İşgali Meşrulaştırmak

/ / SİYASET BİLİMİ

Günümüzde resmi olarak 195 bağımsız ve egemen devlet mevcuttur. Bu ülkeler arasına en son katılan ülke Güney Sudan’dır ve 2011 yılında egemenliğini elde ederek Birleşmiş Milletlere girmiştir. Elbette Birleşmiş Milletlerin bir devletin meşruluğunu onaylayan oluşum olup olmadığı tartışmaya açık bir konudur. Ancak BM’nin yetkili merci olup olmadığı bu makalenin konusu değildir.

Günümüzde Birleşmiş Milletlere üye olan 193 bağımsız egemen ülke vardır. Bu noktada BM’nin iç yapısından bahsetmekte fayda. Birleşmiş Milletler altı ana birimden oluşmaktadır. Bunlar arasında en çok ön plana çıkan iki ana birim bütün ülkelerin bulunduğu ve bir meclis edası taşıyan BM Genel Kurulu ve beş daimî ve on geçici üyeden oluşan Güvenlik Konseyidir. Elbette beş daimî üyeleri biliyor olmanız çok olası; ABD, Birleşik Krallık, Çin, Fransa ve Rusya. Güvenlik konseyinin geçici üyeleri ise iki senede bir seçilir ve daimî üyelerin aksine veto hakları yoktur.

Her ne kadar Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği gibi uluslararası siyasi birlikler varlığını sürdürse de günümüzde hala işgal altında olan veya işgal altında olma riski bulunan ülkeler vardır. Bunun en yakın örneği, 2022’nin Ocak ayında yaşanan Rusya-Ukrayna krizidir. Peki nasıl oluyor da bazı ülkeler, BM veya NATO gibi güçlü ve etkisi olan oluşumların varlığına rağmen kendilerine ait olmayan toprakları işgal edebiliyor? Bu işgallerin siyaset bilimi nezdinde bir meşruluğu var mı?

Adil Savaş Teorisi

 Adil Savaş Teorisi (veya bir başka adıyla Adil Savaş Kuramı) herhangi bir savaşın gerekçesini, koşullarını ve ilkelerini belirlemeye yönelik ortaya çıkmış bir kuramdır. Bu kuramın temelleri Antik Mısır dönemlerine kadar dayanır ve geçtiğimiz yüzyıllarda J. Locke ve J. S. Mill gibi pek çok düşünür tarafından ele alınmıştır. Bu kuram merkezinde bir savaşın ahlaki açıdan adil olması gerektiğini savunur ve ağırlıklı olarak sivillerin savaştaki rolü üzerine yoğunlaşır. Adil Savaş Teorisi içinde iki önemli kavram barındırır: Jus ad Bellum (savaş açma hakkı) ve Jus in Bello (adil savaş). Jus ad Bellum bir çeşit ilkeler bütünüdür ve bir ülkenin savaşa gitme/savaş açma hakkının sınırlarını belirler. Bu ilkeler:

  • Uygun Yetki ve Kamu Beyanı: bu ilke, bir savaşın ancak meşru bir otorite tarafından yürütülebileceğini öne sürer (örneğin egemen bir devlet). Bunun yanı sıra olası bir savaşın egemen bir otorite tarafından ilan edilmesi gerektiğini de belirtmektedir.
  • Haklı Sebep: bu ilkeye göre savaşın amacı ulusal çıkarların peşinde koşmak değil, adil ve arzulanan bir barışın yeniden kurulması olmalıdır. Savaşlar toprak elde etmek veya rejim değişiklikleri için açılamaz.
  • Başarı Olasılığı: bu ilke esasen bir savaşın fizibilitesi hakkındadır. Eğer savaşı kazanma olasılığı düşükse ve bu tahmin edilebilir/hesaplanabilir bir durumsa, o halde kitlesel şiddete girişmenin hiçbir manası ve meşruluğu yoktur.
  • Orantılılık: bu ilke aslında “yakıp yıkma taktiğinin” önüne geçmek için hazırlanmıştır (Yakıp Yıkma Taktiği: İşgal altında olan askerlerin geri çekilerek düşmana faydalı olabilecek her şeyin tahrip edilip kullanılamaz hale getirilmesine dayanan askerî taktiktir). Bu ilke, bir askeri zaferin seviyesinin ortaya çıkan yıkım seviyesi ile orantılı olması gerektiğini savunur. Örneğin 500 sivilin ve 5 düşman askerinin olduğu bir yapıyı havaya uçurmak oldukça yanlış bir eylem olur.
  • Son Çare: bu ilke, güç kullanımının gerekçelendirilebilmesi için önce şiddet içermeyen tüm uzlaşma yollarının denenmesi gerektiğini ileri sürer (örneğin diplomatik görüşmeler).

Elbette günümüzde, özellikle 1950’lerden bu yana jus ad bellum ilklerinin uygulanmasında gözle görülür bir azalma var. Bunun başlıca sebeplerinden biri pek çok savaşın terör örgütlerine karşı yapılıyor olmasıdır. Terör örgütleri meşru bir otorite olarak görülmediğinden dolayı, devletler de savaş açarken veya bir bölgeyi işgal ederken yukarda anlatılan ilkelerin bir kısmına veya tümüne uymak zorunda bulunmuyor. Bu nedenle jus ad bellum ilkelerinin oldukça çağ dışı kaldıklarını söylemek yanlış olmaz.

Çağdaş İşgal Sebepleri

 Günümüzde bağımsız ve egemen bir devletin bir başka egemen devleti işgal etmesi durumu hala söz konusudur. Bu durumun altında yatan sebepler ise kimi zaman oldukça göreceli olabiliyor. Özellikle Kafkasya ve Orta Doğu bölgesi yirmi birinci yüzyıl itibariyle içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle çeşitli sebeplerce işgale uğramıştır.

Kafkasya bölgesinden bir örnek vermek gerekirse, 2008 yılında Gürcistan toprakları Rusya tarafından işgale uğradı. Beş gün süren bu gergin olayın temeli Gürcistan ile fiili devlet olan Güney Osetya arasındaki toprak krizine dayanmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Güney Osetya olarak bilinen bölge uluslararası kamuoyu tarafından Gürcistan’ın sınırları içerisinde Gürcistan Cumhuriyeti’nin bir bölgesi olarak tanınmaktaydı. Rusya ise SSCB’nin çöküşünden sonra Güney Osetya’nın bağımsızlığını savunan bir tutum sergiledi. Günümüz Gürcistan’ın sınırları içerisinde iki farklı Rusya destekli bölücü grup olarak nitelendirilen grup mevcuttur. Güney Osetya’nın bağımsızlığını destekleyen Rusya bölgeye birlik gönderebilmek ve işgal edebilmek adına pek çok göreceli ve geçerli sebep ileri sundu. 2006 yılından bu yana Rusya, Güney Osetya’da ikamet eden ve kendini Gürcü olarak nitelendirmeyen bölge halkına vatandaşlık verdi. 2008’de ise “Güney Osetya bölgesinde ikamet eden Rus vatandaşlarını Gürcü askeri kuvvetlerinden korumak” için Gürcistan’ın Güney Osetya bölgesine sayıca Gürcü birliklerinden kat kat fazla birlik gönderdi. Rusya hükümeti Gürcistan hükümetini “vatandaşlarını koruyamamakla” suçlamıştı. Her ne kadar iki ülke arasındaki gerginlik kısa sürmüş olsa da işgalci kuvvet olan Rusya, nispeten “geçerli” bir sebep ile bir başka bağımsız devleti işgal etmiştir.

Yakın geçmişimizde işgalin bir başka örneği de ABD’nin Orta Doğu politikalarıdır. 11 Eylül saldırılarının ardından 7 Ekim 2001 yılında Afganistan’a girmiştir. Elbette bu işgalin altında yatan en büyük sebeplerden biri 11 Eylül saldırılarının liderliğini yapan Osama bin Laden’i infaz etmekti. Ancak 2001 yılında başlayan bu operasyon 2011 yılında Osama bin Laden’in infazı ile sonlanmamıştır. ABD askeri kuvvetlerinin Afganistan topraklarından çekilmesi bin Laden’in ölümünden 9 yıl sonra 2020 yılında gerçekleşmiştir. Amerikan siyasetinde, 2000li yılların başından günümüze kadar devam eden bu neredeyse çeyrek asırlık süre “terörle mücadele” süreci olarak adlandırılır. Hala devam eden bu mücadele boyunca Amerikan askeri birlikleri Afganistan, Irak, Yemen, Pakistan ve daha pek çok bağımsız egemen devleti çeşitli “geçerli” sebeplerce işgal etmiş ve bu işgallerin bazıları çok uzun seneler sürmüştür. Tıpkı Rusya gibi, Amerika Birleşik Devletleri de ulusal ve uluslararası çıkarları için dünyanın farklı bölgelerine birlik göndererek bağımsız ve egemen devletleri çeşitli sebeplerce işgal etmiştir.

Geçtiğimiz haftalarda Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye yönelik çalışmaları olduğuna dair medyada haberler yayınlanmış, Rusya ise bu iddiaları yalanlamıştı. Ocak ayı itibariyle Rusya Rusya-Ukrayna sınırında toplamı 25.000 askeri geçen birlikler mevcut. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi çok yakın bir geçmişte yine yaşanmıştı (2014). Halkın %17’sinin Rus vatandaşı olduğu ve büyük çoğunluğunun Rusça konuştuğu Ukrayna’nın Avrupa Birliği ve NATO’ya girebilme ihtimalinin olması Rusya’nın gözünde ulusal güvenliği tehdit eden bir ihtimaldir. Bu tıpkı ABD’nin ulusal çıkarlarınca Orta Doğu bölgesini işgal etmeyi meşrulaştırdığı gibi, Rusya da Ukrayna’yı işgal etmeyi meşrulaştırabilir. Üstelik Rusya’nın elinde işgali meşrulaştıran bir başka koz var: Ukrayna’da en büyük azınlık grubu olan Rus vatandaşları.

Günümüzde hala bağımsız ve egemen devletler çeşitli sebeplerden dolayı işgal edilmeye devam ediyor. Gürcistan’ın ve Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali veya Irak ve Afganistan’ın ABD tarafından işgali oldukça benzer sebeplerle gerçekleşmiştir: ulusal çıkarlar, etnik gerekçeler, milli güvenliği tehdit eden unsurlar, hatta demokratikleştirme. Yeterince iyi arandığında muhakkak görece güçlü bir devletin nazaran daha güçsüz bir devleti işgal etmesi için oldukça fazla geçerli sebep bulunabilir. Elbette bağımsız ve egemen iki devletten birinin diğerini hangi gerekçeyle olursa olsun işgal etme yetkisi oldukça ihtilaflı bir konudur. Bu makalemizde her ne kadar Rusya ve ABD gibi devletlerin diğer devletleri işgal etmek için gerekçelerini anlatmış olsak da bu gerekçelere katılıyor olduğumuz anlamına gelmiyor. Sizce yukarıda belirtilen sebepler bir devletin başka bir devleti işgal etmesi için yeterince geçerli sebepler mi?

 

Kaynakça

1-Chatham, Robert P. “Defense of Nationals Abroad: The Legitimacy of Russia’s Invasion of Georgia.” Florida Journal of International Law, vol. 23, 2011, pp. 74–102.

2-Kirby, Paul. “Is Russia Preparing to Invade Ukraine and What Does Putin Want?” BBC News, BBC, 1 Feb. 2022, https://www.bbc.com/news/world-europe-56720589.

3- “US War in Afghanistan.” CNN, Cable News Network, 2 Sept. 2021, https://edition.cnn.com/2013/10/28/world/operation-enduring-freedom-fast-facts/index.html.

4- “UN Structure.” United Nations, United Nations, https://www.un.org/en/model-united-nations/un-structure#:~:text=The%20United%20Nations%20(UN)%20has,The%20Hague%20in%20the%20Netherlands.

Görsel Kaynakça

https://www.cfr.org/timeline/us-war-afghanistan

-Zeki AYDIN TATARASHVILI

1 Comment to “ İşgali Meşrulaştırmak”

  1. Bağmsız bir ülkeyi işgal edebilme haklarını kendilerinde gören o birkaç gücü fazla ülkelerinkendilerini DÜNYA nın sahibi görmelerinden kaynaklanıyor olsa gerek..Ve birilerinin veya diğer çokca ulusların biraraya gelip ; hop buna hakkınız yok diye güçlüce karşı çıkılmamasının da etkisi vardır bence..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir