Bürokrasi ve Birey

/ / SİYASET BİLİMİ

Bürokrasi, sözlük anlamıyla “Devlet kurumlarında çalışan üst düzey yöneticiler topluluğu”, genel tanımıyla ise devlet işlerinin görüldüğü dairelerin hâkimiyetini ifade eder. Fransızca’da masa, ofis anlamına gelen “bureau” ile Yunanca’da hâkimiyet anlamına gelen “cratie” kelimelerinin birleşimiyle ortaya çıkmış sözcük, 18. yüzyılda, Jacques Claude Marie Vincent de Gournay tarafından oluşturulmuştur. Otoritenin merkezde toplanması, görev dağılımının hiyerarşik ilkeler gözetilerek yapılması ve katı bir iş bölümünün olması sistemin en temel özellikleri arasındadır.

Endüstri devrimiyle beraber gelişen teknoloji, sosyal yapı içerisinde hegemon sınıf olan sermayedarlar için sistematik üretimi, dolayısıyla sistematik yönetimi zorunlu kılmış ve geleneksel otorite biçimlerindeki sistematik yetersizlikten dolayı akılcı bir örgütlenme modeline ihtiyaç duyulmuştur. Bütün otorite biçimlerinde olduğu gibi bürokraside de bir itaat söz konusudur. Max Weber, bu itaati ve itaati sağlayan davranışsal saikleri “Otorite ve Meşruiyet Tipolojisi” ile açıklamaya çalışmıştır. Weber’e göre otorite, meşruiyeti elde ediş biçimleri bakımından “geleneksel”, “karizmatik” ve “yasal-ussal” olarak üçe ayrılır.

Geleneksel Meşruiyet veya otorite tipi, Weber’e göre, çok eski zamanlardan beri süregelen geleneklerin kutsallığına ve bu geleneklere göre gücü kullananların meşruluğuna olan yerleşik inanca dayalıdır. “Patriarkal”, “patrimonyal” ve “feodal” otoriteler Geleneksel Meşruiyet adı altında değerlendirilir. “Aile reisinin sözü emir niteliğindedir.”, “Kralın lafı kılıçtan keskindir.” çünkü gelenekler bunu gerektirir. Eskiye dayalı alışkanlıklar yani eskilik, belli bir kabile ve toplumda en yaşlı kişi olma özelliği veya veraset gibi yöntemler, gelenekler bağlamında hüküm sürmenin ve onun meşruiyetini sağlamanın başlıca yöntemleridir. Karizmatik Meşruiyet’te ise itaat edilen kişinin olağanüstü özelliklerle donatılmış olduğuna inanılarak ona karşı koşulsuz bir bağlılık belirmekte, meşruluğunun direkt olarak tanrı tarafından bahşedildiğine inanılmaktadır. Koşulsuz biat gören karizmatik liderin, gerçekten tanrı tarafından bahşedilmiş olan bir özelliğe ihtiyaç yoktur, itaat edenlerin öyle olduğuna inanması yeterlidir.

Her iki meşruiyet tipinde de -bürokrasinin aksine- yönetim ilkeldir ve henüz sistematik bir organizasyon haline bürünmemiştir. “Şef”in, “itaatkârlar”ıyla ilişkisi lineer bir yapıdan çok yönlü bir yapıya dönmeye, ve karmaşıklaşmaya başladıkça idaresi zor bir hâl almaya başlar. Kâr elde etme ve tasarrufları maksimum verimlilikte değerlendirme durumu, yöneticinin ana kaygısıdır ve akılcı bir örgütlenme modeline gereksinim duyulmuştur. Bürokratik yönetimin Batı’da gelişmesi, kapitalizmin özü olan aşırı kâr hırsı ile de ilişkilendirilebilir. “Yasal-ussal Meşruiyet”in bir biçimi olarak bürokrasinin devreye girdiği bu evrede kâr maksimizasyonu kapsamında, iktidarın merkeziyetini bozmadan yetkinin tek bir odakta toplanması yerine hiyerarşik düzen uyarınca paylaştırılması, teftiş mekanizmasının çok yönlü hale gelmesi ve denetim zaafının ortadan kalkması yönetim adına ana etkenlerdir.

Modern bürokrasilerin olumlu yanlarına karşılık birçok olumsuz etkisi de bulunmaktadır. Yazılarının başka bir bölümünde Weber, bürokrasinin modern yaşam içerisinde boğucu bir güç olarak olağanüstü negatif bir portresini de çizer. Yönetim ağının genişlemesi ve resmileşmesiyle beraber, gayri-resmi ilişkiler rafa kaldırılmak zorundadır çünkü duygusal yönelimlerin güdümünde alınan eylemler bürokrasinin tabiatına aykırıdır. Kişisel inisiyatifler minimize edilmeli ve yetki sınırlarının dışında kalan alanlara müdahale etmekten kaçınılmalıdır. Karl Marx, bu yabancılaşmış bireyler için “Ussal eylemlerde bulunan fakat bu eylemlerin nedensellik olgusuyla değerlendirmekten yoksun, özel alanlarında kapana kıstırılmış, koşullarından memnun ve statükoyu değiştirmekten endişelenen” bir profil oluşturmaktadır. Terfi, prim ve promosyonlar üzerine kurulu bir labirent içerisinde birey, sürekli psikoz halinde çalışır ve ruh sağlığına verdiği hasar geri dönülemez noktalara ulaşabilir. El yazmalarında bu “çarklar”da ve “robotlar”da oluşan psikolojik hasarları bürokrasinin kaçınılmaz yan etkilerinin bir parçası olarak betimleyen Weber, “ideal-tip”inden uzaklaşarak önemli devlet hizmeti niteliklerine sahip olmayan bürokrasi biçimlerine atıfta bulunur.

Hâkim sınıf faktörünü ön planda tutarak değerlendirme yapan Marx, bürokrasiyi ve bürokratları; burjuvazinin hizmetinde bulunan, onun çıkarlarını koruyan, fırsat buldukça kendi çıkarlarını düşünen bir organizasyon olarak niteler. Sınıfların bölünmesiyle hâkim sınıf burjuvazinin bir aracı olarak gelişmiş bürokrasi, sınıfların ortadan kaldırılmasıyla gücünü yitirecek ve kendini yok edecektir. Marx, sınıfsız ve devletsiz bir dünya tasvirinde bürokrasiye yer vermemesine rağmen 20. yüzyılın başlarında kurulan Sovyetler Birliği’nde çok güçlü bürokratik örgütlere rastlamaktayız. Bu durum, tüm üretim araçlarının kamulaştırılmasını ve sınıfların ortadan kaldırılmasını içeren Sosyalizm evresindeki otoriter devlet ihtiyacından kaynaklansa da, L.Troçki işçi devletinin amacından sapıp yozlaştığını ve oluşan bürokrasinin de bunun bir göstergesi olduğunu belirtmiştir.

Amerikalı sosyolog Robert K. Merton da “bürokratik kişilik”in sistemli, dikkatli, ve disiplinli olma yolunda belli telkin ve zorlama altında bulunarak oluştuğunu, kimi durumlarda ise bu uymacı kişiliğin kurumsallaşmasına neden olduğuna işaret eder. “Kişilik kurumsallaştıkça, kurum artık kimliğini birey üzerinde görmektedir. Bireyin ‘ben’i ve egosu, kurumsal olanla yer değiştirmiştir. Bu kişilik yapısı aslında ‘aşırı uyumluluğa’ dayalı patolojik bir portre olarak karşımıza çıkar. Kurumların aşırı uymacılığının yanı sıra bunun karşıtını da üretebilmektedirler. Merton bu olayı anomi olarak ifade eder.” Yani bir yandan bürokratik kurallara uymak kurumsal bütünün zorunlu kıldığı bir durumken, kurallara muhalefet ve onları çiğnemekten zevk alma durumu da kaçınılmaz olarak ortaya çıkabilir. Bürokrasinin güdümünde ortaya çıkan bu insan profilini öngörmüş olan Weber bunu, “Dünyanın bir gün, bu küçük işlere tutunup daha büyük işler için paralanan küçük adamlardan başka hiçbir şeyle dolu olmayacağını düşünmek korkunç bir durum. Bürokrasi için duyulan bu tutku, kişiyi umutsuzluğa sürüklemeye yeterlidir.” diyerek eleştirir.

Her ne kadar bir devlet yönetiminin organizasyonu olarak şekillenmiş olsa da, modern bürokrasiye şirketlerin, bankaların, siyasi erklerin veya derneklerin yönetimlerinde rastlamamız çok olağan bir durum. Çünkü kapitalist ahlâk ile yönetilen günümüz şirketleri için bürokrasi mecburi bir örgütlenme biçimidir. Neo-liberalizmin bir getirisi olarak yayılmacılık, bütün dünyayı esir alan bir boyuta ulaşmışken global anlamda bürokrasinin varlığı, hem sosyal yapıyı hem de bürokratik organizasyonlar içerisinde yer alıp kitle iletişim araçları tarafından yapılan stereo-tip propagandalarına maruz kalan bireylerin sağlığını bozmaktadır. Yabancılaşmaktan kaçamayan ve üretim araçlarının bir parçası haline gelen insan kendini izole edip hiçleştiğini hissedecek, toplumdaki yerini soyutlamaya başlayacaktır. Kişiyi ileri düzeylerde psişik karmaşaya maruz bırakan bu sistem, toplumun bütün fertlerine günden güne büyüyen bir tehdit oluşturmaktadır.

Kaynakça

1-Dursun, Davut. “Bürokrasi teorisi ve yönetim”. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi. 0/38 (2012): 133-149.

2-Birsin, Mehmet. “Ortaçağdan aydınlanmaya kıta Avrupa’sında meşruiyet paradigmasının dönüşümü”. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi. 2/4 (2012): 6-7.

3-Weber, Max. Bürokrasi ve Otorite. Ankara: Adres Yayınları, 2020.

4-Ok, Ahmet Ş. “Max Weber’de otorite ve meşruiyet tipolojisi”. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi. 4/8 (2017): 42-54.

5-Aron, Raymond. Toplumbilim Düşüncesinde Ana Akımlar. Ankara: Şahsi Yayın, 1973.

6-Ringer, Fritz K. Max Weber: An Intellectual Biography. Chicago: University of Chicago Press, 2004.

7-Mills, C. Wright. The Sociological Imagination. New York: Oxford University Press, 1959.

8-Cochrane, Glynn. Max Weber’s Vision for Bureaucracy: A Casualty of World War I. London: Palgrave Macmillan, 2018.

9-Althusser, Louis. For Marx. London: Verso Books, 1969.

10-Dursun, Davut. “Bürokrasi Teorisi ve Yönetim”. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi. 0/38 (2012): 133-149.

11-Poloma, Margaret M. Çağdaş Sosyoloji Kuramları. Ankara: Gündoğan Yayınları, 1993.

12-Aytaç, Ömer. “Modern Bürokrasiler ve Yabancılaşma Ethosu”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 15/2 (2005): 319-348.

13-Mayer, J.P.  Max Weber and German Politics, London: Faber & Faber, 1955.

Fatih ATAY

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir