Oscar ile ilgili yayınladığımız podcastte de adını bolca geçirdikten sonra Promising Young Woman’dan bir yazıda da bahsetmezsem söylediklerimin eksik kalacağını düşündüm. Bu sene Akademi Ödüllerinde bir ilk olarak en iyi yönetmen dalında iki kadın yönetmen aday oldu: Bunlardan biri de Promising Young Woman’ın yönetmeni Emerald Fennel. Film aynı zamanda en iyi yönetmen adaylığı dışında en iyi film, en iyi kadın oyuncu, en iyi özgün senaryo, en iyi kurgu olmak üzere 5 dalda daha Oscar’a aday oldu. Aynı zamanda 2 BAFTA ödülü kazandı.
Tıp fakültesinde okurken arkadaşları ile gittiği bir partide tecavüze uğrayan en yakın arkadaşı Nina’nın intikamını almayı kafaya koymuş Cassie, bunun için ikili bir hayat yaşamaktadır. Gündüzleri bir kahvecide çalışırken akşamları barda sarhoş ve savunmasız taklidi yaparak erkeklerin onu evlerine götürmesine izin verir. İstismar etmeye çalışan biri olduğunda ise baştan beri ayık olduğunu belli eder. 30 yaşında hala anne ve babası ile birlikte yaşayan Cassie, dışarıdan umut vaat eden bir geleceği reddetmiş gibi gözükmektedir.
Bu filmi seçme sebebim birçok konuda tartışmaya yol açması ve beğenildiği kadar sert eleştirilere de maruz kalmasıdır. Örneğin feministler, kadınlar dekolte giydiğinde sarhoş olduğunda erkeklerin onlardan faydalanabileceğini gösterdiği için, bazı eleştirmenler ise ”Kadınlar bunları yaptığında erkekler onlara cinsel saldırıda bulunur.” mantığını desteklediği için eleştirdi.
Biliyorsunuz ki pandemiden dolayı bazı büyük yapımlar ertelendi. Belki de normal şartlar altında Oscar’a aday olamayacak filmler aday oldu. Bunlardan birisi de Promising Young Woman. Oscar’a aday olmasa bu kadar eleştirilerin hedefi olmayacaktı elbette. Bu kadar büyük bir yapımın içinde yer alınca aldığı eleştiriler de yapımın büyüklüğü oranındana fazla oldu.
Yazımın devamında filmin içeriğinden daha fazla bahsedeceğim için yazımın devamını filmi izledikten sonra okumanızı öneririm.
Bana göre film, eleştirilerin tam tersini anlatıyor. Eleştirmenlerin bahsettiği algı ise filmin oluşturduğu değil gerçekte var olan bir algı. Filmde bu algı Nina ve Cassie’nin hikayesi çerçevesinde ele alınmış. Sarhoş ve kendinden geçmiş kadının başına bir şey geldiğinde ”Zaten alkollüymüş, o ortamda bulunmasaymış.” gibi ifadelerle suçu normalleştirenleri biliyoruz. Bunlar yabancı olduğumuz ifadeler değil. ”O saatte orada ne işi varmış, o eteği neden giymiş?” gibi sorular filmin algısı dışında da her zaman sorulan ve kadınların başına bir şeyler geldiğinde irdelenen konular ki bu da filmde gösteriliyor. Filmdeki avukatın kızların açığını yakalamak için ”Çöplerini karıştırırdık, şimdi daha kolay, bir partide fotoğrafı olması yeterli.” demesi gibi.
Aynı zamanda bu taciz ve istismarda bulunan suçluların hepsi belli bir statüye sahip olan, dışarıdan baktığımızda düzgün diye tanımlayabileceğimiz hayatları yaşayan insanlar. Eskiye oranla daha çok tacizcinin ifşa edilmesinden de biliyoruz ki statü, mevki sahibi insanlar da taciz ve tecavüz suçlarına karışıp faili olabiliyor. Bunu göstermek için de bilinçli bir seçim yapılmış. Cassie’nın Nina’nın başına gelenlerin baş faili olarak gördüğü Al Monroe da bu kişilerin arasına giriyor. Al Monroe, nişanlısından korkan ve onu üzmek istemeyen biri görünümünde.
