Giriş
Alisa Rosenbaum, bilinen adıyla Ayn Rand, 2 Şubat 1905 tarihinde St. Petersburg’da Yahudi asıllı bir ailede doğmuştur. Ailesinin üst orta sınıf kimliği ve dine karşı ilgisiz yapısı sayesinde yazar olma idealinde desteklenmiştir. Gençlik yıllarında yoğun biçimde Romantizm akımının etkisinde kalmıştır. Hayatında en etkili olan ve dünyanın en büyük roman yazarı olarak tanımladığı Victor Hugo ve Petrograd Üniversitesi’nde tarih ve felsefe okurken karşılaştığı Schiller ve Dostoyevski de görüşlerinde olumlu/olumsuz etkiler bırakmıştır.
Hayatı boyunca Rus kültürünün mistik ve kolektivist unsurlarına karşı oldu. Lise yıllarında Kerensky (Şubat) ve Bolşevik (Ekim) devrimlerine tanık oldu. Rusya’nın son Çarı II. Nicholas’ı deviren ve demokratik cumhuriyet kurmayı hedefleyen Kerensky devrimini destekledi, Kerensky devrimin geçici hükümetini deviren Bolşevik devrimine başından itibaren karşı çıktı. (Emek, 2007)
Senarist olmak amacıyla Amerika’ya giden Alisa Rosenbaum, burada ismini “Ayn Rand” olarak değiştirmiş ve ilk romanı olan “Yaşamak İstiyorum (We the Living)” yayımlanmıştır. Bu eser otobiyografik bir özelliktedir ve Bolşevik Rusya’sından eserler taşımaktadır. 1938 yılında “Ben (Anthem)” adlı romanı distopik kurgusuyla yayımlandı.
Ancak yazar en büyük başarısını 1943 yılında çok kez geri çevrilen “Hayatın Kaynağı (The Fountainhead)” romanı ile kazandı. “Hayatın Kaynağı’nın teması “insanın ruhundaki bireycilik ve kolektivist “tir. Beş ana karakteri konu alır. Başkahraman Howard Roark, Rand’ın idealidir, yüce ruhlu, kendi fikirlerine ve ideallerine güçlü biçimde bağlı, hiç kimsenin bir başkasının tarzını herhangi bir alanda, özellikte mimaride kopya etmemesi gerektiğini düşünen bir mimar. Romandaki diğer tüm karakterler yoğunluğu değişmekle birlikte ondan değerlerinden feragat etmesini talep ederler ama o kararlılığını muhafaza eder. Roark’ın ilginç bir başka yönü de bu savaşını alışılagelmiş diğer kahramanlar gibi özgünlüğü ve dünyanın adaletsizliği ile ilgili uzun ve tutkulu monologlara girerek değil, aksine kibirli, neredeyse küçümseyici bir suskunluk ve birkaç küçük söz ile yapar.”
1957’de yayımlanan “Atlas Vazgeçti (Atlas Shrugged) en büyük eseridir. Bu eser yazının da asıl konusu olan objektivizmin en açık ve bütün bir şekilde açıklandığı romanıdır. Çokça eleştiri alması ve uzun süre bestseller unvanı taşıması sayesinde geniş bir etki alanı bulmuştur.
Objektivizm Nedir?
“Rand kendi felsefesinin özünü şu şekilde özetlemektedir:
1. Metafizik: Objektif hakikat
2. Epistemoloji: Düşünmek
3. Etik: Bencillik
4. Siyaset: Kapitalizm” (Emek, 2007)
Objektivizmin anlaşılabilmesi için öncelikle objektif gerçeklik kavramı açıklanmalıdır. “Objektif gerçeklik, insanın duygularından, beklentilerinden ve bilincinden bağımsız olarak var olan bir gerçekliktir. Bu nedenle, böyle bir gerçekliğin bilgisi, insan tarafından ulaşılabilir bir bilgidir.” (Saral, 2014, s. 10–11)
Ayn Rand görüşlerini varoluş aksiyomu ve onun zorunlu sonucu olan bilinç aksiyomu bağlamında anlatır. Aksiyom, “Genel olarak, apaçık biçimde doğru olduğu düşünülen ne kanıtlanan ne de çürütülebilen önerme; üzerine mantıksal bir sistemin kurulduğu ve ancak sistemin tutarlılığından vazgeçilmesi durumunda inkar edilebilen en temel ve zorunlu apaçık doğru.” (Cevizci, 1999) olarak tanımlanır. Bu felsefi sistemin temelini oluşturan aksiyom da varoluş aksiyomudur.
Varoluşun varlığının aksiyom oluşu varoluşun kendiliğinden ve açık bir şekilde, herhangi bir kanıt gerektirmeksizin var olduğunun kabulüdür. Varoluş diğer var olan her şeyden bağımsız olarak kendi başına vardır. Evrenin varoluşu metafiziksel bir durumdur ve evrenin varlığı hiçbir şeye bağlı değildir.
“Varoluşun (gerçeklik) varlığı, varoluşun var olduğu aksiyomdur, yani, evrenin bilincin (herhangi bir bilincin) bağımsızlığından var olduğudur… Varlığın var olduğu aksiyomunu kavramak için, doğanın, yani bir bütün olarak evrenin yaratılamaz ya da yok edilemeyeceği, varoluşun içine giremeyeceği ya da çıkamayacağı gerçeğini kavramak anlamına gelir. Temel kurucu unsurları ister atomlar ister atomaltı parçacıklar olsun, ya da henüz keşfedilmemiş bazı enerji formları olsun, bir bilinç ya da irade ya da tesadüfle değil, Özdeşlik Yasası ile yönetilir… Doğa metafizik olarak verilir- yani doğanın doğası herhangi bir iradenin gücü dışındadır.”
Varoluş aksiyomundan doğan iki zorunlu sonuç vardır. İlki, insanın algıladığı şeyin var olmasıdır. Diğer ise bilinç aksiyomu yani var olanı algılama gücü olarak, bilince sahip olanın var olmasıdır. (Doğan, 2019)
Objektivizm felsefesinde duyular bir şeyin varlığını algılar verir ancak o şeyin ne olduğunu tanıma yetisi akıldadır. Rand’a göre duyularla algılanan şey vardır. Ancak bunun için kişinin algılayabilme yetisi bulunması gerekir. Eğer hiçbir şey var değilse algılayacak bir şey yok demektir. Çünkü objektif gerçekler vardır ve kişinin iradesi bunu değiştiremez. Hiçbir şey var değilse bilinç de var değildir. Bu nedenle kişinin bilinçli olduğu kanısına varmadan önce başka varlıkların bilincine varması şarttır. Ancak bilmek ve bilgiye ulaşabilmek için varlıkları algılamak yetmez. Duyularla algılanan varlık bilgisinin akıl tarafından tanınması ve birleştirilmesi gerekir. Duyular tarafından var olduğu söylenen şeyin ne olduğunun cevabını akıl verir. İnsanı insan yapan akıldır ve akla uygun olmayan hiçbir şey savunulamaz. Aklı devre dışı bırakacak olan her şey, irrasyonelliğe sebep olacağından insanın gerçekle olan bağlantısını koparacaktır.
“Rasyonellik, varoluşun var olduğu gerçeğinin kabulü, doğruları hiçbir şeyin değiştiremeyeceğinin ve bunu algılama eyleminden daha öncelikli hiçbir şeyin var olmayacağının kabulüdür.” (Rand, s. 564) Rasyonellikte varoluşun algılanması, düşünerek mümkün olabilir, hatta bu düşünmenin kendisidir. Düşünme veya düşünmeme insanın yapacağı bir tercihtir.
“İnsan bilinci otomatik olarak faaliyet göstermez. Yeryüzündeki en gelişmiş canlı türü olarak insan, bilinci sınırsız bilgi elde etme kapasitesinde bir varlık olan insan, bilinçli kalma garantisi olmadan dünyaya gelen tek varlıktır. İnsanı diğer tüm canlı türlerinden ayıran vasfı, onun bilincinin istemli olmasıdır. (Rand, 2004)
Dolayısıyla insan bir düşünme eylemi gerçekleştirmeden hayatta kalamaz. En basit fiziksel ihtiyaçlarında bile düşünmeye ihtiyaç duyar. Gıda ihtiyacını nasıl gidereceğini, barınma durumunu nasıl çözeceğini vb. keşfetmek için düşünme faaliyetine ihtiyacı vardır.
Algılar onu bir hayvana götürebilir ancak onu nasıl avlayacağını düşünerek bulur. Ayn Rand, Objektivist Etik adlı yazısında bu hususu şu şekilde anlatır: “Dünyada insana bir potansiyelle onu gerçekleştirecek materyal dışında hiçbir şey verilmemiştir. Potansiyel çok üstün bir bilinçtir; fakat o bujisiz bir makinedir, bujisi, çalıştırıcısı ve sürücüsünün insanın kendi iradesi olmak zorunda olduğu bir makinedir; onu nasıl kullanacağını keşfetmek ve sürekli olarak faaliyette tutmak zorunda olan kişinin kendisidir. Materyal tüm evrendir, insanın elde edebileceği bilgi için ve onun yaşamdan alabileceği zevk için hiçbir sınır konmamıştır. Fakat insanın ihtiyaç duyduğu veya arzuladığı her şey kendisi tarafından, kendi tercihi, kendi çabası ve kendi aklı ile öğrenilmek, keşfedilmek ve üretilmek zorundadır.” (Rand, 2005)
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu otomatik olarak bilmeyen bir canlı olan insan bununla birlikte kendisi için neyin doğru neyin yanlış olduğunu da öğrenmek zorundadır. Neyin doğru ve yanlış olduğu kişinin kendi doğasında bulunan bir objektif gerçektir. Kişi sadece bunu öğrenip öğrenemeyeceği veya doğruyu seçip seçmeyeceği konusunda irade sahibidir. Kişi istediği kararı vermekte özgürdür, ancak doğacak sonuçlar bakımından özgür değildir. Bu daha önce bahsettiğimiz bilinçli olup olmama özgürlüğünü de kapsar. Kişi bilinçli veya bilinçsiz olmayı tercih edebilir; ancak bilinçsizliğin verdiği yok oluş üzerinde bir iradesi söz konusu olamaz.
Bu noktada “kendi doğasında bulunan” değer yargısının ne olduğu ve insanın öğrenme sürecini nasıl yönlendirmesi gerektiğini veya aklın hangi amaca bir yöntem olduğuna dair birçok soru doğmaktadır. Ayn Rand, bu soruların cevaplanabilmesi için bir etik sisteme ve sistemi oluşturan değer yargılarına ihtiyaç olunduğunu savunur.
Oluşan etik sistemin temelinde, insanın hayatı ve insanın insan olarak kalışı bulunur. İnsanı hayatta tutan gücü akıldır. Değer yargısının standardı da budur. İnsanı hayatta tutan ve varlığını sürdürmesini sağlayan akılcı şeyler doğruyken, aksi yanlış olarak konumlanır. Akla uygun olmayan her şey ahlaka da uygun değildir. Çünkü insan hayatta kalmayı sürdürmek için hayat şartlarına bağlı kararlar verip yol haritası çizmelidir. Ancak hayatın dinamik olduğu gerçeği nedeniyle yol haritası değişikliklere uğrayacaktır. Bunu da sadece akıl sağlar.
“Standart” ve “amaç” kavramları bu bağlamda farklıdır. Standart, kişinin tercihlerinde etkili olan değer görevi gören soyut prensiptir ki bu prensibi spesifik amacı için uygulama görevi bireyin kendisine aittir. Kendi başına amaç olan kendi hayatını zevkle sürdürmek ve başarmak için tercihlerini standarda uygun olarak yapmalıdır. Objektivist etiğin 3 temel değeri vardır: Akıl, Amaç ve Kendine Saygı. Bu değerlere karşılık gelen erdemler ise Akılcılık, Üretkenlik ve Gurur.
“Bu değerler, aynı zamanda birey olmanın da olmazsa olmaz koşulları durumundadırlar. Akıl onun tek bilgi aracıdır. Amaç, o araçla elde edeceği mutluluğun seçimidir. Kendine saygı da kendi aklının düşünebilme ehliyetine sahip, kendi kişiliğinin mutluluğa layık olduğundan ihlâl edilemez bir biçimde emin olmasıdır. Bunun anlamı da yaşamaya layık olmak demektir. Bu üç değer, insanın tüm iyi eylemleriyle bağlıdır ve onların hepsini gerekli kılar. O iyi eylemlerin hepsi de varoluşla bilinç arasındaki bağlarla ilgilidir. Varoluşla bilinç arasındaki bu bağlar da rasyonellik, bağımsızlık, tutarlılık, dürüstlük, adalet, verimlilik ve gururdur.” (Rand, s.128)
Erdemler arasındaki ilişkiyi ise şu şekilde açıklamıştır: “Üretken iş, akılcı bir insan hayatının asıl amacıdır, insanın diğer tüm değerlerinin hiyerarşisini oluşturan ve belirleyen asıl değerdir. Akıl, insanın üretken işinin kaynağı ve ön şartıdır, gurur ise sonucudur.” (Rand, 2010) Gururu bütün erdemlerin toplamı olarak görür. Gurur erdemini “ahlaki hırslılık” olarak tanımlar. Bu terim de kendi ahlaki mükemmelliğini başararak kendini en üstün değer haline getirmesi anlamına gelir. Bir bakıma “üst insan” kavramına benzemektedir. Gurur erdeminin sonucu olarak kişi, kurbanlık hayvan rolünü ve kendisini kurban etmeyi erdem ve görev sayan doktrinleri reddeder.
Bunlardan biri, Ayn Rand’ın çokça eleştirdiği “altruizm”dir. Altruizm, Comte tarafından ortaya atılan ve “bireyin herhangi bir çıkar gözetmeden, dışarıdan ödül beklemeden, hatta bazen de bir bedel ödeyerek diğer bireylerin veya toplumun iyiliği uğruna fedakârlıkta bulunmasını prensip edinen bir tutum” olarak tanımlanan felsefi doktrindir. Dolayısıyla diğerleri için fedakarlık yapma ve kendini feda etme durumu söz konusudur. Bu tutum objektivizmin zıttıdır. “Altruizm başkalarının çıkarına yönelik herhangi bir eylemin iyi, kişinin kendi çıkarına yönelik herhangi bir eylemin ise kötü olduğunu bildirmektedir. Böylece bir eylemden faydalanan o eylemin ahlakî değerinin ölçütü haline gelecektir ve faydalanan kişinin kendisi dışında herhangi birisi olduğu sürece hiçbir sorun yok demektir.”
Ayn Rand, altruizmin bir ahlaki kriz meydana getirdiğini savunur. Bu ahlaki krizin çözümünün kapitalizm olduğunu ve kapitalizm eleştirisinin altruizme karşı çıkma korkusundan doğduğunu savunmuştur.
“Kapitalizmin ahlaki haklılığı insanın ne kendisini başkalarına, ne de başkalarını kendisine feda etmeden kendisi için var olmaya hakkının olmasıdır; o, insanın -her insanın- diğerlerinin amaçlarına ulaşma yolları değil, başkasının ihtiyaçlarına hizmet eden bir kurbanlık hayvan değil, kendi başına bir amaç olduğunun tanınmasıdır.
Ayn Rand kapitalizmi “tüm mülkiyetin özel olarak sahiplenildiği, mülkiyet hakları da dahil, bireysel hakları tanımaya dayalı olan sosyal sistem” olarak tanımlar. “Kapitalist bir toplumda tüm insan ilişkileri gönüllüdür. İnsanlar kendi bireysel hükümlerine, inançlarına ve çıkarlarına dayalı olarak, işbirliği yapmaya veya yapmamaya, birbirleriyle iş yapmaya veya yapmamaya özgürdürler. İnsanlar birbirleriyle ancak akıl şartlarında ve akıl yoluyla yani tartışma, ikna etme ve sözleşmeye dayalı anlaşma yoluyla, karşılıklı faydanın gönüllü tercihi yoluyla iş yaparlar. Diğer insanlarla hemfikir olma hakkı herhangi bir toplumda problem değildir; asıl önemli olan hemfikir olmama hakkıdır. Hemfikir olmama hakkını koruyan ve uygulayan ve böylece insanın en değerli (kişisel, sosyal ve nesnel olarak en değerli) niteliği olan yaratıcı aklın önündeki engelleri kaldıran özel mülkiyet kurumudur.” Bu engellerin bulunduğu durumlarda toplum fakirleşir ve şiddetin önü açılır.
İnsanlar serbest piyasa ekonomisinde yaratıcı akıllarının ürünlerini rahatça sergileyebilirler. Bu insanların en iyi olmasından diğer insanlar da faydalanır. Etik teorisinde üretkenlik erdeminin asıl erdemlerden olduğundan bahsedilmişti. Çünkü üretken insanlar, diğer insanları da refah seviyesine taşır. Ancak üretmeyen/üretemeyen insanlar bunu göz ardı edip üretenleri bencil olarak yaftalar ve kazançların kendileriyle paylaşılmasını beklerler. Ancak insan olarak yaşamanın şartı olan aklı kullanmayıp başkalarının üzerinden insan olmaya çalışmak ahlak dışı bir durumdur. Çünkü vermeden almak, üretmeden kazanmak isteğini karşılamak diğerkamlıktır ve akılcı değildir.
Ancak sadece üretim yapmak da yetmez, objektivizmin temelinde olan “amaç” üretim kısmında da bir gerekliliktir. Üretmenin amacı; iş yapmak, para kazanmak ve kendi çıkarlarını gözeterek her şeyin üstünde tutmaktır. Kazanılan para ürettiğinin bir karşılığıdır. Alışverişin kolaylaşmasını sağlayan, eşya değiş tokuşunun farklı bir varyasyonudur. Bu nedenle aslında herkesin ürettiği kadar parası vardır. Ürettiği kadar başarısı ve dolayısıyla gururu da artan insanın aslında parasıyla gururunun da orantılı olduğu söylenebilir. Buradan da paranın kötü bir şey olmadığı sonucu ortaya çıkar.
“Demek paranın her kötülüğün kaynağı olduğunu düşünüyorsunuz,” dedi Francisco d’Anconda. “Peki, paranın kökünün ne olduğunu hiç sorguladınız mı? Para bir mübadele aracıdır. Ortada değiş tokuş edilecek ürünler, onları üretecek insanlar olmazsa, para da var olamaz. Para aslında birbirleriyle iş yapmak isteyen insanların, değere karşı değer verme ilkesinin maddi biçimidir. Ürününüzü gözyaşları karşılığında isteyen mızmızların, ya da onu elinizden zorla alan yağmacıların aracı değildir para. Onu ancak üretebilen insanlar mümkün kılmıştır. Bunu mu kötü buluyorsunuz?” (Rand, s. 128-129) Parayı insanın aklı yaratmıştır, kendiliğinden var olmaz. Dolayısıyla parayı kötülemek, insan aklını kötülemek olacaktır.
Sonuç
“Düşünmek insanın tek temel erdemidir ve diğer tüm erdemler ondan kaynaklanır. Ve onun temel ahlaksızlığı, tüm kötülüklerinin kaynağı, hepinizin uyguladığı ama asla kabul etmemeye çabaladığınız o isimsiz eylemdir: Kişinin bilincini kasten askıya alması, düşünmeyi reddetmesi- körlük değil, ama görmeyi reddetme; cehalet değil, bilmeyi reddetme.”
“Objektivist etik, aktörün her zaman eyleminden yararlanması gerektiğini ve insanın kendi rasyonel kişisel çıkarı için hareket etmesi gerektiğini savunur. Ancak bunu yapma hakkı, insan olarak doğasından ve insan yaşamındaki ahlaki değerlerin işlevinden kaynaklanmaktadır- ve bu nedenle, yalnızca akılcı, nesnel olarak kanıtlanmış ve onaylanmış, onun kişisel çıkarlarını tanımlayan ve belirleyen etik prensipler bağlamında uygulanabilir.”
“İnsan yeryüzünde yaşayacaksa, aklını kullanması doğrudur, kendi özgür yargısıyla hareket etmesi doğrudur, değerleri için çalışması ve emeğinin ürününü elinde tutması doğrudur. Amacı dünyadaki yaşamsa, mantıklı bir varlık olarak yaşama hakkına sahiptir: doğa ona mantıksız olanı yasaklar.”
Kaynakça
1- Rand, Ayn. Atlas Vazgeçti (I-II-III), çev. Belkıs Çorakçı Dişbudak, İstanbul: Plato.
2- Rand, Ayn. İhtiyacımız Olan Felsefe, çev. Nejdet Kandemir, İstanbul: Plato.
3- Rand, Ayn. Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal, çev. Nejdet Kandemir, İstanbul: Plato.
4- Rand, Ayn. Yeni Entelektüel İçin, çev. Orhan Düz ve Belkıs Dişbudak, İstanbul: Plato.
5- Rand, Ayn. Bencilliğin Erdemi, çev. Nejdet Kandemir, İstanbul: Plato.
6- Rand, Ayn “Kapitalizm Nedir?”. Liberal Düşünce Dergisi, Cilt:10 No:37. (2005)
7- Saral, Tuna (2014). KAPİTALİZMİN ETİK TEMELİ: AYN RAND VE MURRAY ROTHBARD’DA SERBEST PİYASA İDEALİ. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ankara.
8- Doğan, Nuray (2019). “AYN RAND’IN ATLAS VAZGEÇTİ ROMANI BAĞLAMINDA OBJEKTİVİZM SORUNSALI”. Yüksek Lisans Tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Isparta.
9- Altunya, Hülya ve Nuray Doğan. “Ayn Rand’ın Objektivizm Felsefesinde Araç Olarak Mantık ve Mantık İlkeleri”. Mantık Araştırmaları Dergisi, Cilt:1 Sayı:1 (2019)
-Berfin GÜLER