
Günümüzde, gelişen teknolojiyle birlikte internet kullanımı yaygınlaştı. Sosyal medya kullanımı da günden güne artarak yaşantımızın bir parçası hâline geldi. 2020 yılı itibariyle dünyada 3.81 milyar insan, Türkiye’de ise 54 milyon insan, sosyal medyayı aktif olarak kullanmakta, kullanım sürelerinin de günde ortalama 7.8 saat olduğu bildirilmektedir. Sosyal medyanın hem kullanıcı sayısının hem de kullanımının bu denli artması ile insanlar düşüncelerini, yaşadıklarını, toplumsal olayları ve bu olaylar karşısındaki tepkilerini, sosyal medya platformları aracılığıyla çok fazla insana duyurabilmektedir. Kitlelere ulaşma açısından çok güçlü bir silah olan sosyal medya, yaşamımızın her alanında olduğu gibi hukuk alanında da kendisine yer bulmuştur. Hak ve adalet arama kavramları, sosyal medyada geniş bir yer tutmaya başlamıştır. Günümüzde insanlar adaleti yargılama makamlarında değil, yazımın devamında anlatacağım nedenlerden dolayı sosyal medyada aramaya başlamışlardır. Sosyal medyanın olumlu yanlarının yanında, karanlık tarafı olan sosyal linç kavramı ve ortaya çıkardığı sonuçlar da yazımın ilerleyen kısımlarında yer alacaktır.
Sözde Sosyal Medya Mahkemeleri Neden Kuruluyor?
Suçluların hukuk çerçevesinde etkin bir soruşturulma aşamasından geçmediği, adaletli cezaların verilmediği, yargılama faaliyetlerinin zamanında ve hızlı bir şekilde yapılmadığı durumlarda, adalet sistemi etkinliğini kaybetmektedir. Dolayısıyla toplum yargı makamlarından göremediği adaleti, sosyal medya platformları gibi farklı mecralarda aramaktadır. Türkiye’de de yargıya güvenin azalmasına bağlı olarak sosyal medya ve hukukun yolları kesişmiştir. Özellikle son yıllarda sosyal medya platformları, haksızlığa uğradığını düşünen kişilerin adalet aramak için başvurduğu sözde mahkemelere dönüşmüş durumdadır. Türkiye’de neredeyse her gün, birilerinin tutuklanması, görevden alınması, serbest bırakılması, hakkında soruşturma başlatılması gibi birçok istem sosyal medyada gündem olmaktadır. İnsanlar bu sayede yargı organlarına ve kolluk güçlerine yön vermeyi amaçlamaktadırlar.
Sosyal Medyanın Hukuk Bakımından Etkisi ve Olumlu Yanları Nelerdir?
Sosyal medyada oluşan tepkiler ile mağdurlara yardımcı olunması, faillerin yakalanması, yargı makamları tarafından serbest bırakılan insanların tekrar tutuklanması, üstü kapatılan dosyaların tekrar açılması gibi durumların yoğun şekilde Türkiye’de yaşanması, sosyal medyanın hukuk üzerindeki etkisini de ortaya koymaktadır. Sosyal medyanın hukuk bakımından olumlu yanlarına gelirsek: Öncelikle sosyal medyada paylaşılan bir görüntü, ihbarın yerini alabilir veya yapılan bir paylaşım söz konusu olaydan haberi olmayan yargı makamlarının olaydan haberdar olarak gerekli işlemleri yapmasını sağlayabilir. Ayrıca toplumumuzdaki bazı insanlar yaşanılan olaylar karşısında “başıma bir şey gelir” mantığıyla olayla ilgili, yargı makamlarına şahitlik yapmaktan maalesef çekinirler. Sosyal medya bu noktada, kimlik gizlemeye elverişli olduğu için insanlar, herhangi bir korku hissetmeden tepki verebilmekte ve olay hakkında gördüklerini, bildiklerini hatta sahip oldukları delil teşkil edecek görüntüleri, belgeleri vb. şeyleri bile paylaşabilmektedir. Sosyal medyanın bu olumlu yönleri yanında, olumsuz yönleri de mevcuttur. Bu olumsuz yönlerden biri de sosyal linçtir. Yazının devamında sosyal linç kavramının daha iyi anlaşılması için öncelikle genel perspektiften daha sonrasında Türk hukukuna yansımaları bakımından ele alacağım.
Linç Kavramına Genel Bakış
Linç, hiçbir adil yargılanma olmadan insanları cezalandırma yöntemidir. Linç etmek, 1780’de Amerikan Devrimi sırasında Virginia’da İngiliz yanlısı olanlara yargılama yapmadan ölüm cezası veren ve keyfî uyguladığı acımasız yaptırımlarıyla ünlü olan çiftçi ve mahkeme başkanı Charles Lynch’in soyadından gelmiştir ve bu dönemde Charles Lynch’in yaptığı bu tarz yargılamalara “Lynch Yasası” denmiştir. Michael Donald isimli siyahinin 1981 yılında Alabama’da, beyaz ırkın üstünlüğünü savunan ve siyahi insanlara karşı şiddet eylemleri gerçekleştiren Klu Klux Klan (KKK) tarafından öldürülmesi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki son geleneksel linçlerden biri olarak kabul edilir. Linç etmenin günümüzdeki karşılığı ise sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen “Sosyal Linç”tir. Yani, seneler öncesindeki linçlere ve linç girişimlerine kıyasla şimdi bir insanı linç etmek sadece bir tık kadar uzaktadır.
Sosyal Linç Eylemlerinin Altında Yatan Psikolojik Nedenler Nelerdir? Anonimliğin Linç Üzerinde Etkisi Var Mıdır?
Linç eyleminin en temel özelliği, bir kitle eylemi olmasıdır. Bireysel farklılıklarımıza rağmen sosyal medyada insanlar, çoğu konuda, çoğunluğa uyma eğilimi gösterirler. Bu durum bandwagon effect ya da sürü psikolojisi ile ilişkilendirilir. Sürü psikolojisine aykırı davranışların, dışlanmaya, yalnız kalmaya sebep olacağı kanısı genel olarak insanlarda oluşmuştur. Sürünün yaptığı eylem yanlış da olsa sürü psikolojisiyle hareket eden insanların bu yanlışlığı görmesi neredeyse imkânsızdır. Bu duruma sosyal bulaşma veya histerik bulaşma da denir. Genellikle kişisel olarak girişilemeyecek linç eylemleri “kitle psikolojisi” içerisinde ortaya çıkabilmektedir. Linç girişiminde, bu eyleme katılan kişi ya da kişiler anonimleşir ve eylemin sonuçlarına dair sorumluluğunun da paylaşılacağı düşüncesi hâkim olur. Dolayısıyla insanlar, sosyal medyada anonim kimliklerin arkasına saklanıp gündelik hayatlarından farklı olarak, sosyal medyada kendilerini daha az kısıtladıkları için küfür, zorbalık, nefret söylemi, tehdit ve linçlere katılma şeklinde davranışlar sergilerler. Oysa atladıkları bir şey vardır: Sanal ortamın verdiği acı sanal değil, hayli gerçektir…
Sosyal Medyanın İnsanlar Üzerindeki Etkisini Gösteren PizzaGate Olayında Neler Yaşandı?
Sosyal medyada yayılan PizzaGate, ABD’de bir pizza restoranının çocuk kaçakçılığı çetesinin merkezi olduğu ve Barack Obama, Hillary Clinton gibi daha birçok ünlünün bu suça dahil olduğuna inanılan bir komplo teorisidir. Atılan teori örneklerinden bazıları cümlede peynir geçtiği zaman kız çocuğu, makarna geçtiği zaman ise erkek çocuğu anlamına geldiği veya bir başka iddiaya göre ise ünlüler parti verecekleri zaman bu pizzacı ile irtibata geçiyorlar ve yüklü miktarlar karşısında ‘çocuk’ sipariş ediyorlar tarzında bir dizi teori üretilmiştir. Başlangıçta bu iddialar, komplo teorisyeni bir grup dışında kimse tarafından ciddiye alınmamıştır. Ancak daha sonra Twitter’da, Facebook’ta ve diğer birçok sosyal paylaşım sitesi ve forumda iddialar paylaşılınca durum öyle bir hâl almıştır ki bazı insanlar pizza sipariş etmenin insan ticareti yapmak olduğunu düşünmeye başlamıştır. PizzaGate olarak bilinen bu teorinin doğruluk payı taşımadığı, teoriye kanıt olarak öne sürülen bilgilerin doğru olmadığı ve dezenformasyon amacıyla dolaşıma sokulduğu ortaya çıkmasına rağmen Aralık 2016’da bodrumu dahi olmayan bir pizzacının bodrumundaki çocukları özgür bırakmaya karar veren 28 yaşındaki bir adam, Washington’da yer alan, komplo teorisinin merkezindeki pizza restoranına elinde bir tüfekle saldırmıştır. Adam polise verdiği ifadede, restorana ‘Pizzagate’ olayını kendi kendine araştırmak için gittiğini ve orada olduğunu sandığı çocukları kurtarmak istediğini söylemiştir. Benzer bir örnekte ülkemizde yaşanmış, Trendyol’un çocuk sattığıyla ilgili komplo teorileri ortaya atılmış ve azımsanmayacak bir kesim de buna inanıp kurumu linçlemişlerdir. Bu örneklerde sosyal medyada yayılan söylentilerin insanları nasıl etkisi altına aldığını ve büyük sorunlara yol açtığını görmekteyiz.
Sosyal Lincin Türk Hukukuna Yansımaları Nasıl Olmaktadır?
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyal medyanın ortam hazırladığı büyük sorunlardan biri; yanıltıcı, manipülatif içerikli ses ve görüntülerin ışık hızıyla yayılabilmesidir. Sosyal medyada PizzaGate örneğinde gördüğümüz gibi söylenti ve rivayetlerin sayısı her geçen gün katlanarak artmaktadır. MİT’in yaptığı bir araştırmaya göre Twitter gibi sosyal medya platformlarında sahte haberler, gerçek haberlerden 6 kat hızlı yayılmaktadır. Yanıltıcı içeriklerin bu kadar yoğun olduğu ve hızlı yayıldığı sosyal medya mecralarında, kullanıcılar mahkemelerden farklı olarak, kişilerin suçlu ya da suçsuz olduğuna dair bir delil olmamasına bakmayarak, saniyeler içinde ekranlarına düşen olaylar hakkında yargılamadan hüküm vermektedirler. Bunun sonucunda büyük kitleler tarafından, çoğu zaman tam gerçeğe dayanmaksızın, eksik bilgiyle veya yalanla, adeta modern bir engizisyon mahkemesi yaratılıp yaptırım olarak da kişi veya kurumlar linçlenmektedir.
Sosyal Medya Linçinin Ceza Hukuku İlkelerini İhlal Etmesi ve Sonuç
Mahkemelerde davalar delile dayanılarak ele alınırken, internet ortamında davalar bilgileri sosyal medyadan alan insanların fikirleri çerçevesinde ele alınıyor. Ceza hukukundaki adil yargılanma ilkesi ve ‘suçu ispat edilene kadar herkes masumdur’ önermesini kabul eden masumiyet karinesi de hiçe sayılıyor. Bunun doğal sonucu olarak da linç edilen kişinin aslında o suçu işlemediği, iftiraya maruz kaldığı ortaya çıkabiliyor. O insanlar hukuki süreçlerinde beraat etseler bile sosyal medyadaki arama motorlarında sanki suçluymuş gibi, isimleri çirkin ifadelerle geçmeye devam etmekte ve unutulma hakkından mahrum kalmaktadırlar. Ayrıca yaşadıkları bu süreçler insanlarda travmatik olabilmekte, bu kişilerde depresif belirtiler, kaygı sorunları ve buna benzer pek çok psikiyatrik problem de ortaya çıkabilmektedir. Sosyal linç sebebiyle intihar eden insanların sayısı da gittikçe artmaktadır. Türk Ceza hukukunun diğer önemli bir ilkesi de cezaların şahsiliği ilkesidir. Cezaların şahsiliği ilkesi gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz. Oysa sosyal medyada lince uğrayan kişilerin sosyal ve iş yaşantısından fotoğraf ve bilgilerin sızdırılmasıyla, linçlenen kişinin ailesi ve yakın çevresi de cezalandırılmakta ve sosyal medya kullanıcıların lincine maruz kalmaktadır.
Sonuç olarak sosyal lince maruz kalan insanların hayatlarının üzerinde yıkıcı bir iz kalıyor. Sosyal medya ise her gün, hayatlarında yıkıcı iz bırakacağı yeni kurbanlar ve günah keçileri bulmaya devam ediyor…
Kaynakça
1-ÖZKAN Kübra, “Toplumsal Şiddet Eylemi Olarak Linç”, Güvenlik Çalışmaları Dergisi, C:19, S:3 (2017), s.44-56.
2-YILMAZ Zeynep (2012), “Hukuki Açıdan Toplumsal Şiddet Olarak Türkiye’de Linç”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Yüksek Lisans Programı, İnsan Hakları Hukuku, İstanbul.
3-SARIOĞLU Elif Başak, “Sosyal Medyada Adalet Kavramı: Kadına ve Çocuğa Yönelik Şiddetin Sosyal Medyadaki Yansımaları”, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergisi, S:45 (2019), s.291-317.
4-ORLOWSKİ Jeff, The Social Dilemma, Netflix, 2020.
5-ULUÇ Güliz, SÜSLÜ Bilal, “Örnek Yargı Kararlarıyla Sosyal Medya Hukuku”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:8 S:17 (2016), s. 337-353.