Kaçış Planı: Dünyayı Terk Mi Ediyoruz?

/ / TEKNOLOJİ

Milyarlarca yıl boyunca, birçok uygarlığın ve insanın yaşamına tanık olmuş dünyamız, içinde bulunduğu -onu sürüklediğimiz- koşullar yüzünden, günden güne azalan kaynaklarıyla ilgi merkezi olmaktan adım adım uzaklaşıyor. Yakın bir zaman önce, NASA bilim insanlarından oluşan bir ekip, modelleme tekniğiyle yaptıkları çalışma sonucunda Güneş radyasyonu nedeniyle Dünya’da yaşamın bir milyar yıl sonra yok olacağını hesapladı. Oluşturdukları modellemeyi tam olarak 400 bin defa çalıştırdıklarını söyleyen NASA ekibi, Güneş’in zaman içinde Dünya’daki oksijeni tüketerek yeryüzünün yaşam için uygun olmayacağını tespit etti. Ekip, çalışmalarından elde ettikleri verilerle hazırladıkları makalede, Güneş ışınları sebebiyle takvim 1.000.002,021’i gösterdiğinde Dünya’daki oksijen miktarının canlılar için yaşanamayacak seviyede olacağını ileri sürdü1 Bunu öğrenmek ne kadar sıra dışı ve endişe verici olsa da, uzak gelecekte uygarlığın farklı bir gezegene göre inşa edilmesi, yaşama farklı gezegenlerde devam edilmesi yönündeki düşünceler günden güne kabul görmeye ve popülerleşmeye başladı.

İçinde bulunduğumuz karmaşık düzeni merak etmemiz, onu anlama çabamız teknolojik gelişmeler ile gittikçe daha anlamlı bir hale bürünüyor. İnsanlığın sistematik olarak diğer insanlara aktardığı bilgiler sayesinde geçmişte  “imkansız” olarak tanımlanan birçok olay ve düşünce adım adım “gerçek” olmaya başlıyor. İşte, insanlığın uzay serüveni de iki yüz yıl önce oldukça imkansız görülebilecek ve günümüzde gelişimini ivmelenerek gerçekleştiren önemli olaylardan biri. Bu yüzdendir ki, 1961’de Sovyet Kozmonot Yuri Alekseyevich Gagarin  dünya atmosferinden dışarı çıkmayı başaran ilk insan olduğunda bu olay yeryüzündekiler için çığır açıcı ve inanılması oldukça zor bir olay olarak karşılanmıştı. Hatta Vostok 1 uzay aracının 89 dakika süren dünya etrafındaki tarihi turu Amerikalıları öyle bir paniğe uğrattı ki, “”uzaya roketle insan yollayan aynı roketle bize nükleer bomba da atabilir” düşünce ve korkusuyla amansız bir uzay ve silahlanma yarışına giriştiler. Bu olaydan önce, 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birliği ilk insan yapımı uyduyu yörüngeye yerleştirmeyi başardığında da dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Sputnik adıyla bilinen uydu -ne tesadüf ki Rusların COVID-19’a karşı bulunan ilk aşı olarak öne sürdükleri Sputnik aşısıyla aynı isme sahip- aylak aylak dünyanın etrafında tur atıp dünyaya sinyal göndermekten başka bir şey yapmamış olsa da, bir çığır açtığı kesindi. İnsanlık adına büyük bir hamle olarak görülen bu teknoloji, taraflar için bir ölüm kalım meselesine dönüştü2.

 

Bu gelişmelerden geri kalmamayı hedefleyen ABD’lilerin karşılık olarak şimdi hepimizin tanıdığı NASA ve pek de tanınmayan ARPA’yı( Savunma Bakanlığı İleri Araştırma Projeleri Dairesi) hayata geçirmesi; insanlığın, uzay serüveninde bilinmeyenleri azaltmak için attığı büyük adımlardan biri oldu. Bu başlangıcı, 1961’de NASA’nın da önce Albert II isimli maymunu daha sonra astronot Alan Shepard’ı uzaya göndermesi ve ardından 1969’da düzenlenen ay misyonu ile Neil Armstrong’un aya ayak basması izledi. Bu gibi gelişmeler yıllarca sürerken günümüzde gündeme gelen Mars’a yerleşim, uzay otelleri gibi planların gerçekleştirilmesi için atılan temeller oldu.

 

 

Mars Kolonizasyonu

Uydumuz olan Ay küçük, atmosferden yoksun ve çorak olduğu için  ayda yaşam bulmaya çalışmak, su bulma umudu olmadan cansız bir çölde aramaktan farksız olmayacaktı. Bunun yanı sıra, sıcak Venüs, gaz devleri Jüpiter ve Satürn gibi diğer komşu gezegenlerde insan yerleşimi için uygun yerler değil.  Mars ise gezegenimizdeki toplam kuru kara alanına neredeyse eşit bir yüzey alanı yani dünyanın ortalama 0,53’lük yarıçapıyla ve dünya yüzeyi yer çekiminin 0,38’i ile potansiyel olarak dünyadaki koloni yarışında diğer gezegenlere kıyasla çok daha cömert ve uygun koşullara sahip3.  Bu özellikleriyle Mars, uzay araştırmacıları için her zaman bir romantizm ve gizem perdesi oldu. Uzay araştırmaları adına yürütülen diğer çalışmaların yanı sıra, Mars’ın kolonizasyonu günümüzde fazlasıyla popüler bir konu haline geldi. Dolayısıyla bu gezegenin yaşamsal faaliyetleri destekleyecek maddeler bulundurduğuna ya da bu şekle dönüştürülebileceğine dair düşünceler arttı.

Yaşam koşullarının insan için daha uygun olduğu düşünülen  kızıl gezegen hakkında  yapılan çalışmalar aslında yine çok eski yıllara dayanıyor. Geçtiğimiz son 20 yıl içinde ise Hindistan, Çin, Japonya, Birleşik Arap Emirlikleri, İtalya gibi ülkeler de Mars üzerinde çalışmalar yürütmeye ve Mars’a uzay aracı göndermeye başladı. Bu çalışmalardan en önemlisi, NASA’nn yürüttüğü, geçtiğimiz ay Mars’a başarıyla iniş yapan Perseverance adlı uzay aracı oldu.

Perseverance uzay aracı, yolculuğuna 30 Temmuz 2020’de Mars’a gitmek üzerine fırlatılan Atlas roketinde başladı. Mars gezegeninin atmosferine girdikten sonra tam zamanında paraşütlerini açmayı başaran ve tamamen otonom olan bu uzay aracı, tüm kararlarını kendi verecek şekilde tasarlandı. Yani üzerindeki hassas kameralar ve sensörlerle ineceği en güvenli yere kendisi karar verebiliyor. 7 aylık yolculuğunun sonunda geçtiğimiz ay Mars’a güvenli bir şekilde iniş yaptı.

Bu oldukça ciddi ve güzel bir olay. Büyük bir ilgiyle de karşılandı zaten. Çünkü Perseverance aracı Kızıl Gezegen’in yapısı, geçmişte canlılara ev sahipliği yapıp yapmadığı, günümüzde ve gelecekte yaşanabilirliği hakkında çok önemli bilgiler toplayacak. Bu bilgiler sayesinde Mars hakkında bildiklerimiz katlanarak artacak. Perseverance, aynı zamanda Mars’a yanında iki küçük misafir de götürdü. Bu misafirlerden biri Mars’ın kuş bakışı fotoğraflarını çekmeye çalışacak olan helikopter, diğeri ise Moxie adında yapay ağaç.

Yaklaşık bir araba aküsü büyüklüğünde olan Moxie’nin amacı, Mars atmosferinin %95’ini oluşturan karbondioksiti belirli kimyasal işlemler sonucu oksijene dönüştürmek. Fakat ne yazık ki bu oksijen, gelecekte oraya yerleşmesi planlanan astronotlar ya da insanlar için değil. Moxie’nin asıl görevi, oksijene daha fazla ihtiyaç duyan şeyin, yani onları dünyaya geri götüren roketin yakıtı için ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlamak.

Mars adına yapılan çalışmaları ve elde edilecek sonuçları merakla bekliyoruz. Umuyoruz ki insanlık, geçtiğimiz 20 yıl içinde başardıklarından daha doğru sonuçlar çıkartarak tüm canlılara, evrene yararlı olabilecek doğru adımları atar. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere!

 

 

 

 

 

Kaynakça

1-https://www.cnnturk.com/dunya/nasa-dunyada-yasam-1-milyar-yil-sonra-son-bulacak

2-Ali Çimen, Tarihi Değiştiren Günler, (2011)

3-Levchenko, Xu, Mazouffre, Keidar, Bazaka, Mars Colonization: Beyond Getting There, 2018

Görsel 1-https://tr.wikipedia.org/wiki/Sputnik_1#/media/Dosya:Sputnik1_exploded_view.jpg

Görsel 2-https://pin.it/2ibSVaj

Görsel 3-https://pin.it/cpkibaB

Görsel 4-https://newspaceenterprise.com/2021/02/07/7-minutes-of-terror/

Kapak Görseli:https://pin.it/8bqLBJI

Sude BAYRAKTEPE

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir