
Dünya üzerinde var olan tüm nefsi müdafaalar kutsaldır. Kutsallığını ise gerek yasalar gerek dinlerden alan yaşama hakkı var etmiştir. Bu yazının da temelini bu kutsallık, yaşama hakkı oluşturmaktadır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na uzanan sürecini ve adada yaşananları gerekçeleriyle ve kanıtlarıyla birlikte anlatmayı kendime bir vazife olarak görüyorum. Sivillerin evlerinde, çocukların oyun parklarında öldürülmesi; diğer yanda da çocuk denecek yaştaki askerlerin var olması hiçbir gerekçeyle açıklanamayacak bir husustur. Bugünlerde yaşanan güncel olayları da göz önünde bulundurarak Kıbrıs Barış Harekatı’nın aslında ne denli elzem ve önemli olduğunu görüyoruz.
Kıbrıs Adası’nın tarihsel serüvenine Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmesiyle başlayıp, ardından nasıl Osmanlı egemenliğinden çıktığını anlatacağım. Aralarında benzerlik gördüğüm diğer tarihi olaylara (Montrö Sözleşmesi, Hatay’ın anavatana katılması gibi) atıfta bulunarak yapılan antlaşmaları anlatıp, harekattan da kısaca bahsedeceğim. Kendi fikrimi de açıkladığım sonuç bölümü ile de güncel bazı hususlara değineceğim.
Bu bağlamda, önemli olan olay harekatın nasıl olduğu değil neden olduğudur. Nitekim bizler profesyonel asker değiliz ki savaş ile ilgilenelim.
I. Kıbrıs Adası’nın Osmanlı İmparatorluğu’na Katılışı
Kıbrıs, konumu itibariyle Türkiye’ye 71 km, Suriye’ye 98 km, Mısır’a 384 km ve Yunanistan’a da 900 km uzaklıktadır. Türkiye, Suriye ve Mısır ticaret ve seyahat üçgenin tam ortasında adeta bir ileri karakol konumunda olan Kıbrıs tarih boyunca sürekli el değiştirmiş ve çatışmaların odağı olmuştur. M.Ö. Hititlerin, ardından Mısırlıların ve Fenike, Greg, Bizans, İngiliz gibi pek çok milletin egemenliğine girmiştir. Osmanlı’nın adayı fethettiği dönemde de adanın hâkimi Venediklilerdir. Sık sık korsanların saldırısına uğrayan Osmanlı ticaret gemilerinden ötürü dönemin padişahı II. Selim bu konu üzerinde daha da hassaslaşmış ve bu saldırıların faili olarak Venediklileri işaret etmiştir.
II. Selim’in verdiği emir neticesinde, Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa hazırlıklara başlamıştır. 1570 yılının sonunda hazırlıklar tamamlanmış ve ilkbahar beklenmiştir. Ardından Ağustos 1571’de başlayan saldırı ile ada Osmanlı egemenliğine girmiştir. Avrupa tarafından hoş karşılanmayan bu duruma müdahale hazırlanan bir donanma ile gerçekleşmiş ve Osmanlı yükselme döneminin en büyük deniz mağlubiyeti sayılan İnebahtı Deniz Savaşı yaşanmıştır. Bu savaş ile donanmasını ve adadaki nüfuzunu yitiren Osmanlı yalnızca birkaç ayda tekrardan bir donanma hazırlamış ve ilkbahar 1572’de adanın kesin kontrolünü ele geçirerek 306 yıl boyunca elinde tutmuştur.
II. Kıbrıs Adası’nın İngiliz Kontrolüne Geçişi
Daha önceden de belirttiğimiz gibi Kıbrıs Adası’nı güçsüz olduğunuzda elinizde tutamazsınız çünkü talibi çoktur. Ancak Kıbrıs Adası’na hâkim olmadığınız sürece de Doğu Akdeniz’de var olamazsınız.
19. yüzyılda, Osmanlı İmparatorlu eski gücünü yitirip, sık sık toprak kaybetmeye başlamıştır. Osmanlı ve Rusya arasında yapılan 93 Harbi, iki senenin sonunda kaybedilmiştir. Bu konu hakkında Sinan Meydan, “II. Abdülhamit, 93 Harbi’nin başından sonuna, iki yılda 8 sadrazam değiştirdi. Savaş sırasında bu istikrarsızlık Rusya’nın işine yaradı. Kısacası, bugün, strateji dehası olarak parlatılan Abdülhamit, 93 Harbi’ni kazanacak bir daha gösteremedi. Hatta savaşın kaybedilmesinde etkili oldu.” demiştir.
Savaş boyunca, Kırım Savaşı’nda olduğu gibi Fransa ve İngiltere’den yardım almayı bekleyen Osmanlı’ya bu yardım ancak savaştan sonra, barış antlaşması sürecinde, Berlin Kongresi’nde gelmiştir. Bu yardımın altında yatan neden ise hasta adamın mirasını tek başına Rusya’nın yemesinden Avrupa’nın rahatsız olmasıdır. Barış sürecinde araya girerek kayıpları minimuma indirme karşılığında Kıbrıs’ı geçici olarak isteyen İngiltere, bir daha hiçbir zaman Kıbrıs’ı Osmanlı’ya vermemiştir. Böylece II. Abdülhamit, tek kurşun dahi atmadan Kıbrıs’ı İngilizlere bırakmıştır. Adadaki Osmanlı hakimiyeti; kanun yapma ve yönetme haklarını da devretmesiyle birlikte 306 yıl süren egemenlik fiilen son bulmuştur.
I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı karşısında saf tutan İngiltere doğal olarak, geçici olarak aldığı adayı geri vermemiştir. İngiltere’nin 1914 yılında adayı tek taraflı ilhak ettiğini beyan etmesiyle beraber kesin olarak ada kaybedilmiştir.
Ardından Lozan Antlaşması’nın da imzalanmasıyla beraber Kıbrıs ile tüm bağlar kopmuştur. İsmet Paşa Lozan’a giderken İstanbul, Boğazlar ve Trakya’nın da işgal altında olduğunu, Kıbrıs’ın Misak-ı Milli’de de yer almadığını da göz önünde bulundurarak Kıbrıs’ın kaybedilmesinin Lozan’dan çok daha öncesine dayandığını fark edebiliriz.
III. Atatürk, Kıbrıs, Montrö ve Hatay İlişkisi
Hiç şüphesiz ki ileri görüşlü Ulu Önder Atatürk de Kıbrıs Adası’nın önemini ve orada yaşayan Türkleri düşünmekteydi. Öte yandan, neredeyse 20 yıldır savaşan, donanması olmayan, hatta barış görüşmelerine giderken dahi mevcut işgalden tam olarak kurtulamamış olan Türkiye’nin gündeminde Kıbrıs’ın yer almaması şaşırtıcı değildir.
Kesinliği bilinmeyen bir anıya göre de Mustafa Kemal, güneyde yapılan bir tatbikat sırasında subaylara dönerek “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece ikmal yollarımız tıkanır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir.” ifadesini kullanmıştır. Atatürk’ün ilk önce Montrö ile boğazlardaki hakimiyeti tamamladığı, ardından Hatay için çabaladığını hatta bu uğurda hastalandığını da göz önünde bulundurarak açıkça söyleyebiliriz ki Ulu Önder Atatürk’ün ömrü vefa etmiş olsaydı muhakkak Kıbrıs için bir girişimde bulunacaktı.
IV. Kıbrıs’ın Bağımsız Devlet Olma Süreci
1950’de dönemin başpiskoposu olan II. Makarios tarafından, 215 bin Rum’un katıldığı bir memorandum ile adanın Yunanistan topraklarına katılmasını öngören, daha sonradan da ENOSİS olarak adlandırılan plan faaliyete geçmiştir.
Yine o yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak “Kıbrıs Meselesi diye bir mesele yoktur. Kıbrıs bugün İngiltere’nindir.” açıklamasını yapmıştır. Sadak’ın halefi olan Fuat Köprülü de aynı açıklamayı ve tavrı sürdürmüştür. Türkiye tarafından bir girişim olmamasına rağmen, Yunanistan 1954’te BM’ye yaptığı başvuru ile adayı kendilerine katmak istediğini resmi olarak belirtmiştir. BM’nin konuyu ertelemesi üzerine Ankara da resmi girişimlere başlamış devlet erkanı da adanın yönetiminin yalnızca İngiltere’de olduğunu ve bunun aksinin Lozan Antlaşması’ndaki maddelere aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda da, 1955’te İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın ortak katılımıyla düzenlenen konferansta dönemin Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu “Lozan anlaşmasını 30 ve 31. maddeleri 16. maddeden ayrı olarak Kıbrıs adasına özel statü tanımıştır. (..) Türkiye Kıbrıs adası üzerinde egemenlik haklarını yalnız İngiltere’ye devrettiğini belirtmiştir. Türkiye’nin Kıbrıs Adası’nın geleceği üzerinde titizlikle durulmasının nedeni tarihi, coğrafi, etnik, stratejik verilere dayanmaktadır.” İfadelerini kullanmıştır. İlker Başbuğ da “Lozan anlaşmasının otuzuncu maddesi şöyledir: İşbu anlaşmanın hükümleri uyarınca Türkiye’den ayrılmış ülkelerde yerleşmiş Türk uyrukları hukukçuya ve yerel yasaların öngördüğü şartlarda bu ülke hangi devlete bırakılmışsa o devletin uyruğu olacaklardır”. ifadesiyle dönemin dışişleri bakanının konuşmasını açıklamıştır.
1955 yılına gelindiğinde ise Rum kesimi ENOSİS’i gerçekleştirmek için 1951’de EOKA adında bir silahlı örgüt kurmuştur. Bu silahlı örgüt, ilk saldırılarını İngilizlere karşı gerçekleştirse de daha sonradan direkt olarak Türklere yönelmiştir. Artık adada bir kaos hakimdir, insanlar öldürülmekte, İngiliz yönetimi ise pasif kalmaktadır. Artan Yunan saldırılarına karşı silahsız kalan Türk kesimi 3 senenin sonunda kendilerine güvence olarak silahlanmayı uygun görmüştür. Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) olarak adlandırılan örgütün esas amacı karşı tarafın kanını dökmek değil, kendi akan kanını durdurmaktır.
Bu noktada Türkiye ise adanın taksim edilmesi tezini savunuyordu. Bir Yunan egemenliğinden ziyade adanın bölünmesi veya ortak yönetilmesi fikrini İngiltere’ye sürekli tekrarlıyordu. İngiltere’nin de bir ara özerklik vermeyi düşünmesi üzerine Türkiye taksim tezini kenara koymuştur. EOKA’nın saldırıları neticesinde Türk milletinin de sesi artmış “Ya Taksim, Ya Ölüm” sloganları ile gösteriler başlamıştı.
1958 yılına gelindiğinde adada Rumlar adına II. Makarios’un halefi olarak başpiskopos III. Makarios gelmiş, 1957 yılında da Rauf Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük Türk kesimi adına lider konumuna erişmiştir. EOKA adında Rum örgütü, TMT adında Türk örgütü mevcuttur. İngilizler ise güvenliği sağlamada başarısız olmuşlardır. Tüm bu huşulardan sonra bağımsız devlet fikri ortaya atılmıştır. Türkiye de taksim tezinden vazgeçmiştir.
İlk önce Zürih’te taraflar arasında anlaşma sağlanmış, ardından Londra’da atılacak imzalar için toplanılmıştır. Ancak Londra’da Makarios ilk önce sorun çıkarmış ardından antlaşmayı kabul etmiştir. Bunun nedenini ise Rauf Denktaş “Gün gelecek Makarios ‘Bana pazarlık yaptırmadılar, zorla kabul ettirdiler.’ diyerek bu anlaşmalardan kurtulmaya çalışacak” cümlesi ile açıklamıştır.
Yapılan antlaşma aslında 3 ayrı antlaşmadan oluşmaktadır: Kıbrıs Cumhuriyeti Temeli, Garantörlük Antlaşması, İttifak Antlaşması.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Temeli
Kıbrıs’ın bir cumhuriyet olacağı, Cumhurbaşkanı Rum, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk ve her ikisinin de eşit veto yetkisinin olacağı; yedisi Rum, üçü Türk’ten oluşacak bir bakanlar kurulu olacağı belirtilmiştir.
Garantörlük Antlaşması
Bu antlaşma ile tarafların her sorunda birbirine danışması gerektiği; İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin ada üzerinde koşulsuz söz sahibi olduğu; taraflar arasında birliktelik kurulamadığında, tarafların adanın bağımsızlık ve bütünlüğünü koruma adına müdahale hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Ayrıca bu antlaşmanın I. Maddesiyle de “Kıbrıs’ın herhangi bir devletle tamamen veya kısmen, herhangi bir siyasi veya ekonomik birliğe katılamayacağı” belirtilmiş ve taksim yolunun önü tıkanmıştır.
İttifak Antlaşması
Bu anlaşma, Türkiye ile Yunanistan taraflar arasında yapılmış olup özetle adada asker bulundurma hakkını vermiştir.
Bu bağlamda 1960 yılına gelindiğinde Kıbrıs Cumhuriyeti resmi olarak kurulmuş Cumhurbaşkanı Makarios, Cumhurbaşkanı yardımcısı ise Fazıl Küçük olmuştur. Bu bağımsız devlet Türkiye için dış politikada bir başarı olarak nitelendirilmiştir. Bu başarının mimarı ise dönemin Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu ile Rauf Denktaş’tır.
V. Askeri Müdahaleye Giden Süreç
21 Aralık 1963 günü, Rum polislerin TMT üyesi silahsız bir Türk’ü aramak istemesi ve bunun üzerine anayasadaki Türk polis olmadan Türkler aranamaz ifadesine dayanarak direnen Türk’ün ve ona yardıma gelen bir kişinin daha Rum polisi tarafından vurularak öldürülmesi; ardından olaya müdahale amaçlı gelen Türk polisin de Rum polise ateş etmesi üzerine olaylar başladı. EOKA lideri Sampson’un organize ettiği terör saldırıları ile toplamda 104 Türk köyüne saldırı yapılmış, 364 Kıbrıs Türk’ü hayatını kaybetmiş, dönemin gazetelerine göre 30 bin Kıbrıs Türk’ü de güneyden kuzeye göç etmek mecburiyetinde kalmıştır.
Kanlı Noel! Bir insanlık dramının yaşandığı gün. 24 Aralık 1963. 3 gündür saldırılar devam etmiş onlarca insan yaralanmıştır. 24 Aralık günü yapılan Kumsal Baskını ise bu olayların korkunç yüzünü gösteren açık bir delildir. Yapılan antlaşma gereği orada bulunan Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın evi Rauf Denktaş’ın evi sanılarak basılmıştı. Evde bulunan eşi Mürüvvet Hanım ve küçük çocukları Murat, Kutsi ve Hakan aranmış, saklandıkları küvette kurşuna dizilmişlerdir.
Olaylar devam ederken Türk hükümeti durumu değerlendirmiş, olası bir harekât yetkisini meclisten almıştır. Ancak bunu yapabilecek askeri donanıma sahip olunmadığından harekât ertelenmiş, buna karşın Türk jetleri Lefkoşa’da uyarı uçuşu yapmıştır. 30 Aralık günü toplanan garantör devletler Yeşil Hat adı verilen bir barış gücünün araya girmesine karar verilmiştir. 1 Ocak 1964 günü ise Makarios 12 bin Yunan askerini adaya taşıyarak antlaşmaya ihanet etmiştir. Ayrıca imzalanan ateşkeslere rağmen saldırılar yer yer devam etmiş, Türkiye tarafından alçak uçuşlar, hava saldırıları da eksik olmamıştır.
Tarihi bir hata! Olaylar üzerine başlayan güvenlik konseyinde 4 Mart 1964 tarihinde Türkiye’nin de onayladığı 186 sayılı karar ile mevcut hükümet meşru kabul edilmiş, Rum kesimi adanın üzerinde tek söz sahibi taraf olarak dinlenmiştir. Bu hatanın geri dönüşü ise günümüzde dahi sağlanamamış, Rum kesimi meşru hükümet olarak kalmıştır.
Olaylar Amerikan tarafının da müdahil olması ve bir çeşit tehdit etmesi ile bir askeri müdahaleden mahrum kalmıştır.
1967 yılına gelindiğinde Yunanistan’daki Albaylar Cuntası başa gelmiştir. Bu sayede ABD tekrar araya girerek devlet erkanları arası görüşme sağlamış, Rum tarafı adanın kendisine verilmesinde ısrar etmiş, dönemin başbakanı Demirel ise bunun mümkün olmadığını belirtmiştir. Geçen 3 yıllık süre zarfında çatışmaların şiddeti azalsa da Türklere yönelik sistematik soykırım devam etmiştir. 1967 yılında ise Demirel orduya hazırlanması emrini vermiş ve gerekli tertibatın Türk malı olmasını istemiştir.
VI. Askeri Müdahalenin Kaçınılmaz Oluşu
1974 yılının 15 Temmuz günü, Yunanlılara bağlı kuvvetler adada darbe yaptı ve Makarios’u devirdi. Meşru hükümetin, anayasasının yok sayıldığı bu noktada Türkiye 7 yıl boyunca hazırlanmış ve gerekli gemi, helikopter, paraşüt gibi ekipmanları tamamlamıştı. Darbe hakkında Ecevit bunun ENOSİS’in bir parçası olduğunu belirtmiştir. Nitekim EOKA yöneticisi Sampson’un Cumhurbaşkanı yapılması da bu tezi destekler nitelikteydi. Ecevit mümkün olduğunca hızlı Londra’ya gitti. İngiltere ve ABD yetkilileri ile görüştü. Altını çizdiği noktalar adada darbecilerin her an daha da güçlendiği ve hızlı ve ortak bir harekât yapılması idi. 18 Temmuz günü İngiltere’den ayrılmadan hemen önce gazeteciler ile konuşmasında olası bir harekât hakkında sorulan soruya “(Harekata karar vermek için kalan süre) Bir günden fazla değil.” cevabını vermiştir.
Ardından 20 Temmuz 1974 günü başlayan harekât ile Kıbrıs Türklerine karşı yürütülen yıldırma, pes ettirme, sistematik soykırım olarak değerlendirilebilecek olaylar son bulmuştur. Yaklaşık 20 yıl süren olaylar neticesinde Türkler huzura silahlı mücadele ile kavuşmuştur.
VII. Sonuç
Sonuç olarak askeri harekat, tüm bu olanlar göz önüne alındığı bir meşru müdafaa hakkının kullanılmasından başka bir şey değildir. Nitekim, diplomatik yollar sık sık aranmış, ilk önce görüşmeler yapılmış, müdahale iki kez ertelenmiş ve 1964 veya 1967 yerine 1974’te yapılarak belki de geç kalınmıştır. Öte yandan başarısız bir harekattan sonra Kıbrıs üzerindeki söz hakkını yitirebilme ihtimalinin varlığından ötürü Türkiye temkinli ve doğru davranmıştır. Yanı başında öldürülen kendi kanından insanlara sırt çevirmemiş, büyük ekonomik ambargolara, siyasi tehditlere boyun eğmemiştir. Rauf Denktaş’ın da yoğun çabalarıyla birlikte kendi yönetim hakkına haiz olmuş ve 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adıyla kurulmuştur. Tabi olarak ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş olmuştur. Bu cumhuriyet BM ve pek çok devlet tarafından kabul edilmemiş, bir işgal hareketi olarak değerlendirilmiştir.
Nitekim 2004 yılında Annan planı ile adanın bütünleştirilmesi oylamaya sunulmuş, Türk tarafı evet derken Rum tarafının hayır demesi üzerine plan rafa kaldırılmıştır. Unutulmamalıdır ki Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uğruna pek çok sivil saldırıya uğramış, ölmüştür. Girit Adası’nın ilhakına giden yıldırma sürecinin aynısı Kıbrıs’ta da denenmiş ancak başarısız olmuştur. Bugün de yarın da Kıbrıs hayati öneme sahip olacaktır.
Kıbrıs’ı unutmayın. Kıbrıs Girit olmasın!
Kaynakça
1- Başbuğ İ. Unutulan Ada Kıbrıs. Kırmızı Kedi Yayınevi. İstanbul. 2016.
2- Başbuğ İ. Sorunlarla Yüzleşmek. Kırmızı Kedi Yayınevi. İstanbul. 2017.
3- Meydan S. Abdülhamit Siyasetini İlk Kurbanı: KIBRIS. 2019.
4- Demir Y. Efendiler, Kıbrıs’a Dikkat Ediniz. ankaenstitusu.com/efendiler-kibrisa-dikkat-ediniz/
5- Havadis Gazetesi. Her Şey Burada Başladı. 2014. web.archive.org/web/20170329050116/https://www.havadiskibris.com/her-sey-buradan-basladi/
6- NTV. TMT nedir, ne demek? (Türk Mukavemet Teşkilatı ne zaman kuruldu?). 2022
7- Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. KIBRIS MESELESİNİN TARİHÇESİ, BM MÜZAKERELERİNİN BAŞLANGICI. www.mfa.gov.tr/kibris-meselesinin-tarihcesi_-bm-muzakerelerinin-baslangici.tr.mfa
8- Kıbrıs Cumhuriyetinin Temel Yapısı (Zurih,11 Şubat 1959) mfa.gov.tr/kibris-cumhuriyetinin-temel-yapisi-_zurih_11-subat-1959_.tr.mfa
9- Garanti Antlaşması (Zürich,11 Şubat 1959) www.mfa.gov.tr/garanti-antlasmasi-_zurich_11-subat-1959_.tr.mfa
10- İttifak Antlaşması (Zürich,11 Şubat 1959) mfa.gov.tr/ittifak-antlasmasi-_zurich_11-subat-1959_.tr.mfa
11- Kıbrıs Sorununun Üzerinde Anlaşmaya Varılan Nihai Çözümün Temelini Açıklayıcı Muhtıra(Londra,19;;Şubat 1959) mfa.gov.tr/kibris-sorununun-uzerinde-anlasmaya-varilan-nihai-cozumun-temelini-aciklayici-muhtira_londra_19__subat-1959_.tr.mfa
12- Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna İlişkin Temel Antlaşma ( 1960)(İngilizce) mfa.gov.tr/kibris-cumhuriyeti_nin-kurulusuna-iliskin-temel-antlasma-_-1960__ingilizce_.tr.mfa
– Kerem Özyurt
Im excited to discover this site. I need to to thank you for your time for this fantastic read!! I definitely liked every little bit of it and I have you book-marked to check out new things on your website.