Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Yaşanan Savaş Tazminatı Krizi ve Ruhr Bölgesinde Yaşanan İşgal Hareketleri

/ / TARİH

Ruhr bölgesi bir zamanlar Almanlar için kömür ve çelik üretiminden ötürü hayati bir önem taşımaktaydı. Bugünlerde teknolojik yatırımların odak noktası hale gelen Ruhr, kendini Birinci Dünya Savaşından sonra yaşanan “savaş tazminatı” krizinin tam ortasında bulmuş ve bahsi geçen krizin çok önemli bir aktörü olmuştur.

Fakat biz sizlere bugün sadece bir krizi veya işgali değil belki de Almanların tarihsel süreç içerisinde en çaresiz hissettiği anlardan birini anlatmaya çalışacağız. Başrolünü Fransa ve Almanya’nın oynadığı bu krizi konuşmaya savaşın sonu olan 1918 tarihiyle başlayacağız.

Almanya ve Fransa Çerçevesinde Birinci Dünya Savaşı Sonrası Avrupa

Birinci Dünya Savaşının ardından Avrupa yorgundu, bitap düşmüştü. Dört senelik bir savaşın getirmiş olduğu belirsizlikler kazanan devletler dahil olmak üzere Avrupa ekonomilerini güçsüz kılmıştı.

Bazı devletlerin yaşadıklarıysa sadece ekonomik yıkımdan ibaret değildi. Mağlup devletlerin hepsinde, kaybedenlerinse birçoğunda çeşitli devrimler veya değişimler meydana geldi. İmparatorluklar yıkıldı ve Avrupa’nın hemen hemen her yerinde Cumhuriyet rejimi baş gösterdi. Çok uluslu devletler yerlerini ulus devletine bıraktı. Böylelikle Avrupa kıtasında birçok yeni devlet meydana geldi. Savaş Avrupa’nın çehresini hatırı sayılır şekilde değiştirmişti.

Almanya ve Fransa ise ekonomik yıkımdan çok daha fazlasını yaşayan ülkelerdendi. Almanya’da rejim değişikliği yaşandı ve savaş sonrası imzalanan Versay Antlaşmasına uygun bir devlet dizayn edildi. Fransa ise savaş sonrası politikalarında sert bir değişim ve dönüşüm yaşadı. Çözümden veya barıştan ziyade baskıdan ve işgalden yana bir tutum sergiledi. Anlayacağınız biri kaybeden diğeri kazanan da olsa savaş her iki ülkeyi de askeri ve sosyolojik anlamda bir yıkıma sürükledi. Hatta öyle ki, kazanan tarafta olmasına rağmen askeri anlamda daha fazla yıpranan bir Fransa vardı.

Savaş sonrası Almanya’nın yaşadıklarını detaylandırmak gerekirse, kelimenin tam anlamıyla tecrit edilmiş ve dünya siyasetinden dışlanmıştı. İmzalanan Versay Barış Antlaşmasında çok sert hükümler yer almış ve bu dayatılan hükümlerde Almanya sadece askeri anlamda kısıtlanmamış, Almanya’nın kimle müttefik olup kimle olamayacağına dahi karar verilmişti. İktisadi potansiyelinin büyük bir kısmını oluşturan, ki bunun en bilindik örneği Alsas-Loren bölgesidir, bölgeler çeşitli ülkeler arasında pay edilmiş, Alman toprakları üzerinde birçok yeni devlet kurulmuştu.

Almanya için işin kötü kısmı bu kadarla da kalmamıştı. Kötü adam olarak mimlenen Almanya, dört sene boyunca yaşanan savaşın tek sorumlusu olarak görülmüş ve savaşın getirmiş olduğu tahribatı “savaş tazminatı” adı altında karşılamasında karar kılınmıştı. Fakat bahsi geçen tazminat tutarları öyle yüksekti ki konuşulan meblağları dünya üzerinde karşılayabilecek herhangi bir güç yoktu ve yaşanacak krizler tam olarak burada başlayacaktı.

Savaş sonrası Fransa’dan da biraz bahsetmek gerekirse, Fransa savaş sonucunda kazananlar listesinde yer alsa da çok şey kaybetmişti. Savaş boyunca Almanya’yla her daim sıcak savaş içerisinde bulunması ülkeyi askeri anlamda çok hırpalamış, bu sebepten ötürü savaş boyunca en çok insan kaybı yaşayan ülkelerin başında gelmişti. Bununla beraber savaş sürecinde zaman zaman Almanların Paris’e kadar yaklaşması Fransa üzerinde ciddi bir travma yaratmıştı ve yaşanan bu travma tazminat krizinde önemli yer kaplayacak, işgalin temel sebeplerinden birini oluşturacaktı.

Peki bahsi geçen travma mevzusu neden bu denli önemli sorusu ise anlatılarımız içinde büyük yer kaplıyor. Bu sebeple yine bir parantez açıp bu kadar önem atfettiğimiz travma konusunu daha iyi anlaşılması için açıklamak isteriz.

Öncelikle Fransa ve Almanya’nın rekabeti Birinci Dünya Savaşından çok daha önce var olan bir konu. Kıta Avrupa’sının öncü lideri olma konusunda anlaşamayan iki komşu devlet yüzyıllar boyu savaşlar vermiş ve iki tarafta zaman zaman birbirlerine üstünlük kurmuştur. Fakat Prusya’nın Almanya’daki siyasi birliği sağlayarak hızlıca atılımlar gerçekleştirmesi ve Alman İmparatorluğunun kısa dönemde iktisadi anlamda çok hızlı büyümesi dikkat çekicidir. Bu gelişmelerle beraber hem sömürge yarışına çok çabuk dahil olabilmesi hem de askeri anlamda iyi bir altyapı kurması Fransa’yı oldukça kaygılandırmış ve nihayetinde 1871’de yaşanan Sedan Savaşıyla beraber Alman potansiyelini gören Fransızlar kaygıdan çok korku hissetmeye başlamışlardır. Bunca yaşanan şeyden sonra Birinci Dünya Savaşında Almanya’nın zaman zaman tek başına tüm itilaf devletlerine karşı çarpışması hatta bir dönem savaşı kendi lehine dahi döndürebilmesi Fransız tarafını psikolojik yönden kötü etkilemiştir.

Yaşananlar üzerine elli senede iki kere Almanya tarafından işgale uğrama potansiyeli geçirmiş Fransız tarafı, Almanya’yı sürekli tecrit altında tutarak ve krizlerle meşgul etmeye çalışarak kendi güvenliğini koruyabileceğini düşünmüş ve bir sonraki başlıkta da açıklayacağımız gibi Almanya’ya karşı sıfır tolerans göstererek oldukça radikal politikalar üretmiştir.

Tazminat Krizi ve İşgal

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi savaş sonrası imzalanan anlaşma sonrasında savaşın getirdiği tahribattan Almanya sorumlu tutulmuş ve savaş tazminatı ödemesi kararlaştırılmıştır. Bahsi geçen tazminatın tutarını belirleyebilmek için İtilaf Devletlerinin temsilcilerinin yer aldığı “Tamirat Komisyonu” kurulmuş ve bu komisyon ödenmesi gereken meblağının elli altı milyar dolar olduğunda karar kılmıştır.

Bu tutarı çok fazla bulan Alman tarafı ancak yedi buçuk milyar dolar ödeyebileceklerini iletmişler ve Tahribat Komisyonu ile Alman tarafı anlaşmazlığa düşmüşlerdir.

Çözüm arayışlarına giren İtilaf Devletleri ise, çözüm bulamamış hatta ve hatta kendi içlerinde ayrılığa düşmüştür. Almanya’nın sürekli bir krizle meşgul edilmesini ve böylelikle kendi güvenliğini sağlayabileceğini düşünen Fransa, katiyen tazminat tutarında yumuşatmaya gitmemiş; İngiltere ise Almanya’nın bahsi geçen tutarları ödeyemeyeceğini anlayarak belirli tavizler verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Bu fikir ayrımdan endişelenen ve Almanya’nın gerektiği gibi cezalandırılmadığını düşünen Fransa, hem komisyonda yer alan temsilci ülkeler üzerinde nüfuz kazanmaya çalışmış hem de Almanya’nın Versay hükümlerinden kurtulup tekrar saldıracağı endişesiyle birçok devletle ittifak kurma arayışına yönelmiştir.

Bu süreç yaşanırken Tahribat Komisyonu Alman heyetiyle birçok görüşmede bulunmuş fakat herhangi birinden çözüm alınamamıştır. Bunun sonucunda Almanya’ya çeşitli yaptırımlar uygulanmış ve Düseldorf, Duisburg ve Rahrot bölgeleri işgal edilmiştir.

Yapılan işgaller sonrası komisyon, Almanya’nın ödemesi gereken tutarı otuz üç milyar dolar olarak güncelledi. Almanya içinse hala böyle bir meblağı ödemesi imkansızdı fakat ülkesi işgal tehlikesi içerisindeydi ve bir seçim yapması gerekiyordu. Yazımızın başında “Almanların tarih boyunca yaşadığı en çaresiz an” diye nitelendirdiğimiz olaylar işte tam bu dönemlerde yaşandı.

Çok zor bir ikilemde kalan Almanya şartları en sonunda kabul etti fakat zaten zor durumda olan Alman ekonomisi kısa süre içerisinde tepetaklak olunca tekrar borçlarını ödeyemeyeceğini duyurdu.

Bunun üzerine çözüm bulabilmek için birçok konferansta tekrar tekrar toplanan devletler çıkar yol bulmaya çalıştılar. Yaklaşık bir sene kadar süren görüşmelerde Fransa radikal politikalarıyla birçok kere süreci sekteye uğratmış, Almanya’nın ödemesi gereken borçlara dair bir mutabakat sağlanamamıştır.

Yaşanan bu çözümsüzlüğün yansıra hem silahsızlanma konusunda hem de Versay hükümleriyle alakalı olarak Almanya’nın denetlenmediği fikrine günden güne daha çok sarılan Fransa, İngiltere’den de bağımsız hareket etti ve 1922 tarihinde tazminat konusunu gerekçe göstererek Almanya’nın üretimi için çok mühim olan Ruhr bölgesinde Belçika’yla iş birliği içerisinde bir işgal hareketine girişti.

Başlangıçta aktif bir direnişle karşılaşmayan Fransa, zamanla tansiyonun yükselmesiyle yerel halkla çatışmaya girmiş ve çatışmalar süresince çokça can kaybı yaşanmıştır. Dünya kamuoyunda da desteklenmeyen Fransa birçok ülke tarafından protesto edilmiştir.

Günden güne büyüyen ve hiçbir şekilde çözüm sağlanamayan bu krize bir de günden güne kötüleşen Fransa ekonomisi eklenince tekrar bir çözüm yolluna gidilmiş ve Cannes Konferansı düzenlenmiştir.

Sonunda taviz verme yolunu seçen Fransa eşliğinde Tamirat Komisyonu, birçok ülkeden uzmanla koordinasyonlu çalışarak Almanya’nın ekonomik verilerini incelemiş ve Almanya için uygun olan ödeme tutarını hesaplamaya çalışmıştır. “Dawes Planı” ismiyle de anılan bu yapılandırma Almanya tarafından da kabul edilmiş ve sonrasında belki de başka bir yazımızda bahsedeceğimiz “Locarno Antlaşmasına” giden yol aralanmıştır.

Böylelikle işgal sonlandırılmış ve Fransız birlikleri Ruhr’dan çekilmişlerdir.

İşgalin Etkileri

Almanya savaş tazminatının kararlaştırılması süresince Fransa başta olmak üzere birçok devletin katkılarıyla bile isteye ekonomik krize sürüklenmiş ve bununla sınırlı kalmayarak işgale uğramıştır. Diğer devletler tarafından dayatılan tazminatlar sebebiyle ülkesinde bütün iktisadi mekanizmalar şaşmış, hiperenflasyon yaşanmış, işsizlik tavan yapmış ve Alman halkı açlıkla sınanmıştır.

Yaşanılan bu kriz Almanya’yı sosyal anlamda derinden etkilemiş ve Alman değerlerine bağlanma, yabancı olana karşıtlık bu dönemde baş göstermeye başlamıştır. Ve belki de kim bilir, bu süreçte yaşananlar Nazi çılgınlığının nirengi taşını oluşturmuştur.

Kaynakça

1- Aygün, B. K. GEÇİCİ BARIŞ; 1919-1929 ARASI DÖNEMDE DÜNYADA SİLAHSIZLANMA ÇABALARINA BİR BAKIŞ.

2- Erkan CEVİZLİLER, A. S.. Birinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Avrupa Barışı İçin Önemli Bir Adım: Locarno Konferansı.

3- Ertan, A. E. I.DÜNYA SAVAŞI’NIN ARDINDAN YENİ DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU: 1919 PARİS BARIŞ KONFERANSI.

4- Hobsbawm, E. Kısa 20.Yüzyıl 1914 – 1991 Aşırılıklar Çağı.

 

-Metehan Yüksel

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir