Genel Olarak
Bu yazımda soykırım suçunun tarihsel gelişim sürecini anlattıktan sonra soykırımı, uluslararası sözleşmeleri göz önünde tutarak tanımlayacağım. Daha sonra ise bu bilgiler ışığında Osmanlı Devleti döneminde yaşanan ve zaman zaman tartışma konusu olan ve hatta bazı ülkelerin soykırım kabul ettiği 1915 Olaylarının bu suç kapsamına girip girmediğini açıklamaya çalışacağım.
Soykırım Suçunun Tarihçesi
Soykırım suçunun tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkmasında en büyük etken şüphesiz Holokost’tur. Peki nedir Holokost? Kısaca açıklamak gerekirse Holokost, Nazi Almanyası’nın ve işbirlikçilerinin sistemli bir şekilde Yahudi ırkına mensup insanları öldürüp hapsetmesi, kötü şartlara maruz bırakmasını ifade eder. Bilindiği üzere II. Dünya Savaşı döneminde birçok Yahudi, kendilerini üstün ırk gören Naziler tarafından insanlıkla bağdaşmayacak muameleye tabii kılınmıştı.
Bu olanlar üzerine, 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” onaylandı ve 1951 yılında yürürlüğe girdi. Belirtmekte fayda vardır ki bu sözleşmenin hazırlanmasında ve kabul görmesinde özellikle Polonyalı Avukat Raphael Lemkin’in çok büyük payı vardır. Lemkin aynı zamanda soykırım terimini de bulan kişidir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Soykırım suçu, Lemkin’in çabaları sonucu 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından suç olarak kabul edilmiş ve BM Sözleşmesi’ne taraf olan bütün Devletlerin soykırımı önleme yükümlülüğü doğmuştur. Buna bağlı olarak da soykırım suçunu işleyen Devletlerin cezalandırılmasının da önü açılmıştır.
Soykırım Nedir?
Soykırım suçunun tanımına geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için sözleşme hükümleri ile ilgili bazı önemli noktaları açıklamak istiyorum: Sözleşmesinin 1.maddesi uyarınca, soykırım suçu bir uluslararası suçtur. Bu suç hem savaş zamanı hem de barış zamanı işlenebilir. Yani savaşan Devletler dahi bu suçu işleyebilir. Devletler bu durumda, savaş hukuku kurallarına da uymak zorundadır. Yani savaş hali bu suçu işleyen Devlet bakımından bir savunma teşkil etmeyecektir. İkinci olarak, bu suç bakımından cezalandırılmaya ancak sözleşmenin taraf Devletleri ehildir. Yani sözleşmeye taraf olmayan bir Devlet en azından bu sözleşmeye bağlı olarak cezalandırılamaz. Türkiye, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne taraf Devlettir. Son olarak bu suçu işleyen bir siyasi yönetici veya kamu görevlisi de olsa cezalandırılır. Yani soykırım suçu siyasi bir suç kabul edilmemekte, suçluların iadesi bakımından Devletlere gerekliği kolaylığı sağlama yükümlülüğü yüklenmektedir.
Hangi hallerin soykırım suçuna cevaz vereceği, Sözleşmenin 2.maddesinde sınırlı şekilde sayılmıştır. Buna göre, “Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.”
Yukarıda sayılan hareketler seçimliktir. Yani herhangi birisini gerçekleştirmek, soykırım suçunun oluşmasına sebep olmaktadır. Görüldüğü üzere, soykırım suçunun oluşması için öldürme eylemi gerekmez. Genel olarak bir ırkı yok etmek kastıyla hareket etmek yeterlidir. Burada önemli olan nokta, söz konusu ırk, grup veya mensup bakımından soyun devamını engellemektir.
Soykırım suçu, uluslararası toplumu ve uluslararası düzeni ihlal ettiğinden ötürü uluslararası bir suçtur. Bu suçların kovuşturulması, Uluslararası Ceza Divanı tarafından yerine getirilir. Divan, ulusal mahkemelerle de görev paylaşımı içerisine olacaktır.
1915 Olaylarının Değerlendirilmesi
Buraya kadar yaptığım açıklamalar, 1915 Olaylarının soykırım olup olmadığı hususunu daha rahat ve hukuki şekilde incelemek içindi. Öncelikle 1915 yılında yaşananların ayrıntısına bu bölümde girilmeyecektir. Çünkü burada olaylar tarihi değil hukuki bir perspektiften ele alınmaktadır. Ancak 1915 Olaylarını kısaca açıklamak yerinde olacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun duraksama ve inişe geçtiği dönemde Osmanlı devleti içerisinde yer alan Ermenilerin içerisinde yer alan gruplar, Osmanlı aleyhine faaliyetler yürütmüş ve bu bazen ayaklanmalara kadar varmıştır. Bunun üzerine tarihler 24 Nisan 1915’i gösterdiğinde Osmanlı Devleti, bu faaliyet ve ayaklanmaların lideri olan Ermenilerin tutuklanması, zararlı Ermeni komitelerin kapatılması ve bulundukları yerlerde kalmaları sakıncalı görülen Ermenilerin Anadolu’da belirli yerlerde toplanması yönünde karar almıştır. Tarihler 27 Mayıs 1915’i gösterdiğinde ise Sevk ve İskan Kanunu ile “sadece savaş ve ikmal bölgesindeki Ermeniler” zorunlu göçe tabii tutulmuş olup İzmir, Edirne ve İstanbul bu kanun kapsamı dışında tutulmuştur.
Bu göç sırasında bazı görevliler, kafileye kötü muamele etmiştir, örneğin mallarını çalmışlardır. Bu kişiler, dönemin şartlarının el verdiği ölçüde yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Yani, bu kötü muamele bir Devlet politikası değildir, görevlilerin ihmali veya kötü niyetinden kaynaklıdır ve bunun cezalandırılması Devlet tarafından yapılmıştır. Hatta bu olaylardan dolayı yaklaşık 500 kişi tutuklanmış, altmış küsur kişi idam edilmiştir. Bununla beraber o zamanlarda Türklerle Ermeni çeteler ve gruplar arasında çatışmalar yaşanmış, her iki taraftan da kayıplar meydana gelmiştir.
Belirtmek gerekir ki soykırım suçunun oluşması için mahkeme kararı gerekir. Birtakım ülkelerin aldıkları bu kararların hukuki açıdan hiçbir geçerli bir tarafı bulunmamaktadır. Mahkeme tarafından ise soykırım suçunun işlendiğine dair bir karar verilme olanağı yoktur. Zira ortada hukuki açıdan bir soykırım yoktur. Bu konuda Türkiye’nin savunmaları hukuki olarak yerindedir.
Türkiye, soykırım suçunun oluşmadığına dair iki güçlü gerekçe öne sürmektedir. İlk olarak, Ermeni Olayları 1915 yılında meydana gelmiştir ancak soykırım, yukarıda açıklandığı üzere 1948 yılında BM tarafından suç olarak kabul edilmiştir. Hukuk kuralları, aksi belirtilmediği sürece geriye yürümez. Yani, 1948 yılında imzalanan bir Sözleşmeyi 1915 yılına uygulamak mümkün değildir. Bu yönden Türkiye’yi soykırım suçuna fail kabul etmek mümkün değildir. İkinci olarak, 1948 yılında kabul edilen Sözleşmeyi 1915 yılına uygulasak dahi ortada bir soykırım yoktur. Çünkü ortada bir yok etme kastı yoktur. Zaten soykırım iddiasını kabul edenler de “yok etme kastını” kanıtlayamamıştır. Belirtildiği üzere soykırım suçunun oluşması için bir grubun yok edilmesi kastıyla hareket etmek gerekir. O dönemde Osmanlı Devleti’nde her iki taraf bakımından da birtakım üzücü olaylar oluştuğu kabul edilmekle beraber hiçbir şekilde yok etme kastı bulunmamaktadır. Zira göçe tabii tutulan tüm Ermeniler değil yalnızca savaş güzergahı üzerinde olup Osmanlı’ya zarar verme tehlikesi bulunan Ermenilerdir.
Kaynakça
2-https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/what-is-genocide
3-https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/introduction-to-the-holocaust?series=119
Kapak Görseli: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ermeni_K%C4%B1r%C4%B1m%C4%B1#/media/Dosya:Marcharmenians.jpg