sağlama alınmasıyla Anadolu’da kaybedilen toprakların geri alınması için bir sefer düzenlendi. Ege topraklarında Osmanlı hakimiyeti tekrar sağlandı. Ancak Timur devletine olan yakınlıklarından dolayı Sinop bölgesindeki Candaroğullarına ve Konya bölgesindeki Karaman beyliğinin varlığına son verilmedi. Topraklarının bir kısmı işgal edildi. Bu iki beylikle haraç vermeleri ve savaş durumunda ordu desteği göndermeleri şartıyla anlaşma sağlandı.
Anadolu seferinin başarısı I. Mehmet’in ömrünün sonuna kadar uğraşacağı olayların başlangıcı olarak da nitelendirilebilir. Osmanlı’nın tekrardan güç kazanmasından rahatsızlık duyan iki taraf vardı: Başını Doğu Roma’nın çektiği batıdaki Hıristiyan devletler , babasının ölümü üzerine Timur Devletinin başına geçmiş olan Şahruh. Anadolu’da babasının oluşturduğu durumun bozulmasından rahatsızlık duyduğunu mektup yazarak belirten Şahruh (çok dostane bir tonda yazılmadığını belirtmekte fayda var ), Ankara Savaşı sonrası esir alınan Mustafa Çelebiyi serbest bıraktı.
I. Mehmet yazdığı mektuplarda tam teslimiyet ifade etti ve Osmanlıya düzenlenen bir seferin İslam dünyasına zarar verdiğini yazdı. Ancak sonuç itibariyle Osmanlı hâlâ Timur devletine tabi olduğunu belirtmiş oluyordu. Şahruh’un oluşturduğu politik baskı Osmanlıların Anadolu’da ve Doğu da çekingen hareket etmesine yol açacaktı. Üstelik serbest kalan Mustafa Çelebi Osmanlıların bir kez daha taht mücadelesi ile karşılaşmasına sebep olacaktı.
Trabzon’a gelen Mustafa Çelebi Batılı devletlerle görüşmelere başladı ve destek sözü aldı. Doğu Roma İmparatorluğunun yardımıyla Rumeli’ye geçti ve Fetret devrinde de etkin olan Eflak Kralı Mirçea’nın ordu desteğini aldı. Venedikliler Gelibolu’daki Osmanlı donanmasını yaktılar. Bizans resmi hükümdar olarak Mustafa’yı tanıdığını ilan etti. Son olarak da Musa Çelebi’ye kazaskerlik yapmış olan Şeyh Bedreddin ve taraftarları Deliorman merkezli (Bugünkü Bulgaristan sınırlarında bir bölge) bir isyan başlattılar. Üstelik isyanın bir Anadolu ayağı da mevcuttu. Bu karmaşık atmosferde Osmanlının üstünlüğünü tanıyan Anadolu beyleri de baş kaldırdı.
Devlet Fetret Devrinde olduğu kadar zor durumdaydı. Hem Anadolu’da hem de Rumeli’de savaş çanları çalıyordu. Ancak bu şartlarda Osmanlının avantajlarını da sıralamak gerekir. Her ne kadar Mustafa Çelebi tahtta hak iddia etse de bu sefer durum biraz daha farklıydı. I. Mehmet tahtı savaşarak ve politik davranarak elde etmiş bir liderdi. Üstelik devletin tek yöneticisi konumunda idi. Bu da devlet erkanının ve Osmanlı gücünün Mehmet Çelebiden yana durması anlamına geliyordu. Mustafa Çelebi’nin de bulacağı desteği önemli ölçüde kısıyordu.
Mehmet Çelebi öncelikle kardeşi Mustafa Çelebinin üstüne yürüdü. Giriştiği çarpışmaları rahatlıkla kazandı ve Mustafa Çelebiyi Selanik’e kadar kovaladı. Doğu Roma ile anlaşmaya vardı. Çeşitli tavizler vererek Mustafa Çelebinin hapiste tutulmasını garantiye aldı. Akabinde Eflak Kralının Şeyh Bedreddin’e destek vermek için işgal ettiği Deliorman üzerine yüründü. Eflak kuvvetleri mağlup edildi. Şeyh Bedreddin yakalanıp idam edildi.
Rumeli’deki Osmanlı varlığı sağlandıktan sonra Anadolu’da başkaldıran Karaman ve Candar beyliklerine sefer düzenlendi. Candaroğulları seferini de bizzat yöneten I. Mehmet hastalığı sebebiyle Karamanoğlu seferine vezirini gönderdi. İki beyliğinde tekrardan boyun eğmesi üzerine son olarak Balkanlarda sürekli soruna sebep olan Eflak Kralı Mirçea üzerine sefere çıkıldı. Osmanlının kesin zaferi ile sonuçlanan bu harekat sonucunda Mirçea’ya tahttan el çektirildi ve oğulları esir alınarak Osmanlı payitahtına götürüldü.
Her ne kadar olayların tarihini vermesek de 1413 yılında tahta geçen Mehmet Çelebi 1420 de hastalanıncaya kadar bu olaylarla mücadele etti. Şahruh’a karşı uzlaşmacı bir politika izleyerek Anadolu’da Osmanlı gücünü kabul ettirdi. Balkanlarda tam olarak olmasa da Osmanlının eski hakimiyet alanına gelmesini sağladı. Kardeşi Mustafa Çelebi olayını çözemedi ve bir sorun olarak gelecek kuşağa aktarmış oldu. Bazı tarihçiler tarafından devletin ikinci kurucusu olarak nitelendirildi. 1421 yılında öldüğünde Osmanlı devleti bölgenin önemli bir gücüydü ama devletin hâlâ uğraşması gereken problemler vardı.
II. Murat: Dedesinin Mirasçısı
II. Murat tahta geçtiğinde henüz 17 yaşındaydı (1421). Devlet Ankara Savaşı’nın ve akabinde gerçekleşen Fetret Devrinin etkisini hâlâ üzerinden atamamıştı. Bir sorunla karşılaşmaktan korkan Osmanlı yönetimi Mehmet Çelebi’nin ölümünü gizlemiş ve II. Murat’a haber göndermişti. Başında bulunduğu görev dolayısıyla Anadolu’da bulunan Murat hızlı bir biçimde Bursa’ya gelmiştir. Murat’ı burada yeniçeriler ve devlet erkanı karşılamış, ona olan bağlılıklarını bildirmişlerdir.
Bizans’ın, Ankara Savaşında esir düşen ve Şahruh tarafından serbest bırakılan Mustafa Çelebi’yi özgür bırakması üzerine II. Murat’ın saltanatının ilk üç yılındaki buhranlar başlamış olacaktı. Yeni sultan gençti ve çevredeki yönetimler bu durumdan faydalanmak istiyordu. Mustafa Çelebi her ne kadar ilk isyan ettiğinde taraftar bulamasa da bu sefer süreç daha farklı işleyecekti. Rumeli’ye geçen Çelebi Mustafa bölge halkından destek görecek ve Doğu Roma tarafından resmi hükümdar olarak görülecekti. Bu kaostan faydalanmak isteyen Anadolu’daki beylikler baş kaldıracaktı.
II. Murat içinde bulunduğu zor durum itibariyle Anadolu’da anlayışlı bir politika izlemek zorunda kaldı ve beyliklerin işgallerine ses çıkarmadı. Bu arada amcası Mustafa Çelebi doğal müttefiki olan Bizans ile arasını açmış ve Bursa’nın fethi için Anadolu’ya geçmiştir. Ancak Rumeli’den topladığı ordular Anadolu seferi konusunda isteksizdir. Üstelik devlet erkanının da II. Murat’tan yana durması stratejik hamlelerin yapılmasını zorlaştırıyordu. Nitekim en sonunda Mustafa Çelebinin yanında yer alanların bir kısmı ile anlaşma sağlandı. Ordusunda güç kaybı yaşayan Çelebi Mustafa giriştiği muharebede kaybeden taraf oldu. Rumeli’ye geçen Mustafa Çelebi’nin akıbeti hakkında kaynaklarda birlik bulunmamaktadır. Bazı kaynaklar yakalanıp Edirne’de(1422) idam edildiğini, bazıları ise kaçmayı başardığını yazar.Ancak görüldüğü kadarıyla sonrasında Mustafa Çelebi olma iddiasıyla ortaya çıkan hiçbir kişi II. Murat’ın saltanatının başındaki kadar sorun yaratamayacaktır.
Bu iç karışıklığın faturasını Bizans’a kesen Sultan İstanbul’u kuşatma altına aldı. Ancak bu sefer de Anadolu’dan bir isyan ateşi yükseldi. II .Murat’ın küçük kardeşi Mustafa ( Çelebi Mustafa değil ) Anadolu beylerinin de desteğini alarak tahtta hak iddia etmiş ve Bursa’yı kuşatmıştı. Candaroğulları beyliği ile ittifak içinde bulunan Eflak krallığı da bu isyanı takiben bağımsızlığı için Balkan bölgesinde işgallere başlamıştı. Kuşatma için geride asker bırakan II. Murat Anadolu’ya geçti ve kardeşinin ordularını dağıttı. Önce İstanbul’a kaçan küçük Mustafa sonrasında İznik’e geri dönecek ve şehri ele geçirecekti. Yine stratejik bir hamlede bulunan II. Murat ve ekibi Şehzade Mustafa’nın lalası ile anlaşmaya vardılar. İznik’i kuşattıktan sonra kaçtığını düşünen Şehzade Mustafa Sultan Murat’a teslim edildi ve idamı gerçekleşti(1423).
İsyana yardımcı olan Anadolu beylikleri cezalandırıldı ve Mustafa Çelebi isyanı sırasında işgal ettikleri yerler geri alındı. Eflak Kralı da müttefiklerinin başarısızlığı üzerine Osmanlı himayesine geri dönmek istediğini belirtip barış istedi. Kuşatması devam eden İstanbul’a abluka altına alınan Selanik ve akıncı Turahan Bey sayesinde ele geçirilen Mora da eklenince Doğu Roma çaresiz bir duruma düştü. Koruyamadığı Selanik’i Venediklilere devretti(1423). Bu durum Osmanlılarda bir şok etkisi bıraktı ve İstanbul’u da Venedik’e bırakırlar korkusuyla Bizans ile bir barış anlaşması imzalandı. Bizans Fetret Devrinde aldığı toprakları teslim etti ve tekrardan haraç öder konuma düştü.
Ele geçirdiği Selanik’i Osmanlılara kabul ettirmeye çalışan Venedik, haraç ödemeyi teklif etti. Bir yandan da Macarlarla ittifak için görüştüler. Bu dönemde Balkanlar akıncı beylerinin etkisini çok fazla hissettiler. Arnavutluk,Mora, Sırbistan ve Bosna yağmalandı. Bu akınlar Macar ve Osmanlı arasındaki tampon bölgedeki devletleri ( Sırp, Bosna ve Eflak krallıkları) Osmanlı tarafına kaymak zorunda bıraktı. Çoğu Osmanlı’ya haraç öder hale gelip Sultan’ın üstünlüğünü tanıdı. 1428 yılında ise Macarlar ile 3 yıllık bir barış antlaşması imzalandı.
1425 yılından beri savaşta olunan Venedik ile işler kızışıyordu. Venedik’in Çelebi Mustafa olduğu iddiası ile ortaya çıkan bir taht adayını desteklemesi yüzünden başlayan savaş, Ege’deki bazı beylerin Venedik ile iş birliği ve Macar desteği yüzünden tehlikeli bir hal aldı. Macarlarla imzalanan barış, Egedeki isyanların bastırılışı ve tahtta hak iddia eden kişinin yakalanmasıyla şartlar Osmanlı lehine döndü. Ancak bu sefer de 1429 yılında Şahruh’un Batı seferine çıktığı haberi Osmanlıda yüreklere korku saldı. Ankara Savaşı üzerinden 27 yıl geçse de yara hâlâ oldukça tazeydi. Bu haber üzerine Selanik üzerine taarruz gecikti. 1430 yılında Şahruh’un Herat’a (Timur Devletinin başkenti) dönmesi herkese rahat bir nefes aldırdı ve Selanik üzerine düzenlenen seferde şehir ele geçirildi (1430).
Selanik’in alınmasıyla Balkanlarda Venedik dahil olmak üzere Osmanlı himayesini tanımayan devlet kalmamış olacaktı. Ancak 1431 yılında Macar barışı son buldu. Bölgede gücünü kaybetmiş aileler Macar krallığı (Sırp,Boşnak ,Bulgar ve hatta Osmanlı tahtında hak iddia eden Davud Çelebi) etrafında toplandı. Bu sırada sonrasında korkunç bir hâl alacak olan Arnavutluk isyanı ile uğraşan Osmanlılar bölgeye odaklanamadı. 1435 yılında Eflak krallığının başına da Macar yanlısı bir kişinin oturmasıyla işler bir anda sarpa sardı. Her ne kadar uç beyleri müdahalelerde bulunsalar da ciddi bir tepki gösterilmedi. Çünkü Şahruh bir kez daha Batı seferine çıkmıştı (1435).
Kendi hil’atını (bu bir hükümdarlığını kabul ettirme simgesidir) Anadolu’daki beylere ve en nihayetinde Murat’a gönderen Şahruh bu sayede herkese kimin sultan olduğunu hatırlatmış oluyordu. II. Murat’ın Şahruh’a karşı tıpkı babası gibi uzlaşmacı bir tavır izlemişti. Açıkçası başka bir seçeneğin var olduğu da şüpheliydi. Şahruh’un seferi bitirmesi ve Anadolu’dan uzaklaşması Osmanlılara rahat bir nefes aldırdı (1436-1437). 1437 yılında Macar kralının da ölmesiyle Osmanlılar büyük bir sefer başlattılar. Seferi bizzat yöneten II. Murat Eflak beyliğini tekrar kontrol altına aldı. Macar bölgesi olan Erdel’e girdi. Bölgeyi akıncılar ile yağmalattı ve Osmanlıya haraç ödeyen Sırbistan’ı tamamen ilhak etti. Balkan haritası 3 yıl içinde büyük oranda Osmanlı himayesine geçmişti. Bu başarıları Belgrad’ı fethederek taçlandırmak isteyen II. Murat’ı büyük bir hezimet bekliyordu (1440). Üstelik Belgrad hezimeti 4 yıl içinde olacak olan olayların sadece başlangıcıydı.
II. Murat, 1423’ten 1430’lu yıllara kadar genel itibariyle eskiden Osmanlı himayesinde olan topraklara tekrardan boyun eğdirme ve kendi iktidarını pekiştirme amacı taşımaktadır. Nitekim Fetret Devrinin acıları hafızalara kazınmıştır. Saltanatının ilk üç yılında amcası ve kardeşine karşı taht mücadelesi yürüten 2.Murat akabinde her karışıklıkta baş kaldıran Anadolu beyleri, sürekli Doğu’da kendini hatırlatan Şahruh, Batı’da Venedik Cumhuriyeti ve Macar krallığıyla uğraşmıştır. Bilgilendirme kısmında da gördüğünüz üzere sınırların ve sadakatin sürekli değiştiği coğrafyada ancak 1430’lu yılların sonunda tam anlamıyla hakimiyet kurmuş gibidir. 1430’lardan sonra agresifleşen Osmanlı politikasına verilecek cevap bu sefer Batı’dan gelecek ve yaşanan başka olaylarla desteklenerek bir şehzadenin önünü açacaktır.
Macar Tehdidi ve Çocuk Sultan
1440 Belgrad Bozgunundaki önemli etkenlerden birinin Macarların kullandığı tüfek ateşi olduğunu söyleyenler mevcuttur. Bununla beraber Hünyadi Yanoş’un da savunmada çok başarılı olduğu vurgulanır. 3 yıl süren Macar taht karışıklıkları son bulmuş, Polonya ve Lehistan Kralları unvanını elinde bulunduran III. Vladislav Macar kralı olarak seçilmişti. Yönettiği krallıklarla Avrupa’da önemli bir konuma ulaşan Vladislav Belgrad kuşatmasındaki başarıları dolayısıyla Hünyadi Yanoşu Erdel Voyvodası olarak atadı. 1441 yılında bir Osmanlı akınını karşılayan Yanoş, akıncıların lideri Mezit Beyi öldürdü. Birliklerin kaçış yolunun kapatılmasıyla Osmanlı birlikleri tamamen yok edildi.
1442 yılında Hünyadi Yanoş’a cevap olarak gönderilen ve kariyerinin erken dönemlerinde olan Şehabeddin Paşa da ağır bir yenilgi aldı. Birliklerinin çok büyük bir kısmını kaybetti. Hayatını zor kurtardı. Bu zaferler Avrupa’da büyük yankı uyandırdı. Polonya, Lehistan ve Macaristan kuvvetlerinin birleşmesi ile oluşturulan ordu III. Vladislav’ın da katılımı ile moral buldu. Hünyadi Yanoş önderliğinde Edirne’ye yürümeye başladı. Niş muharebesinden zaferle ayrılan ve artık bir Haçlı ordusu niteliği kazanmış Macar ordusu Sofya’ya girdi. Şartlar Osmanlılar için pek iyi değildi. Olayları Osmanlı tarafından anlatmaya devam edelim.
Haçlı ordusunun Sofya’ya girmesi Edirne’ye yaklaşık olarak 300 kilometre kaldığını gösteriyordu. Üstelik 1442 ‘de alınan mağlubiyetler sonucunda Karamanoğulları fırsat çıktığına inanarak isyan çıkarmıştı. 1443 yılında en büyük Şehzade olan Alâeddin isyanı bastırdı ve barış antlaşması imzalandı. Tahta geçmesi beklenen Alâeddin’in Sultan II. Murat tarafından çok sevildiği Osmanlı kaynaklarına da yansımıştır. Balkanlarda ise Osmanlıya bağlı İskender Bey Niş Muharebelerine gitmek yerine Osmanlıya başkaldırmış ve ana vatanı olan Arnavutluğa dönmüştü. Yerel halktan destek bulan İskender Bey sonrasında Osmanlı’ya çok ciddi sorunlar yaşatacaktı.
Osmanlı hem Balkanlarda hem de Anadolu’da kontrolü zor sağlıyordu. 1443 yılının kışında Macarlar harekata devam ettiler. İzladi geçitlerinde II. Murat’ın birlikleri ile karşılaşan Macar Kuvvetlerinin ilerlemesi durduruldu. Savaşın tam sonucu ile ilgiliyse kaynaklar birbirinden farklı şeyler söylemektedir. Ancak uzlaşılan nokta iki ordunun da en nihayetinde çok fazla kayıp verip barış istediğidir. Bu muharebenin ardından II. Murat Anadolu’dan üzücü bir haber aldı. Yerine düşündüğü ve çok sevdiği oğlu Şehzade Alâeddin vefat etmişti. Bu şartlar altında tahtın yeni adayı ise kimsenin pek tanımadığı küçük oğluydu.
Mağlubiyetlerin alındığı durumlarda birlikteliği ve güveni sağlamak oldukça zordur. Macarların 1440 yılından itibaren elde ettikleri art arda başarılar Sultan Murat’a karşı bir muhalefet oluşturmuştu. Bu muhalefetin başını da hiç şüphesiz Balkanlarda bulunan akıncı beyleri oluşturuyordu. Macarlara karşı yenilgilerden II. Murat’ı sorumlu tutan akıncılar söz dinlemez hâle gelmişlerdi. Muhtemelen payitahtta bulunan vezirler de bu ayrılığı körüklüyordu. II. Murat’ın Akıncı Turahan Beyi savaşa katılmadığı için cezalandırıp, sürgüne göndermesiyle aradaki ipler neredeyse tamamen koptu.
Sultan devleti kontrol etmekte zorlanıyordu. Uzun yıllar Osmanlı için çalışmış olan İskender Bey, Arnavutlukta bir isyan yürütüyordu. Karamanoğulları yakında yapılan anlaşmaya uymayarak tekrar isyan etmişti. Deneyimli vezir Çandarlı Halil Paşa her yerden taviz vererek barış antlaşması yapmaktan başka bir çare göremiyordu. Üstelik kaynaklara göre en sevdiği oğlunun ölüm haberi Murat’ı yıkmıştı. Bu şartlar altında Manisa’daki genç şehzade Edirne’ye çağırıldı. Macarlarla bir barış antlaşması yapılarak Tuna sınır kabul edildi ama ilhak edilen Sırbistan serbest bırakıldı. Ardından Karamanoğullarının üstüne yürüyen II. Murat onlara da boyun eğdirdi. Sultana göre Doğuda ve Batıda uzun süreli bir barış sağlanmıştı. Politik ve duygusal baskılarla yorulmuş Sultan tahtı oğlunun lehine terk ettiğini ve kendisinin Manisa’ya çekileceğini açıkladı. Bu sayede kendisine karşı oluşan muhalif baskıdan kurtulacak ve aynı zamanda olayları dışarıdan görme fırsatı bulacaktı.
İşte Osmanlının içinde bulunduğu krizler bu denli büyükken II. Mehmet ilk kez tahta geçti (1444). Macarların yapılan anlaşmaya uymaması sonucu ordunun başına tekrar geçmek zorunda kalan II. Murat Varna Muharebesinden zaferle dönmesine rağmen oğlunun yönetimine gölge düşürmek istemediği için tahta tekrar geçmedi. Ancak 1446 da Çandarlı Halil Paşanın da etkisi ile tahta geri döndü. Başlarda özellikle Mora üzerine yoğunlaşan II. Murat, akabinde Arnavutlukta isyan eden İskender Beyin üzerine yürüdü. Kocacık hisarını İskender Bey’in elinden almayı başardı. Ancak Hünyadi Yanoş’un Arnavutluğa yaklaştığı haberini aldı. İki ordu Kosova Meydan Muharebesinde karşılaştı. Kesin Osmanlı zaferi ile sonuçlanan savaş Balkanlarda Osmanlı hakimiyetini pekiştirdi. 1450 yılında ikinci Arnavut seferi istediği gibi sonuçlanmadı ve ordusunu geri çekti.
II. Murat tıpkı babası gibi Osmanlı devletini fırtınalı bir denizde iken emanet aldı ve en sonunda bu gemiyi eskiden bildiği sulara getirebildi. 1451 yılında öldüğünde devlet en sonunda Fetret Devrini atlatabilmişti. Şimdiyse yeni ve genç bir sultan eşliğinde çok daha farklı hedeflere yürüyecekti ama bu başka bir günün konusu. Benim anlatacaklarım burada son buluyor. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.
Kapak Görseli: Sultan Bayezid prisoned by Timur, Stanisław Chlebowski. https://en.wikipedia.org/wiki/Stanis%C5%82aw_Chlebowski#/media/File:Chlebowski-Bajazyt_w_niewoli.jpg