Türkiye’de gündem çok değişken, her gün yeni bir habere uyanıyoruz ama hiçbir zaman değişmeyen bir gündem var: Kadına şiddet. Türk yapımları da bu konuyu oldukça fazla ele alıyor. Her seferinde ”Biz kadına olan şiddete dikkat çekmek için yola çıktık.” misyonunu benimsediklerini iddia edip bunun tam aksine daha da özendirici sahnelerin yer aldığı eserleri görüyorum, görüyoruz. Türkiye’de kitleler hâlâ televizyondan oldukça etkileniyorken bu tür içeriklerin yayında olması çok üzücü. Peki, bu iş nasıl olacak? Birçok film şiddet, taciz, kötü madde kullanımı gibi ögeleri içeriyor ama onları eleştirmiyoruz değil mi? Konu Türk yapımları olunca neden eleştiriliyor diyorsunuz belki de. Çünkü kadına şiddet eleştirilirken izlenmesi gereken yol kesinlikle bu değil. Bu yüzden gerçek yaşam öykülerinden esinlenilmiş konuyu güzel bir şekilde ele alan, farkındalık elde etmeyi amaçlayan 2 filmi sizinle paylaşmak istedim.
Lilja-4-Ever
Yıllar önce izlediğim ve o zamandan beri her zaman insanlara tavsiye ettiğim, bence herkes tarafından izlenmesi gereken bir film. 2002 İsveç-Danimarka yapımı eski Sovyet Birliği’nde fakir bir kasabada geçen ve Danguolé Rasalaité adlı Litvanyalı genç bir kızın hayatından esinlenilmiş senaryoya sahip bir film Lilja-4-Ever. Bağımsız bir film olan Lilja-4-Ever çok düşük bir bütçe ile çekilmiş. Bu kadar düşük bütçe ile böyle bir film çekilmesi de ayrı bir başarı bana göre.
Lilja annesi ile yaşayan ve babasının kim olduğunu bilmeyen 16 yaşında bir kız. Annesi sevgilisi ile Amerika’ya kaçıp onu geride bırakınca Lilja geçinebilmek için fuhuş yapmaya başlıyor. Daha sonra Andrei ile tanışıyor ve sevgili oluyorlar. Lilja güvenebileceği iyi bir insan olduğunu düşünüyor fakat Andrei onu eski hayatından da daha kötü bir hayata sürüklüyor. Aynı zamanda film 12 farklı ödül kazanmış ve Lilja’yı oynayan Oksana Akinshina’ya farklı festival ve yarışmalarda en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırmıştır. Şimdi filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ettiğim kısma gelelim.
Andrei’nin Lilja’yı çalışma vaadi ile İsveç’e götürmesi, günümüzde bile hala devam eden bir gerçeklik. Bunu biliyor olmak filmi ilk izlediğimde uzun süre etkisinde kalmama neden olmuştu. Tekrar izlediğimde ise yaşananları bilecek olmak daha da üzmüştü. Biz bilsek de bilmesek de dünyanın bir ucunda böyle şeyler yaşanıyor. Bazen yaşadığımız küçük dünyanın penceresini açıp etrafa daha dikkatli bakmalıyız. Lilja-4-Ever beni buna yapmaya adeta zorladı. Ben de en azından bunu duyurarak farkındalık yaratmayı kendime bir borç biliyorum. İzlediğimiz şeylerde insanları olaylardan çok duygular etkiler. Bu yüzdendir ki filmler sadece konularına göre değil duygularına göre de ayrılır. Bu filmin duygusu ise yalnızlık ve çaresizlik. Lilja ilk çaresizliğini annesi gittiğinde yaşıyor ve aynı zamanda sahneye yansıyan ilk yalnızlığı da bu oluyor.
Ailesi tarafından evden kovulan Volodya’nınki ise gözümüze çarpan bir diğer yalnızlık. İkisinin yalnızlığı ve etrafında maddi manevi destek olmayışının çaresizliği birbirini bulup çok güzel bir bağ ortaya çıkartıyor. Lilja’nın İsveç’e gitmesinde kendi pişmanlığı kadar Volodya için pişmanlığını da görmek mümkün. Volodya ve Lilja’da çaresizliklerinin çözümünü maalesef ölümde buluyorlar. Oldukça etkileyici bir sahne olduğu için spoiler de olsa yazımda belirtmem gerekiyordu. İzlediğinizde üzüldüğünüz nokta ölmeleri değil böyle bir hayat yaşadıkları için oluyor. Filmin sonunda Volodya’nın hayalini kurduğu cenneti yaşarken insanın aklına düşen ilk düşünce cennetlerinin bile ne kadar basit olduğu. Bu yüzden etkisinden çıkması zor bir film bana göre. Dünyada bu tarz yaşamların son bulması, herkesin temel ihtiyaçlarına ulaşabildiği yuva diyebildiği evlerinin olması dileği ile!
Soraya’yı Taşlamak
Freidoune Sahebjam’ın aynı adlı eserinden uyarlanan Soraya’yı Taşlamak, 2009 yapımı Farsça bir film. Soraya’nın bir iftira yüzünden recm edilmesini konu alıyor. Soraya, kocası tarafından daha genç bir kadınla evlenmek ve nafaka ödememek için zina ile suçlanıyor. Köy halkı, köyün muhtarı, imamı ve Soraya’nın kendi oğulları bile bu iftiraya ortak oluyorlar. Recm cezası İslam hukukunda zina yapan evli erkek ve kadınlara verilen taşlayarak öldürme cezasını ifade eden bir terim. Köye gelen bir gazeteci sayesinde Soraya’nın teyzesi Zehra, Soraya’nın hikâyesini gazeteciye anlatır. Gerçek bir hikâye olan Soraya’yı Taşlamak, dünyanın birçok yerinde hâlâ insan haklarından, adalet ve hukuktan bahsedemeyeceğimizi gözler önüne seriyor. İran film çekimlerine izin vermediği için film seti Ürdün’e taşınmış. İran’ın film seti için gösterdiği bu tavrı filmde köy halkının gösterdiği tavra benzettim.
Bu kısım spoiler içerdiğinden filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim. Zahra Soraya’nın hikâyesini anlattığında köy halkı gazeteciyi engellemek istiyor. Bu çok ironik bir harekettir ki Soraya’nın kendi çocuklarının gözü önünde taşlanmasına izin verenler olayın dünyaya açılacağını düşündüğünde bundan utanç duyuyorlar. Halbuki utanç duyulması gereken Soraya’ya şu cümleleri kurdurtan köy halkı olmalıdır.
“Bunu bana nasıl yapabildiniz? Sizler benim dostum, arkadaşlarımdınız. Birlikte aynı sofraya oturduk, aynı yemekten yedik. Sen benim babamdın, sizler benim oğullarımdınız, sen benim kocamdın! Bunu bana nasıl yapabildiniz? Bunu herhangi bir insana nasıl yapabiliyorsunuz?”
Ki bu sözler Soraya’nın son sözleri olacaktır…
Görsel Kaynakçası: “Lilja-4-Ever (2002)- Imdb”. 2021. Imdb. https://www.imdb.com/title/tt0300140/