Alfred Adler, İnsan Tabiatını Tanıma adlı eserinin girişinde psikoloji için “Bu bilimin gerçek amacı, her insanın, insan tabiatını anlamasını mümkün kılmaya çalışmak olmalıdır.” der. Psikoloji ile ilgilenen herkes büyük ölçüde aslında bunu amaçlar. Hayatı boyunca karşılaştığı ve karşılaşacağı insanların tabiatını tanımak, davranışlarının nedenlerini anlamak veya nasıl davranacaklarını öngörebilmek… Tüm bu merak öğeleri psikoloji tarihi boyunca karanlıkta kalmış tarafların gün ışığına çıkmasına yardımcı olmuştur. Bu yazımda da insan davranışları arasında belki de en şaşırtıcılarından olan itaatten bahsedeceğim.
Konuya daha geniş bir perspektiften bakmak için itaat denince akla ilk gelen terimlerden biri olan otoriteye ve otoriter kişiliklere göz atarak başlayalım. Otorite veya otoriter kişilik dediğimizde birçoğumuzun aklına gelecek ortak bazı karakterler, kurumlar ya da distopyalar olabilir. George Orwell’in 1984’ü, Nasyonel Sosyalist Almanya, Adolf Hitler, Joseph Stalin ve daha niceleri… Her biri zihnimizin bir köşesinde gerek bireylere gerek toplumlara karşı var olmuş otoriterliği temsil ediyor. Aklımıza gelen bu isimlere baktığımızda hepsinin buluştuğu ortak payda ise İkinci Dünya Savaşı.
İkinci Dünya Savaşı
Savaşlar geçmişten bugüne dek bıraktıkları yıkıcı etkiler, sebep oldukları sosyal-siyasal gelişmeler, öncüsü olduğu yenilikler ve ilerlemeler ile bilinir. Ancak tarihin yazdığı hiçbir savaş İkinci Dünya Savaşı kadar büyük etkilere sahip olmamıştır. Dünya, bu savaşın başlangıcından bitişine kadar daha önce karşılaşmadığı ve tecrübe etmediği olaylarla karşılaştı; tanışmadığı kişiliklerle ve kurumlarla tanıştı. Ne yazık ki tüm bunların büyük bir kısmı trajedi ve utançtan ibaretti. Özellikle Yahudilere, Romanlara (Çingenelere), bazı Slav halklara ve engellilere yapılan soykırım, tarihte kara bir leke olarak karşımıza çıkıyor. Tüm dünyayı derinden etkileyen bu olaylar, takdir edersiniz ki psikoloji ve sosyoloji camialarını da uzunca bir süre etkisi altında bıraktı. Savaştan sonra, Nazizm ideolojisini benimseyip katliamlarda rol oynayan kişileri psikolojik ve sosyolojik olarak analiz etmek için farklı çalışmalar yürütüldü.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Otoriter Kişilik” kavramı ilk olarak 1950’de Frankfurt Okulu mensubu Theodor Adorno ve arkadaşları tarafından The Authoritarian Personality [Otoritaryen Kişilik Üzerine] adlı eserde zikredildi. Adorno otoriter kişiliğe, psikanalitik bir yaklaşım sergiledi. Bu teoriye göre; büyük küçük, yaptığı her hatada cezalandırılan çocuk daha otoriter bir kişilik sahibi olmaya yatkın hale geliyor. Bu durum, çocuğun ebeveynlerine ve çevresinde güç sahibi olan herkese karşı bir düşmanlık beslemesine sebep oluyor. Ancak bu düşmanlık yön değiştiriyor (Bkz. Savunma Mekanizmaları) ve çocuğun kendisinden daha zayıf gördüğü kimselere yöneliyor. Bu süreçte çok sert ve otoriter bir babayla büyüyen çocuğun süperegosu da çok güçlü gelişiyor. Çocuk yetişkinliğe eriştiğinde ise oldukça katı ve sabit fikirlere sahip, kendinden aşağıda gördüğü insanlara karşı güçlü önyargılar besleyen bir birey haline geliyor. Adorno’nun bir bireyi “otoriter” olarak nitelendirmek için kullandığı psikometrik test ise F-Scale [F-Ölçeği] . Buradaki F, faşisti temsil ediyor. Ölçeğin hedef aldığı kesim ise antidemokratik ve otoriter kişiliğe sahip bireyler olarak nitelendiriliyor. Kişilik özelliklerini toplumsal süreçlerle ilişkilendirdiğinden beri F-Ölçeği ciddi eleştirilere maruz kaldı.
Eichmann
Tarihler 11 Nisan 1961’i gösterirken, dünyanın dört bir yanındaki Yahudilerin gözü kulağı Kudüs’te bir duruşma salonundaydı. Milyonlarca kişinin nefretle baktığı bu kişi Adolf Eichmann’dı. Eichmann, tüm Avrupa’daki 1.5 milyon Yahudi’nin ölüm merkezlerine ve işgal altında bulunan Polonya ve Sovyetler Birliği’ndeki diğer tüm ölüm bölgelerine sürgün edilmesinde önemli bir figürdü. (Museum, Holocaust Encyclopedia, tarih yok) Eichmann, mahkemede Yahudiler tarafından bu kadar nefret edilmesine şaşırdığını, kendisinin sadece verilen emirlere itaat ettiğini söyledi. “Bana verilen emirler hayatımdaki en önemli şeylerdi, onlara sorgusuz sualsiz itaat etmem gerekiyordu.” (Hall, 1999) Eichmann, altı psikiyatrist tarafından akli dengesi yerinde ilan edildi, normal bir aile yaşantısına sahipti ve mahkemedeki gözlemciler onu ortalama biri olarak tanımlanmıştı. (McLeod, 2007)
Nasıl oluyordu da herkes tarafından “normal” olarak nitelendirilen biri, bu insanlık dışı savaş suçlarını soğukkanlılıkla işleyebilmişti? Daha da garibi, nasıl kendini sadece “emirlere itaat eden” biri olarak tanımlayabiliyordu? Savaştan sonra görülen davalarda birçok sanık tıpkı Eichmann gibi savunmalarında sadece emirlere itaat ettiklerini belirtmişlerdi. Buradan hareketle, Stanley Milgram psikoloji tarihinin en ünlü ve çarpıcı deneylerinden birini hayata geçirmeye karar verdi.
Connecticut’ta Bir Gazete İlanı
Milgram’ın verdiği ilanda saatliği 4.50$ karşılığında, 20-50 yaş aralığında her eğitim düzeyinden erkekler, Yale Üniversitesinde yapılacak “öğrenme” konseptli deneye davet ediliyordu. Öğrenme işin katılımcılara gösterilen kısmıydı; asıl amaç, kişinin bir otoritenin verdiği emirlere kendi vicdanı ve düşüncelerine rağmen itaat edip etmeyeceğiydi.
Deneye başlamadan önce Milgram’ın araştırmacı rolündeki işbirlikçisi, katılımcıların hangi pozisyonda görev alacağını belirlemek için bir kura çektirir. Ancak tahmin edileceği üzere tüm katılımcılara aynı pozisyon çıkar: Öğretmen. Öğretmenin görevi, kendisine verilmiş kelime çiftlerini öğrenciye okuması ve öğrencinin 4 seçenek arasından doğru cevabı seçip seçmediğini denetlemesidir. Öğretmene, aldığı her yanlış cevapta ceza olarak elektrikli bir sandalyede oturan öğrenciye şok uygulaması emredilmiştir. Deneyden önce öğretmen rolündeki katılımcıya öğrencinin ne hissettiğini anlayabilmesi için şok verilir. Her yanlış cevapta öğretmenden şokun miktarını 15 volt arttırması istenir. Şok makinesinde 15 volttan 450 volta (tehlikeli ve ölümcül olduğu üzerinde yazmaktadır) kadar seviyeler vardır.
Çalışmanın kilit noktası, öğrencinin de deneyin bir işbirlikçisi olması ve bağlı olduğu elektrikli sandalyenin çalışmıyor olmasıdır. Bunlardan habersiz olan denek, öğrenciye verdiği her şokta duyduğu acı çekme ve inleme seslerini gerçek olarak algılar. Haliyle, voltaj arttıkça katılımcı daha endişelenir. 150 volta ulaşınca katılımcı deneyi sonlandırmak ister; 300 volta geldiğinde ise daha fazla soru sormayı reddeder.
Bu süreçte katılımcılar deneyi sonlandırmak istediklerinde veya öğrencinin durumundan endişe ettiklerinde deneyin sorumlusu olan kişi “Deneyin devam etmesi gerekiyor, lütfen devam edin, kati surette deneyi sürdürmelisiniz, devam etmekten başka seçeneğiniz yok.” gibi karşılıklar veriyor.
1963 yılında icra edilen bu deneyin sonuçları ise kendisi kadar çarpıcı. Katılımcıların %65’i, öğrencilere öldürücü seviyede (450 volt) şok veriyor. Katılımcıların tamamı ise 300 volt seviyesini aşıyor. Deney; farklı tarihlerde, 18 farklı varyasyonla defalarca uygulandı. Bazı farklılıklar olsa da hepsi aynı sonucu verdi. Milgram, bu çalışmalardan hareketle 1974’te iki teori geliştirmiştir:
1. Özerk Durum: Kişiler kendi eylemlerini yönetir ve bu eylemlerin sonuçlarının sorumluluğunu alırlar.
2.Aracılı Durum: Kişiler, başkalarının kendi eylemlerini yönetmesine izin verirler ve doğacak sonuçların sorumluluğunu onlara atarlar. Başka bir deyişle; kişi, başka bir kişinin iradesine hizmet eden bir aracı gibi hareket eder. (McLeod, The Milgram Shock Experiment , 2017)
Deney çeşitli etik eleştirilere maruz kalsa da, yetkeye itaat konusunda yapılmış en şaşırtıcı çalışmalardan biri olmayı hala sürdürüyor. Deneyin 1963’te yapılan ilk versiyonunun ses kayıtları da internette erişilebilir vaziyette. Dinlemek isteyenler bağlantıyı referanslar kısmında bulabilir. Bu yazıda, İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle yapılmış iki çalışmayı inceledik. Aklınızda oluşan tüm sorularla sizi baş başa bırakıyorum. Yazımda kullandığım dijital kaynakları aşağıda bulabilirsiniz.
Kaynakça
Hall, A. (1999, Ağustos 12). Eichmann memoirs published. The Guardian: https://www.theguardian.com/world/1999/aug/12/2
McLeod. (2007, Ekim 24). https://www.simplypsychology.org/obedience.html
McLeod. (2017, Şubat 05). The Milgram Shock Experiment . Simply Psychology: https://www.simplypsychology.org/milgram.html
Museum, U. S. (tarih yok). Holocaust Encyclopedia: https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/adolf-eichmann-abridged-article
*Ses kayıtları için: https://www.simplypsychology.org/milgram.html