Gerileme Öncesi Altın Bir Çağ: Baba ve Oğul Köprülü Dönemi

/ / TARİH

Bugün sizler için iki büyük devlet adamı, aynı zamanda da baba oğul olan Köprülü Mehmed ve Köprülü Fazıl Ahmed üzerine bir yazı kaleme aldım. Osmanlı’nın duraklama dönemi içerisinde İmparatorluğa altın bir çağ yaşatan bu iki sadrazamın hayat hikâyelerine değinecek, yaşadıkları zorluklardan ve verdikleri mücadelelerden bahsedeceğiz. Lafı çok dolandırmadan yazımıza başlayalım.

Köprülü Mehmed Paşa Ve İmparatorluğun Güncel Durumu
1656 yılında Köprülü Mehmed Paşa sadrazamlığa getirildiğinde Osmanlı İmparatorluğunun padişahı IV. Mehmed idi. IV. Mehmed, daha 7 yaşında tahta geçirilmiş bir sultandı. Babası Sultan İbrahim’in pervasızca hareketleri ve hükümdarlığa uygun olmayan tutumları yüzünden iple boğdurulmasının üzerine 1648 yılında sultan olarak tahta çıkmıştı. Sultan IV. Mehmed tahta çıktığında başkentte tam bir kaos hâkimdi. Saray efradı ve askerler arasında siyasi çekişme yaşanıyor, saray içerisinde entrikalar düzenleniyor, Girit Savaşı yıllardır devam ediyor, sürekli isyanlar meydana geliyordu. Sadrazamlık mevkisine gelen paşalar durmaksızın değişiyordu. Eski ve yeni valide sultanlar Kösem Sultan ve Turhan Sultan arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyordu. Bu rekabet en sonunda 1651 yılında Kösem Sultanın bir perdenin ipi ile boğdurularak öldürülmesine sebep olacaktı. Devlet kendini bu düzensizlik ve kargaşa ortamından kurtaracak birine olan muhtaçlığın işaretlerini açık açık veriyordu. İşte bu kurtarıcı, Köprülü Mehmed Paşa’ydı.

Köprülü Mehmed Paşa, Valide Sultan olan Turhan Sultan ile yaptığı görüşmelerde kırmızı çizgilerini belirtmişti: Sultan kararlarını reddetmeyecek, yaptığı atamalara saygı duyacak, kendisinden başka kimseyi dinlemeyecek ve şahsına atılan iftiralara meydan vermeyecekti. İşte bu şartlar altında Köprülü Mehmed, bir ikinci sultan gibi sadrazamlık görevine başladı.

Köprülü, Osmanlının iç ve dış güvenliğini sağlayacak çalışmalarına vakit kaybetmeden başladı. Hiçbir asiyi affetmiyor, Girit’te Venediklilere karşı verilen muharebe için donanma ile ilgileniyor, Romen prenslikleri ve Kazakların(Slav kökenli, günümüz Kazakistan devletinde yaşayanlar değil) çıkardığı sorunları çözmeye çalışıyordu. Aynı zamanda Lehistan ile yaşanan gelişmeleri takip ediyor ve Anadolu’da çıkan isyanlara karşı önlemler alıyordu. Ayrıca Macar sınırında Kutsal Roma İmparatorluğu ile olan ilişkileri de hassas bir şekilde kontrol ediyordu. Neredeyse 80 yaşında sadrazamlığa gelen bu adam, insanüstü gayretler sarf ederek devletin problemlerini çözmek için çabalıyordu.

Köprülü Mehmed, 1661 yılında yaşamını yitirdi. Ardında Romen prenslikleri olan problemleri çözmüş, Venedik donanması ile mücadele edebilecek seviyede bir donanmaya sahip, yeni bir hazinesi bulunan ve uzun süren kargaşa döneminin ardından toparlanmaya dair umut ışığı veren bir imparatorluk bırakmıştı. Mirasını ise bir sonraki bölümde değineceğimiz oğlu Fazıl Ahmed Paşa devralacaktı.

Görsel 1: Köprülü Mehmed Paşa’nın bir tasviri.

Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın İktidarı
Babasından devraldığı sadrazamlık mevkine gelen Fazıl Ahmed, onun gibi vizyon sahibi ve yetenekli bir devlet adamıydı. Devletin duraklama dönemindeki yükselişini sürdürecek ve 15 yıllık sadrazamlığı boyunca olağanüstü bir iş çıkaracaktı. Nitekim ilerleyen bölümlerde değineceğimiz gibi bu insanüstü çaba ve sorumluluklar aynı zamanda onun ölümüne de sebep olacaktı. Dimağı sınırları zorlayan bu adamın bedeni ne yazık ki babası kadar dayanaklı değildi.

Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, 30 Yıl Savaşları ile zayıflamış ve Fransızların tehdidi altında bulunan Habsburg İmparatorluğuna karşı yeniden fetih ve gaza siyaseti gütme niyetindeydi. Lakin bunu gerçekleştirirken hali hazırda devam eden Girit Savaşını da sonlandırma gibi bir düşüncesi yoktu. Zira Girit’in eninde sonunda düşeceğine ve Venediklilerin boyun eğeceğine emindi, bu öngörüsünde haksız çıkmayacaktı.

Romen prensliklerinden olan Erdel’in iktidarına dair Alman İmparatorluğu müdahalelerde bulunuyordu. Köprülü Mehmed Paşa döneminde üç Romen prensliği Erdel, Eflak ve Boğdan’da hâkimiyetini sağlamlaştıran ve toparlanma yaşayan Osmanlılar, bunu savaş bahanesi olarak rahatça görebilirlerdi.

1663 yılında Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, Macaristan’a doğru orduyla beraber sefere çıktı. Bu sefer sırasında Uyvar kalesinin fethi gerçekleştirildi. Sadrazam, halkın dostu olarak hareket ediyor ve kötü durumda olanlar para dağıtıyordu. Böylece bölge halkının sevgisini kazanıyordu. Bu tutumu bir savaşlık ya da göstermelik değildi. Sadrazam halk dostu tavrını ömrü boyunca sürdürecekti. 1664 yılında Avusturya üzerine ikinci bir sefere çıkan Köprülü, Saint Gotthard Manastırı önünde Alman İmparatorluğu ile yapılan büyük savaşı kaybetti. Lakin bu savaşın kaybedilmesi Sadrazamın gayesini gerçekleştirmeye engel olmayacaktı.

Köprülü, ordusunu muhafaza etmeyi başardı ve dağılmasını engelledi. Yapılan reformlar sayesinde ordu eski disiplinini kazanmış, sipahiler, yeniçeriler, Tatarlar ve vasal devletlerin birlikleri üzerinde otorite sağlanmıştı. Böylece Köprülü savaşı kaybetmesine rağmen diplomatik becerisinin de katkısıyla Osmanlı lehine olan Vasvar Barış Antlaşmasının imzalanmasını sağladı. Köprülü, yenilen bir savaş komutanı olarak değil muzaffer ve mağlubiyetten sonra bile büyük avantajlar elde edebilen yetenekli bir siyasetçi olarak Vasvar’dan ayrıldı. Artık Venedikliler ile yıllardır devam eden ve can sıkmaya başlayan Girit Savaşı’na yönelebilirdi.

Yıllardır devam eden bir savaş söz konusuydu Girit’te. Venedikliler artık daha fazla dayanamamaya başlamıştı ve savaşı idame ettiremiyorlardı. Tek umutları Haçlı kuvvetleri altında Kandiye’ye(Girit Savaşının ana odağı ve düşmesiyle savaşın kazanılacağı şehir) gelecek yardımdı. Nitekim Fransız kralının, Papa’nın ve eskiden Rodos’ta bulunurken buranın fethedilmesiyle artık Malta’da mesken tutan korsanların, şövalyelerin yardımlarına rağmen şehir düşmekten kurtulamadı. 1669 yılında Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, muzaffer bir komutan edasıyla şehre giriş yaptı. Sonunda on yıllardır süren savaş sona ermiş, Venedik ile barış sağlanmıştı.

Fazıl Ahmed Paşa’nın yeni bir savaşa, yeni bir düşmana ihtiyacı vardı. Askere meşgale bularak isyanını önlemek ve saray entrikalarının yeniden alevlenmesini engellemek için bu gerekliydi. Ayrıca her ne kadar devletin mutlak yöneticisi olsa da sonuç olarak o da sultanın bir kuluydu. IV. Mehmed’in sürekli tehditlerine maruz kalıyor ve canıyla tehdit ediliyordu. Sultan ona babasından çok farklı bir muamele gösteriyordu. IV. Mehmed için Köprülü Fazıl Ahmed sadece bir araçtı. Görevi değerli hazineler getirmek, zaferler kazanmak ve yeni eyaletler kazanmaktı. O kadar. Sultan IV. Mehmed ise bu sırada sefahat hayatını sürdürecek ve av partilerine devam edecekti. Nasıl olsa devleti onun için ve ondan çok daha iyi yöneten birisi vardı. Ayrıca devleti yönetmek ve IV. Murad gibi otoriteyi eline almaya hiç mi hiç niyeti yoktu. Hayatından ve sürdüğü sefa dolu yaşamından memnundu.

Aslında bu hadiseler Fazıl Ahmed’in lehineydi. Rüşvet yemez, dürüst bir karaktere sahip bu sadrazamın yapması gereken Sultan’a bir meşgale bulmaktı. Bu çerçevede daha önce Genç Osman’ın düzenlediği Lehistan seferini yenileme fikrini ortaya attı. 1672 yılında düzenlenen bu seferin başına IV. Mehmed bizzat geçecekti. Sefer sonunda Lehistan barışa zorlandı. Aynı yıl Bucaş Antlaşması imzalandı ve Podolya’nın(Ukrayna’da bulunan tarihi bir bölge) tamamı Osmanlılara bırakıldı. Lakin bu barış uzun sürmedi. Lehistan üzerine 1676 yılına kadar birkaç sefer daha düzenlendi. Lehistan, bu mücadelelerden mağlup çıktı ve Podolya ve Ukrayna’nın tamamından feragat etmek zorunda kaldı.

Köprülü Fazıl Ahmed Paşa henüz 42 yaşında olmasına rağmen uzun yıllardır ilgilendiği devlet yönetimi ve sorunlar onun vücudunu erkenden iflas ettirmişti. Ayrıca sadece devletin sorunlarıyla değil sultanın kaprisleri de bu durumda etkiliydi. Onu devamlı canıyla tehdit etmesi, sergilediği dâhiyane yönetime rağmen bir türlü tatmin olmaması sadrazamı sürekli endişeli bir ruh haline sürüklüyordu. Nitekim bu büyük devlet adamı, henüz 42 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın Kişiliği Ve Arkasında Bıraktığı Miras
Köprülü Fazıl Ahmed, dürüst bir kişiliği sahipti. Rüşvet yemez, kendisine gönderilen hediyeleri ordunun ve halkın masrafları için hazineye aktarırdı. Dâhiyane bir zekâsı vardı. 15 yıl boyunca sürdürdüğü sadrazamlık görevi boyunca Lehistan’dan Venediklilere Alman İmparatorluğundan Rus Çarlığına akla gelebilecek tüm düşman devletleriyle mücadele etmiş ve bunda başarılı olmuştu. Ayrıca tek yaptığı av partileri düzenlemek olan, devlet işlerinden anlamayan Sultanın pervasız tutumlarıyla da baş etmek zorundaydı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi zaman zaman saray entrikalarını da bastırmak zorunda kalıyordu. Kısacası hayatı hem sarayda hem de saray dışında mücadeleler ile geçmişti.

Arkasında çok büyük bir miras bırakmıştı. Bahsettiğim miras mal mülk değil, uzun süre sonra düzene kavuşmuş olan İmparatorluk mirası. Osmanlı ordusunda büyük reformlar gerçekleştirmişti. Ordunun disiplinini ve itaat etmesini sağlamıştı. Askerlerin maaşları artık tam zamanında ödeniyor, birlikler iyi besleniyor ve tüm teçhizatları kaliteli malzemelerden yapılıyordu. Yeniçerilerin ve Kapıkulu Sipahilerinin zorbalıkları engellenmiş, İstanbul halkı rahat bir nefes almıştı. Ayrıca Sadrazam, sefere çıktığı zaman bölge insanıyla iyi geçiniyor, etrafı yakıp yıkmamaya ve köylülere zarar vermemeye dikkat ediyordu. Donanma da Venedik donanması ile aynı seviyeye getirilmese bile Girit Savaşında görüldüğü gibi önemli başarılar kazanacak hale gelmişti.

Sadrazam hazineyi doldurmak için de elinden geleni yapmıştı. Kendisine gönderilen hediyeleri eritip sikke haline getiriyor, Sultana gönderilen hediyeler için de aynı işlemi uyguluyordu. Vasal devletlerden alınan vergileri arttırıyor, IV. Mehmed’in idamına hükmettiği paşaların mirasını hazineye aktarıyordu. Lakin tüm bunlara rağmen saray efradının lüks düşkünlüğü ve savaş masrafları neticesinde kaynaklar git gide tükeniyordu. Bir dâhinin bile yapabilecekleri bu kadardı.

Toparlamak gerekirse bu dâhi ve aynı zamanda dürüst adam, 15 sene boyunca İmparatorluğu mümkün olabilecek en iyi şekilde yönetmiştir. Sergilediği bu yönetim sadece dönemi için değil günümüz için de bir örnek teşkil etmektedir. Ne rüşvet bataklığına batmış ne halkına kötü davranmış ne de düşmanlarını aşağılamıştır. Kendisini tamamen devlet yönetimine vermiş, lüks ve sefahat düşkünlüğünün kurbanı olmamıştır. Devleti yönetirken de savaş meydanlarında kazandığı zaferleri politik dehasıyla süslemiş ayrıca savaşta mağlup gelse bile masadan galip çıkmıştır. Tüm bu çabalarının ve olağanüstü yaşamının sonucunda ise 42 yaşında vefat etmiştir. Yıllardır süren devlet meselelerini ve IV. Mehmed’in ölüm tehditlerini vücudu daha fazla kaldıramamıştır.

Köprülünün vefatının ardından İmparatorluk yerini dolduramamıştır. Halefi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Köprülü’nün dengi bir sadrazamlık görevi yürütememiştir. Nitekim 1683 yılında yaşanan Viyana Bozgunu ile İmparatorluk geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir.

Son olarak yazımı hazırlarken ana kaynak olarak Rumen tarihçi Nicolae Iorga’nın 5 ciltlik objektif, aynı zamanda da akademik açıdan oldukça doyurucu olan ”Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” eserinden faydalandım. Osmanlı tarihine merakı olan herkesin kesinlikle okuması gereken bir yapıt olduğunu belirterek yazımı sonlandırıyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, sağlıkla kalın!

Kapak Görseli:”Print | British Museum”. 2020. The British Museum. https://www.britishmuseum.org/collection/object/P_O-3-221.
(Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın Portresi.)

Görsel 1:”Köprülü Mehmed Paşa “. 1583. Biyografya.Com. https://www.biyografya.com/biyografi/7464

-Ali Fuat Çalık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir