John Locke’un Gözünden Yönetim

/ / SİYASET BİLİMİ

İngiliz filozof John Locke, T. Hobbes ve J. J. Rousseau gibi diğer birçok Aydınlanma Çağı filozofuna benzer şekilde sivil toplumun ve hükûmetin oluşumu ve gelişimi gibi konular üzerinde yoğunlaşmış bir toplumsal sözleşme teorisyenidir. Locke, İkinci İnceleme (İng. Second Treatise) adlı çalışmasında, hükûmetin oluşumunu, gerekliliklerini, amaçlarını ve sınırlarını incelemektedir. Locke’a göre, bireylerin ulusların, devlet kurumlarının ve sivil toplumun yokluğunda yaşadıkları “doğa durumu” (state of nature) ile toplum sözleşmesinin yarattığı yeni oluşum arasında gözlemlenebilir farklılıklar vardır. Locke’un hükûmetle ilgili görüşlerini analiz etmek için öncelikle doğa durumunun özelliklerini tanımlamak gerekir.

İkinci İnceleme‘de Locke, kendisine göre hükûmetin ayrılmaz bir parçası olan siyasi güç, meşruiyet, doğa durumu ve mülkiyet gibi kavramları tanımlamaktadır. Aydınlanma Çağının filozofları, doğanın durumunu çeşitli şekillerde tanımlamaktadırlar. Örneğin Hobbes, sivil toplumdan önce insan yaşamını, “her insanın diğer insanların düşmanı olduğu, yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa” olarak tanımlar. Bu, Locke’unkine kıyasla oldukça karamsar ve distopik bir tasvirdir.

İlk olarak, Locke her bireyi, eylemlerinin doğuracağı sonuçları analiz edebilme yeteneğine sahip akıllı, rasyonel bir varlık olarak kabul eder. Bu nedenle, doğa durumu kesinlikle bir savaş hali değildir. Locke’a göre doğa durumunda her insanın dört temel hakkı vardır: Yaşam, özgürlük, sağlık ve mülkiyet (mülk). Doğan her bireyin bu haklara sahip olduğu varsayımıyla bu haklara doğa kanunu adını verir. Bunun yanı sıra, doğa kanununun varlığı, kişiye ait bu hakların başkaları tarafından ihlal edilmesine engel değildir. Bu görüşü haklı çıkarmak için Locke şu örneği verir: Günümüz prensleri ve hükümdarları özerk ve bağımsız olmalarına rağmen bir doğa durumundalardır, çünkü bir yönetici kendi çıkarları için bir başkasına savaş açabilir (genişleme arzusu, vb.). Bu durumda, bir başka hükümdarın özerklik ve bağımsızlık hakkı dış kuvvet tarafından zedelenmiş olur.

Locke, hükûmetleri doğa durumundaki bireylerle karşılaştırır çünkü bu doğa yasaları her iki durumda da potansiyel olarak ihlal edilebilir. İdeal şartlar altında, doğa durumunun farkında olan rasyonel bireyler, kendilerinden büyük bir otoritenin ortaya çıkmasına gerek duymaz çünkü rasyonel bireyler bir başka bireyin doğal haklarını zedeleyecek bir harekette bulunmazlar. Ancak bireyleri toplum sözleşmesini kabul etmeye ve sivil toplum oluşturmaya iten şey olası hak ihlali tehdididir. Hükûmet, meşru olduğu sürece (yani toplumun tüm üyeleri tarafından otorite olarak kabul edildiği takdirde), olası bir anlaşmazlıkta tarafsız olarak kabul edilir, bu da onu nihai yargı mekanizması haline getirir çünkü doğa kanunlarına uyması katiyettir. Ayrıca, haklı olmasına rağmen yaptırım uygulayamayacak kadar zayıf olan bireye kıyasla hükûmet gerektiğinde kanun ve düzeni uygulayabilecek kadar hacimlidir. Basitçe söylemek gerekirse, doğa kanununun sağladığı özgürlüklerin korunması için hükûmet bir gerekliliktir. Hükûmetin rolü yalnızca hakların ihlal edilmediğini güvence altına almak değil, aynı zamanda ihlal edildiğinde gerekli ve yeterli cezayı uygulayabilmektir.

Locke, toplum sözleşmesinin ve hükûmetin kurulmasına ilişkin argümanına meşruiyet ve siyasal iktidar olmak üzere iki önemli kavram eklemektedir. Locke’a göre siyasi güç, basitçe, halk tarafından verilen gücü meşru bir şekilde kullanma, bu insanların haklarını koruma kabiliyeti ve yetkisidir. (Hallowell & Porter, 1997) Bu bağlamda Locke sivil toplumu iki ana devlet organına ayırır: Bunlar yasama ve yürütmedir.

Yürütme organı aynı zamanda yargı işlevlerinin sağlayıcısıdır. (Hallowell & Porter, 1997) Her ne kadar bir hükûmet otorite ilan edebilecek kadar güce sahip olsa da, hükûmeti kısıtlayan sınırların var olmadığını söylemek yanlış olur. Hükûmet için ilk ve esas sınır, vatandaşlarının haklarını ihlal etme sınırıdır. Bu, hükûmet için bir sınırdır çünkü Locke, yukarıda bahsedilen dört temel doğa yasasının, hükûmet kurulmadan önce doğa durumunda var olan temel insan hakları olduğunu savunur. Dolayısıyla hükûmet, ne kadar siyasi gücü olursa olsun bu hakları ihlal edemez. Ayrıca, doğa kanunlarının devlet tarafından ihlal edilmesi durumunda, Locke halkın uygun gördüğü herhangi bir şekilde tepki verme hakkına sahip olduğunu iddia eder (örn: devrim yapmak).

İkinci olarak, azınlığın lehine olabilecek herhangi bir otoriter eylemi önlemek için yasama süreci kamuya açık ve genel olmalıdır. Meşruiyeti kendi elleriyle bir şahıs veya heyete veren toplum kendi çıkarlarını koruyan yasalar ister ve verilen otoritenin suiistimal edilmesi durumunda gerek gördüğü cezayı kesebilir. Üçüncüsü, halkın vergilendirilmesi için rıza alınması gerekir, aksi takdirde halktan alına güç kişinin kendi çıkarları için suiistimal edilmiş olur. Son olarak, toplum tarafından seçilen temsilciler (ör.: Milletvekili) çoğunluğa karşı sorumludur. Halkın yasa koyucuya verdiği güven ve yetki devredilemez ve başka hiçbir kişi/kişiler halkın özgürlüğünü sınırlayacak yasaları uygulayamaz. (Hallowell & Porter, 1997)

İngiliz filozof açıkça ve dikkat çekici bir şekilde yozlaşmış bir hükümdarın veya yönetimin önüne geçmeye çalışan fikirler ortaya sunmuştur. Temelinde meşruiyet için gerekli şartlar, yönetilenin rızası ve yönetme yetkisinin yönetilenlerden geliyor olmasıdır. Aksi takdirde meşru bir siyasi güçten bahsedilemez. Locke’a göre bir hükûmetin meşruiyetini artıran bir diğer faktör de kuvvetler ayrılığıdır ve bu organlar arasında hukuku ve adaleti sağlama bakımından en güçlüsü yasama organı olmalıdır.

John Locke’un, toplum sözleşmesi teorisine hükûmetin oluşumu, gereklilikleri, amaçları ve sınırları hakkında yeni bir bakış açısı kazandırdığını söylemek oldukça mümkün. Hobbes gibi filozofların aksine Locke’u liberal bir teorisyen olarak kabul etmek yanlış olmaz. Locke, argümanlarını doğa yasası etrafında inşa etmektedir ve bireylerin hiçbir koşulda mülkiyet hakkı gibi temel haklarından mahrum bırakılamayacağını, bırakılmaması gerektiğini öne sürer. Ayrıca, halkın haklarını koruyan ve güvence altına alan hükûmet için belirgin sınırlar belirler.

Kaynakça

1-Hallowell, J. H., & Porter, J. M. (1997). Political philosophy: The search for humanity and order. Prentice Hall Canada.

Kapak Görseli: “Hungarian Parliament – Night View // Budapest”. 2021. Flickr. https://www.flickr.com/photos/surajbajaj/24267000311

-Zeki AYDIN TATARASHVILI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir