Ankara Gezisi Üzerinden Kadim Şehrin Öyküsü

/ / TARİH

Bu yazımızda ilk olarak Ankara’dan , tarihsel gelişiminden, nasıl başkent olduğundan bahsedip sonunda Ankara’ya gittiğimizde bizi nelerin beklediğini paylaşacağız.

Ankara adının nereden geldiğiyle başlarsak kaynağı kesin olarak bilinememekle beraber söylentilere göre tarihte bahsedilen ilk adı Galatlar tarafından verilen ve Yunanca “çapa” anlamına gelen Ankyra’dır. Bu isim zamanla dönüşerek Ancyre, Engüriye, Engürü, Angara, Angora ve Ankara olmuştur.

Ankara’nın tarihi ve kültürel dokusundan bahsetmek yerinde olur. Ankara’da ilk insan yerleşimleri MÖ 3000 yıllarına rastlar. Daha sonra ise Hititler MÖ 1660-1190 yılları arasında Ankara’da yerleşimlerine devam etmişlerdir. MÖ 2000 yıllarına doğru Hititler’in yavaş yavaş çöküş dönemine geçtiği ve yerini Friglere bıraktığı görülmek olup Tunç Çağında ise Ankara’ya Lidyalılar ev sahipliği yapmıştır. Daha sonra ise sırasıyla Persler, Doğu Roma İmparatorluğu, Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı bu şehri ele geçirdi. Ancak denilebilir ki Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olana kadar yeterince önem görmemiş ve sönük bir şehirdir. Peki Ankara nasıl oldu da bunlarca yıl küçük bir şehirken şu an ki görkemli haline ulaştı, Türkiye’nin en büyük ikinci şehri oldu?

Bir devletin başkenti olmak, o ülkenin siyasal, ekonomik, kültürel, idari, askerî, güvenlik vb. konularında beyni olmak demektir. Osmanlı Devleti’nin ve Anadolu’da yaşamış pek çok medeniyetin beyni de o zamana kadar hep İstanbul’du. İstanbul her ne kadar Asya ile Avrupa’nın kesişim yolları üzerinde olsa da, önemli ticaret yollarına sahip olsa da, önemli bir kültürel geçmişi olsa da 1. Dünya Savaşı ve daha sonrası Kurtuluş Savaşı’nda jeopolitik olarak işgal edilmeye çok açıktı.

Daha önce İstanbul’un işgal edilmeye çok açık olması sebebiyle başkentin yerinin değiştirilmesi gündeme gelmişti. Bu yıllarda jeopolitik konumları sebebiyle Başkent’in Konya veya Kayseri’ye taşınması uygun görülmüştü. İngilizler ise başkenti Bursa’ya taşıyıp İstanbul’u ele geçirmek için her şeyi yapmaya hazırlardı. Daha sonrasında Mustafa Kemal’in Anadolu’ya çıkması, Ankara’nın başkent olarak düşünülmesi hususunda ilk adımın atılmasına sebep oldu. Havza’da yayımlanan genelge,  Erzurum ve Sivas Kongreleri esnasında Batı Anadolu işgal edilmeye devam ediliyordu. Mustafa Kemal’e göre,  Meclis’in İstanbul’da olması sebebiyle, Sivas çok uzak kalmaktaydı. İstanbul’daki demir yolu ise Ankara’ya kadar uzanmaktaydı. Bu belirsizlikler Mustafa Kemal Paşa’nın 13–14 Eylül gecesi yayımladığı telgraflarla giderilmeye çalışıldı. Mustafa Kemal’in görüşüyle Temsilciler Kurulu Merkezi’nin Eskişehir’in Seyitgazi ilçesi olmasına karar verildi. Ali Fuat Paşa’nın önerisi Temsilciler Kurulu Merkezi’nin Ankara olması yönündeydi. Temsilciler Kurulu Merkezi’nin Ankara olması yönündeki karar uzun bir süre gizli tutulacaktı ancak daha sonra Mustafa Kemal ve Meclis üyeleri  1919 yılında Sivas’tan ayrılıp Ankara’ya geldiler.

Meclis üyelerinin Ankara’ya gelmeleriyle birlikte  merkezin kalıcı olmayacak şekilde Ankara’ya taşındığı duyuruldu. Daha sonra İngiltere Dış İşleri Bakanı Lord Curzon, İstanbul artık Türklerin olmayacağı için Türklerin Konya’yı başkent olarak kullanacağını ifade etmekteydi. Mart 1920’de İstanbul fiilen işgal edildi ve milletvekilleri tutuklandı. Bu olaylar Mustafa Kemal’in  Anadolu’ya geçtiği ilk günden beri düşündüğü Yeni Türk Devleti kurma arzusunu güçlendirdi ve Mustafa Kemal  Mart 1920’de tüm Valilik ve Ordu Komutanlarına gönderdiği bildiride bir “Meclis-i Müessi­san”ın Ankara’da toplanacağını bildirdi. Böylece yeni devletin ilerideki başkenti az çok kendini göstermeye başladı.

Daha sonrasında 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümet merkezini Ankara olarak ilan etti ve Ankara, İstiklal Savaşı’nın idare edildiği bir merkez haline geldi. Ankara’nın resmi olarak başkent ilan edilmesi ise 13 Ekim 1923’te çıkarılan kanun ile oldu. Böylece kentin bugünkü gelişiminin de önü açılmış oldu.

Milli Mücadele’nin başkenti Ankara’da, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra hızla imar çalışmalarına başlandı ve şehrin bugün ki yapısına gelmesinin önü açıldı Köklü bir tarihe ve zengin bir kültürel mirasa sahip, pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Ankara yapılan ilk imar çalışmalarıyla kent olarak gelişiminin ilk adımları atılmış oldu. Gördüğünüz üzere Ankara oldukça yeni inşa edilmiş bir şehir. Benim de gezdiklerimden ve gördüklerimden çıkardığım sonuç buydu.

Peki “Ankara da nereleri ziyaret edebiliriz?” derseniz ilk olarak Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara Kalesi, Eski TBMM binası, Rahmi Koç Müzesi, Ulucanlar Cezaevi beni en çok büyüleyen yerlerdi. Her ne kadar şair Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü sevse de ben gezdiklerimden şehrin kendine has soğuk dokusunu oldukça sevdim. Yazımı bitirirken Nurullah Genç’in 2000 yılında yazdığı o şiiri bırakmak istiyorum:

Hüznümün dudağıdır gökte açan karanfil
talih, bir cellat gibi vurdu yüreğimizi
ateşler ülkesinde o ve ben, iki mahkum
kâh bir sevda çölünde parlayan ay ışığı
kâh rüya bahçesinin zehirli sarmaşığı
uzaklardan bir rüzgar esiyor efil efil
sessizlik, acze düşen bir hayal kadar sefil

şimdi gül, ey korkular şehrinin yelpazesi
hasretin o en uzun, acının en tazesi
neden hala tütüyor burnumda karanlığın
ruhum neden yıllardır kahrının pervanesi

bu esrar senin midir, yoksa gemilerin mi
hemen her gün bir yıldız kayıyor3000 gözlerinden
gözlerin kan ağlayan deniz kadar derin mi
yoksa habersiz misin ruhumun kederinden
ah, bağrımda pütürlü bir bıçak kadar keskin
tabutumu bekliyor ankara acıları
bu ne bir aşk masalı, ne de heyula ve kin
dumanlı bir çöküşün en kara acıları”

– Sena Bostan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir