Genel Olarak
İfade özgürlüğü konusu, devletlerin oluşum aşamasından itibaren hep önem arz etmiş, bu konu üzerine hep tartışılmıştır. İfade özgürlüğü kavramının hukuki bir metinde ilk ortaya çıkışı, 1689 Bill Of Rights (Haklar Bildirgesi) ile İngiltere’de olmuştur. İngiltere’de kitap yazmanın bile devletin gözetiminde olduğu 16. yüzyıldan sonra kısa sürede böyle bir aşama kaydedilmesi, ifade özgürlüğü adına olumlu bir gelişme olmuştur. Özellikle sosyal medya araçlarının günümüzdeki gelişimini de göz önünde tutarsak konunun önemi daha da artmıştır. Çünkü artık bireyler düşüncelerini herkese açık biçimde yazıya dökmekte, bir insanın düşünce açıklamasını dünyanın diğer ucundaki insanlar da görmektedir.
Hukuk devletinin ve demokrasinin gereklerinden birisi de kişilerin düşüncelerini açıklama ve yayma hürriyetidir. Devletlerin birçoğu önemi sebebiyle ifade özgürlüğünü anayasalarında düzenlemiş ve sınırlarını da oldukça geniş tutmuştur. Örneğin ABD Anayasasının 1 numaralı değişiklik kanununa göre, “Kongre herhangi bir dini kurmak için, uygulamasını yasaklamak için, ifade ve basın özgürlüğünü ya da insanların barışçıl bir şekilde toplanmasını ve devlete acılarını anlatmasını kısıtlamak için kanun çıkartamaz”. Burada Kongre’nin hiçbir şekilde ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayan kanunlar çıkaramayacağı açıkça ifade edilmiştir. Bununla beraber ABD Yüksek Mahkemesi, milli güvenlik sebebiyle ifade özgürlüğünün sınırlanmasını kabul etmiştir,
Devletin vatandaşına karşı en temel iki görevi, vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlayıp onların düşünce alanının dokunulamaz olmasını sağlamaktır. Bir kimse sırf düşüncesinden dolayı yargılanamaz. Çünkü hukuk düzeni, yalnızca kişinin dışa vurduğu düşünceleriyle ilgilenir. Bunun sonucu olarak, bir kimse iç dünyasında, ifade özgürlüğünü aşan düşüncelere sahipse hukuk düzeni buna önem vermez. Kişi ancak bu düşüncelerini dışarıya açıklarsa ifade özgürlüğünün sınırları gündeme gelecektir.
Düşünce, bir insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli ögelerden bir tanesidir. İnsan düşünen bir varlıktır ve bu düşüncelerini de açığa vurmak suretiyle topluma yönlendirmektedir. Zaten düşünce özgürlüğü olmadan diğer özgürlüklerden bahsetmek de mümkün değildir. Kamu yararı da ifade özgürlüğü ile ortaya çıkar.
İfade özgürlüğünden bahsedebilmemiz için, kişinin düşüncesinin varlığı yeterli değildir. Kişi var olan düşüncesini hiçbir makam ve otoriteden veya kişiden çekinmeden açıklayabilmeli, bunun sonucunda acaba başıma bir iş gelir mi diye düşünmemelidir. Ancak bu durumda ifade özgürlüğü tam anlamıyla var diyebiliriz. Belirtmek gerekir ki kişinin ifade özgürlüğünün sınırını da hakaret oluşturmaktadır. Bir kimsenin açıkladığı düşünce hakarete varıyorsa artık devletin müdahalesi ile karşılaşmak kaçınılmaz bir son olacaktır. Fakat düşünce özgürlüğünün sınırını da olabildiğince geniş çizmek ve yorumlamak gerekir. Çünkü düşünceler açıklandıkça farklılıklar oluşacak ve bu farklılıklar sayesinde insanlık zenginleşecektir. Bir kimseye düşüncesini açıklatmayacak bir düzende kaos hakim olur. Çünkü kişi düşüncesini açıklayamaz ise bu düşüncesini farklı yollarla yaymaya çalışacak, bu da toplumun huzur ve güvenliğini bozan bir durum olarak karşımıza çıkacaktır.
Hümanistler ifade özgürlüğüne oldukça çekinceli yaklaşırlar. Onlara göre düşüncelerle kimse incitilmemelidir. Ancak bu kabul edilecek bir açıklama değildir. Çünkü eleştiri sonucu bir kimsenin incinmesi oldukça doğal bir sonuçtur. Eleştirinin olmadığı yerde doğrulara ulaşmak da mümkün değildir. Eleştiri hakkı özellikle ülke yöneticileri ve topluma mal olmuş kişiler bakımından çok daha geniş yorumlanmalıdır. Çünkü bu kişileri eleştirmek, bu kişilerin yanlışlarını korkusuz ve açık bir şekilde ifade etmek kamu yararıyla doğrudan ilgilidir. Aslında bir kimse toplumu yönetmeye talip olarak, topluma liderlik etmeye aday olarak kendisini de eleştiriye sunmuş kabul edilmelidir. Bizler eleştirebilmeliyiz ki bizi yönetenler daha sağlam adımlar atsın, daha az yanlış yapsın. Ancak bu sayede daha iyiye ulaşmak mümkün olacaktır. Düşüncelerini ve eleştirilerini açıklamayan toplumlar daha geriye giderler. Çünkü kendisine karşı bir düşünce olmadığını gören yönetici keyfi davranır, halkı için en iyisini yapmaz.
Bir düşünce bize ne kadar ters olursa olsun onu anlamaya çalışmalıyız. Eğer bu düşüncenin yanlış olduğunu düşünüyorsak onu iyice kavramalı daha sonra karşı argümanlar öne sürmeliyiz. Unutmamalıyız ki düşünceler susturularak yok edilemez.
Türk Anayasası Bakımından İfade Özgürlüğü
Anayasamızın 26.maddesi “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” başlığını taşır. Türk Anayasasındaki düzenleme oldukça açıktır ve maddenin ilk iki fıkrası bizlere yol gösterecektir. Buna göre:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”
Görüldüğü üzere bir kimse düşüncesini her türlü yolla açıklayabileceği gibi bu düşüncesini yayma hakkına da sahiptir.
Maddenin ikinci fıkrası söz konusu hürriyetlerin sınırlarını çizmekte ve hangi durumlarda sınırlandırılabileceğini düzenlemektedir. Bunlar dışında bir sebeple düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlandırılması söz konusu olamaz. Bu sınırlama ancak TBMM tarafından çıkarılacak bir kanunla olabilir.
Türkiye AİHS’e taraftır ve bu konuda da bazı açıklamalar yapmak gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özellikle gazetecilerin eleştiri haklarının daha özel bir korumadan yararlanacağını ifade eden kararlar vermiştir. Gazeteci bakımından, açıkladığı değer yargılarının (kendi düşünceleri) doğruluğu veya yanlışlığı ispat edilemeyeceğinden ötürü, bu sebeple yargılanması ve ceza alması AİHS m.10’a aykırıdır. Gazeteci ancak yaptığı haberin olguları (verdiği haberin doğruluğu- yanlışlığı) bakımından yargılanabilir. Mahkemeye göre, bir gazeteci yanlış haber yaparsa fakat bu haberin doğruluğu için gerekli araştırmayı yapmış ve aynı bilgilere ulaşmışsa, bu haber sonradan yanlış dahi çıksa o gazeteci hakkında yargılama yapılamaz.
Burada üzülerek ifade etmek gerekir ki, Türkiye 2015 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından en fazla insan hakları ihlali kararı verilen ülke olmuştur. Bununla beraber ifade özgürlüğünün bir yansıması olan Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasından 154.sırada yer almıştır.
Ülkemiz adına kaygı doğuran bu sonucu ortadan kaldırmak da bizim elimizdedir. Siyasi görüşümüz ve hayata baktığımız pencere ne olursa olsun karşımızdaki insanın düşüncesini açıklayabilmesini kabul etmeli, insanları diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliğin düşünebilme yetisi olduğunu unutmamalıyız. Önümüze gelen olaylarda eleştiri hakkını en geniş şekilde yorumlamalı, sağlam bir yönetim anlayışı için eleştirinin var olması gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Sonuç
Şiddet içermeyen, devleti yıkıcı faaliyeti özendirmeyen, kişilerin özel hayatlarını hukuksuz şekilde açığa vurmayan her türlü düşünce kabul görmelidir. Unutmamalıyız ki düşünceler çoğu kez öznel görüşlerdir ve bizim düşüncemize çok zıt olabilir. Ancak bu öznel düşüncelerin bizim düşündüklerimizden daha doğru olabileceğini göz önünde tutmalıyız. Şu örnek her zaman aklımızda bulunmalı: 16. yüzyıl Avrupası’nda Giordano Bruno, evrenin sonsuz olduğunu ve dünya dışında da gezegenler bulunduğunu savunmuştur. Kilise doktrinine aykırı düşünceleri sebebiyle önce sapkın ilan edilmiş, ardından da yakılarak idam edilmiştir. Ancak sonradan anlaşılmıştır ki Bruno haklıdır, haksız yere öldürülmüştür. Sırf çoğunluğun yanlış bildiği bir gerçeği haykırmaktan çekinmeyen Bruno, bizlere örnek olmalıdır.
Kaynakça
1-https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2020/01/.Korkmaz-6.pdf
2-http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2013-106-1269
3-http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/1656/17685.pdf
Kapak Görseli: http://www.thecommentator.com/article/1057/the_left_s_orwellian_censorship_campaign