Gelişmişlik İndeksi Ve Hukuk İlişkisi Perspektifinden Türkiye

/ / HUKUK
Giriş

Çoğumuz hukuk, adalet, eşitlik ve buna benzer kelimeleri sürekli duyarız. Ülkelerin temel problemlerinin bu kavramlara dayandığını, yargının bağımsızlığının sağlanması gerektiğini, hukuk devleti olma yolunda adımlar atılmasının önemini birbirimize anlatır dururuz. Realitede ise bu soyut kavramların özünde yatanlar neredeyse hiçbir zaman gerçekleştirilmez, belki de gerçekleştirilemez.

Bu yazımda hukuk ve gelişmemiş devlet kavramlarını, gelişmemiş devletlerde hukukun durumunu, bu devletlerdeki hukuk anlayışını inceleyeceğim. Aynı zamanda Türkiye’nin tüm bu kavramlar çerçevesinde hukukla olan ilişkisini irdeleyecek, hukuk sistemindeki sorunlar ve hukukun Türkiye’deki geleceği üzerine yorumlarda bulunacağım. Başlayalım.

Hukuk ve Gelişmemiş Devlet Kavramları

Hukuk, pek çok kitapta pek çok şekilde tanımlanmıştır. Kimileri onu modern çağın yeni tanrısı olarak görmüş, kimileri ise devletin proleter üzerindeki tahakküm aracı. Yapılan tüm bu tanımlar hukukun salt, kesin bir anlamının mevcut olmadığını bize göstermekte. Zira hukukun keskin bir şekilde tanımlanamayacak kadar karmaşık bir kavram olduğu aşikâr. Mevzuatta yazandan ibarettir de diyebilirsiniz, hukukun bir ruhunun ve belli evrensel ilkelerinin olduğunu da iddia edebilirsiniz.

Şahsen hukuk; her toplumun kendi yapısına göre dizayn ettiği, evrenselliğinin hiçbir zaman tamamen sağlanamadığı bir kavramdır. Az çok evrenselleştiği iddia edilen temel normlar -hırsızlık yapma, insan öldürme- mevcuttur. Lakin hukuk kuralların bir bütün çerçevesinde gerçekten bir norm, bir normal hâline gelebilmesi için sosyolojik boyut büyük önem taşır. Kanunlaştırma hareketleriyle moderniteye ya da ideal hukuk düzenine ayak uydurulabilir ama hukukun bir ülkede tam anlamıyla tesis edilebilmesi için o kanunlaştırma faaliyetlerinin toplum tarafından benimsenmesi, hukukun uygulanmasını sağlamakta en etkin silahlardan olan yaptırım mercilerinin saygı görmesi gerekir. Toparlamak gerekirse hukuk; içinde bulunduğu toplumun yapısından etkilenen, o toplumda var olan kurallarla şekil bulan, realitede yaptırım mercilerinin tehdidi yerine kendiliğinden uygulanabilmesi için büyük toplumsal değişiklikler gerektiren, aksi takdirde ise sadece kâğıt üzerinde yazılı kalan kurallar bütünüdür.

Muhtemelen benim görüşüm de bir hukuk okulu tanımlamasına yakınlık gösteriyordur. Pozitif, doğal, realist ya da diğer pek çok hukuk okulunun doktrinsel tartışmalarını irdelemeye gerek yok, onu bir başka yazıya bırakalım ve gelişmemiş devlet kavramından ne anladığımıza bir göz atalım.

Gelişmemiş devlet; insani gelişmişlik endeksi bakımından belli bir çıtayı aş(a)mayan, tarihsel anlamda genel olarak bir merkezi devlet yapısına sahip ol(a)mayan, merkezi devlet yapısı olsa bile kurumsal yapılara sahip ol(a)mayan, endüstriyel ve sanayi üretimi düşük, hukuk devleti ideasının pratikte uygulan(a)madığı, moderniteye ayak uydur(a)mamış devletlerdir. Örnek olarak Sahra Altı Afrika ülkeleri, Arap Baharı sonrası yaşadığı krizlerle Orta Doğu ve Kuzey Afrika devletleri, çeşitli Latin Amerika ve Asya ülkeleri verilebilir.

Gelişmemiş devlet ve hukuk kavramlarını kısaca bu şekilde tanımlamak mümkün. Şimdi gelin gelişmemiş devlet ve hukuk ilişkisini inceleyerek devam edelim. Lakin belirtmem gerekiyor ki burada gelişmemiş devletlerde hukukun durumunu inceleyeceğiz. Bu devletlerin neden gelişmemiş olarak nitelendirildiğinden genel olarak bahsetsek de detaylı olarak irdelemeyeceğiz.

Gelişmemiş Devletler ve Hukuk

Gelişmemiş devletlerde hukuk, acınası denilebilecek bir konumdadır. Yargı mensupları bağımsız hareket edemez, bağımsız hareket ettikleri zamanda ise bunun bedelini bir şekilde ödemek durumunda kalırlar. Oturmuş kurumsal yapılar yoktur, kanunlarda ‘‘adalet, eşitlik, özgürlük’’ kelimeleri bolca geçse de bunlar sadece kâğıt üzerinde kalmaktadır. 4-5 senede bir hukuk paketleri açıklanır, reformlar yapılacağı iddia edilir lakin bunlar da sadece söylem olarak kalır. 20-30 yılda, hatta daha da az zaman dilimlerinde gerçekleşen askeri müdahaleler nedeniyle sürekli bir kurucu iktidar ya da olağanüstü hâl süreci yaşanır. Herkes hukukun koruyucusu olduğunu iddia eder ama o hukuk bir türlü korun(a)maz. Sivil yaşam sürekli sekteye uğrar, demokrasi sadece 5-10 yılda bir, insanların önüne koyulan sandıklara statükoda hiçbir değişiklik yaratmayacak oylarını atmalarından ibarettir, bazı ülkelerde bu bile mümkün değildir.

Gelişmemiş ülkelerde hukukun tekliği de söz konusu değildir. Genellikle ülkede mafyalar, çeteler, örgütler ya da başka illegal oluşumlar kendi hukuklarını yaratır. Kendi adalet mekanizmaları ve kendi cezalandırma araçları vardır. Locke’un ve daha nice düşünürün tek cezalandırma merci olarak gördüğü devlet, bu konudaki tekelliğini yitirmiştir. Toplumda korku iklimi hâkimdir, insanlar güvensizlik hisseder. Kimin ne zaman hayatını kaybedeceği, hayatını kaybetse bile sorumluların hak ettikleri cezaları alıp alamayacağı şüphelidir.

Bu tarz ülkelerde hukuk araçsallaşmıştır. İllegal oluşumlar az önce bahsettiğimiz gibi kendi hukuklarını uygularken legal(!) oluşumlar ve belli zenginliğe, toplumsal karizma ve statüye sahip insanlar ise hukuku araçsallaştırırlar. Kendi amaçları, kârları ve faydaları için hukuksal düzenlemeleri yürürlüğe koyar, onlara legal bir görünüm verirler. Pek çok bildiri ile ilan edilen eşitlik ve adalet sözcüklerini sadece birtakım klikler için uygularlar.

Son ve en önemli nokta ise gelişmemiş ülkelerde toplum da hukuku benimsememiştir. Toplumun uyguladığı kurallar ile hukuk denilen kavram farklılık gösterir. Kanunda yazana riayet edilmez çünkü riayet etmek için bir sebep görülmez. Cezalandırma aracı devlet değildir, hukuk denilen kavram çatısı altında koyulan kurallar onlara yabancıdır. Yani görüldüğü üzere gelişmemiş ülkelerde üzerine en çok konuşulan, tesis edileceği en çok iddia edilen kavram olan hukuk, hiçbir zaman kâğıt üzerinde tanımlanmış olmaktan öteye gidemez.

Peki Türkiye gelişmişlik ve hukuk açısından nasıl bir konumda yer alıyor?

Bir Türlü Gelişmek İstemeyen Devlet: Türkiye

Türkiye, on yıllardır ‘‘gelişmekte olan’’ devlet kategorisinde yer almakta. Bu nitelendirmeyi o kadar çok kez duyduk ki artık toplum tarafından da kanıksanmış hâle geldi. Gelişmemiş bir devlet olarak nitelendirilemeyiz açıkçası. Yaklaşık 200-250 yıla dayanan bir modernleşme serüvenimiz, az çok güçlü bir merkezi devletimiz ve çağa ayak uydurmak adına atılmış pek çok önemli adımımız var. Kanunlaştırma faaliyetlerimiz de en azından içerik açısından iyi olarak değerlendirilebilir. Lakin on yıllardır aynı statükoda kısılıp kalmak, gelişmiş ülke olma niyetimizin varlığına dair de şüpheler uyandırıyor. Ülkemiz yeni bir kategori yaratmış olabilir: Bir Türlü Gelişmek İstemeyen Devlet.

Hukukun amacına ulaşabilmesi ve bir ülkeden hukuk devleti yaratılabilmesi için sağlanması gereken temel koşullar vardır. Yukarıda bunların en temel olanlarından gelişmemiş devlet-hukuk ilişkisini aktarırken bahsetmeye çalıştık. Şimdi sizlerle bu koşullar açısından Türkiye’yi değerlendirelim ve kararımızı verelim.

İnceleyeceğimiz koşullardan ilki yargının bağımsızlığıdır. Bir ülkede savcılar korkmadan dava açmalı, yürütme organının üyeleri yargıya müdahale etmemeli, yargının kararları halkta tepkiye yol açmamalı ve şüphe yaratmamalıdır. Statükoya baktığımız zaman insanlar sosyal medya üzerinden adalet aramakta, yargı üyeleri rahatça soruşturma açamamakta, yürütme üyeleri sık sık yargının bağımsızlığına müdahale etmektedir. Bu koşulun sağlanamadığı ortada.

İkinci koşulumuz ise hukukun tekliği ve hukuk kurallarının herkese aynı ölçüde uygulanması, araçsallaşmamasıdır. Hukuk, diğer toplumsal kurallardan devletin yaptırım gücüne sahip olması ve devletin bu tekeli sadece hukuk kurallarına dayanarak kullanması çerçevesinde ayrılır. En azından olması gereken budur. Bir ülkede hukukun tekliği mevcutsa hukuk herkese karşı adil olarak işler, farklı güç odakları kendi hukuk sistemlerini yaratamaz. Türkiye’de ise özellikle pandemi döneminde yaşananlar bu koşulun da sağlanamadığını açıkça göstermektedir. Ayrıca hâlâ kendi hukuk sistemini yaratmaya çalışan illegal oluşumların etkisi bir türlü kırılamamıştır. Merkezi devlet otoritesinin yok sayılacak durumda olduğu Venezuela, Kolombiya gibi ülkelerdeki kaotik ortamla bir tutulacak seviyede değiliz elbette. Lakin yine özellikle son zamanlarda yaşananlar, illegal örgütlerin güç tekelinin kırılamadığı sorununu gün yüzüne sermektedir. Ayrıca zaman zaman hukukun saygınlığını ve tekliğini yitirerek bazı statü sahipleri tarafından illegali legale çevirme konusunda bir araç durumuna geldiği de maalesef görülmektedir.

Bir diğer koşul ise halkın hukuk devleti anlayışına sahip çıkma isteğidir. Hukuk, özellikle modernite çatısı altında yaşanan gelişmelerle birlikte dini ve örfi kuralların yerini almıştır. Geleneksel toplum yapılarının bozulması ve modern toplumların ortaya çıkışıyla beraber bir nevi o karmaşık mozaiği bir arada tutan kavram hâline gelmiştir. Modern toplumlarda hukuka sahip çıkılır, saygı duyulur ve yargı kararları kabul görür. Olması gereken budur. Türkiye’de ise moderniteye geçiş bir türlü sağlanamamıştır. Elbette Batı Avrupa ya da Kuzey Amerika ülkelerinde de hâlâ geleneksel yapıya sahip olarak yaşayan insanlar mevcuttur. Lakin Türkiye’de bu, bir hayli yüksek seviyededir. İnsanlar hukuk kavramını sorgulamakta, yürürlüğe sokulan uluslararası sözleşmeleri örflerine ve dinlerine aykırı görerek kaldırtmakta, yasama organı tarafından kabul edilen kanunları yanlış olarak değerlendirmektedir. Toplumsal açıdan bir sıkıntının bulunduğu ortada. Hukuk ve hukuk devleti kavramı ülkemizde ne yazık ki bir türlü benimsenememiştir.

Yukarıda da belirttiğim gibi, bu koşulları arttırmak mümkün. Muhtemelen üzerine sayfalarca kritikte bulunabilirim. Lakin yoğun incelemelere girmeden, son bir konu başlığı ile yazımızı toparlayalım ve sonlandıralım.

Sonuç

Toparlamak gerekirse, Türkiye’nin ne gelişmemiş bir ülke kadar kötü durumda ne de hâlâ gelişmiş ülke konumunda olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’den bir hukuk devleti ortaya çıkarabilmek için çözmemiz gereken pek çok problem, kat etmemiz gereken uzun bir yol var. Bunu yukarıda da az çok ifade ettim.

Şahsen, hukuku restore edebilecek düzeyde akademisyenlere, yargı mensuplarına sahibiz. Ayrıca halk olarak da önemli gelişim adımları atmaktayız. Önemli sorgulamalarda bulunuyor, hukukun üstünlüğünün ne kadar önemli olduğunu yaşayarak anlıyor ve en mühimi ise toplum olarak hukuku benimsemeye başlıyoruz. Hukukun benimsenmesi demek hukuk devletinin inşası demektir. Hukuk devletinin inşası ise döngüyü kırıp bir türlü gelişmek istemeyen devlet konumundan çıkmak ve gelişmiş olarak nitelendirilebilmek anlamına gelir.

Bazılarınız az önceki değerlendirmelerimin ardından biraz pozitif yaklaştığımı düşünebilir. Elbette hemen gelişmiş devlet konumuna gelmemiz ya da bir hukuk devleti yaratmamız mümkün değil. Restore edilmesi, kurumsal yapıya oturtulması hatta belki de baştan aşağıya inşa edilmesi gereken pek çok husus var. Lakin bana sorarsanız zayıf da olsa bir umut ışığı bulunuyor. O ışığı kaybetmeyelim. Çünkü kaybedersek muhtemelen gömüleceğimiz karanlıkta sonsuza kadar kalacağız.

Kapak Görseli: ” Lady Of Justice Peeking, Cliparts & Cartoons – Jing.Fm”. 2021. Jing.Fm. https://www.jing.fm/iclip/iiTxwmb_lady-of-justice-peeking/.

Ali Fuat ÇALIK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir