Avrupa’nın Mülteci Meselesi

/ / SİYASET BİLİMİ

Göçmen, Unesco tarafından “doğmadığı bir ülkede geçici veya kalıcı olarak yaşayan” ve “o ülkeyle önemli sosyal bağlar edinmiş kişi” olarak tanımlanmaktadır. Sığınmacı, mülteci olduğunu iddia eden ancak kabul edilmek istediği ülkede bu statüyü henüz elde etmemiş kişidir. Mülteci, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre “ırkı, dini, uyruğu, belirli bir sosyal gruba üyeliği veya siyasi görüşleri nedeniyle zulme uğramaktan korkan herhangi bir kişi” olarak tanımlanmaktadır. Gün geçtikçe, dünyada yerinden edilen insan sayısı artıyor. Neredeyse seksen milyona ulaşan bu insanların bir kısmı, yaşadıkları ülke içinde yer değiştirirken geri kalan kısmı da bir başka ülkeye göç ediyor. Bu göç hareketleri, yüzyıllardır süregelen bir olgu. Ne yakın zamanda başladı ne de kısa sürede bitecek. İnsanlar yaşadıkları yerden göç etmek için geçerli bir sebebe sahip oldukça bu hareketler dünyanın bir gerçeği olmaya devam edecek.

Geçerli sebep olarak da birçok şey sıralanabilir. Günümüzdeki iltica hareketlerine baktığımızda başlıca nedenlerin güvenlik kaygısı veya ekonomik sıkıntılar olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü son yıllarda en çok göç veren ülkeleri incelediğimizde bu ülkelerin iç savaş veya ekonomik krizden mustarip olduğunu görmekteyiz. Bu bilgiler ışığında güvenlik sorunu yaşayan sivil halkın sığınacak güvenli bir yuva aradığını ve ekonomik krizle mücadele eden, işsizliğin zirve yaptığı, halkın sefalet içinde yaşadığı ülkelerde insanların daha kaliteli bir yaşam için ülkelerini terk ettiğini söyleyebiliriz. Bu gayede nihai hedef gelişmiş ülkeler oluyor. Bilhassa son yıllarda artan küresel boyuttaki göç hareketleri ile mülteciler, Avrupa ülkelerinin sınırlarına dayanmış vaziyette.

Geçtiğimiz yüzyılda bazı bölgelerde oluşan sorunların sebep olduğu mülteci hareketleri yaşanmıştı. İç savaşlar ya da sosyal ve siyasi olaylar neticesinde bazı topluluklar, ülkelerini terk etmişti. Bunlara örnek olarak İspanyol İç Savaşı ve Yugoslavya’nın parçalanması neticesinde yaşanan göçleri verebiliriz. Öte yandan İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ülkelerinde işçi açığı oluşmuştu. Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya gibi ülkeler gelişmiş sanayi tesislerindeki işçi ihtiyacını karşılamak için çeşitli ülkelerden göç almıştı. Fakat belli bir süre sonra artan nüfus sayesinde, bu ihtiyacı kendi içlerinde karşılamaya başlayınca bu politikadan da vazgeçmişlerdi. Aslında bu göç olgusuna daha genel bir şekilde baktığımızda ülkeler arasındaki ekonomik dengesizliğin hangi seviyeye geldiğini anlayabiliyoruz. Maalesef insanlar bunca yola, bunca çileye katlanıp tozpembe bir hayat elde etmiyorlar. Yeni bir yuva bulup iş elde edebilseler bile bu yeni yerleşkelerinde bir mülteci olarak yerli halktan çok daha sefil bir hayat sürüyorlar. Yani onların arzuladığı bu yaşam, yerli halkın düşünmek bile istemeyeceği türden.

Peki, iki farklı toplum arasında bu kadar farkın oluşmasına neden olan etkenler nedir? Burada birçok etkeni sıralayabiliriz ancak aradaki makasın açılmaya başladığı tarihlere bakarsak temel etkenler Sanayi Devrimi ve sömürgeciliktir. Aslında Batı Dünyası’nın zenginliğinin bir bölümü, bugün bu bölgeye göç eden mültecilerin geldikleri topraklardan elde edilmiştir. Bu topraklarda yaşayanlar Sanayi Devrimi’nden bu yana Batı’nın ekonomik refahına asla ulaş(a)madılar. Dolayısıyla az önce belirttiğimiz gibi gün geçtikçe aradaki ekonomik güç farkı da arttı. Artık o sömürülen topraklarda yaşayanlar, sömürgecilerin kapısına geldi. Savaştan, kargaşadan, sorunlardan kaçan bu insanlar, şimdi Avrupa için bir sorun oluşturmaya başladı.

Avrupa kıtası, göç etmek için yıllardır tercih edilen bir bölgedir. Bu konumu elde etmesinde Avrupa ülkelerinin ekonomik ve siyasi açıdan sahip oldukları güven atmosferi önemli bir etkendir. Bir önceki paragrafta da bahsettiğimiz gibi tarihte Avrupa ülkelerini hedefleyen göç ve iltica hareketlerine rastlarız. Elbette bu güvenli topraklar, son yıllarda yaşanan göç hareketlerinden de nasibini aldı.

Özellikle 2010’dan sonra sayısı artan ve yerinden edilen insanların bir kısmı, Avrupa’ya ulaşmak için çeşitli zorluklara katlanıyordu. Yasal yöntemlerin yetersizliği, insanları çaresiz bir şekilde bu zorlu ve yasa dışı yollara düşürüyordu. 2015 ve 2016 yıllarında artan çatışmalar neticesinde Avrupa’ya akın eden mülteci sayısı zirveye ulaştı. Akdeniz üzerinden Yunanistan ve İtalya’ya ulaşabilen insanlar AB’ye sığınma talebinde bulunurken birçok insan bu yolculuk sırasında hayatını kaybediyordu. Öyle ki 2016 yılında Akdeniz’de 5000’e yakın mülteci hayatını kaybetmişti. Sonrasında Türkiye ve Libya gibi geçiş için kullanılan ülkelerle yapılan tartışmalı anlaşmalar sonucu bu ülkelerin mülteci geçişlerini engellemesi sağlandı. Libya, Afrikalı mültecilerin Avrupa’ya geçişinde transit nokta iken Türkiye, başta Suriyeli ve Afgan mülteciler olmak üzere Orta Doğu’daki kargaşa ortamından kaçanların uğrak noktası durumundaydı.

Avrupa’nın mülteciler hakkında uyguladığı politika daha çok sınır güvenliğini korumak üzerine gerçekleşiyor. 2005 yılında hizmete başlayan, Fransızca “Frontières extérieures”in (dış sınırlar) kısaltması Frontex, Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi’nin tartışmalı uygulamalarından da sınır güvenliğine ne derece ehemmiyet verildiği anlaşılabilir. Nitekim 2015 yılından itibaren Frontex’in bütçesi katlanarak artıyor ve son yıllarda AB tarafından mülteciler ne zaman gündeme gelse sınır güvenliği konusu öncelikli tartışılan konular arasında yer alıyor. Bunun dışında mültecilerin entegrasyonu üzerinde tartışılsa da birçok ülkenin mülteci kabul etmeye sıcak bakmadığını görüyoruz.

Avrupa ülkeleri, illegal göçlerle mücadele etmeye çalışsa da yasal yollarla gerçekleşen göç hareketleri iltica talebine göre çok düşük seviyelerde. Avusturya, Polonya, Macaristan gibi ülkeler, iltica hareketlerine karşı katı politikalar uygulanması görüşünde. Almanya Şansölyesi Merkel, düzensiz göç hareketlerine karşı İtalya ve Yunanistan’ın yükünü azaltmak gerektiğini savunuyor. Bu sebeple Almanya, Merkel’in politikaları doğrultusunda diğer ülkelere nazaran daha fazla mülteciye ev sahipliği yapıyor. Yakın zamanda AB’den ayrılan Birleşik Krallık ise son yıllarda çok az sayıda sığınmacıyı kabul ediyor. Bu sebeple Birleşik Krallık, Avrupa’daki en düşük mülteci kabul oranlarından birine sahip.

Avrupa’da hatta tüm dünyada göçmen karşıtlığı ve ırkçılık her geçen gün artıyor. Avrupa, Avrupa merkezli bir bakış açısıyla kendini mülteci krizinin kurbanı olarak görüyor. Oysaki son yıllardaki küresel göç hareketleri pek çok bölgede sorunları ve krizleri beraberinde getirdi. Avrupa ise bu sorunları sınırları ötesinde tutmaya çalışsa da yoğun göç hareketlerine maruz kaldı. Mevzubahis krizin önemli bir boyutu ise mültecileri Avrupa’dan uzak tutma çalışmalarının bir sonucudur.

Şu anda Dünya’da en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke Türkiye’dir. Sonra sırasıyla Kolombiya ve Pakistan gelirken ilk 10’daki tek Avrupalı ülke Almanya’dır. Avrupa ülkeleri, yaptıkları anlaşmalarla üçüncü taraf ülkelere maddi yardımla birlikte çeşitli vaatlerde bulunuyor ve bu sorumluluktan az sayıda insana yuva olarak kurtuluyor. Ancak bu vaatlerin yerine getirilmesinde yaşanan anlaşmazlıklar, mültecilerin Avrupa için bir tehdit olarak devam etmesine neden oluyor.

Nitekim Türkiye bu hususta yaptığı açıklamalar neticesinde geçtiğimiz yılın ilk aylarında mültecilere geçici olarak kapıları açmaya karar vermişti. Bu karar sonucunda, AB sınırlarında 2015 yılında yaşanan büyük akında da olduğu gibi şiddete başvuruldu. 1951 Mülteci Sözleşmesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve AB Hukuku’na rağmen bu şiddet ve geri gönderme günümüzde de devam etmekte. Diğer açıdan bir yıldan uzun süredir hayatımızda olan Covid-19 krizi de mültecilerin hayatında büyük olumsuzluklara yol açıyor. Ekonomik kısıtlamalar ve yardım kuruluşlarının yaşadığı fon eksikliği sonucunda mültecilerin ve sığınmacıların ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını görmekteyiz.

1-Pai, H. (2020, 1 Ocak) The refugee ‘crisis’ showed Europe’s worst side to the world. The Guardian. (ET: 12.03.2021). https://www.dw.com/en/where-do-eu-countries-stand-on-migration/a-44356857

2-Lequeux V. (2020, 21 Eylül) Asile et migrations dans l’Union européenne. Toute l’Europe.(ET:12.03.2021). https://www.touteleurope.eu/societe/asile-et-migrations-dans-l-union-europeenne/

3-(2018, 22 Haziran). Where do EU countries stand on migration? DW. (ET: 12.03.2021). https://www.dw.com/en/where-do-eu-countries-stand-on-migration/a-44356857.

4-Haberler ve Bilgilendirme, UNHCR, https://www.unhcr.org/tr/haberler-ve-bilgilendirme

Kapak Görseli-https://www.setav.org/turkiye-almanya-ve-ab-ucgeninde-multeci-krizi/

Mücahit ÇALIK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir