
Bir kadın, bir koku.
Bir renk ve bir doku.
Benliği rüyalarıma misafir,
Heyecanı doğmamış güne eş.
Keten sarısı, safran sarısı,
Aten sarısı, sapsarı…
Güneş’ e ilişince birden
Kurak gözleri kehribar.
Saman sarısı, saman alevi.
Telaşı merakı yüreğimi yakan.
Ruhunu kaplayan bedeni genç.
Yüreği ıssız bereketli topraklar.
Sıcak bir yaz vaktinden hallice.
Güneşe ayna olmuş kayalıklar gibi,
Parlak ve pürüzsüz bir nehir…
Gözleri keşfedilmemiş kumlara açılır.
İnce sivri çakıl taşlarıyla,
Deniz kabuklarıyla taranmış gibi
Kumsala dökülen saçları.
Rengini tüm sahile akıtır gibi.
Ve o bilinmez, kimsesiz,
Bir o kadar da nadide koylar gibi.
Fakat ne Ege gibi sapsarı,
Ne Akdeniz gibi kıpkızıl…
Sabah ışıkları bal sarısı yüzünde
Kırmızı lekeler, gölgeler bırakır.
Aslında ne ben sarhoşum,
Ne o yasak bir yudum içki…
Konyak sarısı, ne hoş.
Sımsıcak bir yaz sarısı.
Her yudumda göğsümde,
Mayhoş bir his bırakır.