Filistin’de yıllardır fiili bir şekilde süren savaş, 10 Mayıs’ta başlayan İsrail saldırılarından sonra, bugüne kadar hiç görülmemiş bir şekilde uluslararası kamuoyu gündemine oturdu. Hükûmetlerinin aksine, dünyanın dört bir yanından İsrail’e protesto eylemleri düzenleyen halkların farkındalığı, olası bir katliamı daha engellemiş olabilir. Bölgedeki çatışmaların kaynağı temelde din olarak görülse de konsensüse engel olan birçok aktör mevcut.
Yıllardan beri süregelen mücadelenin merkezi Filistin’in tarihi ise çok eskilere dayanıyor. Aslen, Filistin’de ilk yaşayan halkın, Sami ırkına mensup bir halk olduğu düşünülüyor. Daha önce Kavimler Göçü’nde bölgeye Kenaniler de uğrasa da; çevresel faktörlerden dolayı Arap Yarımadası’nı terk etmek zorunda kalmış olan, bugünkü İbraniler, Araplar ve Süryaniler’i de içeren Sami ırkı, bölgenin ilk sahibidir (Gökçınar, 2009). Çatışmaların temel noktası olan ve İbrahimî dinler açısından çok büyük öneme sahip olan Kudüs (diğer adıyla Yerüşalim) ise MÖ 1050 ve MÖ 930 yılları arasında Birleşik İsrail Krallığı’nın başkenti olarak İsrail Kralı Davud tarafından kurulmuştur (Hecht ve Friedland, 1996).
Yahudilerin bugün Beit Ha-Miqdaş olarak adlandırdığı birinci mabet Süleyman Mabedi’nin de bu yıllarda inşa edildiğine inanılıyor. Kral Süleyman zamanında inşa edilmiş olan bu mabet, MÖ 586 yılında Babil Kralı II. Nebukadnezar’ın işgaliyle beraber yıkılmıştır (Güngör, 2017). Yarım asırdan fazla Babil’de sürgün olarak yaşamış olan Yahudiler, yurtlarına geri döndüklerinde tanrının bir buyruğu gereğince mabedi tekrar inşa etmeleri gerektiğine inanmışlardır (Güngör, 2017). 4 yıl süren inşaatın sonunda MÖ 515 yılında yapımı biten İkinci Mabed ise MS 70 yılında Romalılar’ın işgaliyle beraber bir daha inşa edilmemek üzere yıkılmıştır (Speller, 2004).
Romalıların hakim olduğu süre boyunca Kudüs’te, Yahudilerin şehre senede bir defadan fazla girmesi MS 7. yüzyıla kadar yasak kaldı. Bu yıllarda çeşitli şehirler kuran Romalılar, şehrin laik kalmasını oldukça önemsemiştir. Yurtlarını terk etmek zorunda kalan Yahudiler ise dünyanın dört bir yanına göç etmişlerdir. MS 7. yüzyılda kısa bir süre Sasanilere geçen Kudüs, Müslüman Ordusu’nun komutanı Ömer İbn el-Khattab tarafından ele geçirilmiştir. MS 637’den 1917’ye kadar çoğunlukla Müslümanların elinde bulunan Filistin, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte İtilaf Devletleri arasında paylaştırılarak İngiliz hakimiyeti altına girmiştir (Gökçınar, 2009).
Tarihleri boyunca Babilliler’den tutun Romalılar’a kadar çeşitli imparatorluklardan eziyet görüp topraklarını terk etmek zorunda kalan Yahudiler, hâlihazırda henüz politik temelleri oluşmamış siyonizme içten içe bağlanmaya başlamışlardır. Dünyanın farklı bölgelerine yerleşip “Vadedilmiş Topraklar”dan yüzyıllar boyu ayrı kalmaları, onları ortak bir devlet idealine yöneltmiştir. Anti-semitizmin de etkisini göstermesiyle beraber bu ideal belirginleşmeye başlamıştır. Siyonizme bugünkü politik anlamını yükleyen kişi ise Dreyfus davasına bizzat tanık olan ve Yahudilerin asla bir daha böyle zulüm görmeyeceğini söyleyen Theodor Herlz’dir (Öke, 2018). 1897’de yapılan ilk siyonizm toplantısında Theodor Herlz’in Yahudilerin ortak bir devlet altında birleşmesini öngören Der Judenstaat kitabı tartışılmış, ilkeler belirlenmiş ve bu doğrultuda hareket edilmek üzere bir yol haritası oluşturulmuştur. Bu doğrultuda Yahudiler, o tarihlerde Osmanlı hakimiyeti altında bulunan Filistin’e dönmeye başlamışlardır.
1916’da Sykes-Picot anlaşmasıyla beraber uluslararası bir statü kazanan Filistin, 1917’de Yahudi sermayedâr Lord Rothschild tarafından İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour’a gönderilen mektupla beraber Yahudiler için milli bir yurt olarak ilan edilmiştir (Torlak, 2010). Balfour Deklarasyonu ile Filistin, İngiliz mandası olmuş; Yahudilerin bölgeye göçü serbest hâle gelmiş, olası bir Yahudi devleti için “meşruiyet” oluşturulmuştur. Filistin’de yaşayan halkın bu pazarlıktan haberi olmamasına rağmen böyle bir karar alınması, yaşanacak çatışmanın temelini hazırlayan en önemli etkenlerden biri olmuştur (Gül, 2018). 1948’e kadar sürecek İngiliz yönetimi süresince bölgeye akın akın intikal eden Yahudi aileler, yerleşimlerini meşru göstermek adına Arap halkın topraklarını ederinden çok daha yüksek fiyatlara satın almış, bölgedeki nüfus artışını hızlandırmış ve İsrail’in temellerini atmışlardır. Arap halkı bu duruma tepki göstermek adına ilki 1920’de olmak üzere defalarca ayaklanmışsa da bir türlü ortak bir çözüm bulunamamıştır.
“Vadedilmiş Topraklar”da süren çatışmayı 1947’de Birleşmiş Milletler’e taşıyan İngiltere, çıkarları doğrultusunda bölgeden çekilme kararı almış ve çözüm için seçenekler tartışılmaya başlanmıştır (Atmaca, 2008). Oluşturulan komisyon neticesinde 1948’de bölgede hem bir Yahudi hem de bir Arap devleti kurulması, Kudüs’e ise uluslararası bir statü verilmesi yönünde karar çıkmıştır. Bir tarafta Yahudiler 2000 yıldır hasretini çektikleri devletlerini coşkuyla karşılarken, diğer taraftan Araplar yurtlarının işgalinin resmi olarak tanınmasını kabul etmeyip gösteriler düzenlemiştir. Daha sonra Filistinliler tarafından El Nabka olarak anılacak felaket günü, her şeyin başlangıcı olacaktı. Birleşmiş Milletler’in İsrail devletini tanımasından birkaç saat sonra Arap Ligi ülkeleri İsrail’e savaş açtı fakat İsrail ordusu bu savaşı lehine çevirmesini bildi. 1948 Arap-İsrail Savaşları olarak adlandırılan bu çatışmanın sonucunda İsrail, Filistin topraklarındaki payını %56’dan %78’e çıkardı (Global Exchange, 2015).
1956’da Sina Yarımadası’nda patlak veren Süveyş Krizi sonrası Gazze Şeridi’ne olası bir Mısır-İsrail savaşını engellemek üzere konuşlandırılan Birleşmiş Milletler Barış Gücü, bölgedeki tansiyonu düşürmeyi başaramadı. Birlikler 1967’de bölgeden çekilene kadar Filistin’de sivil direniş kendini belli etmeye başlamıştı. 1959’da Yaser Arafat öncülüğünde kurulan El-Fetih ve 1964’te kurulan FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) bu direnişin başat aktörleriydi. O yıllarda henüz silahlı bir mücadele sürdürülmese de halkı örgütleyip silahlı bir mücadeleye hazırlıyorlardı. Birleşmiş Milletler 1967’de bölgeden çekildiğinde savaş kapıdaydı. Karşılıklı atışmalar sürerken Süveyş Krizi sonrası Arap ülkelerinin lideri konumuna gelen Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır, İsrail’in bölgeden tamamıyla yok olması gerektiğini düşünüyordu.
1967’ye gelindiğinde ise 6 günde dengeler değişti. İsrail’in Mısır hangarlarını bombalamasından sonra “çok güçlü” olarak nitelendirilen hava kuvvetleri etkisiz hale getirildi. Başarılı bir kara harekâtından sonra batıda Sina Yarımadası’nı ele geçiren İsrail, kuzeyde Golan Tepeleri’ne kadar ilerledi. Gazze Şeridi ve Batı Şeria’nın da İsrail’in eline geçtiği savaşın bilançosu ise 20000’den fazla ölüm, 50000’e yakın yaralı ve on binlerce göç oldu. Altı Gün Savaşları’ndan sonra nihai zafer elde eden İsrail, 1973’e kadar ateşkes sınırlarında kaldı (Armaoğlu, 2017). Kaybettiği topraklarını diplomasi yoluyla geri alamayan Mısır, 1973’te Yahudilerin bayramı olarak bilinen Yom Kippur gününde İsrail’e savaş açtı. Yıllar süren savaş ve müzakereler sonucu 1979’da Mısır, Sina Yarımadası’nı geri almayı başardı fakat İsrail’i tanıyan ilk devlet olmuş oldu. Bu savaşın bedeli ise yaklaşık 15000 ölü oldu.
Batı Şeria, Gazze ve Kudüs’te İsrail işgali sürerken; evleri yıkılan, sürgüne gönderilen, kendi topraklarında aşağılanan Filistinliler bu durumdan çok rahatsızdı. Hukuk devletinden nasibini alamıyor, sömürülüyor, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlardı. Bu süreçte biriken öfke, 1987 yılında bir İsrail aracının 4 sivil Filistinli’yi “kaza” sonucu öldürmesiyle beraber boşalmaya başladı. Bir Filistin Devleti kurulması gerektiğini düşünen halk, direniş örgütleriyle beraber ülkenin dört bir yanında protesto eylemleri düzenledi (Nasrallah, 2013). Genel grevlerle, boykotla, sivil itaatsizlikle geçen ve ”İntifada” olarak anılan 1987-1993 arası süreç, 1993’te İsrail’de sol kanadın hükûmete gelmesi ve barış için başlatılan Oslo Görüşmeleri’yle beraber son buldu. Filistin, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi durumunda İsrail Devleti’ni tanıyacağını belirtti. FKÖ lideri Yaser Arafat politikalarını ılımlılaştırdı ve bölgede iki devletli bir yapıyı desteklediğini belirtti (Shlaim, 2000). Bu süreçte 1000’den fazla Filistinli hayatını kaybetti (Pearlman, 2011).
Filistin ve İsrail temsilcileri ilk kez yüz yüze görüşmüşler ve bir anlaşmaya varmışlardı. Filistin için geçici bir ulusal yönetim kurulurken İsrail, Gazze Şeridi’ni terk ediyordu. İsrail Batı Şeria’da sadece Yahudi yerleşimlerinde varlıklarını sürdüreceklerini belirtirken, her iki tarafta da bu anlaşmadan hoşnut olmayanlar vardı. Ortada hâlâ güvenlik, sınırlar ve mültecilerle alakalı sorunlar mevcuttu. Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Ulusal Yönetimi, Gazze Şeridi’nde kontrolü ele aldıktan sonra bombalı eylemler arttı. Gücü ele geçirdiğini hisseden Filistinli militanlar bombalı eylemlerle onlarca İsrailli öldürdü. İsrail yetkilileri bölgedeki yerleşimlerin varlığını sürdürmeye devam etti. 1995’te imzalanan İkinci Oslo Anlaşması ile Batı Şeria, üçe bölündü. %7’si tam olarak %21’i ise ortak olarak Filistin kontrolüne bırakılan bölgede çatışma yine dinmedi (BBC, 2018). Filistinliler umduğunu bulamadı, Yahudiler ise “kendi toprakları”nın Filistinlilere verilmemesi gerektiğini düşünüyordu. 4 Kasım’da İsrail Başbakanı Yitzak Rabin’in radikal bir Yahudi’nin suikastına kurban gitmesiyle beraber barış süreci çıkmaza girdi.
Rabin’den sonra 1996’da sağcı koalisyon ile başbakan olan ve 1999’a kadar iktidarda kalan Binyamin Netanyahu, hep barış karşıtı politikalar izledi. Müslümanların mabedi Mescid-i Aksa’yı ortadan kaldırmak için o bölgede arkeolojik kazılar düzenlediği iddia edildi (AA, 2019). Hamas ise intihar saldırıları düzenleyerek İsraillileri hedef alıyordu. Amerika’nın baskısıyla 1997’de El Halil şehrinin %97’sini Filistinliler’e devreden İsrail’in, 1998’de imzalanan Wye River Beyannamesi ile Batı Şeria’dan çekilmesi öngörülüyordu. Oslo Anlaşmaları için geçiş süreci olarak belirtilen 5 yıl geçmişti fakat Filistin halkı hâlâ birileri tarafından oyalanıyordu. İsrail’deki seçimlerde İşçi Partisi’nin iktidara gelmesinin ardından barış için yeni umutlar yeşerse de mültecilerin dönüşü ve sınırlar gibi ana meseleler üzerinde uzlaşı sağlanamadı. Zaten yüksek olan tansiyon, Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’yı ziyareti ile beraber iyice yükseldi ve İkinci İntifada olarak adlandırılan kanlı süreç başladı.
İsrail birkaç ay içerisinde Batı Şeria’nın tamamını işgal etti. Şehrin kuzeyindeki Cenin mülteci kampında katliam yapan İsrail, İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından savaş suçlusu ilan edildi (Human Rights Watch, 2002). İntihar saldırıları iki tarafta da hızını azaltarak 2005’e kadar devam etti. 2005’te Filistin’de Cumhurbaşkanı seçilen Mahmud Abbas, politikalarını barışçıl bir izlence üzerine kurdu. Şubat ayında ateşkes ilan edildi. Abbas, bu süreçte sivilleri hedef alan ve şiddet içeren eylemlerden uzak durmaları üzere Hamas ve İslami Cihad liderleriyle görüştü fakat olumsuz yanıt aldı. 2004’ün sonunda Yaser Arafat’ın da ölmesiyle ivmesini kaybeden İkinci İntifada belirsiz bir şekilde son buldu. Karşılıklı misillemeler içeren süreçte, en büyük zararı siviller gördü. 1000’den fazla İsrailli ve 5000’den fazla Filistinli hayatını kaybetti, on binlerce kişi yaralandı.
İsrail, Gazze ve Batı Şeria’nın belirli bölgelerinden çekilirken, Gazze’de karışıklıklar devam ediyordu. Seçimleri kazanan Hamas ile El Fetih arasında iktidar çatışmaları uzun bir süre devam etti. Aralık 2008’e gelindiğinde İsrail, Hamas tarafından kendilerine yapılan roket saldırılarını gerekçe göstererek eşi benzeri görülmemiş bir hava saldırısı başlattı ve bir gün içerisinde 230 Filistinli’yi öldürdü. Kurşun Dökme Operasyonu olarak anılan bu saldırılarda Gazze hem karadan hem havadan abluka altına alındı. 18 Ocak’a kadar süren çatışmalar sonucu İsrail 4’ü dost ateşi olmak üzere sadece 13 kayıp verirken; Filistin’in 1417 ölüsü, 4500 yaralısı vardı (BBC, 2018).
1 ay bile sürmeyen bu savaştan geriye döküntülerle dolu bir şehir kaldı. Aradan geçen yıllar boyunca devam eden çatışmalar, 2014 yılına geldiğinde Hamas üyelerinin 3 İsrail gencini uluslararası basının dikkatini Gazze’deki ablukaya çekmek için kaçırıp öldürmesiyle beraber yeniden alevlendi. Hamas yönetimindeki Gazze’den gelen roketleri durdurmak için başlatıldığı iddia edilen operasyonun sonuçları ise yine Filistinliler için ağır oldu. En kanlı katliamlardan biri olan 2014 Koruyucu Hat Operasyonu sonucunda Hamas kaynaklarına göre 2158 Filistinli öldürüldü, 11000’den fazla kişi ise yaralandı (AA, 2020).
2018’de ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasıyla devam eden süreçte gösteriler ve protestolar düzenlense de uluslararası basının çok fazla dikkatini çekmedi. Geçtiğimiz mayıs ayında ise Kudüs’te oturan Filistinli ailelerin evlerinden çıkmamak için direnmesiyle başlayan protestolarda yüzlerce Filistinli öldürüldü. Mescid-i Aksa’nın önünde çıkan yangını eğlenerek kutlayan İsrailliler ise dünyada büyük tepki çekti (The Times of Israel, 2021). Türkiye dahil birçok ülkede düzenlenen İsrail karşıtı gösteriler kitlesel boyuta ulaştı. Roger Waters, Dua Lipa, Bella Hadid, Lena Headey ve Malala Yousafzai gibi birçok tanınır isim Filistin’e destek mesajları yayınladı (Newsweek, 2021). Gösteriler ve tepkiler hâlâ devam ederken, ölen sivillerin sayısı 250’yi geçti.
Amerika’nın Filistin meselelerinde tarih boyunca takındığı tavır hemen hemen hep belirleyici olmuştur. Bölgede kendine üs olarak gördüğü İsrail’e, kurulduğu yıldan beri toplam 146 milyar dolar yardımda bulunmuştur (Euronews, 2021). Yıllardan beri ABD başkanlarının ağzından düşmeyen “Ortadoğu’da Barış” mottosu kocaman bir yalandan ibarettir. Sorunun ana kaynağı İsrail iken, Filistin’in mücadelesinin meşruluğunun tartışılması Batı’nın iki yüzlülüğünün en büyük örneklerinden bir tanesidir. Hemen hemen her işgalci devlette sık sık rastlanan, işlediği insanlık suçlarını meşru kılmak için ortaya koyduğu “güvenlik” bahanesi, İsrail hükûmetinin de uluslararası kamuoyuna propaganda yapmak için kullandığı en yaygın araçlardan birisi. Fakat testlerin ve aşılamaların yapıldığı sağlık merkezini hedef alan füzeli saldırı gibi saldırılar, durumun “güvenlik” ile bir alakası olmadığını gözler önüne koyuyor.
1948 yılında başlayan İsrail işgali sonrası toplamda 5,2 milyon Filistinli ülkesini terk etmek zorunda kaldı (Amnesty, 2018). Binlercesi çocuk, on binlerce insan hayatını kaybetti, yüz binlerce insan yaralandı. Şehirler yıkıldı, hastaneler bombalandı, okullar tarandı. 73 yıldır süren işgalde silah sesine tanık olmayan tek bir Filistinli çocuk kalmadı. Fakat bugün, uykularından siren sesiyle uyanan çocukların, ailelerini otobüs patlamalarında kaybeden çocukların, kardeşlerinin kanlı gömleğini yıkayan çocukların refleksleri terörizm olarak nitelendiriliyor. Sorunun kaynağı net bir şekilde ortadayken, bu insanlar, tarihsel sorumluluklarını yerine getirmeyen otoriteler tarafından günah keçisi olarak ilan ediliyor. Bu iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Yahudi halkını da kendi çıkarları doğrultusunda bir ideale inandırarak terörizm suçu işlemeye devam eden İsrail ve bölgede kurulmak istenen düzenin destekçileri tarih sahnesinde hesap vermelidir. Terörizmi yaşatan ve devam ettiren İsrail’dir; taşlarla sopalarla onlara direnen, halkı aşağılanarak yok edilmiş çaresizler değil.
Kaynakça
1- Armaoğlu, F. (2017). “Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları: (1948-1988)”. Kronik Kitap, İstanbul.
2- Hecht R. ve Friedland R. (1996). “To Rule Jerusalem”. Cambridge University Press, Cambridge.
3- Nasrallah, N. (2013). “Routledge Handbook on the Israeli-Palestinian Conflict” Routledge, New York.
4- Öke, M. K. (2018). “Siyonizm & Filistin Sorunu”. Timaş Yayınları, İstanbul.
5- Pearlman, W. (2011). “Violence, Nonviolence, and the Palestinian National Movement” Cambridge University Press, Cambridge.
6- Shlaim, A. (2001). “The Iron wall: Israel and the Arab world.” W.W. Norton, New York.
7- Speller, E. (2004). “Following Hadrian: A Second-Century Journey through the Roman Empire”. Oxford University Press, USA.
8- Gül, H (2018). “Filistin Sorununun Tarihsel Nedenleri”. Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 6 (2), 13-22.
9- Güngör, M. (2017). “Yahudi Dini Hayatında Süleyman Mabedi.”. İsrailiyat: İsrail ve Yahudi Çalışmaları Dergisi, 1(1), 54-78.
10- Atmaca, İ. L. (2008). “Arap İsrail Savaşları (1948-1973) ve Orta Doğu’ya Etkileri”. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli.
11- Gökçınar, D. (2009). “Arap- İsrail Uyuşmazlığında Filistin Sorunu”. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
12- Torlak, M. (2010). “Siyonizmin Penceresinden Arap – İsrail Çatışmalarının Ortadoğu’daki Güç Dengesine Yansımaları”. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
13- AA. “Israeli Excavations Threaten Al-Aqsa Mosque: Experts”. 8 Ağustos 2019. https://www.aa.com.tr/en/middle-east/israeli-excavations-threaten-al-aqsa-mosque-experts/1552432
14- AA. “Gazze, İsrail’in 2014’teki saldırısının üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen yaralarını saramadı”. 8 Temmuz 2020. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazze-israilin-2014teki-saldirisinin-uzerinden-6-yil-gecmesine-ragmen-yaralarini-saramadi/1903669
15- BBC News Türkçe. “1799’dan günümüze Filistin tarihi ve Orta Doğu sorunu”. 15 Mayıs 2018. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44128837
16- Euronews. “ABD her yıl İsrail’e ne kadar askeri yardımda bulunuyor?”. 18 Mayıs 2021 https://tr.euronews.com/2021/05/18/abd-her-y-l-israil-e-ne-kadar-askeri-yard-mda-bulunuyor
17- Global Exchange. “The Palestinian Diaspora”. 5 Eylül 2015. https://web.archive.org/web/20150905075520/http://www.globalexchange.org/country/palestine/diaspora
18- Newsweek. “Bella Hadid, Dua Lipa and the Other Celebs Supporting Palestine Over Israel”. 11 Mayıs 2021. https://www.newsweek.com/palestine-celebrities-support-conflict-israel-bella-gigi-hadid-mark-ruffalo-dua-lipa-1590420
19- The Times of Israel. “Footage shows blaze on Temple Mount during Jerusalem Day celebrations”. 11 Mayıs 2021. https://www.timesofisrael.com/footage-shows-blaze-on-temple-mount-during-jerusalem-day-celebrations/
20- Uluslararası Af Örgütü. “Filistin: 70 yıllık yurtsuzluk” 2018. https://www.amnesty.org.tr/icerik/filistin-70-yillik-yurtsuzluk
Kapak Görseli: “Powerful Portraits Of Palestinian Youth On The Gaza Strip”. 2018. Dazed. https://www.dazeddigital.com/politics/article/42135/1/powerful-portraits-palestinian-youth-gaza-strip-active-stills.
Haritalar: “İsrail: Haritalarla Yıllar Içinde Değişen Sınırlar – BBC News Türkçe”. 2020. BBC News Türkçe. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54176065.