Tunus’ta 10 yıl önce Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla alevlenen eylemler, kısa sürede neredeyse tüm Orta Doğu’ya ve Kuzey Afrika’ya yayılmıştı. Otoriter hükûmetlerin egemen olduğu Arap ülkelerinde halk isyan ediyordu. Aslında bu coğrafya için bu tür toplumsal hareketler çok rastlanan bir durum değildi. Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra uzun süre İngiltere ve Fransa devletlerinin etkisinde kalan bu ülkeler, her ne kadar bağımsızlıklarını elde etseler de dışa bağımlılıklarını hala sürdürmekteydi. Öte yandan bu ülkelerde iktidarlar uzun süredir hüküm sürmekteydi. Buna rağmen 21. yüzyıla kadar halkın Arap Baharı’nda olduğu gibi geniş çaplı bir ayaklanma göstermediğini ifade edebiliriz. 2010 yılının son günlerinde Buazizi’nin tepki olarak kendini yakması domino etkisi yaratmış ve toplumlar yıllardır yaşadıkları sorunların sebebi olarak gördükleri iktidarlara isyan etmeye başlamıştır.
10 yıl önce gerçekleşen öngörülemeyen devrimsel hareketler, başlangıçta otoriteleri korkutmuş, muhalifleri ise heyecanlandırmıştı. Tepeden inme demokrasiye sahip veya monarşilerin var olduğu bu ülkelerde toplumdan gelen talep elbette değerliydi. Sonuç olarak bölgede dinamikler değişti. Mevcut rejimlerin bir kısmının tarihe karışması, kalanların da otoritelerinin sarsılması kısa vadede halkı umutlandırsa da devamında ortaya çıkan istikrarsızlık ve belirsizlik iklimi ülkeleri bilinmezliğe doğru sürükledi. Bu yazımda mevcut iktidarlar değiştikten sonra bilinmezliği en uç noktalarda hisseden dört ülkenin yaşadıkları süreci özetleyecek ve bugünkü durumlarını değerlendireceğim.
Tunus
Tunus’taki ilk kıvılcım, 23 yıllık Zeynel Abidin Bin Ali yönetimindeki devlet kurumlarının işleyişine bir isyandı. Sosyal medyanın gücüyle yankı bulan bu isyan, Zeynel Abidin’e karşı insanların sokaklara dökülmesine yol açtı. Sokaklara inen halk, Tunus’ta kısa sürede istediğini elde etti ve Bin Ali, 2011 yılının ilk günlerinde istifa etti. Olaylar büyümeden ve şiddete dönüşmeden gelen bu istifa, Arap Bahar’ında devamlılık sağlayan tek demokratik geçiş örneğidir. Aslında Tunus’taki bu eylemler başlangıçta Yasemin Devrimi olarak anılmaktaydı. Sonrasında tüm Arap coğrafyasına yayılan bu hareket, Arap Baharı olarak anılmaya başladı. Tunus da bu toplumsal eylemlerin doğduğu yerdi.
Yasemin Devrimi sonrasında ülkede 100’den fazla partinin ortaya çıktığı bir ortam oluşmuştu. Bin Ali’nin istifasından sonra ilk seçimler 23 Ekim 2011’de düzenlendi. Devamında demokrasinin sürekliliği açısından sarsıntılar yaşansa da hükûmet tarafından verilen tavizlerle engellerin önüne geçilmeye çalışıldı. Ancak tecrübesiz kadrolar, hizmetin gerilemesine yol açtı. Ekonomik açıdan çözüm üretilemiyordu. 2014’te yeni bir seçim yapıldı ve koalisyon hükûmeti kuruldu. Siyasi parçalanmışlık nedeniyle tek partinin hükûmet kurması imkânsızdı. Koalisyon hükûmetlerinde ideolojik farklılıkların da etkisiyle siyasi istikrarı sağlamak güçleşiyordu. Son olarak 2019’da seçime giden Tunus devleti, günümüzde ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor. Tunus’ta demokrasi ve insan hakları açısından ilerleme yaşansa da halkın beklediği ekonomik gelişme bir türlü gerçekleşmedi. Yaklaşık bir yıldır süren koronavirüs salgınının da etkisiyle ekonomik kriz, Tunus’un kapısına dayandı.
Mısır
İsyan dalgasının etkilediği ülkelerden biri olan Mısır’da yapılan protestolar neticesinde Hüsnü Mübarek devrildi ve Mısır halkına ilk kez cumhurbaşkanını seçme hakkı sunuldu. Muhammed Mursi, 30 Haziran 2012’de cumhurbaşkanı seçildi. Arap Baharı’nın amaçları doğrultusunda demokratik bir seçim yapıldı ve Mursi önderliğinde anayasal değişim hazırlıkları başladı. Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Ancak ülkede artan ekonomik ve sosyal sorunlar, Mursi’ye karşı olan muhalif cephenin büyümesine neden oldu. Onlara göre Müslüman Kardeşler, devrimi kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyordu. Farklı grupların desteği ile başa gelen Mursi’ye karşı tepki büyüyordu. Neticede seçimle kazandığı meşruiyeti darbeyle kaybederken oy aldığı grupların bir kısmı da darbeyi destekliyordu. Darbenin ardından Mursi tutuklanmış ve idama mahkûm edilmişti. Yaşanan bu olaylar, Arap Baharı’nın amaçladığı yoldan iyice sapmasına sebep oldu. Demokrasiyi meydanlarda kazanan halk bu sefer demokrasiyi korumak için meydanlardaydı. Yapılan eylemlerde birçok eylemci öldürüldü.
Yönetim askeri darbe ile ele geçirildikten sonra Abdülfettah es-Sisi, 29 Mayıs 2014 tarihinde katılımın %40 olduğu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %97 oy alarak cumhurbaşkanı seçildi. 2018’de yapılan seçimlerde tekrar cumhurbaşkanı seçilen Sisi, ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Günümüzde muhalefet, yaşadığı acı tecrübelerden sonra güç kaybetmiş bir görüntü sergiliyor. Ülkede inşa edilen otoriter yapı, arkasına aldığı büyük devletlerin gücüne de güvenerek despotik bir yapıya büründü. Bununla birlikte Sisi, 2030’a kadar iktidarda kalmasını sağlayan yeni anayasa değişikliği ile beraber uzun süre daha Orta Doğu siyaset arenasında baş aktörlerden biri olacak gibi görünüyor.
Libya
Arap Baharı rüzgârından etkilenen Libya halkı, 42 yıldır iktidarda bulunan Muammer Kaddafi’ye karşı protestolara başladı. Fakat Tunus veya Mısır örneklerinin aksine Libya’da yönetimin tepkisi sert oldu. Bu tepkiyle birlikte protestolar silahlı mücadeleye dönüştü. Zamanla iç savaşa evrilen silahlı mücadeleye karşı uluslararası arenada müdahale kararı çıktı. Bir süre sonra Kaddafi doğduğu şehir Sirte’de katledildi. Libya’da devrim artık kanlı bir mücadeleye dönüşmüştü.
2012 yılında Libya halkının 60 yıllık serbest seçim özlemi sona erse de siyasi istikrar mümkün olmadı. Silahlı çatışmalar devam etti. Kaddafi dönemindeki siyasi parti kurma yasağı sebebiyle bu alandaki tecrübesizlik ve ülkenin sahip olduğu kaynakların cazibesi nedeniyle oluşabilecek dış müdahale tehditleri, Libya’daki otorite boşluğunun kargaşa ortamı yaratmasına neden oldu. Arap Baharı Libya’da da isteneni veremedi. Yıllardır ülkede siyasi istikrarsızlık ve kargaşa hâkim. Libya, sahip olduğu devlet olma anlayışını kaybetti ve geri kazanması da uzun zaman alacak gibi görünüyor.
Yemen
Yemen, 1978’den beri Ali Abdullah Salih tarafından yönetilmekteydi. Kuzey Afrika’da başlayan Arap Baharı, kısa sürede Yemen’e de sıçradı. Ülkede başlayan halk ayaklanmasından bir süre sonra Salih’e iktidardan el çektirildi. Bu değişimde bölgesel bir güç olma iddiasındaki Suudi Arabistan’ın da payı vardı. Salih’in yerine yardımcısı Mansur Hadi geçmişti. 2012 yılında Yemen’de demokratik bir ilerleme gerçekleşmiş, seçim yapılmıştı. Ancak bu seçimde Hadi tek adaydı ve oluşan demokratik ilerleme yeterli değildi.
Seçimden aldığı meşruiyete güvenen Hadi, iktidarı paylaşmaya yönelik adımlar atmadı ve yaptığı reformlar tepki çekti. Hâlihazırda ülkede var olan siyasi istikrarsızlık, bu tepkilerin bir başkaldırıya dönüşmesine neden oldu. Etnik ve mezhepsel farklılıklara sahip Yemen nüfusunda grupların yönetimi elinde bulundurma isteği zamanla silahlı mücadelelere yol açtı. Kısa sürede Yemen, bölgesel ve uluslararası güçlerin savaş alanına döndü. Suudi destekli iktidara karşı İran destekli Husiler ve ordu içinde koltuktan indirilen eski lider Salih’e bağlı milis güçlerinin birleşmesi ve başkent Sana’yı ele geçirmesi iç savaşı tetikledi. Yıllardır ülke içinde yapılanan el-Kaide’yi de sayarsak üç taraflı bir iç savaş 2015’ten bu yana Yemen’i her anlamda olumsuz etkiliyor.
Kargaşanın hâkim olduğu ülkede ne ekonomik ne de sosyal refahı sağlamak mümkün değil. Savaş meydanındaki halk, ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Ülkede gıda yetersizliği ve su kirliliği nedeniyle ortaya çıkan hastalıklar, çok ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Sonuç olarak Arap Baharı’nın tetiklediği olaylar Yemen’i akıl almaz bir kargaşaya sürükledi. Siyasi istikrar oluşturulamazken halkının ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanan Yemen, The Fund for Peace’in çeşitli kategorilere göre değerlendirdiği Kırılgan Ülkeler Endeksi’ne (Fragile States Index) göre dünyada en kırılgan yapıya sahip ülke konumundadır. Ülke, 2011 yılında listede 13. sıradayken Arap Baharı’ndan sonra her geçen yıl daha da kötüye giderek 2019 yılında listenin başındaki pozisyonunu aldı. Bu indekse göre Arap Baharı’ndan etkilenen diğer ülkelerde de bu kadar vahim olmasa da buna benzer sonuçlar görmek mümkündür.
Kaynakça
1-Çelik, A. (2015). Buazizi’den Rabia’ya, Trablus’tan Şam’a Arap Baharı’nın sonuçları üzerine bir değerlendirme. Akademik Yaklaşımlar Der., 6(2), 34-53
2-Oğuzlu, T. (2011). Arap Baharı ve Yansımaları. Ortadoğu Analiz, 3 (36), 8-16.
3-Koçak, K. A. (2012), Yasemin Devrimi’nden Arap Baharı’na Tunus, Yasama Dergisi, S: 22, 23-61.
4-Taştekin, F. (2020, 17 Aralık) Arap Baharı’nın 10 yılında 10 ülkenin hikâyesi: Ekmek, özgürlük ve onur kavgasından geriye ne kaldı? BBC. (ET: 29.01.2021). https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55331196
5-Güldemir, F. (2018, 14 Ocak) Tunus’ta başlayan Arap Baharı yayıldıkça kışa döndü. Anadolu Ajansı. (ET: 29.01.2021). https://www.aa.com.tr/tr/dunya/tunusta-baslayan-arap-bahari-yayildikca-kisa-dondu/1030616
6-Country Dashboard, Fragile States Index, https://fragilestatesindex.org/country-data/, (ET:29.01.2021)
Kapak Görseli: https://www.leftvoice.org/the-end-of-a-dream-from-arab-spring-to-bloody-fall-part-i