Hafıza günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Tüm geçmişimiz onda saklı. Farkında olarak ya da olmayarak, her gün onun vasıtasıyla birçok eylem gerçekleştiriyoruz. İlkokuldaki sıra arkadaşınızın adı, arabanızı nereye park ettiğiniz, okuduğunuz kitaplardan anekdotlar, banka kartınızın şifresi ve daha nicesi belleğinizin bir köşesinde saklı. Bu yazıma hafıza konusunda bilmenizin gerekli olduğunu düşündüğüm bazı temel kavramlarla ve basitçe hafızanın nasıl çalıştığıyla başlayacağım. Ardından deneysel psikolojinin ve hafıza konusunun öncülerinden biri olan Ebbinghaus’tan bahsedeceğim. Son olarak da sizi yaşadığı andan kopamayan, geleceğe gidemeyen bir isimle tanıştıracağım.
Hafıza denildiğinde hepimizin aklında bazı tanımlar ve terimler elbette mevcut. Size Ebbinghaus’tan ve “an” da sıkışıp kalmış misafirimizden bahsetmeden önce aklımızdaki tanım ve terimleri netleştirmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Hayal edin. Güzel bir gün, pandemi bitmiş, artık maske takmıyoruz, hava ne sıcak ne soğuk… Bazı işlerinizi halletmek için çarşıya çıkmış yürüyorsunuz. Sokak oldukça kalabalık, haliyle gürültü de var. Önünüzde yürüyen Fenerbahçe şapkalı çocuğun, annesine bağırarak “pamuk şeker istiyorum” dediğini ve yan tarafta bağıran satıcının “pamuk şeker bir lira!” nidalarını duyuyor ve kendi çocukluğunuzu hatırlamanın verdiği keyifle gülümseyerek yolunuza devam ediyorsunuz. Hikâyenin bu kısmında, gördüğünüz Fenerbahçe şapkalı çocuğun “pamuk şeker istiyorum” diye bağırması ve akabinde duyduğunuz “Pamuk şeker bir lira!” cümlesi sizin kısa süreli belleğinize kaydoldu. Bu süreç içinde, uzun süreli belleğinizden çıkıp gelen kendi çocukluğunuzun hayali sizi gülümsetti.
Hikâyeye devam edelim. Etrafınızdan geçen onlarca yüzün çoğuna bakıp kafanızı çeviriyor, yolunuza devam ediyorsunuz. Tam o sırada yüzlerden biri tanıdık geliyor ve dikkatinizi o yöne çevirmenize sebep oluyor. Gördüğünüz kişi sevgiliniz ve üzerinde sizin ona hediye aldığınız sekizgen desenli tişört var. Kalbiniz bir anda hızla çarpmaya başlıyor ve vücudunuzdaki tüm hormonal denge alt üst oluyor çünkü sevgiliniz bir başkasıyla el ele. O an, hafızanıza tabiri caizse kazınıyor. Sevgilinizin endişeli suratı ve üzerindeki sekizgen desenli tişört… Hikayemizi tekrar durduralım ve hafızamızda neler oluyor ufak bir analiz yapalım.
Muhtemelen artık pamuk şekerin bir lira olduğunu ve Fenerbahçe şapkalı çocuğun annesinden pamuk şeker istediğini hatırlamıyorsunuz. Çünkü maruz kaldığınız duygusal uyaran artık pamuk şeker fiyatlarını ve Fenerbahçe şapkalı çocuğu umursamıyor. Bunun yerine sevgilinizin sizinle göz göze geldiği andaki yüz ifadesi ve üzerindeki sekizgen desenli tişört daha çok ilgi çekici geliyor. Akabinde bu an, maruz kaldığınız duygusal uyaran ve ilginin etkisiyle uzunca bir süre unutulmamak üzere kısa süreli bellek durağına hiç uğramadan uzun süreli belleğinizde yerini alıyor.
Bu ufak hikâyeyle, hafıza konusundaki bazı temel kavramları ve işleyişleri anladığınızı düşünüyor ve makalemin biraz daha bilimsel kısmına doğru geçiş yapıyorum.
Konuya Ebbinghaus’u tanıtarak başlamak istiyorum çünkü hafıza dendiğinde akla ilk gelen isim kendisi. 1850’de Almanya’da doğan Psikolog Hermann Ebbinghaus, yürüttüğü çalışmalarla pek çok isme ilham olmuş ve bilim dünyasına önemli miraslar bırakmıştır. Hafıza konusunu bilimsel çerçevede araştıran Ebbinghaus, bu konuda şüphesiz ki bir ilke imza atmıştır. Şimdi kısaca Ebbinghaus hafıza konusunda nasıl bir deney yapmış inceleyelim.
Tek Kişilik Ordu
Ebbinghaus’un temel gayesi, insan hafızasının gücünü bilimsel yollarla test etmekti. Sistem gayet basit: Katılımcılara üç harflik heceler veriyor ve bunları unutma sürelerini hesaplıyordu. Ancak bu hecelerin herhangi bir çağırışım yapmıyor olmasına ve anlamsız olmasına dikkat ediyordu çünkü çağırışım yapacak heceler (JOP: Bildiğimiz polis jopu gibi) araştırmanın doğru sonuç vermesini engelleyecek nitelikteydi. Deneye tâbi tuttuğu insanlardan, örneğin GAK veya JEK gibi kişide bir çağrışım uyandırmayan, manasız heceleri ezberlemesini istiyordu. Bu metotla 2.300 hece oluşturan Ebbinghaus, 1879-1880 ve 1883-1884 yılları arasında bu deneyi periyotlar halinde icra etti. Deneyle ilgili önemli bir detay da sadece bir katılımcının bu deneyde yer almasıydı ve o katılımcı da Ebbinghaus’un kendisiydi.
Yıllar süren bu araştırmada binlerce hece ezberleyen Ebbinghaus, amacına ulaştı ve bugün “Unutma Eğrisi” olarak bildiğimiz tabloyu bizlere bıraktı.
Araştırmadan çıkan başlıca sonuçlar şöyleydi:
- Eğer kişi edindiği bilgiyi belleğinde tutmak maksadıyla herhangi bir çalışmada bulunmazsa bilgi hızlı biçimde yok olur.
- Kişi eskiden öğrendiği ancak zamanla unuttuğu bir bilgiyi tekrar öğrenmeye çalıştığında, bu bilgileri daha hızlı öğrenir.
Uzaktan baktığımızda çok basit ve tahmin edilebilir bir bulgu olarak görünse de gerek deneyin yapıldığı dönem gerekse Ebbinghaus’un deneyi ne şartlar altında uyguladığı düşünüldüğünde çok daha önemli ve çığır açıcı olduğunu fark edeceğinizi düşünüyorum. Son olarak, Ebbinghaus’un bu araştırması günümüze dek defalarca tekrar edilmiş ve yaklaşık olarak aynı sonuçlara ulaşılmıştır. Unutma demişken bu deney, hafızanızın bir köşesinde bekleyedursun, gelin İngiltere’ye gidelim ve Clive Wearing ile tanışalım.
Herpesviral Encephalitis
Clive Wearing, 1938’de İngiltere’de doğmuş müzik bilimci ve orkestra şefidir. Sizi Clive Wearing ile tanıştırmamın sebebi onun başarılı müzik kariyeri veya bilimsel çalışmaları değil. Kendisi ne yazık ki 500.000’de 1 görülen bir hastalıktan muzdarip ve bu hastalık vücudunun öyle bir bölgesinde baş göstermiş ki hayatı bir daha asla eskisi gibi olmamış.
1985 yılında ansızın Herpesviral Encephalitis (Kişinin merkezi sinir sisteminde meydana gelen bir viral enfeksiyon) ile tanışan Wearing, beyninin Hippocampus (kısa süreli hafıza ile uzun süreli hafıza arasında bağlantı kurarak yeni bilgiler depolamamızı sağlayan bölge) bölgesinde oluşan kalıcı bir hasar sebebiyle yeni hatıralar edinemiyor. Kısa süreli belleği tamamen işlevini yitirmiş durumda ve sadece 7 saniyelik bir hafızaya sahip. Tüm bunlara karşın kendisi hala İngilizce konuşabiliyor, sorulan sorulara -her ne kadar iki cümle arasındaki bağlamı kuramasa da- yanıt verebiliyor ve müzik yapabiliyor. Hastalık baş gösterdikten sonra tanıyabildiği tek kişi ise eşi. Kaç yaşında olduğunu, nerede yaşadığını, haftanın günlerini bilmiyor; kitap okuyamıyor, film izleyemiyor. Bellek yitiminin (amnezi, amnesia) günümüz dünyasındaki en uç örneklerinden biri olan Clive Wearing hakkında pek çok belgesel çekilmiş. Bu belgesellerden birini, sizler için yazımın sonundaki kaynakça bölümünde belirttim.
Son söze gelecek olursak bu yazımda sizi terimlere ve tanımlara boğmadan hafıza konusunda ilgi çekici ve önemli olduğunu düşündüğüm noktalarla buluşturmak istedim. Bu zor günlerde hepinize sağlık ve mutluluk diliyorum. Diğer yazımda görüşmek üzere, hoşça kalın.
Kaynakça
1-Ebbinghaus, Hermann. Memory: A Contribution to Experimental Psychology. New York, NY: Teachers College, Columbia University., 1913.
2-The Man with no Short Time Memory (Amnesia Documentary) | Only Human.
(Clive Wearing Belgeseli)