İnsan Üzerinde Yapılan Deneyler Ve Hukuk

/ / HUKUK
Giriş

İnsanın ”varoluş” u ile birlikte ”hastalıkları” ortaya çıkmış, bu hastalıklarla başa çıkabilmek için de çeşitli yollar aranmıştır. Hastalığı önleme, tedavi etme ve insanların yaşam sürelerini uzatma yolunda tıp dünyasında, geçmişten günümüze sayısız deney yapılmıştır. Bu deneylerin önemli bir kısmı insan üzerinde yapılmıştır. İnsan üzerinde deney, bilimsel araştırma amacıyla bir ilacın veya tıbbi bir yöntemin iyileştirme amacına yönelik olmadan, insanlar üzerinde denenerek etkililiğinin saptanması olarak tanımlanabilir. Daha basit bir tanımla insan üzerinde deney, bir maddenin ya da durumun bireyi ne şekilde etkileyeceğini öğrenmek için onun üzerinde gerçekleştirilen her türlü davranıştır.

Tarih boyunca birçok insanlık dışı deney kayıtlara geçti. Pek çoğu “bilim” adına yapılan bu deneylerde işe yarayacak bilgiler elde edebilmek için insanlar üzerinde etik olmayan yöntemler denendi. Türk hukukunda, insan üzerinde deney suçunun düzenlenmesine geçmeden, tarihte insanlık suçu olarak işlenen deneylerin birkaçına yazımda yer vermenin, konunun önemi ve insanın içindeki kötülüğün sınırsızlığını göstermek açısından gerekli olduğunu düşünüyorum.

Nazi Dönemi Deneyleri

II. Dünya Savaşı sırasında bazı Alman bilim adamları, toplama kamplarındaki birçok esir üzerinde onların rızası olmaksızın deneyler yapmışlardır ve bu deneylerin sonucunda denek olarak kullanılan insanlar ya hayatlarını kaybetmişler ya da sakat kalmışlardır. Yapılan bazı deneylere daha detaylı bakalım.

Ölüm Meleği Dr. Joseh Mengele Deneyleri: İnsanlık tarihinde ”korkunç deneyler” denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri Dr. Mengele olur. Auschwitz toplama kampında, insanlar üzerinde yaptığı deneylerle ”ölüm meleği” olarak tarihe geçmiş, Nazi Almanya’sı döneminde doktor olan Josef Mengele, yaklaşık iki milyon insanın ölümünden sorumlu tutulmaktadır. Çocuklar üzerinde basınç testi, hadım etme, karşı direnç, ilaç testi, ikizleri kullanılarak göz rengi değiştirmek, kısırlaştırma projeleri, Alman askerler için dayanıklı malzemeler geliştirmek amacıyla mahkûmları saatlerce buzlu su tanklarının içinde tutma çalışmaları Dr. Mengele’nin yaptığı deneylerin sadece bir kısmıdır.

Dr. Henry Cotton Deneyi: Deliliğin vücut parçalarında gizli olduğuna inanan psikiyatrist, hastalarını tedavi etmek için diş, bademcik ve hatta bazı iç organları çıkarmayı denedi. Hiçbirinin rızasını almadığı hastalarından 49’u bu inanış uğruna öldü.

Dr. Walter Jones: Genelde kirli içme suları ve pis yiyeceklerle bulaşan bir hastalık olan tifo hastalığı için hastaların üzerine kaynar su dökmenin iyileştirici olduğunu savundu. Bu savunmasını kanıtlamak amacıyla Dr. Walter, her dört saatte bir tifo hastalarının üstüne kaynar su döktürdü. Yapılan uygulama, hastalara ölümden başka bir şey getirmedi.

Nazi Almanya’sı doktorları tarafından denek olarak kullanılan esirler değersiz birer kobay olarak görülmüşler ve üzerilerinde insanlık dışı yöntemlerle deneyler yapmışlardır. Saydığım isimler ve yapılan deneyler, Nazi döneminde yapılan sayısız uygulamaların sadece küçük bir kısmını kapsamakta. Nazilerin yaptıkları deney çalışmalarının tamamı maalesef hiçbir zaman bilinemeyecek. Çünkü söylenen o ki kamyonlar dolusu evrak Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde, Doktor Otmar von Verschuer tarafından yok edildi.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında da benzer şekilde insanlar üzerinde deneyler gerçekleştirilmiştir. Nazi deneyleri kadar usulsüz olan bu araştırmaların meşhur örneklerinden biri de 1932–1972 yılları arasında ABD’de sifilisin doğal seyrini izlemek amacıyla onam alınmaksızın Afro-Amerikanlar üzerinde gerçekleştirilmiş olan Tuskegee sifilis deneyidir (1932-1972).

Frengi(sifiliz), yıllarca vücutta kalabilen ve bir anda tüm organları çökertebilecek özelliğe sahip bakteriyel bir enfeksiyondur. Frengi hastalığına çare bulmak için 1932 yılında ABD’nin Alabama eyaletinde Tuskegee adı verilen bir kasabada ABD Sağlık Servisi tarafından bir klinik kuruldu. Doktorların ”Frengiyi antibiyotikle çözebilir miyiz?” sorusunu kendilerine sormaları üzerine 1932 yılında gerçekleşen bir deney başladı. ABD Sağlık Servisi, bölgedeki maddi durumu olmayan frengi hastalarını tedavi edeceklerini açıkladılar. Ücretsiz tedavi adı altında, Tuskegee’deki yaklaşık 400 Afrika kökenli Amerikalı yoksul çiftçi denek olacaklarından habersizce kliniğe geldi ve çalışmalar başlamış oldu.

1947 yılında frengi hastalığının tedavisi olarak penisilin bulunmuş ve 1950 yıllarında da yaygın bir şekilde kullanılmasına rağmen Tuskegee’de bulunan klinikteki hastalara asla uygulanmamış ve gözlem yapılmaya devam edilmiştir. Çünkü deneyin amacı tedavi edilmemiş frengi hastalığının başlangıcından ölüme kadar olan doğal sürecini izlemek ve ölüm sonrası da otopsi yapmaktı. Çalışma 1972’de bittiğinde penisilinin frenginin tedavisinde kesin etkisinin olduğunun gösterilmesi üzerinden 20 yıl geçmişti. Oysa Tuskegee Çalışmasında araştırmaya dahil edilen 400 hastanın hiçbirisine penisilin uygulanmamış ve deney adı altında uzun yıllar acı çekerek ölmelerine sebep olunmuştu.

İnsan üzerine yapılan deneyler fiziksel olabileceği gibi yıkıcı etkileri olan psikolojik deneyler de söz konusu olmaktadır. Psikolojik deney denildiğinde akla ilk gelenlerden olan, yetim çocuklar üzerinde yapılan ve çocukların ömürleri boyunca izlerini taşıdığı için ”canavar deneyi” olarak adlandırılan deneydir.

Canavar Deneyi

Dr. Wendell Johnson ve Mary Tudor, kekelemenin öğrenilen bir davranış olup olmadığını görmek için 1939 yılında ABD’nin Iowa eyaletinde 22 yetim çocuk üzerinde kekemelikle ilgili bir deney yapmaya karar verdiler. Dr. Johnson, ”Çocuklara kekeme oldukları söylenirse çocuklar kekeme olmasa bile kekeme olur.” şeklindeki düşüncesini bilim etiğine aykırı bir şekilde kanıtlamaya çalışıyordu. Çocukların ve yetimhane görevlilerinin haberi olmadan yürütülen deneyde, deneyi yapanlar 22 yetim çocuğu iki gruba ayırdılar. İlk grupta olan 12 çocuğa, olumlu konuşma terapisi uyguladılar ve konuşmalarının ne kadar akıcı ne kadar güzel olduğunu övüp durdular. Diğer grupta bulunan çocuklara ise olumsuz konuşma terapisi uygulayıp çok kötü konuştuklarını, hepsinin birer kekeme olduğunu ve yaşamları boyunca kekeme kalacaklarını söyleyerek sürekli azarladılar. Psikolojik şiddete maruz kalan bu çocukların neredeyse tamamında ciddi boyutlarda konuşma bozuklukları ve anksiyete atakları gözlenmeye başlandı. Hiçbir etik kurala uyulmadan yapılan deneyde olumsuz geri bildirim alan çocuklar, bu deneyin yıkıcı etkilerini ömürleri boyunca atlatamadılar.

Türk Hukuk Mevzuatında İnsan Üzerinde Deney Suçu

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda tıbbi deneylere 17. maddede değinilmektedir. Anayasa m. 17/2’de “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü yer almaktadır. Gerek Anayasanın 17/2. maddesiyle gerek yazının devamında anlatacağım TCK madde 90’da düzenlenen “insan üzerinde deney suçu” ile korunmak istenen hukuki değer, vücut dokunulmazlığı, insan hayatı ve sağlığıdır.

Yukarıda verilen örneklerden Nazilerin döneminde yapılan deneyler insanlığa karşı işlenen deney suçlarının en önemli örneklerini oluşturmaktadır. Hukukumuza baktığımızda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 77. maddesinin e bendinde ”siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimini bir plan doğrultusunda sistemli olarak bilimsel deneylere tabi kılma” suç kabul edilmiş ve yasaklanmıştır.

Ülkemizde 2005 yılına kadar insan üzerine deneye ilişkin açık bir ceza hukuku normu bulunmamaktaydı. İlk defa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen insan üzerinde deney suçu, TCK’nın 90. maddesinde kapsamlı olarak düzenlenmiştir. İnsan üzerinde bilimsel deney yapılması, prensip itibarıyla suç olarak tanımlansa da gerekli şartlar sağlandığında hukuka aykırılığı ortadan kalkmaktadır (TCK 90/2). Şimdi TCK m. 90’a daha detaylı bakalım.

TCK m.90/1’de yer verilen, insan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Bunlar TCK m.90/2’de yazılmıştır.

İlki, deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olmasıdır. İkincisi, deneyin öncelikle insanlar dışındaki, deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde deneylerin yapılmış olmasıdır. Üçüncüsü, insan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, yeterli olmaması ve ulaşılmak istenen hedef bakımından insan üzerinde de yapılmasını gerekli olması gerekmektedir. Dördüncüsü, deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmamasıdır. Beşincisi, deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmamasıdır. Altıncısı, deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basmasıdır. Son olarak ise, deneyin hukuken geçerli rızaya dayanması gerekir. Hukuken geçerli olabilmesi için, açıklanan rızanın, deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve deneyi yapan kişilerin bir menfaat beklentisi olmadan yapılması gerekmektedir. Bu şartların herhangi biri bile gerçekleşmezse TCK m.90 uyarınca insan üzerinde deney yapma suçu oluşur.

Canavar deneyinde çocukların ve ailesinin onamının ne kadar önemli olduğunu görmüştük. TCK m. 90/3‘te, çocuk üzerine deney yapılması halinde, belirtilen şartlara ilave olarak başka şartların da varlığı gerekmektedir. Bunlardan ilki, yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılmasıdır. İkincisi, rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınmasıdır. Üçüncüsü, deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunmasıdır. Belirtilen koşulların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin bir denetimi gerekli kıldığı ortadadır.

İnsan üzerine deney suçunun faili herkes olabilmektedir. Bu suç, özgü bir suç değildir. Bu nedenle suçu işlemek adına herhangi bir özellik taşıma gerekliliği bulunmamaktadır. Ayrıca deneye maruz kalan her gerçek kişi, bu suçun mağduru olabilmektedir.

Yazımda geçen Tusgekee frengi deneyindeki frengi hastalarına rızaları olmadan, penisilin tedavisi bulunmasına rağmen uygulanmamış ve deneye devam edilmişti. Bu uygulama TCK’da ”Hastalar üzerinde rızaya aykırı tedavi amaçlı deneme suçu” olarak 90/4’te yer almaktadır. Madde uyarınca tedavinin hukuka uygun olması, hastanın iyileşmesi için başka çözüm yollarının olmaması ve bilimsel yöntemlere uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere mevcut bir tedavi yöntemi varsa hasta üzerinde deneme yapmak suç teşkil edecektir.

TCK 90/5’te yer alan hükme göre, insan üzerinde bilimsel deney yapan kişinin, deney sonucu hastayı (mağduru) yaralaması veya öldürmesi halinde burada deney suçu hükümlerine göre değil daha ağır cezalar öngören kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin genel hükümlere göre ceza alacaktır.

Sonuç

Nazi Almanya’sında insanlar üzerinde yapılan veya sonraki yıllarda Tuskegee sifilis ve günümüze kadar yapılan deneylerde denek olarak kullanılan insanların uğradığı maddi manevi zararlar önemli bir soruna işaret etmektedir. Hukuk ve etik dışı deneyler genellikle hastalar, mahkûmlar, göçmenler, çocuklar, akıl hastaları üzerinde yapılmaktadır. Bir ülkenin kanunlarında bu etik dışı deneylerin suç sayılması yeterli değildir. Aynı zamanda hukuk devletinin, toplumsal olarak güçsüz ve dezavantajlı bu insanlar üzerinde yapılan deney ve araştırmaları etkili bir şekilde denetlemesi gerekir. Geçmişte yaşanan bu insanlık dışı deneylerin günümüzde tekrar yaşanmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Ulusal mevzuatımızda ”insan üzerinde deney” yapmak kural olarak suç sayılmıştır. Ancak TCK madde 90’da belirtilen şartların tamamının sağlanması durumunda hukuka aykırılık ortadan kalkacaktır. Yazımda da belirttiğim şartlardan herhangi birinin yokluğunda yapılan deney, insan üzerinde deney yapma suçunu teşkil edecek ve bu kapsamda cezalandırılacaktır.

Metin Kaynakçası

1-ERTİN Hakan, İnsan Üzerindeki Deneyler ve İlgili Etik– Yasal Metinler, Anadolu Kliniği Dergisi, Eylül 2016; Cilt 21, Sayı 3, s:223-234.

2-BAYINDIR Sinan, İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Suçları (TCK. m. 90), Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 24, Sayı 1, Haziran 2018, ss.77-121.

3-AYGÖRMEZ UĞURLUBAY Gülsün, İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Suçuna İlişkin Bazı Tespitler, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Özel Sayı Cilt:1 Yıl 2015, ss.165-206.

4-ERMAN Barış, İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Suçları, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, 2016, ss.1-45.

5-ALAN Esra, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda İnsan Üzerinde Deney Suçu (TCK. Madde 90), T.C İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku, Ağustos, 2008.

Görsel Kaynakçası

Kapak Görseli: Pinterest. 2021. Pinterest. https://tr.pinterest.com/pin/754493743822861428/feedback/?invite_code=5cfff6ba9faa4d0bb549fbb7a5b44e0

Görsel 1: 2021. Seyler.Ekstat.Com. https://seyler.ekstat.com/img/max/800/9/9fJbdJW8vuFjn5nq-636386529038743491.jpg

Görsel 2: Pinterest. 2021. Pinterest. https://tr.pinterest.com/pin/754493743822861249/feedback/?invite_code=4ac3335eca0d462db0012073e

Görsel 3:  2021. Google.Com. https://images.app.goo.gl/zKH562wzma9XQfag9

Cannur Sude ÇOBANOĞLU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir