Bazı Hayali Şeyler: Periler, İblisler ve Yasalar

/ / HUKUK
Giriş

Hukuk; özellikle 19. yüzyıl ile birlikte büyük bir devinim sergilemiş, ilkel ve kabilesel yapısından yavaş yavaş kurtulmaya ve kurumsal bir yapıya sahip olmaya başlamıştır.Temel insan hak ve özgürlüklerini koruma altına almaya çalışan, normatif ve keyfilikten uzak, modernist bir kurumsal yapı yaratılmaya çalışılmıştır. Ana gayelerini kabaca tarif ettiğimiz bu kurumsal yapı, zamanla kendini kutsal ve tartışılmaz bir statüye getirmiş, hukukun üstünlüğü ilkesi insan medeniyetinde genel kabul gören bir düşünce hâline gelmiştir.

Bu yazımda; hukukun kutsal ve mitolojik konumu üzerine sorular soracağız. Peki, sorduğumuz bu sorulara cevap bulabilecek miyiz, orası için sizleri temin edemem. Kendimce birtakım değerlendirmeler ve yorumlar yapacağım diyebilirim. Doğru ve yanlış kavramlarına hiç olmadığı kadar septik yaklaşıldığı, bu kavramların anlamlarının birbirine girdiği günümüzde; yaptığım değerlendirmelerin ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu tespit etmek ise size kalmış. Başlayalım.

İnsanın Yarattığı Bir İllüzyon Daha: Hukuk

Modern anlamda hukuk kavramı, saygın ve mitolojikkonumuna erişeli çok uzun zaman olmadı açıkçası. Homo sapiens sapiens’in (Yanlış yazmadım, yakın akrabamız olan homo sapiens idaltu -maalesef kendileri artık aramızda değiller – ile birlikte homo sapiens türünün iki alt türünden biriyiz.) 200-250 bin yıl önce Afrika sahralarından çıkıp dünyaya yayılmasından itibaren 19. yüzyıla kadar modern anlamda bahsettiğimiz hukuk adına pek bir şey yoktu ortalıkta.

Yasalar, korkutucu mahkemeler ve karanlık adliyeler… Bunların hepsi yeni yaratılmış kavramlar, kurumlar. İnsanın kendisinin yarattığı ve inandığı şeyler. Bundan 700-800 yıl öncesinde dönüp hukukun üstünlüğünden, insan haklarındanbahsederseniz, muhtemelen sizinle alay edeceklerdir. Peki ne oldu da insan, kendine böyle bir illüzyon yaratmayı tercih etti?

Rönesans, Reform, modern devletin ortaya çıkışı, Aydınlanma Çağı, Sanayi Devrimi, alt sınıfın adaletsizliğe karşı çıkışı, prosedürel ve maddi hukuk kavramlarının yaratılması vs. vs. Uzun uzun bunları anlatabiliriz elbette. Lakin bu sorunun basit bir cevabı var denebilir: Yüzyıllar boyunca meydana gelen gelişmeler sonucu belli bir düşünce kapasitesine ulaşan kitleleri, onların zekalarına hakaret etmeden yönetmek için bir kavrama, kuruma ihtiyaç duyuluyordu. İşte bu ihtiyacı temin etmek, milyonlarca insanın adalet açlığıyla isyan etmesini engellemek için tarihin en büyük miti yaratıldı: Hukuk.

Aslında insan denen varlık bilinç kazandığından beri bir şeylere inanmaya eğilimli. Bunu Göbeklitepe’den tutun Antik Mısır’a, Feodal Avrupa kontluklarından Grek şehir devletlerine kadar her yerde görüyoruz. Lakin modern hukukun yarattığı büyü bir başka, çok kapsayıcı ve milyonlarca insanı etkisine alan bir illüzyon.

Her ne kadar bundan birkaç yüzyıl öncesi Tanrı-Kralların,Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan sultanların devri olarak anılsa da; modern hukuk sisteminin korkutucu gücüne erişmiş bir monark olmadı diyebiliriz.

Sokakta yürüyen herhangi bir vatandaşa, ülkesindeki problemlerden şikâyetçi sıradan bir gence sorulacak basit bir soruyla bu durumu test edebilirsiniz: Sizce ülkenizinproblemlerini çözmenin yolu nedir? Hukukun üstünlüğünü sağlamak ve onu bağımsız kılmak diyen binlerce insan olacaktır. Bu cevabı vermeseler bile siz; hukukun üstünlüğünden, saygı duyulması gerektiğinden bahsedince neredeyse hiçbirinin karşı çıkmayacağını göreceksiniz. Belki hepsinin kafasından hukuk denilince canlanan şeyler bambaşka kavramlar. Lakin işte böyle büyük bir mit, büyülü bir illüzyon statüsüne erişmiş durumda hukuk. Peki gerçekten bu mümkün mü? Hukuk üstün ve bağımsız kılınabilir mi?

Aslında bu pek de mümkün bir şey değil. En azından ben inanmıyorum diyebilirim. İnsanlık olarak pek çok şeye inandığımız gibi buna da inanmak istiyoruz sadece. Hukuku bağımsız kılabileceğimizi, onu hiçbir kötülüğün esir alamayacağını düşünmek istiyoruz. Böylece adaleti sağlayabilecek, o kötü insanlardan iyileri koruyabileceğiz. Zekamızla da alay etmemiş olacağız aynı zamanda. Böyle düşünüyoruz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da naifliğimiz bedelini acı gerçeklerle ödüyoruz elbette.

En modern hukuk sistemlerine sahip hatta bu sistemin yaratıcıları olarak nitelendirebileceğimiz Anglo-Sakson ya da Kara Avrupa’sı ülkelerinde bile bu bağımsızlık ve üstünlük tam olarak gerçekleştirilmiş değil. Muhtemelen hiçbir zaman da gerçekleştirilemeyecek. Belki alt sınıfın ya da orta sınıfın kendileri aralarında var olan hukuki ihtilaflar için bir nebze eşitlik sağlanmış olabilir bu ülkelerde. Ama üst sınıf ya damilyarder burjuvalar için yasaların emredici buyrukları, bu saygı duyulan ve örnek alınan ülkelerde bile pek geçerli değil maalesef.

Yüksek statüsüne gölge düşürmek istemediğimiz kutsal hukuk sisteminin, milyarder şirketler, zengin insanlar için pek de öyle keskin bir şekilde işlemediği aşikâr. En gelişmiş ülkedenen âtıl kalmış devlete kadar... Bu bir gerçek. Lakin hukuk sistemini alaşağı ettiklerini bilmelerine rağmen bu insanlar bile bize hukukun üstünlüğünden ve bağımsızlığından bahsediyorlar. Ve sanırım buna inanıyorlar da. Trajikomik,değil mi?

Peki bir soru daha: Bir ülkede yasalar artık adaleti sağlamak için değil de zenginlerin, politikacıların, ayrıcalıklı sınıfların çıkarlarını korumak için uygulanmaya başlandıysa, artık o yasalara uymak ne kadar rasyonel bir davranış olur? Yani hukukun fiilen öldüğü, yasaları ihlal edenlerin cezasız kalıp ona uyanların cezalandırıldığı bir ülkede, hukuk mitine inanmayı sürdürmek gerçekten akılcı bir hareket midir? Ya da böyle bir inancın cinlere, perilere inanmaktan bir farkı var mıdır?

Hukuk Öldü mü, Artık Neye İnanacağız?

Bir ülke hayal edelim. Bu ülkede ayrıcalıklılar, zenginler, politikacılar kayrılıyor. Yasalar alt sınıf ve orta sınıfın -ya da kendisini orta sınıf sanan proleterlerin- kendi arasında bile doğru düzgün işlemiyor. Herkes, hakimleri/savcıları etkisi altına alabilecek bir aracı bulma peşinde. Avukatlar savunma hakkının korkusuz neferleri değil parası olanların amansız savunucuları hâline gelmiş. Gelişmiş olarak nitelendirdiğimizülkelerde bir nebze olsa da sağlanmış adaletin kırıntısı bile yok. Devletin en büyük sorumluluklarından biri olan adaleti temin etme misyonu tamamen unutulmuş durumda.

Gençler kendilerini koruyacak bir sistem olmadığı için intihar ediyor, fakirlerin hakları gasp ediliyor, insanlar sürekli umutsuzluk ve korku içerisinde. Artık o inandıkları hukuksistemine güvenmekten çok ondan korkuyorlar. Çünkü adaleti sağlamak için var olan hakimler, savcılar ve avukatlar da korkuyor. Korkmayanların da çoğu çamura ve liyakatsizliğebatmış hâlde. Ne bağımsızlık ne üstünlük ne de saygı duyulacak bir şey kalmış ortada. Ama hâlâ hukuka inanmaya da devam ediyor milyonlarca insan, başka bir çarelerinin olmadığını düşünüyorlar çünkü.

Biliyorum, bizler için zor bir şey böyle bir ülke hayal etmek.Bizim ülkemizde böyle şeyler pek olmaz. Herkes hukuka güvenir, güvenmekte de haklıdır. Çünkü haksızlık yapan bunun bedelini yasalarla öder. Batılı devletler bir nebze sağlamıştır adaleti. Biz ise elit ve zengin kesimi bile hukuka uymaya mecbur bırakmış durumdayız. Olmaz ama, bir felaket olduğunda ya da bir suç işlendiğinde bu asla cezasız kalmaz. Yetkililer istifa eder, sorumlular ise cezalandırılır.

Ama haydi zoru başaralım ve hayal edelim. Böyle bir ülkede hâlâ daha hukuka riayet etmek gerçekten zaruri bir şey midir? Hukukun öldüğünü bile bile onu canlı tutmaya çalışmak cidden gerekli midir? Muhtemelen içinizden “Başka çaremiz mi var, hukuk olmazsa neye inanacağız, neye saygı duyacağız?” diye geçiriyorsunuz. Haklısınız da. Milyonları tesiri altına almış bu kavrama inanmak dışında ne gibi bir alternatifimiz olabilir ki?

Yasalara uymayı bıraktığımızı, kendimizi hukukun büyülü illüzyonundan kurtardığımız düşünelim. Ne olacak bu durumda? Düzeni ve adaleti nasıl sağlayacağız? Yeni bir mit yaratmak mı gerekiyor, yoksa insanlık olarak ilk defa acizliğimizi bir kenara bırakıp herhangi bir mite inanmadan adaleti temin etmemiz mi? İkincisini seçtik diyelim. Bu nasıl olacak peki? Milyonlarca insanının birbirini öldürmemesini, haklarını ararken terör estirmemelerini nasıl engelleyeceğiz? Bu da meçhul, değil mi?

Hukuku ihya etmeyi denesek peki? O eski karizmasını kazandırmaya, bağımsız bir sistem yaratmaya çalışsak? Bunu başarmak mümkün mü? Bunu başarırsak pek kıymetli hukukumuza inanmayı sürdürebilir miyiz sizce? Ya da bunu gerçekten başarabilir miyiz?

“E onu yapamayız bunu yapamayız ne yapacağız sen söyle!” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de bilmiyorum açıkçası. Ama en azından hukuku baltalamaya çalışanlara, yasalara uyanları aptal yerine koyanlara, yasaları kendi hedonist yapılarını tatmin etmek için değiştirip duranlara tepki göstermekle başlayabiliriz diye düşünüyorum. Belki hukuku bağımsız kılamayabilir ya da onu nizami bir şekilde işler hâle getiremeyebiliriz. Ama en azından ölmesine de izin vermeyiz.Çünkü hukukun ölmesine izin verirsek, böyle bir ülkede hukukun öldüğünü kabul edecek insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek. Kimse inisiyatif alıp yeni bir sistem yaratmaya ya da onu ihya etmeye çalışmayacak. Herkes ölü bir sistemi diriltebileceğini sanarak bu acıdan başka bir şey vermeyen illüzyona inanmaya devam edecek.

Tabi bu söylediklerim az önce hayal ettiğimiz ülke için geçerli. Yoksa bizim yaşadığımız ülkede böyle bir şeye ihtiyaç yok. Burada hukuk mitine inanmaya ve konforlu alanımızda kalmaya devam edebiliriz. Hukuku iyileştirmeye ya da sistemin çarpıklıklarını düzeltmeye de gerek yok. Çünkü korkacak bir şey, bozulmuş bir sistem mevcut değil. Devlet adaleti temin etmede kusursuz. Yasalara uyanlar ödüllendiriliyor, uymayanlar da cezalandırılıyor. Adalete aç hiç kimsecikler yok, öyle değil mi?

Sonuç

Hukukun berbat bir statüde olduğu pek çok ülke var. Biz onlardan biri değiliz tabii ki. Buralarda hukuk denen kavrama olan inancın da az olması gayet doğal. Hukukun en iyi işlediğini düşündüğümüz ülkeler de bile sistem o kadar da iyi işlemiyor. Hâkimler, savcılar ya da avukatlar o kadar da ahlâklı değil. Sonuç olarak her şey keşmekeş içerisinde.

Her şeyin kaotik olduğu bu hâlde bile hukuk hâlâ tahtını korkuyor. Kimse onu yıkmak ya da onu yok etmek niyetinde değil. Ondan şikâyetçi olanlar bile onsuz yaşayamıyor. Dolayısıyla hukuk, milyonlar üzerindeki büyülü mitolojik etkisini hâlâ koruyor. Belki öldü hukuk, belki de onun yerine başka bir inanca ya da başka bir şeye ihtiyaç var.  Ya da onu gerçekten ihya etmeye ve bağımsız, özgür kılmaya. Bu sorunun cevabı ne, orası ise meçhul.

 

– Ali Fuat ÇALIK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir