İnsan Haklarına Türkiye’den Bir Göz ile Bakmak

/ / HUKUK

İnsan haklarını Türkiye üzerinden anlatmadan önce hangi insanların hangi haklarından bahsediyoruz, ilk bunu cevaplayalım. İnsan hakları nesnel bir kavramdan öte her olayın her kişinin özelinde değişen hatta değişimine asla ayak uyduramayacağımız bir kavramdır. Örneğin seküler bir yaşam biçimini benimseyen bir insan için genelde özgürlük üzerinden algılanırken kendini ruhani inanışlara kaptıran bir insan için daha çok bu ahlaki ödevler üzerinedir. Öte yandan devletler arasındaki insan haklarının nasıl şekillendiğine bakacak olursak güçlü devletlerin kendinden görece zayıf kabul ettikleri devletlerin iç işlerine karışması olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak hangi yönden bakarsak bakalım insan hakları deyimi sonu olmayan bir anlam düzlemine sahiptir.

Şimdi de insan haklarına küçük bir etimolojik giriş yapalım. Öncelikle Arapça bir kelime olan hak kavramını açıklayalım. Hak, hukuk düzeninin koruduğu menfaatlerimize verilen addır kısaca. Buradan anlaşılması gereken insanın sosyal yaşamından kaynaklı birtakım menfaatlerinin olmasıyla beraber bu menfaatlere diğer insanlar tarafından saygı gösterilmesi ve nitekim hukuk tarafından da bu menfaatlerin korunması gereğidir. İnsan hakları ise dilimize Fransızca Droits de l’Homme ve İngilizce Human Rights çevirileriyle giriş yapmıştır. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin adındaki “Droits de l’Homme” Cumhuriyet öncesi dönemde (Eski Türkçe’de) Hukuk-u Beşer olarak çevriliyordu.

Türkiye’de insan hakları, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında önem kazanmış ve sonucunda Birleşmiş Milletler Anayasası ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabulüne yol açmıştır. Türk aydınlarının bu dönemlerde kullandıkları başlıca dilleri Fransızca ve İngilizce idi. Aydınlarımız için o dönemin koşullarında İngilizcenin ağırlığı daha fazla olsaydı bugün belki de çeviri “İnsani Haklar” olarak yapılacaktı.

Gelelim bu hakların Türkiye’deki pratik sonuçlarına. Cumhuriyet ile beraber Türkiye, insan hakları kavramına esas girişini yapmıştır. Dünyanın pek çok noktasında olduğu gibi Türkiye’de de acı ve üzücü olaylar neticesinde insan haklarının yelpazesi büyümüştür. Hatta bu olayların şiddeti büyüdükçe insan haklarının sayısı ve niteliği de bir o kadar büyük olmuştur. Bunun en önemli sonucu 1961 Anayasasıyla çarpıcı bir şekilde göz önünde bulunmaktadır. Türkiye’nin demokrasisi açısından devrim niteliğindeki bu anayasa, insan hakları konusunda da büyük bir harekettir. Öyle ki içselleştirilemeyen demokrasi ve özgürlüğü sapkınlık ile karıştıranlar için kötü bir neticeye sebebiyet vermiştir. Türkiye’deki siyaset düzeni çağdaş anayasayı “bu elbise bize bol geliyor” sözleriyle yorumlamıştır. Yalnızca 20 yıllık bir süre içerisinde -uygulamada ise daha kısa bir süreçte- bu anayasa ortadan kaldırılmıştır.

Türkiye, siyasi idamlarından kanlı 1 Mayıslarına dek bir sürü acı tecrübe kazanmış ve bunun sonucunda hem anayasasında hem kanunlarında insan haklarına yer vermiştir. Türk Anayasası da 1. Maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” diyerek insan haklarına anayasasında açıkça yer vermiştir. Elbette ki yalnızca teoride kalması tek başına bir anlam ifade etmez aynı zamanda bunun yönetenler ve yönetenleri seçen yönetilenler tarafından da kabul görmesi ve uygulanması gerekir. Bugünün Türkiyesinin insan hakları konusunda dünya standartlarının gerisinde kaldığı açıkça görülmektedir. Aşağıdaki grafiklerden de göreceğiniz üzere Türkiye’nin insan hakları yolunda ilerlemesi gereken uzunca bir yolu vardır. Görülmesi gereken kısa dönem siyasetçi eylemlerindense ülkenin aydınları olarak bu yolda yürümek ve bu grafiklerden Türkiye’yi çıkarmaktır.

Sözün özünü şu şekilde açıklamak isterim: “İnsanlar dünyaya geldikten sonra, ellerinden alınamaz ya da alınmaması gereken birtakım haklara sahip olurlar: Yaşama Hakkı, yeme hakkı, doyma hakkı, başını sokacak bir deliği bulma hakkı, işkence edilmeme, tutsak olmama, sömürülmeme hakkı, eğlenme, dinlenme, gülebilme hakkı… Ne bileyim ben, bir sürü bak… Bunların hepsi insanların insanca yaşamasını sağlarlar.” (Yaşar Kemal-Ağacın Çürüğü)

Kaynakça

1-T.C. Anayasası

2-Türkiye Cumhuriyeti 1961 Anayasası

3-Aybay, Rona, İnsan Hakları Hukuku, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 4.baskı, 2019

4-DUGUIT, Leon, Hak Kavramı ve Devletin Dönüşümü Üzerine Üç Konferans, Pinhan Yayıncılık, 2019

5-https://www.dogrulukpayi.com/bulten/aihm-e-gore-hak-ihlallerinde-turkiye-ilk-sirada?gclid=CjwKCAjwp_GJBhBmEiwALWBQkwR6Cc8lbBQbxp47el7ZHc8-tzA1aRzTp76jffXHnxv8bU_T2bv0GBoCmsUQAvD_BwE

-Ender DÖNMEZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir