Meşruiyetin Öteki Yüzü

/ / SİYASET BİLİMİ

Siyasi iktidar, iktidar türleri içinde, toplumsal yapının tamamını etkilemesinden dolayı en genel olanı olarak kabul edilir. Bu sebeple iktidar kavramı genellikle siyasal iktidar için kullanılır. İnsanların bir arada yaşamaya başladığı tarihten beri siyasal iktidarların varlığından söz edilebilir. Halk, bir düzen oluşturmak için otoriteye ve güce ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç neticesinde ortaya çıkan iktidarın amacı, toplumsal rızayı kazanarak siyasal meşruiyet elde etmek olacaktır. Modern demokratik sistemlerde “halkın, iktidarın ana kaynağı olduğu” görüşü hâkim olduğu için bu meşruiyet de halk nezdinde olmalıdır. Halk için ise siyasal iktidar; yasaya, ilkeye ya da uygun bir nedene dayanmalıdır. Çünkü rasyonel bir temel üzerine oturmayan iktidar, hükmünü sürdüremeyecektir. Bu nedenle tarihte siyasi aktörlerin meşruiyetlerini rasyonelleştirme çabalarının örneklerini bolca görmekteyiz. Bu araştırmada meşruiyet çabalarının ne derece güvenilir olduğu ve bu çabaların rasyonel bir temele ulaşıp ulaşılmadığı sorularından yola çıkarak tarihsel bir perspektif ortaya konulmuştur.

Öncelikle belirtilmelidir ki meşruiyeti önemli kılan şey sadece kazanılması değil aynı zamanda sürekliliğinin de sağlanmasıdır. Bu nedenle toplumsal rızayı kazanan iktidar, kazandığı güveni kaybetmemek için meşruiyetinin devamlılığını sağlamalıdır. Modern demokratik sistemlerde siyasi aktörlerden beklenen, bu rızayı demokratik yöntemlerle kazanmalarıdır. Toplumsal rıza sayesinde siyasal güven kazanılır ve bu güvenin devam etmesi durumunda da demokratik süreklilik sağlanabilir. Tersi durumlarda, demokratik yollarla iktidara gelenlerin bir süre sonra bu yönetimden giderek uzaklaşması, kamu politikalarında köklü ve geriye doğru bir değişikliğe gitmesi söz konusu olacaktır.

Bir önceki paragrafta, demokratik sistemler için çizdiğimiz güzel tabloya rağmen hâlihazırda yapılan seçimlerin meşruiyeti sorgulanmaktadır. Bunun en önemli sebebi de siyasi iktidarların tutumlarıdır. Örneğin seçimler, doğru denetim yapılmadığında ve gerektiği şekilde kurallarla korunmadığında kolaylıkla sabote edilebilir. Bu durum; baskı, tehdit, şantaj gibi yöntemlerle olabileceği gibi halkın kanaatinin çeşitli vasıtalarla manipüle edilmesiyle de olabilir. Bunu daha iyi anlayabilmek için Almanya örneğine bakabilir, Almanya’da 1934’te, Şansölyelik ve Cumhurbaşkanlığı makamlarının birleştirilmesi için yapılan referandumda %90 civarında evet oyun çıkmasının nedenlerini inceleyebiliriz. Kaynaklara göre bu referandumda hükûmet, evet sonucu çıkması için seçim hilelerine başvurdu. Seçmenler, açık oy kullanması için zorlamayla karşı karşıya kaldı. Hatta bazı yerlerde seçim kabinleri kaldırılıyordu. Bu örneklerde görüldüğü gibi seçim sonucuna doğrudan baskı uygulayarak müdahalede bulunulmaktadır. Bununla birlikte seçimde evet oyu kullanan yaklaşık 38 milyon seçmenin her birisinin kararında bu baskının etkili olduğunu söylemek güçtür. Bu baskı yanında birtakım psikolojik sebeplerin varlığından da söz edebiliriz. 1934 yılına gelindiğinde, Alman toplumu Nazizm ideolojisini genel bir kabulleniş içerisine girdi. Nazizm’in fanatik destekçileri vardı elbette ancak nüfusun bir bölümü de robot uyumluluğu içindeydi. O dönem Almanya’sında Hitler’e karşı savaşmak, Alman toplumundan dışlanmak anlamına geliyordu. Bu sebeple halk, otoriteye ve güce boyun eğiyordu. Hitler’in de halktan beklentisi tam olarak buydu. İnsan iradesinin, bir başkasının iradesine ve görüşüne karşı koymakta zorlanacağı saatlerin akşam saatleri olduğunu ifade eden Hitler, çok etkili bir propaganda yürütmüş ve miting için de genellikle akşam saatlerini seçmiştir. Ona göre insan iradesinin etkilenmesi, meşruiyetin sağlanması için en önemli husustur. Bu hususta propaganda araçlarına başvurmaktan da çekinmemiştir. Yazılı basın ve radyo, Hitler’in propaganda sürecinde en etkili araçları olmuştur.

Medya, propaganda ve algı için en uygun araçtır. O günlerde radyo ve yazılı basın olarak var olan medya, günümüzde internetin de etkisiyle daha fazla yayılım alanı göstermektedir. Modern demokratik sistemlerde, çoğunluğun rızasını elde etmek ve bu rızaya devamlılık kazandırmak isteyen siyasi iktidarın en büyük kozu medyadır. Demokratik bir sistemde medya, iktidarı denetleyip halka doğru bilgileri aktarır. Bunu yaparken de kamu yararını gözetir. Siyasi iktidarlar da kamuoyunun desteğine ihtiyaç duyduğu için bu ihtiyaç neticesinde kamuoyunun sesi ve aynı zamanda düzenleyicisi olan medya ile yakından ilişkiler kurar. Bu sebeple siyasi aktörlerin meşruiyet oluşturma çabasında medya önemli bir güçtür. İstatistiklere göre dünyada basına olan güven düşük olsa da basının gücü, toplumun tutum ve davranışlarında daima etkili olmuştur. Ne de olsa medya, insanların bilgi alma aracıdır. Kişi, her bilgiye kendi başına ulaşamayacağı için bir aracı olarak medyaya mecburdur.

Yukarıda bahsettiğimiz üzere seçimlerde baskı, hile veya algı aracılığıyla kazanılan meşruiyetin, demokratik bir görünüme sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ancak işlerlik bakımından bu meşruiyet, demokratik değildir. Siyasi iktidarlar, istikrarı sağlama açısından demokratik ve hukuki yollarla sürekliliğini devam ettiremiyorsa doğal olarak başka yöntemlere ihtiyaç duyar. Örneğin yükselen yaşam standartları, güçlü ekonomiye sahip ülkelerde toplumsal güveni devamlı kılmaktadır. Bu güven sonucunda siyasi iktidarın meşruiyeti de süreklilik kazanır. Halkın bir devletten beklentisi ideal bir düzen kurmasıdır. Bu düzenin kurulması da belli icraatları gerektirir. Nitelikli bir eğitim ve sağlık sistemi, kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması bu icraatlardan bazılarıdır. Kaostan kaçmak için otoriteye boyun eğen insanlar, toplumsal düzenin geliştirilmesini arzular. Kuşkusuz hayat standartlarının iyileştirilmesi her toplumun beklentisidir ancak bunun görüntüde kalması da tehlike arz eder.

Siyasal iktidarın meşruiyetinin devamlılığı, toplumsal birliğin devamlılığına bağlıdır. Toplumsal birlik için de karşılıklı güven gerekir. Bir önceki paragrafta bahsettiğimiz hususlar, toplumun iktidardan beklentileridir. Bir iktidar için bu beklentileri karşılamak kolay olmayacaktır. Baskı ve sansürün hüküm sürdüğü, halkın iktidardan talepte bulunmakta zorlandığı toplumlarda bu zorluğa da çare bulunmuştur. Siyasal iktidar, bu beklentileri karşılamış gibi görünmenin, karşılamaktan daha kolay olacağının farkındadır. Bu sebeple yaşam standartları görünüşte yüksek, hizmet ve ekonomik gelişme kusursuz olarak yansıtılır ki halkın da bu görüntüye aldanmasıyla meşruiyet devam edebilsin. Bu noktada tekrar medya, bir silah olarak devreye giriyor ve siyasi iktidarın icraatlarına yönelik toplumsal rıza böyle oluşturuluyor.

Değinmek istediğim bir başka husus da ideolojik meşrulaştırmadır. Siyasi iktidarın meşruiyete olan ihtiyacını karşılamak için başvuracağı politikalardan birisi de ideolojik temellendirmedir. Bu politika da seçim manipülasyonu ve görünüşte kalan güçlü icraatlar gibi yanıltıcı bir politikadır. Siyasi iktidar, hâkim ideolojinin arkasına sığınarak mutlaklık ve kutsallık kazanabilir. Bu da ona bir meşruiyet sağlayacaktır ama bu her yönüyle kusurlu bir meşruiyet olacaktır. Çünkü ideoloji toplumun tamamını kapsamaz. Değişkendir ve insanları etkilemek amacıyla kullanılmaya da müsaittir. Kısaca rasyonel değildir.

Değinmeden geçemeyeceğim başka bir politika da savaş propagandası yani bir düşman yaratma siyasetidir. Bu duruma basit bir örnek olarak Soğuk Savaş dönemini verebiliriz. Bir tarafta Sovyetlerin başını çektiği komünist blok, diğer tarafta ABD’nin lideri olduğu kapitalist blok vardı. Amerika açısından bakıldığında, komünist bloka karşı yapılan her icraat, halkın büyük bir kısmının beğenisini ve rızasını kazandıracağından dolayı bu savaşın Amerikan iktidarına bir meşruiyet kazandırması söz konusu olacaktı. Bu sebeple Soğuk Savaş bittikten sonra gelen iktidarların, meşruiyetlerini sürdürmek için yeni bir düşmana ihtiyaç duyduklarını görüyoruz. Bush döneminde, siyasi meşruiyetin sarsıldığı bir zamanda gerçekleşen 11 Eylül saldırıları ile birlikte ortaya çıkan savaş propagandası ve düşmanlaştırma kampanyaları, ABD’de toplumsal birliğin oluşmasını sağlamış ve siyasi iktidara destek artmıştır. ABD örneğinde olduğu gibi günümüzde de pek çok siyasi iktidarın düşmanlaştırma yöntemiyle meşruiyet kazanma çabalarına rastlıyoruz.

Meşruiyetin rasyonelleştirilme çabalarını daha çok olumsuz örnekler üzerinden inceledik. Güçlü devletin yanında güçlü bir toplumun bulunması bu tür olumsuz örnekleri elbette azaltacaktır. Ancak devletin güçlü fakat halkın kısıtlı hareket kabiliyetine sahip olduğu toplumlarda Nazizm, Faşizm gibi fecaat durumlara sıkça rastlayabiliriz. Kuşkusuz siyasi iktidarın kendi meşruiyetini görmezden gelmesi beklenemez. Meşruiyetinin tehlikeye girmesi halinde siyasi iktidar, çeşitli politikalarla bu meşruiyeti tekrar rasyonel bir temele oturtmaya çalışacaktır. Fakat toplum iktidarı gerektiği gibi denetliyorsa, meşruiyetini kazanmaya çalışan iktidar, hileye başvurmakta zorlanır ve icraatları da görüntüde kalmaz. Ancak bu sayede siyasi iktidar, demokratik bir meşruiyet kazanacaktır.

KAYNAKÇA:

1-HEYWOOD Andrew, Siyaset, Çev: Bekir Berat Özipek, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Hasan Yücel Başdemir, Adres Yayınları, Ankara, 2016.

2-FROMM Erich, Özgürlükten Kaçış, Çev:Şemsa Yeğin, Say Yayınları, İstanbul, 2019

3-Çetin, H. (2003). Siyasetin evrensel sorunu: İktidarın meşruiyeti-meşruiyetin iktidarı. Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 58 (3), 61-88

4-Satır, M. E. (2018). Siyasal meşruiyetin sağlanmasında medyanın rolü üzerine bir değerlendirme. Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi, 30, 115-128. DOI: 10.17829/turcom.457154

5-Chossudovsky, Michel. (2014). Savaş Propagandası ve Bir Düşman Yaratmak. Mülkiye Dergisi 27 (238), 57-79

Mücahit ÇALIK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir