Entel, Dantel, Entelektüel

/ / FELSEFE

Entelektüel, entelektüel olma günümüzde halen toplumda kendi çevresi içinde değer verilen kavramlar olmanın yanı sıra halk arasında fazla kasıntı, bazen boş işlerle uğraşma -deyim yerindeyse entel dantel işler oluyor bunlar- olarak algılanılan kavramlardır. Aslında halk arasında algılanılan olumsuz düşünceler, entelektüel kavramının ilk ortaya çıkış zamanlarındaki değerlendirilişten çok da farklı değildir.

İlk olarak Dreyfus Olayı ile birlikte literatürde kendine yer eden entelektüel kavramı çok olumlu karşılanmamıştır. Olay 1890’lı yıllar Fransa’sında Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un delil yetersizliğine rağmen casuslukla suçlanıp mahkûm edilmesiyle başlar. Daha sonra ortaya çıkan delillerle masum olduğu anlaşılan Dreyfus serbest bırakılır. Bunun üzerine Emile Zola “Suçluyorum” başlıklı bir yazı ile genelkurmay başkanını ve diğer yüksek rütbeli subayları görevi kötüye kullanma ve kamuoyunu yanıltmakla suçlar. Emile Zola’nın L’Aurore gazetesinde cumhurbaşkanına açık olarak yayımladığı bu mektubu Fransa’da büyük ses getirir. Daha sonra birçok yazar ve bilim adamı da Dreyfus’u destekleyen bir bildiri imzalarlar. Sağcı basın ise bu bildiriyi “entelektüeller bildirisi” olarak adlandırarak eleştirir (Timur, 2008: 236).

Entelektüel kavramı Fransa’da bu şekilde doğduktan sonra kavramın olumlu bir anlama gelmesi ancak belli bir süre geçtikten sonra gelmiştir. Almanya’da ise bu kavramın olumlu bir anlama gelmesi Fransa’dan çok daha uzun sürüp Nazizm’in çöküşüne kadar olumlu bir değer olarak benimsenmemiştir (Timur, 2008: 236).  Ortaya çıkışı yakın bir zamana dayanan entelektüel kelimesinin kökü ise Latince anlamak, kavramak anlamlarına gelen “intellectus” kelimesinden gelmektedir.

Entelektüel kavramının olumlu bir değer olarak benimsenmesi, entelektüelin içinden çıktığı sınıf, entelektüelin hâkim ideoloji karşısındaki konumu, hakikat karşısındaki yeri ve ona sahipliği gibi bazı konuları masaya yatırmayı gerektirir. İlk olarak entelektüelin hâkim ideoloji karşısındaki konumunun onun olumlu bir değer olarak benimsenmesinde önemi su götürmez bir gerçektir. Çünkü dünden bugüne kavramın akıllarda canlandırdığı klasik tanımından sonraki farklılaşan anlamlarına kadar varlığını devam ettiren özellikleri bu noktayı göz ardı edilemeyecek derecede önümüze koyar: Entelektüel her zaman aykırı olmuştur. Entelektüel sorgulama ve hakikati görebilme yetisine sahiptir ve bu gördüğü hakikat karşısında doğruyu-yanlışı ve birçok kavramı yeniden belirlemesiyle, adalete olan hassaslığı ile gerçekleştirdiği hareketler ile otorite ve güç sahibine karşıdır. Hakikat entelektüel için bir dert olur. Entelektüel, “… otoritenin belirlediği statükoya değil yeniliğe ve deneye duyarlı olmak demektir. Sürgün soylu entelektüel cüret ve küstahlığa açıktır, alışılmışın mantığına değil, değişimi ve hareket hâlinde olmayı temsil eder, yerinde saymayı değil” (Said, 2020: 74).

İşte entelektüelin vazgeçilmez olan bu özelliği onun tam anlamıyla benimsenmesine, kabullenilmesine engel olur. Entelektüelin hitap ettiği kesim kendisi gibi entelektüeller olmadığı için tartışma ve yargıda bulunma konularında karşısındaki izleyici kitlesini memnun etme zorunluluğu hissedebilir (Said, 2020: 78). Said hayır diyen, toplumlarıyla yıldızı barışmayan çünkü toplumun mevcut haline karşı bir uyumsuzluk hisseden entelektüeli sürgün olan bireyler olarak nitelendirir. Sürgünü ise şöyle açıklar:

“Sürgün, her zaman bir marjinal olacağınız ve önceden belirlenmiş bir yolu izleyemediğiniz için bir entelektüel olarak yaptığınız her şeyi kendi kendinize yapmanız gerektiği anlamına gelir.” (Said, 2020: 72)

Karşı çıktığı fikirlerin savunucuları tarafından zaten dışlanan entelektüel hakikat bilincinde olmayanlara farklı bakış açılarla gittiğinde de kabullenilmesi kolay olmaz. Zaten entelektüelin kavradığı şekilde hakikati kavramış olsalar bu, entelektüelin bilincine sahip olduklarını gösterirdi. Kimi zamanlarda sınıf mücadelelerinde entelektüel ezilen ve bunun farkında olup bunun mücadelesini verenlerin yanında olsa da dışarıdan gelip bu sınıfa dahil olduğu için şüphe ile bakılan kişi olacaktır. Bu, daha çok entelektüelin içinden çıktığı sınıf ile alakalıdır. Bundan dolayı entelektüelin içinden çıktığı sınıfın kavramın olumlu bir değer olarak benimsenmesine etkisi incelenmelidir.

Entelektüelin içinden çıktığı sınıfın, kavramın olumlu bir değer olarak benimsenmesine etkisinde ilk durak Gramsci’nin entelektüele bakış açısıdır. Gramsci, entelektüelin o zamana kadar ki tanımını reddeder ve kavramı daha geniş bir bakış açısıyla inceler. Benda’nın entelektüele ilişkin o zamanki genel entelektüel fikri ile örtüşen, bir nevi filozof kral olan, hakikat ve adalet savunucusu, metafizik tutkulu, maneviyi daha çok önemseyen, pratik amaçlardan uzak kişiler tanımı Gramsci’nin fikri ile örtüşmez. Yine Foucault’ya göre de hakikatin sözcüsü olan bu entelektüel tanımı 19-20. yüzyıllarda yerini solcu entelektüele bırakmıştır (Keskin, 2020: 3).

Gramsci’ye dönecek olursak karşılaştığımız entelektüel fikri bütün insanların entelektüel olduğu çünkü her insanın zihinsel bir kapasitesi bulunduğudur. Bu fikri ile entelektüelin kafasındaki tanrı tarafından atanmış tacı düşer. En mekanik ve en değersiz herhangi bir fiziksel çalışmada bile minimum bir yaratıcı entelektüel etkinlik vardır. Bu nedenle bütün insanların entelektüel olduğu söylenebilir ama bütün insanlar entelektüel bir işlev görmezler (Gramsci, 1986: 314). Gramsci yeni bir entelektüel yaratmada ve bu işleve sahip olmasındaki sorunun çözümünü herkeste belli bir gelişim aşamasında var olan kafa çabasını, eleştirel yoldan geliştirmek olarak belirtir. Kendi sözleriyle bunu şu şekilde açıklar:

 “Bunu da, yeni bir denge kurmak amacıyla, bu çabanın kol ve sinir çabasıyla olan ilişkisini değiştirmekle, fizik ve toplumsal dünyayı durmadan yenileyen pratik, genel bir çaba olan kol ve sinir çabasını yepyeni ve tüm bir dünya görüşüne temel yapmakla gerçekleştirebiliriz ancak” (Gramsci, 1967: 24)

Gramsci entelektüel işlev görenleri ise iki gruba ayırır. Bunlardan birincisi geleneksel entelektüel olarak adlandırdığı ve tarihsel zaman dilimi içinde süregelen, nesilden nesile aynı şeyi yapmayı sürdüren kilise mensupları, öğretmenler, felsefeciler, bilginler gibi kişilerdir. Geleneksel entelektüel, bir ideolojinin pekiştirilmesinde, iktidara yönelik toplumun zihinsel sürecinin değişmesinde çok rol oynamaz. Kendilerine özgü nitelikleri olan kişilerdir. İkinci entelektüel türü ise organik entelektüel olarak ifade ettiği, toplumsal gruplar tarafından organik olarak yaratılan, topluma aktif olarak katılıp içinde bulundukları sınıfın görüşlerine rağbet ve Said’in deyimiyle o sınıflara daha fazla iktidar  ve denetim gücü kazandırmaya çabalayan entelektüellerdir. Örnek vermek gerekirse Gramsci’ye göre bir şirkette müşterinin rızasını kazanmaya çalışan bir halkla ilişkiler uzmanı, reklamcı, demokratik bir toplumda tüketicinin veya seçmenin düşüncelerini yönlendirmeye çalışan biri organik entelektüeli oluşturur (Said, 2020: 22) .

Gramsci’nin geleneksel entelektüeli klasik entelektüel düşüncesi ile örtüşürken organik entelektüelinin sahip olduğu bilinç ile gördüğü işlev; evrensel entelektüelin sahip olduğu duyarlılık, üstün düşünme yetisi, adalete karşı hassaslığı ve bunun gibi birçok özelliği ile halkı bilinçlendirme ve bir tür öncü olması konularında entelektüeli içinden çıktığı sınıfa özgüleştirir. Organik entelektüel kendi içinden çıktığı sınıf için siyasal iktidara karşı hegemonya yaratmada öncü olacaktır. Gramsci bütün bu fikirler ışığında işçi sınıfının kendi entelektüellerini yaratma gücüne sahip olduğunu belirtir. Bu entelektüeller işçi sınıfına organik olarak bağlı olup sınıfa yabancı olmayacaklardır. (Keskin, 2020: 5). Sartre bu noktayı eleştirir ve işçi sınıfının organik entelektüelleri olamayacağından bahseder. Ona göre egemen sınıfların teknik bir kapital yaratıp çoğaltmaları ancak kapitalin yığılmasıyla sağlandığından, bu halleriyle yoksul sınıfların entelektüel üretemezler (Sartre, 2010: 50).

Sartre entelektüeli küçük burjuvazi olarak görür. Onun için entelektüel; pratik bilgi teknisyeninin egemen sınıf ve sömürülen sınıf arasındaki çelişkinin farkında olduğu, egemen ideolojiyi direkt kabul etmeyip kendi süzgecinden evrensel değerler ile geçirdiği ve karşısına almayı kabul ettiği bir bilinçle hareket ettiği senaryoda ortaya çıkar. Pratik bilgi teknisyeni dediğimiz kişi ise burjuva sınıfının gelişmesi ile ortaya çıkan, burjuva sınıfının amaçlarının gerçekleştirilmesinde bir araç görevine sahip mühendisler, hukukçular, bilim adamları gibi küçük burjuva kesimidir. Pratik bilgi teknisyeni entelektüel olmadıkça egemen ideoloji ile uzlaşan ve kabullenilmiş gerçekleri sorgulamadan yaşamını idame eden kişidir. Her pratik bilgi teknisyeni entelektüel değildir ama entelektüeller onlar arasından çıkarlar (Sarte, 2010: 18).

Sartre’ın devrimci, aslında ona göre her türlü iktidara karşı çıkması gereken, topluma evrenselleşmeyi gösteren entelektüeli, bilincinde olduğu adaletsizlik gibi toplum sorunlarını toplumun talepleri çerçevesinde çözmek için daima ezilenlerin yanında olmak zorundadır. İşte bu noktada entelektüelin içinden çıktığı sınıf onun kabul edilmesine kısmen ket vurur. Küçük burjuva kimliğiyle entelektüel, ezilen sınıfın yanında olmaya çalışacaktır. Emekçi sınıf için çalışan entelektüel artık egemen sınıfların ve bizzat kendi sınıfının gözünde hain, ayrıcalıklı sınıflarca dışlanan, ezilen sınıfların gözünde kuşkulu biri olur (Sartre, 2010: 56). İşte bu yoksul sınıfların organik entelektüel üretememesinden doğan çelişkidir. Bu çelişkinin çözümü için ise Sartre ortaya iki çare sunar. Bunlardan birincisi sürekli özeleştiridir. Entelektüel bunu yapmadığı durumda kendisini evrenselin bekçisi sanır. İkincisi ise ezilen sınıfların eylemlerine koşulsuz ve somut katılımdır. Sartre’ın ifadesiyle:

“O halde bir aydın için söz konusu olan, bir eylemi daha başlamadan yargılamak, bir eylemin başlatılmasında etkili olmak ya da bu eylemin aşamalarını belirlemek değildir. Tersine, onu harekete geçerken, tabandan gelen güç düzeyinde (aniden patlak veren ya da önceden örgütler tarafından yönlendirilen grevler) yakalamak, onunla bütünleşmek, fiziksel olarak katılmak, onun içine sızmasına ve kendini sürüklemesine izin vermek ve sadece gerekli olduğunun bilincine vardığı zaman, kimliğini, doğasını açıklamak ve onu anlamı ve olanakları hakkında aydınlatmak.” (Sartre,  2010, 55)

Sartre’ın bu çözümlerinin yanında incelenmesi gereken bir konu vardır ki o da entelektüelin hakikat karşısındaki konumu ve ona sahipliğidir. Foucault’a göre entelektüelin hakikati bilip topluma ya da içinden çıktığı sınıfa yol göstermesi gerekmez. Entelektüel hakikat adı altında bir öncü görevi görmek zorunda değildir. Entelektüelin rolü Sartre’da olduğu gibi hareketin içinde yer alıp gerekli olduğu zaman aydınlatma görevi görmek yerine, ezilen sınıfın zaten bilincinde olup sahip olduğu bu hakikatin yayılmasını sağlamak ve böylece olup bitenlerden haberi olmayan insanlarda bir bilinç uyandırarak diğerlerine yardım etmesini sağlamaktır. Entelektüel enformasyon aygıtına bağlı olan kimsedir (Foucault, 2020: 43). Keza entelektüelin hakikat karşısındaki konumu değişmiş olur. Hakikate sadece o sahip değildir. Hakikatin bekçisi değil de yayılmasına yardım edendir. Bu yüzden aslında içinden çıkmamış olduğu sınıfta dahi marjinal, şüphe ile bakılan kişi olmaz çünkü sadece ezilen sınıfın yanında yer alır ve öncü değil yardımcı rol üstlenir.

Gramsci’nin düşüncesine benzer şekilde entelektüeli ikiye ayırır Foucault. Birincisi önceden beri var olan ve klasik entelektüel tanımıyla örtüşen evrensel entelektüel, ikincisi spesifik entelektüel dediği ve spesifik sektörlerde uzman olan ve çalışan (laboratuvar, hastane, üniversite vb) entelektüeldir. Entelektüelin spesifikliğinin ise üç yönü vardır. Bunlar:

“Kendi sınıfsal konumunun (kapitalizmin hizmetindeki burjuva ya da proleteryanın organik entelektüeli olarak) spesifikliği, bir entelektüel olarak durumuyla (araştırma alanı, laboratuvardaki yeri, üniversitede, hastanede vb. boyun eğdiği ya da başkaldırdığı siyasi ve ekonomik talepler) bağlantılı biçimde yaşam ve çalışma koşullarının spesifikliği, son olarak da toplumdaki hakikat siyasetinin spesifikliği” (Foucault, 2020: 51)

Foucault’un burada bahsettiği hakikat, doğru ile yanlışın birbirinden ayrıldığı ve doğruya birtakım spesifik iktidar etkilerinin yüklendiği kurallar bütünüdür. Entelektüelin yapması gereken insanların kafalarındaki bilinci değiştirip onlara hakikati göstermek değil, hakikati üreten siyasi, ekonomik, kurumsal rejimi değiştirmektir (Foucault, 2020: 52)

Sonuç olarak entelektüelin, entelektüel olmanın toplumda yer bulmasının farklı bakış açılarıyla farklı çözümleri olduğunu görürüz. Entelektüel; kendi konumuna, içinde bulunduğu duruma göre kendinin ve entelektüel kavramının olumlu bir değer olarak benimsenmesini sağlamada farklı çözümlerden yararlanmalı, kimi zaman kendi yolunu seçmelidir. Bu sahip olduğu bilinçten ve hakikatten kaynaklanan rahatsızlığını gidermesini sağlayacak gittiği yolda, önündeki engellerden biri olarak savaşılması gereken bir ihtiyaçtır. Çözülmediği durumda yol boyunca ya da bazen yolun herhangi bir yerinde bu engelin belirmesi çok olasıdır. Entelektüel, enteli dantelden kurtarmalıdır.

Kaynakça

1-Atilla S (2009). Entelektüeller, Üniversiteler ve Bilimsel Bilginin Üretilmesi Kapsamında Eleştirel Bir Deneme,  Akademik İncelemeler Cilt:4 Sayı:2

2-Çağan K . Entelektüel İmgesi Üzerine.

3-Çelik H (2016). Gramsci, Sartre ve Poulantzas’da “Entelektüel”, Tekhne.

4-Foucault, M. (2020). Entelektüelin Siyasi İşlevi, çev: Işık Ergüden, Osman Akınhay ve Ferda Keskin, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.

5-Gramsci A (1986). Hapishane Defterleri Seçmeler, çev:Kenan Somer, İstanbul, Onur Yayınları.

6-Gramsci A (1967). Aydınlar  ve Toplum, çev: V. Günyol- F. Edgü- B. Onaran, Çan Yayınları.

7-Keskin F (2005). İktidar, Hakikat ve Entelektüelin Siyasi İşlevi. İçinde: Foucault M Seçme Yazılar 1:Entelektüelin Siyasi İşlevi. Çev. Akınhay O Keskin F Ergüden I. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 15-30.

8-Özer A (2019).  Habermas ve Bauman’da Entelektüel Kavramı.

9-Said E (2020). Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabancı), çev: Tuncay Birkan, İstanbul, Ayrıntı Yayınları.

10-Sartre J.P (2010). Aydınlar Üzerine, çev: Aysel Bora, İstanbul, Can Yayınları.

11-Serdaroğlu F (2015).  Entelektüel Sanatçı İlişkisi ve Türkiye’de Entelektüelin Konumu, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi – Sayı 41.

12-Timur T (2008). Habermas’ı Okumak, İstanbul, Yordam Yayınları.

13-Akkaya A (2014). Antonio Gramsci’de Entelektüelin Bir Eleştirisi Olarak Praksis Düşüncesi, Yönetim ve Ekonomi Cilt:21 Sayı:1 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa.

Kapak Görseli:”The Thinker”. 2021. En. Wikipedia.Org. https://en.wikipedia.org/wiki/The_Thinker

Tuğra BERTUT

1 Comment to “ Entel, Dantel, Entelektüel”

  1. Minkocat says :Yanıtla

    Çok açıklayıcı ve kapsamlı bir yazı olmuş. Nice güzel yazılarını okumak dileğiyle

Minkocat için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir