![2CD0FDD1-5E2F-48B0-852E-D410D61E2488](https://www.alegoridergi.com/wp-content/uploads/2022/10/2CD0FDD1-5E2F-48B0-852E-D410D61E2488-420x280_c.jpeg)
Bu yazımda size tarihe geçen en popüler taht kavgalarından birisi olan XII. Auletes’in çocukları arasında geçen mücadeleden bahsedeceğim. Bu hikayenin en şöhretli ismi elbette tüm dünyanın tanıdığı ve hayranlıkla bahsettiği Thea Philopator kısaca ‘’VII. Kleopatra’’. Fakat daha çok üzerinde durmak istediğim nokta, çoğunlukla göz ardı edilen altı çocuğun dördüncüsü ve kız kardeşlerin en küçüğü olan Arsinoeolacak. Karakterimizi tanımaya başlamadan önce, Arsinoe ile ilgili bir yazı yazmaya nasıl karar verdiğim hakkında kısa bir girizgah yapmak isterim. Bendenizin şehiri olan İzmir’de bulunan ve Anadolu’nun en önemli antik kentlerinden olan Efes’te yaptığım yürüyüşlerden sonuncusunda Arsinoe’nin de hayatının bir kısmını bu şehirde yaşadığı hakkında konuşurken bu karaktere daha yakından bakmamız gerektiğini, onu buraya kadar getiren sebeplerin incelemeye değer olduğunu düşündüm. O halde karakterimize ve macerasına mercek tutmaya başlayalım.
Arsinoe, yukarıda da belirttiğim üzere Kleopatra’nın kız kardeşiydi ancak Kleopatra dışında da ablaları vardı. Babaları kral Ptoleme Auletes’in görece zayıf bir kral olduğu düşünülür. Zira, MÖ. 58 yılında Roma’nın Kıbrıs’ı ilhak etmesinin ardından çıkan sorunlar ve Mısır’da da ekonominin olumsuz etkilenmesi üzerine başkent İskenderiye’de meydana gelen sivil huzursuzluk üzerine Roma’dan askeri destek istemek için kral, Roma’ya gitmiştir. Kendisi başkentten uzaklaştığında tahtı en büyük kızı Tryphaena tarafından ele geçirilmiştir ve VI. Kleopatra Tryphaena olarak ilan edilmiştir. Ne var ki, bu konuda kaynaklar kısıtlı olduğundan dolayı çeşitli tarihçilerle olaylar biraz farklı anlatılmaktadır. Antik tarihçilerden Porphyry’ı referans alacak olursak en büyük kardeş olan Tryphaena ve ikinci kız kardeş Berenice IV Epiphaneia müşterek monark olarak tahta çıkmışlardır. Bunun üzerine tahttan indirilen baba firavun MÖ. 58 yılından MÖ. 57 yılının sonuna kadar Roma’da yaşamıştır. Ancak İskenderiye’den gönderilen suikastçiler tarafından öldürülmeye çalışılması sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak zorunda kalıp günümüzde İzmir sınırlarında yer alan, Roma’nın önemli şehirlerinden bir olup Anadolu valisinin de yaşadığı Efes şehrine gelmiş ve buradaki Artemis Tapınağı’nda yaşamıştır. Bu sıralarda ise en büyük kızı Kleopatra Tryphaena kesin olarak bilinmeyen bir sebeple ölmüştür ve Berenice tek kraliçe olarak hükmetmeye devam etmiştir. Hemen burada belirtmekte fayda vardır ki bu tarih anlatımı yukarıda da bahsettiğim Porphyry’ninkaydettiklerini kaynak aldığımız sürece geçerlidir. Berenice’nin varlığı konusunda ihtilaf olmamakla birlikte Tryphaena’nın varlığı hala tartışma konusudur. Devam etmek gerekirse, 2 yıl daha devam eden Berenicesaltanatı, babaları Auletes’in yeterli Roma desteğini toplayarak şehre gelmesiyle son bulmuştur. Auletes bir kez daha tahta geçmiş ve tahttan indirilen Berenice idam ettirilmiştir.
Giriştede bahsini ettiğimiz popüler Kleopatra’ya gelecek olursak, onu tanımlarken her şeyden önce altını çizmek istediğim husus bu prensesin M.Ö. 69’da İskenderiye’de doğup büyüdüğü ve dolayısıyla yaşadığı dönemde dünyada kıyası yapılamayacak muhteşemlikte bir müze ve kütüphaneye sahip olması ve kraliyet ailesi mensubu olarak da bu İskenderiye Kütüphanesinin nimetlerinden yararlandığını, çok iyi bir eğitim alan donanımlı biri olduğudur. Auletes, Kleopatra 18 yaşında iken ölmüştür. Babaları XII. Ptolemaios’un isteği ve aile geleneklerine de uygun olması sebebiyle 9 yaşındaki erkek kardeşi ile evlendi. Günümüzde popüler kültürün ve fantastik edebiyatın önde gelen eserlerinden ‘’Buz ve Ateş’in Şarkısı’’ serisinde yer alan Targaryen hanesini anımsatan bu teamül, tarihte de aynı amaçla yani bulunduğu yere başka bir coğrafyadan gelen yönetici ailenin kendi genini üstün görmesi ve bu geni mümkün olduğu seviyede saf tutmaya çalışmasından kaynaklanmaktadır. Ne var ki Kleopatra, siyasi çevrece tahtta istenilmemiş ve kardeşi Ptoleme XIII taraftarlarının etkisiyle günümüz Suriye’si dolaylarına gönderilmiştir. Takip eden süreçte dönemin iki dev gücünde de iç karışıklıklar ve iktidar kavgası olduğu görülüyor. Mısır’da Kleopatra başkente dönmek ve tek güç olmak isterken Roma’da Julius Sezar ve Pompey arasında iç savaş vardır. Bu noktada hikayeye ilham olan karakteri dahil ediyorum. Arsinoe.
Arsinoe’nin MÖ 68 ile 63 yılları arasında doğduğu tahmin edilmekle birlikte tam doğum yılı tespit edilememiştir. Arsinoe, Kleopatra ile aynı babaya sahip olsa da anneleri farklıdır. O da yine Kleopatra gibi oldukça kaliteli bir eğitim almış, hırslı ve idealleri olan bir prenses olarak bilinir. Yukarıda anlattığım kadarıyla hikayede gelinen noktada Arsinoe, Kleopatra’nın sürgün edilircesine tahttan uzaklaştırılmasının ardından kardeşi Ptoleme XII ile sarayda kalıp yönetimde ortak olmuştur. Görünürde Kleopatra’ya karşı erkek kardeşini desteklemektedir. Ancak genel tutumu ve alacağı kararlar gözetildiğinde Arsinoe’nin de kendi ajandası olduğunu, onun da aslında kendisini desteklediği çıkarımını kolaylıkla yapabiliriz. Küçük kız kardeşin konumunu ve motivasyonunu biraz açıkladığımıza göre genel çerçeveye bakmaya devam edelim.
Julius Sezar ile Pompey arasındaki mücadelenin ardından Pompey yenilgiye uğramıştır ve Mısır’a kaçmıştır. Aynı zamanda belirttiğim üzere Mısır’da da bir iktidar mücadelesi vardı ve Roma’nın desteği iki tarafın da arzuladığı bir avantajdı. Nitekim Ptoleme XII bu sebeple Pompey’i yakalamış ve idam ettirerek Sezar’a düşamanının kafasını sunmuştur. Ancak ‘’böl ve yönet’’ stratejisini kendisine ilke edinmiş olan Roma, dış politikada birliğin öneminin farkında olduğu için bunu Firavun’un amaçladığı şekilde değerlendirmeyip bir Romalı’nın ölümünü saygısızlık saymıştır. Böylece İskenderiye’de Roma işgali başlamıştır. Şehir yağmalanmış hatta daha öncede bahsettiğim, tarihe biraz ilgisi olan her insanın en büyük merakı ve hayranlık beslediği İskenderiye Kütüphanesi’nin de bir kısmı yanarak zarar görmüştür. Detaylarına girmemekle birlikte bu haberi alan Kleopatra beklediği müttefiki bulduğu umuduyla Sezar ile görüşmüştür ve gerçekten de bu görüşmeden bir ittifak doğmuştur ve Kleopatra kardeşlerine karşı yürüttüğü taht savaşında Roma desteğini kazanmıştır.
Bu ittifak kesinleştikten sonra Arsinoe, akıl hocası hadım Ganymedes ile başkentten kaçtı ve Mısır ordusunda kendisini destekleyen birlikleri de komutasına alarak kendisini IV.Arsinoë olarak Kraliçe ilan etti. Bu süreçte Ganymedes de baş danışmanı ve sağ kolu konumundadır. Ganymedes’in yerli bir Mısırlı olduğu bilinir. Onunun fikirleri genç kraliçemizi çok etkilemiştir. Arsinoe, diğer kardeşlerinin aksine Roma’dan tamamen bağımsız, eski ihtişamına sahip ve tüm Orta Doğu’yu kapsayan bir Mısır’a inanıyordu. Kleopatra’nın Roma ile birleşerek hükmetmek istediği büyük imparatorluk fikrine karşıydı. Arsinoe’ninbirlikleri Roma’yı zorlamış ve kayda değer başarılar elde etmiştir. Sezar, Kleopatra ve bölgedeki Roma Lejyonları İskenderiye’yi ele geçirmişse bile dışarıdan gelen Arsinoeşehri kuşatma altına almış ve Romalıları şehirde bir nevi hapis etmiştir ve bir kış böyle geçmiştir. Şehirde kuşatma altındaki Romalıları zor durumda bırakmak için sarnıçlara deniz suyu akışı gerçekleştirmiştir. Alternatif çözümler bulunmasına rağmen Sezar dezavantajlı durumunu değiştirmek adına limanları ele geçirmek için harekete geçmiştir. İskenderiye Feneri’nin kontrolünü ele geçirmek için saldıraya geçen Sezar, Arsinoe güçlerince geri püskürtülmüştür. Ne var ki, yenilmekte olduğunu anlayan Sezar ile Arsinoe’nindanışmanı Ganymedes’ten hoşnut olmayan Mısır ordusunun ileri gelenleri arasında bir takas anlaşması yapılmış ve başkentte tutulan devrik kral Ptolemaios XIII’a karşılık, Arsinoe kendi komutanları tarafından ihanete uğrayarak Roma’ya teslim edilmiştir. Bu bilgi çok yaygın olmasa da araştırmalarım sonucunda Roma kaynaklarına bu şekilde yazıldığı sonucuna vardım. Bir lidere karşılık başka lider isteyen Roma’nın esir almak istediği lideri daha yenilmez, daha büyük bir tehdit olarak gördüğü apaçık ortada olmasına rağmen Arsinoe’nin gücü ve potansiyeli hiç edilmiş ve esir olmasına göz yumulmuştur. Mısır ordusunun Kleopatra’ya karşı olan birlikleri kanımca zaten burada savaşı kaybetmiştir.
Bu takasın ardından Roma’nın uzun süre varmasını beklediği destek ekip nihayet Pergamonlu Mithridateskomutasında1 Küçük Asya’dan(Anadolu’dan) gelmiştir. Nil Deltası’nda destek ekibi zayıflatmak üzere karşılarına çıkan Mısır Ordusuna büyük darbe indiren Mithidates’inhaberini alan Sezar, İskenderiye’de küçük bir birlik bırakıp lejyonerlerinin çoğunluğu ile savaşı bitirmek için yola çıkmıştır. M.Ö.47 yılının Şubat ayında iki ordu karşı karşıya gelmiştir ve Nil Savaşı yaşanmıştır. Savaş Roma zaferi ile sonuçlandı. Bir grup Mısırlı ve Ptolemaios XIII’in gemi ile kaçmaya çalışırken alabora oldukları ve boğularak öldüğü tarihte yazar. Roma, Mısır tahtına işbirlikçi olduğu Kleopatra ve şimdiye kadar ismini anmadığımız, hanedanın bir diğer erkek çocuğu olan en küçük kardeşi müşterek yöneticiler olarak oturttu. Görüleceği üzere her ne kadar hanedan üyeleri yönetimi üstlenmeye devam etse de Mısır’da çok açıkça bir Roma hakimiyeti vardır çünkü o yöneticilere tahtlarını Roma vermiştir. Bir nevi atanmış yönetici olarak görmek istersek, pek ala görebiliriz.
Tekrardan Arsinoe’ye dönecek olursak. En son kraliçemiz Roma’nın eline esir olarak geçmişti. Sezar Roma’ya dönerken Arsinoe’i de götürmüştür. Zaferle dönen komutanların karşılama törenleri her zaman bir tezatlık içerirler. Binlerce, on binlerce insan ölmüştür. Zaferin olduğu yerde yenilgi de vardır. Kaybedenler, görecek kadar yaşamışlarsa sönen umutları ve yitip giden idealleri ile zafer kutlamalarını izlerler. Arsinoe’nin de kaderi bu olmuştu. Sezar’ın geçit töreninde Roma tıklım tıklımdı. Çiçeklerin yaprakları yollara dökülüyordu. Zaferin büyüklüğünü temsil edenGalya’dan, Afrika’dan ve daha bir çok yerden getirilenönemli esirler o yollardan yarı çıplak biçimde aşağılanarak yürütüldüler. Arsinoe’yi daha da aşağılamak istercesine geçit töreninin İskenderiye Feneri’nin yanan bir heykelinin arkasında yapıldığı söylenir. Halk için yapılan gösteri bitmemiştir. Roma’da kutlamaların son adımı önde gelen esirlerin boğdurulmasıydı ancak tarihi kaynaklara göre Arsinoe’nin o haldeyken bile sempati toplamış ve idamı istenmemiştir. Bu yönde baskı yapılan Sezar Arsinoe’iboğdurtmamıştır ve Efes’te bulunan Artemis Tapınağı’na gönderilmesini emretmiştir.
Arsinoe Efes’e vardığında dönemin önemli figürlerinden olan ve Artemis Tapınağı’ndan sorumlu rahip ve ruhani diplomat Megabyzos onu ‘’kraliçe’’ olarak karşılamış ve bu şekilde sıfatlandırmıştır. Kleopatra’nın haberdar olduğu bu durum Mısır Firavununu hiddetlendirmişse de Efesli elçiler gerginliğe müdahil olarak Megabyzos’unaffını sağlamışlardır. Arsinoe, Artemis Tapınağı’nda dokunulmaz olarak güvenle yaşamak üzere ikamet etmiştir. Fakat hayatta olduğu sürece Kleopatra’nın bir yanı hiç huzur bulamamış olacak ki kardeşini potansiyeltehdidine karşı hep gözetim altında tutmuştur. Zira Arsinoe’nin Mısır’da hala önemli sayıda yandaşı vardı aslında gerçekten yaşadığı sürece Kleopatra’nın tahtına karşı tehditti. Eldeki verilerin kesin olmamasıyla birlikte Arsinoe’nin Sezar’ın ölümü ardından Romalı Cassius ve Brutus ile bağlantıya geçtiği, Kıbrıs kralı Serapion’un da katıldığı geniş bir karşı cephe oluşturmaya çalıştıiddiaları vardır. Başlayan bu dedikodular (ya da istihbaratlar) neticesinde Kleopatra, yaşamasına dahi zorlukla tahammül ettiği üvey kız kardeşi Arsinoe’ninöldürülmesini istedi ve o yıllarda birliktelik yaşadığı Marcus Antonius’un emri üzerine MÖ 41’de Efes’teki suikastçiler tarafından Arsinoe, dokunulmazlık hakkına rağmen Artemis Tapınağı’nın giriş basamaklarında soğuk kanlılıkla katledildi. Cinayeti, tapınak dokunulmazlığının ağır bir ihlali ve Roma için utanç verici bir eylemdi.
1990’larda, Efes’in merkezinde, Efes’in zengin ailelerinin yaşadığı Yamaçevlerin tam da önünde, KuretlerCaddesinin kütüphane girişinde yani şehrin oldukça önemli bir konumunda bulunan sekizgen bir anıt , Avusturya Bilimler Akademisi’nden Hilke Thürtarafından Arsinoë’nin mezarı olarak varsayıldı. Mezar üzerinde herhangi bir yazıt bulunmamakla birlikte MÖ 50-20 arasına tarihlenmektedir. Mezar odasında bulunan iskelet üzerinde yapışlan çalışmalar bir çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Karbon testi neticeinde iskeletin öldüğü tarihlerdeki yaşı ile Arsinoe’nin öldüğünde içinde olduğu tahmin edilen yaşlar çok da uyuşmamaktadır. Ancak DNA sonuçlarının klasik Grek ve Afrika kökenlerini göstermesinin Arsinoeiçin uygun olabileceği düşünülmüş. Zira babası bir Grek ve annesi tarihte kayıtlı olmayan biriydi ve Afrika kökenli olması beklenebilirdi. Ancak bu genlerin Anadolu’da gözlenmesi oldukça doğal ve beklenebilir olmasından dolayı bu dna testini bir kanıt kabul etmek mümkün olmayacaktır. Bu durumda söz konusu anıt mezar her ne kadar Arsinoe ile özgülense de gerçekten onun adına yapılıp yapılmadığı hiçbir zaman kanıtlanamamıştır. Yine de bizler için Efes’i ziyaret ettiğimizde önünde durup Mısır’ın bu güçlü, bir amacı ve fikri olan taht oyununda ben de varım diyen ancak anlatılan hikayelerde hep ablasının gölgesinde kalan, Megabyzos’un hitap ettiği şekliyle kraliçesini düşünüp, hatırlamamızı dolayısıyla anmamızı sağlamaktadır. Bu yüzden siz okuyucularımın Efes’i bir dahaki ziyaret edişlerinde o anıta baktığında akıllarınıza bu yazının gelecek olması ve harabe durumundaki anıt mezarın binlerce yıl sonra yaşayan bizler için de biraz daha anlam kazanacağını bilmek beni çok heyecanlandırıyor ve mutlu ediyor.
-Zeynep KARALİ