Giriş
Merhaba arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyetinin artık alametifarikası haline gelen yoğun gündemlerinden birini daha yaşamaktayız. Mevcut gündemimizin en önemli kısmını ise 2 Ocak 2021 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak ataması gerçekleştirilen Prof. Dr. Melih Bulu’ya karşı adeta bir infial boyutuna varan tepkiler oluşturuyor. Bu yazımızda sizlerle beraber rektör kavramı ve Türkiye’de rektör belirleme usulünün yolculuğunu inceleyecek, ardından yapılan atamanın neden bu kadar çok tepkiye yol açtığına dair konuşacak, son olarak da üniversitelerin otonom yapısının korunmasında rektörlerin bağımsız olarak belirlenmesinin önemi üzerinde duracağız. Yazıyı okurken ilk kısımlar okuyucuyu biraz yorsa da, yazının ilerleyen kısımlarında yapacağımız tespitler için bu bilgilerin önem taşımakta olduğunu belirtmeliyim. Fazla uzatmadan, yazımıza başlayalım.
Kısaca Rektör Kavramı Ve Türkiye’de Rektör Belirleme Usulünün Tarihçesi
Kökeni Fransızca ‘recteur’ kelimesinden gelen rektör kavramı, üniversitenin tüzel kişiliğini temsil eden, yönetimden, eğitim ve öğretimin düzenli yürütülmesinden sorumlu profesör olarak tanımlanmaktadır. Bu kısa tanımı vererek rektörlerin belirlenmesinin Türkiye’de nasıl gerçekleştiğini anlatarak devam edelim. Gündemi ve konumuzu asıl ilgilendiren başlıklara değinmek daha mühim diye düşünüyorum.
Rektörlük görevini kimin üstleneceğine dair ilk ciddi düzenleme 1946 tarihinde yapılmıştır. Resmi Gazetede yayımlanan 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile seçim usulü benimsenmiştir. Bu kanunun 12.maddesine göre rektör, Fakülte Profesörler Kurullarının bir arada yapacakları toplantıda iki yıl için, aylıklı ordinaryüs profesör veya profesörler arasından, sıra ile her seçim döneminde başka bir fakülteden olmak üzere salt çoklukla seçilir.
Seçim usulü, 1981 yılında Resmi Gazetede yayımlanan Yükseköğretim Kanununa kadar devam etmiştir. Bu kanunla beraber YÖK kurulmuş ve aynı zamanda da rektörlerin belirlenme usulü de değişime uğramıştır. Kanunun 13.maddesinin a bendine göre rektör, ikisi Yükseköğretim Kurulunun önereceği yükseköğretimden sonra en az on beş yıl başarılı hizmet vermiş tercihen devlet hizmetinde bulunmuş kişiler arasından, diğer ikisi ise üniversitelerde görevli profesörlerden olmak üzere dört kişi arasından Devlet Başkanınca beş yıl için atanır. Önerilenler atanmadığı ve iki hafta içerisinde yeni adaylar gösterilmediği takdirde Devlet Başkanınca doğrudan atama yapılır. Görev süresini tamamlayan rektör yeniden atanabilir.
Görüldüğü gibi 35 senedir devam eden seçim usulü 1980 darbesinin ardından yönetime gelen Milli Güvenlik Konseyi iktidarında kaldırılmıştır. 1983 yılına kadar iktidarda kalan bu Konseyin getirdiği kısıtlamalarından böylece üniversiteler de nasibini almıştır. Artık rektörler seçilmeyecek, atanacaktır.
7 Temmuz 1992 yılında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda değişikliğe gidilmiş ve kısmen seçim kısmen de atama usulü benimsenmiştir. 13.maddenin a bendi değiştirilmiştir. Yeni değişikliğe göre Devlet Üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Rektör adayı seçimleri gizli oyla yapılır. Bu toplantıda en çok oy alan 6 kişi aday olarak seçilmiş sayılır, bunlardan Yükseköğretim Kurulunun seçeceği üç kişi atanmak üzere Cumhurbaşkanına sunulur. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör adaylarının seçimi ve rektörün atanması ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır.
1981 yılından 1992 yılına kadar süren rektörlerin YÖK’ün bir seçime bağlı olmaksızın kendi tercihiyle önerdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından atandığı dönem sona ermiş, artık kısmen de olsa demokratik bir usul benimsenmiştir. Bu yöntem 2016 yılına kadar varlığını korumuş, 2016 yılında ise yeni bir değişiklik meydana gelmiştir.
2016 yılında 676 sayılı KHK ile 1992 yılında getirilen kısmi demokrat sistem yerini yine 1981 yılındaki değişiklikle getirilen yönteme, atanma yöntemine bırakmıştır. Bu KHK’nın 85.maddesine göre Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve Yükseköğretim Kurulu tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör, mütevelli heyetinin Yükseköğretim Kuruluna teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır.
Bu değişiklik yeterli gelmemiş olsa gerek, 2018 yılında da bir dizi değişiklik yapılmıştır. Rektörlük için profesörlere zorunlu kılınan 3 yıllık görev süresi kaldırılmış, rektörlerin YÖK’ün belirlediği 3 aday arasından atanması usulü de varlığını kaybetmiş ve hatta rektör olabilmek için aranan profesör şartı bile kaldırılmıştır. Bu konuda bir çelişkide olduğumu belirtmeliyim. Çünkü 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun 13 üncü maddesine göre rektör belirleme usulü şu şekildedir: Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır. Lakin 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3.maddesinde ise rektörlerin profesörlük yapanlar arasından atanacağı belirtilmiştir. Şahsen normlar hiyerarşisine ve Anayasanın 104. maddesine göre kanun, cumhurbaşkanlığı kararnamesinden üstün olduğundan artık rektör olabilmek için profesör olma şartının aranmadığının benimsenmesi gerekir. Yani bir üniversitenin rektörü olabilmek için profesör olma şartı artık bir zorunluluk olmaktan çıkmıştır.
YÖK’ün Prof. Dr. Melih Bulu’nun atamasına karşı gösterilen tepkilere dair yaptığı açıklamasında da belirtildiği gibi yapılan son değişikliklerle artık rektörler 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun 13 üncü maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2’nci 3’üncü ve 7’nci maddeleri gereğince atanmaktadır.
Biliyorum, şu ana kadar biraz yorucu bir yazı oldu sizler için. Lakin yazımıza yapılan rektör atamasına gösterilen bu büyük tepki ve eylem hareketinin hukuki boyutunu aktarmadan devam etmek, pek doğru olmazdı diye düşünüyorum. Şimdi dilerseniz yazımıza yapılan bu atamanın gündemdeki yansımalarını inceleyerek devam edelim.
Atanma ve Seçilme Arasındaki Fark
Aslında Prof. Dr. Melih Bulu Boğaziçi Üniversitesine atanan ilk rektör değil. Daha öncesinde 2016 yılında da Prof. Dr. Mehmed Özkan Boğaziçi’ne rektör olarak atanmış, yine çeşitli protestolarla karşılaşmıştı. Mezuniyet töreninde öğrencilerin rektöre karşı sergilediği tutum ve yaptığı protestolar hala akıllarda. Lakin günümüzde yaşadıklarımız ise çok daha farklı boyutta. Oldukça büyük bir protesto söz konusu Prof. Dr. Melih Bulu’ya karşı. Sadece Boğaziçililer değil pek çok üniversiteden öğrenci, akademisyenler, halktan çeşitli kesimler ve siyasi parti temsilcilerini kapsayan büyük bir kitlenin protestosu mevcut. Peki neden bu kadar büyük bir eylem, neden bu kadar büyük bir infial söz konusu?
Aslında Melih Bulu’ya karşı gösterilen tepkilerin tek ve oldukça önemli bir nedeni var: Seçilmiş değil atanmış olması. Öğrenciler rektörlerini kampüs çimlerine sandıklar kurup belirlemek istemiyorlar elbette. Onların niyeti bir nebze de olsun, rektörlerinin demokratik yollarla seçilmesi. Boğaziçi’ni yönetecek olanların yine Boğaziçi’nden çıkmış olması, o kadar. Her ne kadar geçmiş dönemde yüksek lisansını ve doktorasını Boğaziçi Üniversitesinde tamamlamış olsa da, Haliç Üniversitesinde rektörlük görevini yürüten birinin bir anda rektörleri haline gelmesini istememeleri çok da olağandışı bir istek olmasa gerek.
Melih Bulu’ya yöneltilen eleştirilerin bir diğer ana noktası ise siyasi geçmişi. Kendi ifadeleriyle 2009 yılına kadar AKP adına faal olarak siyasi arenada rol almış. Eleştiriler ise bu hususta gelmekte. Çünkü 2009 yılında aktif siyaseti bıraktığını ifade etmesine 2015 yılında AKP İstanbul 1. Bölge milletvekilliği için aday adaylığını açıklamış. Kendisi bu durumu çok önemli değil olarak ifade etse de protestoda bulunan insanlar için önemli bir eleştiri noktası olarak gözüküyor.
Protestoların ana eleştiri noktaları bu şekilde. Öğrencilerin talepleri ise oldukça basit: Mevcut atanmış rektörün istifa etmesi ve rektörlerinin seçimle belirlenmesi. Şimdi yazımıza bir başka perspektiften ile devam edelim.
Rektörlerin Özgürce Belirlenmesi Neden Bu Kadar Önemli?
Üniversitelerin otonom yapısını bozmamak ve akademik faaliyetlerin hür bir şekilde sürdürülebilmesini sağlamak adına rektörlerin atama usulü tercih edilerek Cumhurbaşkanı kararı ile atanmasını doğru bulmamaktayım. Pozitif hukuk açısından bu durum legal olabilir. Yapacağınız bir kanun değişikliği ile yürürlüğe sokacağınız bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile hukuksal zemini kendinize sağlayabilirsiniz. Ama bu durum hukukun ruhuna, doğal hukuka ne kadar uygundur? Verilen karar, belirlenen yöntem; adalet, özgürlükçü yapı, eşitlik ilkesi açısından ne kadar doğrudur? Bunlar oldukça önemli sorular. Sadece siyasilerin değil herkesin üzerinde durması gereken sorular.
Üniversiteler, baskı altında verimli faaliyetler güdebilen kurumlar değildir. Zaten bu durum, üniversite kavramının özüne aykırıdır. Bu kurumlarda akademik faaliyetler, bilimsel çalışmalar, medeniyet seviyesini yükseltecek araştırmalar hür bir şekilde yürütülmelidir. Bunu sadece bir rektörü demokratik yollarla seçerek sağlayamazsınız elbette. Lakin en azından üniversitelerin bağımsızlığına fayda sağlayacağı aşikârdır.
Rektörlerin seçimle belirlenmesi demek en başta meşru bir yönetim sağlamak demektir. Seçilen kişinin en azından salt çoğunluğun kabulüne dayanması demektir. Öğrencilerin ve akademisyenlerin benimsediği,benimsemese bile çoğulcu demokrasi anlayışının ilkeleri gereği saygı duyduğu kişinin yönetici olması demektir. Üniversitesinin onayıyla, üniversitenin içinden gelen rektörün bu kurumu daha iyi analiz ederek ve daha fazla fayda sağlayarak yönetmesi demektir. Tüm bu belirttiğim sebeplerden dolayı, bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak kanaatimce rektörlerin atanması değil seçilmesi daha doğru bir usul olacaktır.
Sonuç
Bu yazıda sizlerle beraber rektör kavramını, rektör belirleme usulünün Türkiye’deki yolculuğunu, Boğaziçi’nde yaşana protestolara ve son olarak da rektörlerin bağımsızlığının önemine değindik. Umarım hepiniz için faydalı bir yazı olmuştur. İnsanımızın Anayasanın 34.maddesinde de ifade edilen gösteri yapabilme özgürlüğünü benimsediği ve ortaya konan her tepkinin ardından bir taraf tutma ihtiyacı gütmeden, objektif bir şekilde düşünebildiği günlerin yakın olması dileğiyle. Sağlıkla kalın!
Kaynakça
1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası.
2-Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname/KHK 703.
3-Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi/Numara 17.
4-Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname/KHK 676.
5-2547 Sayılı Yükseköğrenim Kanunu
6-4936 Sayılı Üniversiteler Kanunu
7-Üniversitelerde Akademik Teşkilât Yönetmeliği
8-3 sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usûllerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
9-2 Ocak 2021 Tarihli Resmi Gazetede Belirtilen 2021/16 Nolu Atama Kararı
10- “Cumhurbaşkanlarının Tartışmalı Tercihleri: Rektör Atamaları”. 2016. Medium. https://140journos.com/cumhurbaskanlarinin-tartismali-tercihleri-rektor-atamalari-193e5c16fbe3
11-” YÖK Boğaziçi Üniversitesine Rektör Atanmasına İlişkin Açıklama “. 2021. Yok.Gov.Tr. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/bogazici-universitesine-rektor-atamasi-yapilmasina-iliskin-aciklama.aspx
12-2021. Tbmm.Gov.Tr. https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc075/kanuntbmmc075/kanuntbmmc07503826.pdf
13- Sözlük, Türk. 2021. “Türk Dil Kurumu | Sözlük”. Sozluk.Gov.Tr. https://sozluk.gov.tr/
Kapak Görseli: “Duvar English”. 2021. Duvar English. https://www.duvarenglish.com/
Aydınlatıcı bir yazi olmuş. Emeğinize sağlık. Bu kamusal bir sorun. O yüzden Boğaziçi öğrencilerinin ve akademisyenlerinin protestolarına her vatandaşın destek vermesi gerekir.