Filmin başından sonuna kadar kendimizi farklı atmosferleri solurken buluyoruz. Cassie ilk intikam aldığı kişinin yanından dönerken Cassie’nin gömleğindeki kan seyirciye cinayet işlediğini düşündürtüyor. Fragmanda da aynı algı yaratılmış fakat fragmanda ve girişte gösterilen sahneler seyirciyi umduğundan farklı bir yere götürüyor. Eleştirdiğim noktalardan birini de bu oluşturuyor. Başlangıç ve gidişat farklı bir yönde ayrıca farklı bir atmosferde geçiyor. Dolayısıyla izlerken zaman zaman filmden kopmaya başladığımı hissettim. Gerilim havasından Ryan ile tanışmasından sonra romantik bir film havasına dönmesi yerine sadece Cassie’nin bu travmayı aştığı bir karakter gelişim hikayesi olsa filmi daha izlenesi bulurdum. Fakat film genel bir konuyu ele almaya çalıştı ve daha sonra ise tamamen Cassie’nin hikayesine evrildi. Eğer sadece Cassie’nin hikayesi olsaydı ve bu hikayenin temelinde intikamına değinilseydi eleştirmenler tarafından daha az eleştirilebileceğini düşünüyorum.
Cassie’nin bize düşündürttüğü bir başka husus ise Nina ile en çok empati yapmasını beklediğimiz halde yapmayan kadın karakterler: Madıson ve Susan. Burada da film kurgusal değil var olan bir algıyı yansıtıyor. Hepimiz toplumun algısına göre yaşıyor ve bir olay başımıza gelmedikçe birbirimizi yargılamaya devam ediyoruz. Bu algının yanlışlığını ise ancak yaşayınca kavrıyoruz. Anladığımızda ise artık çok geç olduğunu fark ediyoruz. Madıson ve Susan, Nina öldüğünde değil ancak kendi hayatlarına dokunan bir şey yaşadıklarında durumun vehametinin farkına varabiliyorlar.
Filmin verdiği bir mesaj da bazı insanların değişebileceğini düşünmenin anlamsız olduğu gerçeği. Bunu kanıtlayan olay ise Ryan’ın hem Nina’nın hem de Cassie’nın başına gelenlere göz yumması. Al Monroe ve Joe ise aynı şekilde koşullar sağlandığında cinayeti göze alabiliyorlar. Fakat burada üzerinde durulması gereken bir nokta var: Avukatın değişimi. Avukat, tacizcileri savunan birisi iken yaşanan olaylar sonucunda bunun yanlış olduğunu fark ediyor ve Cassie değişimi hiç beklemediği kişide görüyor.
Filmin sonuna gelirsek, Cassie’nin ölümü bana göre Cassie’nin intihar görevi. Cassie, yaşadığı bu travmayı Ryan ile aşmaya başlamış, umudunu tekrar kazanmıştı. Fakat Ryan’ın bu olaya göz yuman kişi olması Cassie’nin içinde yıllarca gerilen iplerin kopmasının sebebi oldu. Nina’nın annesinin yanına gittiğinde annesi ”Biz hayata devam ediyoruz sen de devam etmelisin.” dediğinde Cassie artık bu yükle devam edemeyeceğini anlamıştı. Ve başına bir şeyler gelme riskini alarak Al Monroe’nın bekarlığa veda partisine gidiyor. Zaten avukata bıraktığı notlar da bunun göstergesi. Ölümü birçok izleyiciyi hayal kırıklığına uğratsa da film adına yerinde bir olaydı.
Fenrell de verdiği bir röportajda böyle olması gerektiğini, ”Eğer bu filmi sadece bir kadının intikam filmi olarak düşünmek istersek ve sonunda Cassie seksi kıyafetler giyip odadaki erkekleri öldürdüğü bir son yaşansaydı hepimiz garip bir şekilde rahatlardık. Fakat bu filmde şiddet yok, ta ki o eline bir silah alana kadar. Bana soracak olursanız, filmin sonunu kesinlikle sevdim çünkü Cassie’nin hastalıklı bir mizah anlayışı vardı. Al Monroe’nun düğününü mahvetmek onun için yaptıklarıma değdi dedirtecek bir şeydi.”
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.
Kaynakça
1-“Promising Young Woman (2020) – Imdb”. 2021. Imdb. https://www.imdb.com/title/tt9620292/
2-“Before You Continue To Youtube”. 2021. Youtube.Com. https://www.youtube.com/watch?v=Rhj2RmWVup4