Ekonomik bir dönüşümün göstergesi olarak neo-liberalizm, dünyanın dört bir yanına ulaşan tedarik zincirlerine sahip şirketlerin menşei ülkeleri tarafından yıllardır uygulanmaya çalışılıyor. Bu sürece dahil olan ülkelerde gayrisafi yurt içi hasıladaki büyümeler devam ederken; işsizlik rakamlarındaki artış, toplumun geneline yayılmayı sürdüren yoksulluk ve gelir seviyeleri arasındaki uçurum, sosyal devletler için ciddi problemler olarak önemini koruyor. Milletlerarası ticaret ağı geniş olan şirketlerin bitmek bilmeyen kâr iştahının sebep olduğu olumsuz durumlar, dünyanın “diğer” köşelerinde anbean hissediliyor.
70’lerden sonra, üretim anlayışını elektromekanik teoriden elektronik teoriye geçiren şirketler, globalleşme sürecinde son kertede atılan adımların başat aktörleri olarak görülüyor. Bu dönüşümün sonucunda hâlihazırda kendi gelişmiş ülkelerinde üretim ilişkilerini sağlamlaştırmış olan holdingler, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin pazarlarını domine etme politikaları benimsemeye başladı. Hâlâ devam ettirilmekte olan bu politikalar yüzünden yoksul ülkeler milli sermayelerini oluşturamamakta ve -her ne kadar bazıları resmiyette olmasa da- global şirketlere sömürge olmaya devam etmektedir. Gelişmiş ülke pazarlarından kaynaklanan rekabet baskısı ve mevcut iç pazarın darlığı nedeniyle az gelişmiş ülkelerde sanayi sektörü baskılanmaktadır, az gelişmiş ülkeler bu nedenle büyüyememektedir (Kalaycı, 2021).
Feodal dönem sonrası kapitalizmin yerleşmesi ile baştan sona değişen üretim bölüşümü, üretim araçlarının tamamen işverenlerin eline geçmesine sebep olmuştur. Ürünün ve işçilerin emeğinin tek sahibi hâline gelen işverenler, sömürü sistemiyle zenginleşerek haksız servetler elde etmişlerdir. Marx’a göre sömürünün temel nedeni olan artı değer, gelirdeki eşitsizliğin ve sınıf farkının temel kavramıdır. Üretilen malların değeri ile o malları üreten işçilerin ücreti arasındaki farkı artı değer olarak açıklayan Marx, kapitalist sistemde işçinin artı değer üretmesini, döngü açısından zorunlu olarak görür. Bu döngüyle akümüle olan artı değer, sermayedârların cebine girdikçe burjuva sınıfı ile işçi sınıfı arasındaki servet farkı ivmelenerek artar. Farkın artması sonucu toplumdaki tabakalaşma, fırsat eşitsizliği, sınıfsal ayrım gibi kavramlar ayyuka çıkar.
Benzer bir dönüşüm ve eşitsizlik ülkeler arasında da gerçekleşmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin yoksul kalması adına pazarlarını domine etme stratejileri uygulayan gelişmiş ülkeler, varlıklı kalabilmek için bunu yapmaya mecburdur. Tarım gibi ilkel faaliyetlerin yurt genelinde yaygın olduğu az gelişmiş ülkelerin ham maddelerini ucuza satın aldıktan sonra, işleyip katma değer üreterek tekrar az gelişmiş ülkelere satan gelişmiş ülkeler, artı değer kavramında kurulan işçi ile patron arasındaki ilişkiye benzer bir ilişki oluşturur.
Neoklasik iktisatçıların savunduğu arz ve talebin mutlaka dengeleneceğini içeren piyasa mekanizması pratikte birçok kez sınıfta kalmıştır. Hâlihazırda total üretim, talep miktarını haddinden fazla aşmaktadır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde aşırı üretim, piyasadaki dengeyi sağlayabilmek adına birtakım regülasyonların uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Fakat kısıtlamaların aksine, serbestleşme yönünde politikalar üreten siyasetçiler, mali krizler oluşmasına önayak oluyorlar. Adil vergilendirme sistemleri olmayan az gelişmiş ülkelerde, krizlerin müsebbibi olmamalarına rağmen ekonomik çöküntüden kalan enkaz tamamen yoksul kesimin sırtına yükleniyor. Tasarrufa gidilirken kısıtlama yapılacak alanların büyük bir kısmı devletin üzerine “yük” olduğu belirtilen, sosyal devlet gerekliliklerinden oluşuyor. Eğitim ve sağlık gibi refah devletinin sorumlu olduğu alanlarda yapılan bütçe daraltmaları, uzun vadede daha adaletsiz ve niteliksiz bir toplum oluşmasına sebep oluyor.
Her ne kadar Daron Acemoğlu gibi iktisatçılar uluslararası ticaretin yoksulluğu ve gelir dağılımındaki adaletsizliği azaltacağını düşünseler de, rakamlara bakıldığında böyle bir durumdan bahsetmek mümkün değil (Acemoğlu ve Ventura, 2001). Düşüş bir yana, gelir eşitsizliğinin büyük şirketlere sahip ülkelerde bile arttığını gözlemlemek mümkün. Örneğin, yapılan bir araştırmaya göre 73 ülkenin 53’ünde gelir dağılımı adaletsizliğinin arttığını gözlemlemekteyiz ki bu 53 ülkenin toplam nüfusu dünya nüfusunun yaklaşık %80’ine denk geliyor (Cornia and Kiiski, 2001). Başka bir araştırmaya göre, 90’lı yılların başında Amerika’da çalışan genel müdürlerin ortalama maaşı aynı yıllarda çalışan işçilerin ortalama maaşlarının 107 katı iken, 2005’te bu sayı 441 katına çıkmıştır (Kalaycı, 2021).
Büyük Buhran’dan sonra en büyük ekonomik daralmanın yaşandığı pandemi döneminde bile ABD’nin en zengin 651 milyarderinin toplam mal varlığı %36 artarak 1 trilyon doları geçmiş bulunmakta (Human Rights Watch, 2021). Ekonomik alanda zaten mevcut olan bu adaletsizliğe, COVID-19 aşı dağıtım sürecinde de net bir şekilde rastlamaktayız. Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebbreyesus’un 19 Nisan 2021’de verdiği demeçte “Dünyanın dört bir yanında kullanılan 700 milyon doz aşının %87’si milli geliri yüksek ve orta seviyede olan ülkelere dağıtılırken, düşük gelirli ülkelere düşen pay %0,2 oldu.” (CNBC, 2021)
Gelir adil dağılımını ölçmek adına kullanılan birçok gösterge vardır. Bunlardan en yaygın olanlarından birisi GINI endeksidir. Bir sıklık dağılımının eşitsizlik miktarı değerlerini ölçer. Bu katsayı 0 ve 1 arasında değer alır ve değer yükseldikçe eşitsizlik miktarı artar. Dünyada gelir eşitsizliği sürerken Türkiye’nin bu alanda ortalaması bir hayli yüksek. OECD 2019 verilerine göre, Türkiye’den yüksek GINI endeksine sahip sadece 4 ülke mevcut. Bu da demek oluyor ki Türkiye dünyada gelir eşitsizliğinde 5. sırada yer alıyor (OECD, 2019). Araştırmalara göre, geçmiş yıllar göze alındığında ülkenin en fakir %20’lik kesiminin milli gelirden aldığı pay 2.63% ile %6.1 arasında değişirken en zengin %20’nin aldığı pay %44.4 ile %60 arasında değişim gösteriyor (Karabulut, 2006). Global politikalar bütünü ve işçilerin niteliksizleştirilmesi bir yana; büyük sermayedarlarına yapılan vergi indirimleri, adaletsiz maaş zamları, rant ve yolsuzluk Türkiye’de meydana gelen bu büyük uçurumun en önemli nedenleri arasında değerlendiriliyor.
Dünyadaki ekonomik adaletsizliği korkunç seviyelere çıkaran gelişmiş ülkeler ve bu ülkelerin şirketleri, insanlık için büyük tehdit oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nün verilerine göre 10 milyar insana yetecek gıda maddesi üretiyoruz (FAO, 2019). Mevcut insan nüfusundan çok daha fazlasını besleyebilecek bir üretim yapılmasına rağmen hâlâ 1.02 milyar insanın açlıkla boğuşması ne kadar adaletsiz bir dağıtımın olduğunu gösteriyor. Sosyal alanlarda sınıf farkı gittikçe belirginleşirken, pandemiyle de beraber yoksul kesim temel insan ihtiyaçlarından mahrum bırakılıyor. Kâr iştahı kabarmış şirketlerin talanına uğrayan dünya geri dönülemez seviyelerde kirlendi. Plansız sanayileşme ile beraber bütün canlılığı tehdit eder bir hâle gelmiş olan modern endüstriyel üretim, dünyanın dört bir yanında faaliyet gösterebilmek adına büyük tahriplere sebep olmaktan çekinmiyor. Bugün bütün insanlığı iklim krizi gibi ciddi bir tehlikelerle karşı karşıya getiren bu umarsız üretim tarzının bir an evvel çözümlenmesi, yol açtığı tahribin bir an evvel onarılması gerekiyor.
Kaynakça
1-Acemoğlu, D., Ventura, J. (2001). “The World Income Distribution”. NBER Working Paper Series, Cambridge.
2-Cornia, G.A., Kiiski, S. (2001). “Trends in Income Distribution in the Post World War II Period: Evidence and Interpretation”. UNU/WIDER Discussion Papers, UNU/WIDER, Helsinki.
3-Kalaycı, C. (2021). “Globalization and Income Distribution”. Equinox, Journal of Economics, Business & Political Studies, 8 (1), 113-133.
4-Karabulut, T . (2014). “Türkiye’de Kişisel Gelir Dağılım Araştırmalarının Analizi”. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi , 9 (1-2) , 21-36
5-Food and Agriculture Organization of the United Nations. “1.02 billion hungry”. 7 Nisan, 2021. http://www.fao.org/news/story/en/item/20568/icode/
6-Human Rights Watch. “United States Pandemic Impact People Poverty”. 7 Nisan, 2021. https://www.hrw.org/news/2021/03/02/united-states-pandemic-impact-people-poverty.
7-CNBC. “WHO Says Poor Countries Have Received Just 0.2% of World’s Vaccine Supply”. 9 Nisan, 2021. https://www.cnbc.com/2021/04/09/who-says-poor-countries-have-received-just-0point2percent-of-worlds-vaccine-supply.html.
8-Vergi Algı. “OECD Ülkelerinde ve Türkiye’de Gelir Eşitsizliği Ne Durumda”. Erişim 7 Nisan, 2021. https://vergialgi.net/oecd-ulkelerinde-ve-turkiyede-gelir-esitsizligi-ne-durumda.