Altın. Bugün dünyanın belki de en önemli madenlerinden birisi. Dünya piyasasını şekillendiren, belirleyen varlık neden başka bir maden değil de altın olmuş binlerce yıldır?
Yakın geçmişte özellikle 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl arasında Avrupa ve Amerika’da altın standarttı para sistemi uygulandığını görüyoruz ve bu sistemde dolaylı da değil, paranın değerinin doğrudan altınla belirlendiğini söylemeliyiz. Altın standardını kullanan bir ülke altın için sabit bir fiyat belirler ve bu fiyattan altın alır ve satar. Bu sabit fiyat, para biriminin değerini belirlemek için kullanılır. Birinci dünya savaşı sonunda bu sistem terk edilmeyebaşlanmış ve özellikle Amerika’da 1973’te yeni bir sisteme bütünüyle geçilmiştir. Aslında bugün bile ABD dolarını rezerv para kabul etmemiz, finansal işlemlerde ve uluslararası işlemlerde temel para gibi kullanmamızın sebeplerinden birisi bu geç geçiştir. Dolar tüm diğer paralardan daha uzun süre altın karşılığını korumuştur. Yani doların bu denli etkili olması da yine altınla ilgilidir. O yıllarda da diğer ekonomiler paralarını dolara sabitleyerek aslında dolaylı olarak yine altına sabitlemekteydiler. Modern dünyamızda hızlı para kullanımı sağlıklı ve güvenli işlemlerde bulunmak adına sakin değerler üzerinden gerçekleşmelidir. Ancak özellikle Vietnam Savaşı’ndan sonra ve altın arzı düşmeye başladıkça doların da altın karşılığı kaldırılmıştır. Şimdi, bu sebeple artık paranın altından daha uzak olduğu düşüncelerine kapılına bilinir fakat bu bir aldatmaca olurdu. Hala devletlerin önemli ölçüde altın rezervleri vardır. Altın biriktirirler. Günümüz ekonomisinde altın kurlara sabit olmasa da her zaman en önemli yatırım aracı görülmüş ve insanlara hep ‘’gerçek para’’ kavramı üzerinden güven vermiştir ve buna devam etmektedir.
Gerçek Para Kavramı
Altın merkez bankalarında basılamaz. Yaygın da olsa sınırlıdır, bir madendir ve arz oranı her daim aynı olamaz. Kısa vadede ticari hayatı zor kıldığı durumlar olsa da uzun vadede binlerce yıllık insanlık kültürünün de etkisiyle gerçek para algısı hemen hemen hepimizin koduna işlemiştir. Altının gerçek fiyatının zaman içinde değişmemesi ve “gerçek” bir şey olan altının, dolaşımdaki parayı değersizleştiren enflasyona karşı en iyi korunma olduğu oldukça yaygın bir görüştür. Aslında bugün para dediğimiz dolaşımda para kavram olarak doğru kullanım değildir. Aradaki farkı İngilizce kelimeler ile daha rahat anlayabileceğimize inanıyorum. ‘’Money’’ ve ‘’Currency’’. Cebimizde taşıdığımız ve dolaşımda olan paralar (?) aslında currency’dir. Currency’nin gerçek bir değeri yoktur. Nesnelerin ve hizmetlerin gerçek değerini Money belirler. Currency bir çek, senet ya da ceplerimizdeki koinin karşılığıdır ve Money’nin canlı hale gelmesi gibi anlaşılabilir. Money ise iyi ve kötü Money olarak sınıflandırılır. İyi Money altın, kötü Money ise currency olarak kabul edilir.Bu doktrinsel görüşler altının hala bir çok ekonomist tarafından gerçek para olduğunu kabul etmesiyle tamamlanır.
Tarih boyunca alışveriş aracı, tasarruf aracı ve en son güven liman olan altına insanoğlu bir değer atfetmiştir.
Omaha Kahini olarak anılan ünlü yatırımcı WarrenBuffett, şirketi Berkshire Hathaway’in hissedarlarına yazdığı bir mektupta: “Altının endüstriyel ve dekoratif faydaları vardır ancak bunlar taleple sınırlıdır. Bu dezavantajın yanında eğer bir ons altınınız varsa sonsuza kadar bir ons altınınız vardır.” ifadelerini kullanmıştı.
Altının geçmişte ve günümüzdeki değer algısından biraz bahsettikten sonra geleceğe atıfta bulunan bir konu ile de bağdaştırıp asıl anlatmak istediğim altının kökenine geçmeyi planlıyorum.
Son yıllarda kripto paralar herkesin gündeminde. Dünya ile entegre, küresel yaşayan herkesin kripto currencyden haberdar olduğunu söyleyebileceğimiz gibi haberdar olan insanların çok büyük çoğunluğunun da az ya da çok ama mutlaka koin payıedindiğini de söylemek yanlış olmaz. Kripto koindünyasında ise en ön plana çıkan koin şüphesiz bitcoin. Sıklıkla altınla karşılaştırılan, hatta dijital altın olarak anılan öncü kripto para Bitcoin’i de değerlendiren Şant Manukyan, Bitcoin’in en önemli özelliğinin 21 milyonla sınırlı olmasından ziyade ilk kez insan eli ile karşı taraf riski taşımayan bir menkul yaratılmış olması olduğunu söyledi. Yazımda buraya kadar anlatmak istediğim de aslında buydu. Ortaya yepyeni bir şey çıkıyor ve insanoğlu onu anlamlandırmak için yine altını kullanıyor. Altın ile karşılaştırarak kavramaya çalışıyor ve hatta anlam olarak altına benzetmeye çalışıyor.
Ayrıca Şant Manukyan: “Elimizde daha önce sadece doğanın harikası olan Altın vardı, şimdi bir aday daha var.” değerlendirmesinde bulunmuş.
Doğanın Harikası
Sarı, parlak, tok ve zengin bir görünüm. Nicelerini delirtmiş ve gözlerini bürümüş. Midas’ın altın dokunuşu hediye mi lanet mi? Hepimizi içten içe etkileyen altın nereden geliyor?
Carl Edward Sagan’ın ikonik cümlesinden sonra insanlar, ‘’Hepimiz Aslında Yıldız Tozuyuz.’’ derler. Bilimsel olarak da bu doğru kabul edilir. Tıpkı kuyruklu yıldızlar, asteroitler ve ağır elementlerden oluşmuş diğer her şey gibi Dünya’mız da süpernovalar tarafından uzaya saçılan kalıntı yığınından oluşmuştur. Dünya’nın bir parçası olarak doğan, dünyada oluşanlar ile beslenip hayatını sürdüren bizlerin de DNA’mızda nitrojen, kanımızda demir, dişlerimizde kalsiyum ve daha nicesi vardır. Tüm bunlar en başta patlayan yıldızların içinde meydana geldi.
Peki bizi asırlarca cezbetmiş altın nasıl meydana geldi?
Karbon, neon, oksijen, silikon, demir gibi elementlerin süpernova patlamalarının öncesinde yıldızlarda ortaya çıktığı biliniyordu. Diğer ağır elementlerin de yıldız patlamaları sırasında uzaya saçıldığı anlaşılmıştı. Ancak, evrende altının nasıl ortaya çıktığına dair kesin bir fikir yoktu. Evrendeki altının gizemli bir kökeni var. Çünkü altın, karbon ve demir gibi hafif elementlerden farklı olarak, süpernova patlamasıyla hayatına son vermek üzere olan yıldızların dengesiz çekirdeğinde üretilmiyor.
Tarih boyunca dominant bir metal olan altının kökeni ancak çok yakın bir geçmişte keşfedildi. Bu yönde teoriler daha önceki yıllarda da olmasına rağmen gözlenerek bilim dünyasınca doğrulanması oldukça yenidir. Dünyayı etkisi altına alıp yön veren altın, süpernova ile boşluğa saçılan elementlerden çok daha inanılmaz ve muhteşem bir enerjiden meydana gelmekte. Süpernova kalıntısı “süper yoğun yıldız çekirdekleri” olarak niteleyebileceğimiz nötron yıldızları vardır. Patlayan devasa bir yıldız,karadeliğe ya da nötron yıldızına dönüşebilir. Bir nötron yıldızının oluşmasına neden olan yıldızlar, Güneş’ten yaklaşık 10-25 kat büyüklükteki yıldızlardır. Karadeliklerden sonra en güçlü çekim kuvvetine sahip gök cisimlerinden biri olan nötron yıldızları, 18-20 kilometrelik bir çapa, Dünya’nın 500.000 katına varan miktarda kütle sığdırabilmektedir. Öyle ki, sıkça verilen bir örnektir: Eğer bir nötron yıldızından tek bir çay kaşığı kadar madde alabilseydiniz, 900 milyar kilogramlık kütleye sahip olurdunuz. İşte nötron yıldızları bu kadar hayranlık uyandırıcı ve muhteşemdirler. İşte bir yıldız patladığında ve artık nükleer füzyon olayı olmadığında ve kütle çekimi etkisi oluşmadığında yıldız çekirdeği üzerine çöker ve inanılmaz bir yoğunluğa ulaşır. Bu nötron yıldızları tek başına bile muhteşemken şimdi seviyeyi yükseltip iki nötron yıldızının birbirine yaklaşmasını ve çarpışmasını düşünün.
Ağustos 2017’de kütleçekim-dalga dedektörleri LIGO ve VIRGO yardımıyla gökbilimciler ilk defa iki nötron yıldızının çarpışmasını gözlemleyebildiler.2017’deki bu ilk bulgular ise ancak 2019 yılının sonunda yeniden oluşturulan simülasyon modelleri aracılığıyla doğrulanabildi. Bu gözlemde pek çok yeni bilgi elde edildi. Örneğin yukarıda bahsettiğim dehşet yoğunluklarına rağmen gözlemlenen nötron yıldızının çapının 18 km olduğunu öğrendik. İki nötron yıldızının çarpışmasına ise kilonova deniyor. 2017 yılında gözlemlenen kilonova aslında günümüzden yaklaşık 130 milyon yıl önce yaşanmıştı. Evrende şimdiye kadar insanın gözlemleyebildiği en büyük çarpışma. Bu devasa şiddetteki çarpışmada gama ışınları, X ışınları gibi görülebilir maddeden (fotonlar) oluştuğu için kozmik bir görsel şölen yaşandığı kuşkusuz. Bu çok yeni gözlem ile bir çok yeni bilgi edindik ve bazı teorileri doğruladık. Kilonovadan Dünya’ya ulaşan dalgalar ile ışık arasında sadece 2 saniye fark olması Einstein’ın kütle çekimsel dalgalar ile ışık hızının eşit olduğunu iddia ettiği teorisini doğruladı.
Doğruluğu ispatlanan ve yazımın konusunu oluşturan bir diğer teori ise cep telefonlarından, nükleer silahlara, hatta takılarda kullanılan bazı ağır metallerin kilonova ile oluştuğunun anlaşılmasıydı. 130 milyon ışık yılı önceki bu patlamada, Dünya’nın kütlesinin yaklaşık 200 katı kadar altın, yaklaşık 500 katı kadar platinin uzaya saçıldığı düşünülüyor. Yani anladık ki insan hayatında önemli yer edinen altın da ölmüş bir yıldızdan doğan yıldızın tozlarıydı.
Yani anladık ki bu hayranlıkla anlattığım nötron yıldızları birbiriyle çarpıştığında, dünya ekonomisine yön veren değerli altın metalini üretiyor. Altın böyle meydana gelip boşluğa saçılıyor.
Edo Berger’e göre, nötron yıldızı çarpışmaları evrende yıldız ve gezegen oluşumundan çok daha nadir görülen olaylardır. Altının dünyada az bulunmasının sebebi de bu: Altın bütün evrende az bulunan bir metal.
Dünyamızdaki altının kökeni nerede ve ne zaman gerçekleşen bir kilonovaya dayanıyor bilinmez ancak evrende bulunduğumuz noktaya ulaşma süresi ve mavi gezegenimizin oluşum dönemini göze alacak olursak milyarlarca yıldan bile eski olmalı. Belki şu an boynunuzda bir kolye, parmağınızda bir yüzük ya da bileğinizde bileklik olarak taşıdığınız altın vardır. Ona bir bakın, dokunun ve serüvenini düşünün. Milyarlarca yıl önce bir yıldız oluşmalı, uzun bir ömür sonrasında patlamalı, kalıntılarından bir nötron yıldızı oluşmalı, nadir bir şekilde başka bir nötron yıldızı ile çarpışmalı ve boşluğa saçılan şarapnel parçası gibi altın elementi belki milyonlarca yıl sonra, henüz oluşum halindeki dünyamıza yağmalı. Çekirdek ile yer küre arasında sıkışıp kalan kahramanımız çeşitli olaylar ve çoğunlukla depremler sayesinde eriyerek çatlaklara dolup altın yataklarını oluşturmalı. Hiç tanımadığımız birileri onu bulmalı, çıkarmalı, işlemeli, taşımalı. Belki binlerce yıl önce bir askerin belki de bir aristokratın elindeydi ve eritildi, suret değiştirdi ve bugün senin elinde. Düşününce hayret edecek, hayran kalınacak çok şey var. Belki tüm bunlardan dolayıdır altına düşkünlüğümüz. Zaten yeterli de değil midir?
Kaynakça
1-https://www.educba.com/money-vs-currency/
2-https://www.bloomberght.com/altinin-gercek-degeri-ne-2261117
3-https://evrimagaci.org/notron-yildizi-nedir-9221
4-https:/www.ligo.caltech.edu/page/press-release-gw170817?highlight=neutron%20stars
5-https://kurious.ku.edu.tr/evrende-gozlemlenebilen-en-buyuk-carpisma-gw170817-kilonova/