Temsil “representation” kavramı, bir şeyi tasvir, tanımlama yoluyla zihinde canlandırmak anlamlarına gelen temsil etmek “represent” fiilinden gelmektedir. Fransızca’da sunmak, göstermek, anlamına gelen representer fiilinin de türemiş olduğu Latince repraesentare kökünden türetilmiştir (Pitkin, 2014). Temsil kavramının siyasi bağlamda kullanılmasına ilk kez Antik Yunan döneminde rastlamaktayız. Demokrasinin beşiği Atina’da temsiliyet sistemine dayalı bir meclis bulunsa da o dönem Atinalıların büyük kısmını oluşturan köleler ve kadınlar temsil edilememişti. Daha sonrasında feodal dönemde temsilcilik kavramı kontların, lordların, genel anlamda derebeylerin tekelindeydi. Fikir devrimlerinden sonra ortaya çıkan cumhuriyet rejimleriyle beraber, bugün siyasi anlamda kullandığımız hâllerini aldılar. Ulus-devlet sürecinin yaygınlaştırdığı “halk egemenliği” görüşüyle beraber meşruiyetini halka dayandıran popülist iktidarlar yayılmaya başladı.
Temsil ögesinin en çok vurgulandığı, siyasal açıdan “en ideal yönetim biçimi” olarak kabul edilen demokrasi, hemen hemen bütün devletler için bir norm edasıyla savunulan, uygulanmasa da sahiplenilen bir kavram haline gelmiştir. Bu yönetim biçiminin en saf ve yalın biçimi olarak gösterilen doğrudan demokrasi modelinin, M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllarda eski Yunan Şehir Devletlerinde uygulandığı ve kararların doğrudan doğruya halkın katılımıyla alındığı görülmektedir (Nacak, 2014). Kısa bir dönem uygulansa da çeşitli sebeplerden dolayı yozlaşmış, efektif bir biçimde kullanılamamıştır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarının ardından popülerleşen demokrasiyle beraber, temsil yöntemi halkın yönetime katılması adına zorunlu olmuştur. Sanayileşme ile beraber gelişen, dolayısıyla nüfusu da artan ülkelerde, bireylerinin tamamının doğrudan demokrasi aracılığıyla yönetime katılabilmesi mümkün olamayacağı için temsiliyet kavramına ihtiyaç duyulmuştur. Kitleler, kendilerini iyi bir şekilde temsil edeceğini düşündüğü kişilere egemenlik yetkilerini belirli bir süreliğine devretmişlerdir. Temsilciler, Hobbes tarafından şöyle tanımlanır: “…Bir başkasının sözlerini ve eylemlerini temsil ediyorsa, o bir yapay kişidir. Yapay kişiler söz ve eylem haklarını onları seçenlerden veya bir şekilde temsil ettikleri insanlardan alırlar.” (Hobbes, 2012). Yetkisini halktan alan parlamentolar ve siyasi partiler temsilcilik kavramının günümüzdeki örnekleridir. Temsilciler ve tüzel kişiliklere sahip bu kurumlar, taahhüt verdikleri halka karşı sorumludurlar. Keza temsil edilen kesim de bu temsilcilerin davranışlarından ve eylemlerinden sorumludur. Halkı temsil ettikleri için, çoğu zaman, ayrıcalıkları ve dokunulmazlıkları vardır.
Ulus-devlet sürecinin mihenk taşlarından olan temsili demokrasi, post-modern süreç ile beraber yoğun tartışmaların odağı haline gelmiştir. Temsilcilerin belirlenmesi için kullanılan seçim sistemlerinin yetersizliği, temsilcilerin pasifliği, temsil edilen halkın taleplerinin duyurulamaması gibi problemler net bir biçimde göze çarpmaktadır. Temsil görevini en iyi şekilde yerine getirecek adayı seçmek için partilerin belirledikleri adaylar arasından seçim yapmak zorunda olan kitleler, gerçek anlamda bir seçim yapamamaktadır. Halihazırda temsil mekanizmasını işlevsizleştirip yetkilerini belirli bir süre boyunca temsilcilere devreden halkı da pasifize eden siyasi partiler, egemenliğin gerçekten halka mı ait olduğu sorusunu akla getirmektedir.
Temsili sistemlerdeki bir başka sorun ise azınlıkların temsilidir. Belirli bir oranın altında oy alan partileri temsil mekanizmalarının dışında bırakmak için oluşturulan seçim barajı, azınlık haklarının ifade edilmesinin ve savunulmasının önüne geçmektedir. Halihazırda Avrupa ülkelerinin çoğunda bulunan seçim barajına Asya ve Güney Amerika’da da rastlamak mümkün. Seçim barajının en yüksek olduğu ülke ise Türkiye’dir. 1983te oluşturulan seçim barajının yüksekliği, birbirine yakın siyasi görüşlerin, mecburen aynı parti çatılarında toplanmasını sağlamaya yönelikti (Sevinç, 2014).
Darbecilerin “marjinal” olarak tanımladığı siyasal akımların sistem dışı bırakılmasını içeren seçim barajı, yaklaşık 38 yıldır azınlıkların temsil edilememesine sebep olmaktadır. 2002 yılında gerçekleştirilen genel seçimlerde farklı partilerce alınan yaklaşık 16,5 milyon oyun baraj uygulaması nedeniyle “çöpe gittiği” ve oy verenlerin yaklaşık %46,33’ünün mecliste temsil edilemediği acı bir gerçektir (tr.wikipedia.org., Erişim Tarihi: 17 Şubat 2021). Meclisin dışında kalan oylar bir yana, seçim barajı kitlelerin vereceği oyların belirli partilerce sıkışmasına neden olmaktadır. Seçim adına geniş bir siyasi parti yelpazesi bulunmayan bu demokrasilerin “çoğulculuk” ve “temsil” ilkeleri şakadan ibarettir.
Öyle ki, mevcut temsil mekanizmasının işleyişini yeterli ve efektif bulmayan kitleler zamanla alternatif temsil arayışları içerisine girmişlerdir. Gayrı resmi temsil mekanizmaları olarak değerlendirilen vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri ve uluslararası organizasyonlar halkın daha efektif bir biçimde ifade edilmesi adına kurulan oluşumlardan bazılarıdır. Günümüzde “baskı ve çıkar grupları” olarak adlandırılan bu örgütlenmeler her ne kadar amaçları doğrudan iktidar mücadelesi olmasa da siyasi partilerin yanında farklı toplumsal sınıfların çıkarlarını, hak ve özgürlüklerini savunmaktadırlar(Mert, 2020). Parlamentodaki temsilcilerin yetersiz kaldığı alanlarda; inisiyatif alan sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde kolektif bir biçimde protestolar düzenleyen kitleler, topluma sesini bu yolla duyurmakta, onları bilgilendirmektedir. Bugünlerde sokakta insan hakları, kadın hakları, hayvan hakları, LGBTQ+ hakları, eğitimde fırsat eşitliği gibi konularda halk adına mücadele eden bu STK’ları çok daha sık duymamızın sebebi ise mecliste yeterince konuşulmuyor, temsil edilemiyor olmalarıdır.
Egemenliği halktan gasp eden siyasi partiler, statükosunu korumak adına bu sivil toplum kuruluşlarının meşruiyetine gölge düşürmeye çalışarak halkın, katılımı giderek artan bu oluşumlarda örgütlenmesini engellemek istemektedirler. “Cevabını sandıkta vermek” deyimini dilimize kazandıran siyasi parti liderleri, halkın -seçim dışında- politik alandan soyutlanmasının demokrasi açısından sağlıklı bulmaktadırlar. Çeşitli alanlara yayılan örgütler halk adına doğal bir denetim aygıtı olarak çarpık temsil mekanizmasının bir nebze çalışmasını sağlasalar da bu alanlarda şeffaflık ve açıklık tam anlamıyla sağlanabilmiş değil.
Post-modern siyasi temsil mekanizmalarının bir biçimi olarak sosyal medya da seçim sistemleriyle siyasi alanda etkisiz hâle getirilmiş toplumun politizasyonuna büyük oranda destek sağlamakta. Aslen siyasi partilerin propaganda aracı olarak kullanılmakta olan medyanın, internet çağıyla birlikte interaktif bir biçim alması ve karşılıklı etkileşimi mümkün kılmasıyla birlikte aktivizmin sanal bir yanı doğmuş oldu. İnternet öncesi çağda sesini duyuramayan kitlelerin, bugün ülke genelinde gerçekleşen bir yolsuzluk veya taciz skandalında kısa sürelerde çok kolay bir şekilde kamuoyu baskısı oluşturabildiğini, siyaset gündemine yön verdiklerini gözlemleyebiliyoruz. Politikayla ilgisiz insanların bile “hashtag”lerle aktivizm yapabildiği bir dünyada geleneksel temsil mekanizmalarının reformu kaçınılmaz hâle geldi. Zira halkın, kendisini dinlemeyen, taleplerini dile getirmeyen resmi temsilcilere olan güveni bir hayli sarsılmış durumda.
Gelişen teknolojiyle beraber siyasi alanda daha bilinçli ve örgütlü hâle gelen toplum, temsilin sadece devletin işlevsiz resmi kurumlarınca gerçekleştirilmesine engel olmaya çalışarak partilerin demokrasisine karşı büyük bir mücadele yürütmektedir. Resmi temsil kurumlarının halkı temsilde çuvallaması, alternatif yönetim biçimlerine yönelik arayışları ortaya koymuştur. Temsil kayması sonucu büyüyen STK’ların ve dijital temsilin geleceğinin ne olacağı henüz belirsizdir. Kitlelerin taleplerini göz ardı ederek onları halk iradesinden dışlayan, gayrimeşru ilan eden siyasi aktörlerin yürüttüğü politikaların ömrünün ne kadar uzun olduğu ise merak konusudur.
Kaynakça
1-Hobbes, Thomas. Leviathan. İstanbul: YKY Yayınları, 2012.
2-Kaymaz Mert, M. “Geleneksel ve Post-Modern Siyasi Temsil Yöntemleri:Bir Karşılaştırma”. ARHUSS. 3/1 (2020) 59-71.
3-Nacak, Osman. “Temsili Demokrasinin Sorun Alanları ve Çözüm Noktasında Yeni Bir Model: Katılımcı Demokrasi” Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 32:1 (2014) 194-214.
4-Pitkin, Hanna Fenichel. Temsil Kavramı. Sakarya: Sakarya Üniversitesi Yayınları, 2014.
5-Sevinç, Murat. “‘Seçim Barajı’ Tartışması ve Olası Seçenekler”. Mülkiye Dergisi. 38:4 (2014) 159-166.
Kapak Görseli: Vikipedi. “2002 Türkiye Genel Seçimleri”. Erişim 17 Şubat, 2021. https://tr.wikipedia.org/wiki/2002_T%C3%BCrkiye_genel_se%C3%A7imleri