Birçoğumuz Hayao Miyazaki’yi Ruhların Kaçışı, Komşum Totoro, Ponyo gibi animelerden hatırlıyor olsak da Türkiye’de daha çok Heidi ile tanınır. Miyazaki animasyonun ustalarından kabul edilen ve başarısı dünya çapında bilinen bir yönetmen ve manga çizeridir. Kariyeri boyunca pek çok uzun manga ve uzun metrajlı animeye imza atmıştır. 2002’ye kadar animasyon çevreleri dışında Batı’da pek tanınmasa da 2002 yılında Ruhların Kaçışı’nın Akademi Ödüllerinde en iyi animasyon ödülü alması Batı’da da adını duyurmasını sağlamış ve zamanında bir ilke imza atarak Berlin Film Festivalinde ödül alan ilk animasyon film olmuştur.
Kendi mangasından uyarlama olan Rüzgarlı Vadi filminin beklenmedik gişesi ihtiyacı olan maddi imkanı vermiş ve Stüdyo Ghibli’yi kurmuştur. Stüdyo Ghibli’deki ilk eseri Gökteki Kale onu takiben ise Komşum Totoro’dur. Komşum Totoro en ünlü eseri olmuş ve stüdyonun amblemi Totoro olarak değişmiştir. Totoro’nun bu kadar sevilmesi ve ön plana çıkması ‘‘Her zaman daha iyisini yapmalıyım.’’ görüşünde olan Miyazaki’yi zaman zaman rahatsız eden bir durum haline getirmiştir.
1941 yılında Tokyo’da doğmuş olan Miyazaki’nin babası savaş uçağı parçaları üreten bir şirketin yöneticisidir. Filmlerdeki gökyüzü ve uçma temaların yoğunluğunun sebebi buradan gelmektedir. Annesi ise bir hastalık sebebiyle yıllarca hasta yatmış bu durum Miyazaki filmlerine güçlü kadın karakterler olarak yansımıştır.
Hayao Miyazaki’nin filmlerinden ve felsefesinden bahsetmeden önce animeler nasıl ortaya çıktı ve günümüzde nasıl bu kadar popüler hale geldi biraz bundan bahsedelim.
Animeler günümüzde izlence sektöründe büyük bir paya ve hayran kitlesine sahip. Her yaştan insana hitap eden ve çeşitli birçok konuya değinen animeler var. İngilizce ‘‘animation’’ kelimesinin kısaltılmış hali olan animenin bir çeşit animasyon olduğunu söyleyebiliriz fakat nasıl diğer animasyonlardan bu kadar farklılaştı ve kendine özgü bir tür oldu, hep beraber inceleyelim.
Amerikalıların daha baskın olduğu sinema sektöründe Japonlar hem bütçe hem de güzellik standartlarına uyma açısından büyük sıkıntılar çekiyordu. Sinemada daha Batılı bir güzellik anlayışı hâkimdi ve Asyalı oyuncuların sinemada var olması zordu. Bu sebeplerden dolayı animeler Japonya’da popüler olmaya başladı ve karakterler Asyalılara benzemeyen şekilde resmedilmeye başladı: Büyük gözler, abartılı vücut hatları vs vs.
1970’lerde manga çizimleri ilgi çekmeye başlamış ve animeler mangalardan uyarlanmaya başlanmıştır. 1980’lerde ise anime Japonya’da iyice popülarite kazanmış ve Japon sinemasında büyük bir hâkimiyet kurmuştur. 1990’ların sonu 2000’lerin başında ise tüm dünyaca tanınmaya başlamıştır.
Animeler çizim tarzı, hitap ettiği yaş kitlesi, karakterlerin duygu durumları ve metraj olarak çizgi filmlerden epeyce farklı bir türdür. Animeler birbirlerine yakın yöntemlerle çizilirken çizgi filmlerde belirli bir teknik yoktur. Sonuç olarak animeler çizgi film değildir.
Miyazaki uzun süre manga sanatçısı hatta namı diğer “Manga Tanrısı” Tezuka’nın büyük hayranı olmuş fakat çizdiği mangaların Tezuka’nın tarzına çok benzediğini fark ettiğinde yaşadığı hayal kırıklığı ile önceden çizdiği bütün mangaları yakmış. İlerleyen süreçte ise Tezuka’yı eleştirmeye başlamış, yaptığı işlerin derinliği olmadığını ve Japon halkını aptallaştırdığını söylemiştir. Miyazaki’ye göre Batı materyalizmi temsil ederken Doğu daha spiritüeldir. Bu yüzden Doğu’nun mistik ve ruhani yanını yansıtmak için daha derinliği olan işler yapılması gerektiğini düşünmüştür. Birçok filminde, özellikle Ruhların Kaçışı’nda Japon mitolojisine bolca gönderme vardır.
Filmlerinde kurduğu doğa, gökyüzü, ruhsal ögeler temalarına çoğunlukla Joe Hisaishi’nin besteleri eşlik etmiştir. Devamlı kullandığı temalar yanında filmlerinin belli başlı özellikleri vardır. İyi ve kötü birbirinden keskin bir şekilde ayrılmak yerine belirsizdir ve insanlar özünde iyidir. Karakterler düşmanları dahi olsa karşılıksız iyilikte bulunabilirler. Buna en iyi örnek ise Gökteki Kale filmidir.
Filmlerindeki bir başka ortak özellik de kadın karakterler. Klasik masallardan bildiğimiz kadın karakterler narin, kırılgan ve yardıma muhtaçtır. Hollywood animasyonları da uzun süre bu perspektiften işler çıkarmış olsa da günümüzde bu değişmiş, son yıllarda klasik masalların tekrar uyarlamaları ve çıkan yeni animasyonlarda kadın karakterler daha güçlü sahneye yansımıştır. Ne yazık ki Hollywood bunu kadın karakterlere maskülenlik katarak yapmıştır. Miyazaki filmlerinde ise kadın karakterler maskülenlik katılmadan da güçlüdür.
Filmleri her zaman savaş karşıtı ve çevrecidir. Prenses Monoke ve Rüzgarlı Vadi filmlerinde savaş ve silahlanmayı bolca eleştirmiştir aynı zamanda karakterler savaşmadan önce hep anlaşmaya çalışırlar. Miyazaki filmlerinde klasik sahnelerden biridir: Düşman gelir ve baş karakter önce konuşarak olayı çözmek ister.
Kadın karakterler dışında çocuk karakterler de bir hayli ön plandadır. Komşum Totoro,Küçük Cadı Kiki, Tepedeki Ev, Yüreğinin Sesi çocuk baş karakterli filmleridir.
Hayao Miyazaki filmlerinde yarattığı dünyalar ile her yaştan insana hitap edebilen ve izlendiğinde pozitif duygular uyandırmayı çok iyi başarabilen bir yönetmen. Bu yüzden zor zamanlar geçirdiğimde izleyeceğim ilk yönetmen olmuştur. Şimdiden Miyazaki izleyecek olanlara iyi seyirler, bir sonraki yazıda görüşmek üzere.
Kaynakça
1-2021. Imdb.Com. https://www.imdb.com/title/tt0245429/?ref_=fn_al_tt_1.
2-“From Up On Poppy Hill (2011) – Imdb”. 2021. Imdb. https://www.imdb.com/title/tt1798188/?ref_=fn_al_tt_2.
3-“Whisper Of The Heart (1995) – Imdb”. 2021. Imdb. https://www.imdb.com/title/tt0113824/?ref_=nv_sr_srsg_0.
4-“Castle In The Sky (1986) – Imdb”. 2021. Imdb. https://www.imdb.com/title/tt0092067/.
5-“Hayao Miyazaki – Vikipedi”. 2021. Tr.Wikipedia.Org.