
İnsanın evrimsel süreç içerisinde diğer canlılara üstün gelmesinin biricik kaynağı, beyninin ona sağladığı olanaklardır. İnsan beyni, insana yırtıcılardan kaçmak, soğuktan korunmak, kısacası hayatta kalmak için pek çok avantaj sunmuştur. İnsanlık da bu avantajlar sayesinde zamanla besin zincirinin tepesine tırmanmış, oluşturduğu yapay kurallar üzerinden yasal sistemler yaratmış, oldukça karmaşık binalar inşa etmiş, uzaya araç göndererek yer kürenin sınırlarını aşmış, başka hiçbir canlı türünün başaramayacağı eylemleri gerçekleştirerek gezegende rakibi olmayan bir imparatorluk kurmuştur.
Bilişsel açıdan göreceli olarak oldukça donanımlı bir yapı olan insan beyninin sahip olduğu bu olanaklardan biri de yalan söyleyebilme yeteneğidir. Yalan, gerçekte var olmayan bir durumu yaratmak, kurgulayabilmek demektir. Bu bağlamda yalan; gelişmiş hayal gücünün ve yaratıcılığın meydana getirdiği bir üründür. Çünkü, insan yalan söyleyerek içinde bulunduğu gerçek dünya karşısında alternatif bir dünya ve alternatif elemanlar oluşturur. Bu yaratıcılık ise planlama, programlama, düşündüğünün üzerine düşünebilme özelliği ve kuvvetli bir bellek gerektirir.
Her insan yalan söyler, yalan söyleme yeteneğinden yoksun olan bir insan düşünülemez1. Bu yüzden yalan konusunda insanları “dürüstler ve yalancılar” olarak ayırmaktansa söylenen yalanların türüne, gerekçesine ve bu gerekçe ardında yatan motivasyona göre ayırmak daha doğru ve sağlıklı olacaktır. Bu yazıda insanın yalana başvurma nedenlerini, yalanın nasıl ortaya çıktığını, bireye ve topluma ne gibi yararlar sağladığını inceleyeceğiz. Hemen ardından yalanın farklı bir boyut kazanmasının psikolojik bir bozukluğa işaret edip etmediği konusundaki görüşleri aktaracağız. Sonunda “bir başka bireyi aldatma” davranışının insan dışındaki canlılar arasındaki örneklerine değinip yazıyı sonlandıracağız.
Giriş: Neden Yalan Söyleriz?
Yalanın evrimsel süreçteki rolüne baktığımızda bir nevi “evrimsel silahlanma yarışı” diyebileceğimiz bir rekabetin yaşandığını görürüz: Çevremizdeki insanları herhangi bir fiziksel güç kullanmadan idare etmek, sınırlı miktardaki kaynaklar ve eşler için girişilen yarışta yalan söyleyen kişiye muhtemelen büyük avantajlar sağladı2. Daha iyi yalan söyleyip kendisine söylenen yalanların ardındaki gerçekleri daha iyi ayırt edebilenler, topluluktaki diğer kişilere oranla daha iyi olanaklara sahip oldular. Günümüzde yalan konusunda böylesine geniş bir dağarcığımızın olması, yalanın o dönemde atalarımıza sağladığı avantajdan kalan bir mirastır.
İnsanlar yalanla çok erken yaşta tanışırlar ve bunun bir alışkanlık olarak yerleşmesi de yine çocukluk dönemine denk gelir. İlk yalanlarımız genellikle masum olarak niteleyebileceğimiz türdendir. Ancak çocukların bunun bir getirisi olduğunu görmesi, bununla birlikte bu davranışın aile büyükleri tarafından bir maharet olarak karşılanıp çocuğun bu davranışa teşvik edilmesi, bu masum ve sevimli yalanların kısa zamanda bambaşka bir boyut kazanmasına neden olabilir. Çocukların yetiştirilme tarzı ve içinde bulunduğu sosyal çevre, hangi koşullar altında ve ne çeşit yalanlar söyleneceğini doğrudan etkiler.
İnsanın yalan söyleme davranışı ardında bulduğu motivasyon, elbette kişiden kişiye değişir ve saymakla bitmez. Gerçeğin tamamen inkâr edilmesi, yaşanan olayın kısmen değiştirilmesi ya da abartılması, ilgiyi üzerine çekmek, bir tartışmada haklı çıkmak istemek, görgü kuralları gereği iltifat etmek gibi nedenler, ilk akla gelenlerdir. Ancak yine de biz, yalanı en temelde iki başlığa indirgeyebiliriz: Birincisi “bir çıkar elde etmek”, ikincisi ise “bir cezadan kurtulmak”.
İnsanın Gelişimi Açısından Yalanın Önemi
İlk bakıldığında ahlaki açıdan epeyce olumsuz bir kavram olarak görünen yalan, insan yaşamında olmazsa olmaz bazı özelliklerin kazanılmasındaki başlıca pay sahibidir. Çocuklar, doğdukları günden beri beslenme, barınma ve güvenlik gibi temel gereksinimlerini karşılayan annelerine oldukça bağlıdırlar. Çocuğunun karnı acıktığında onu doyuran, bir yeri ağrıdığında sancısını gideren anneler, çocuklar için her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden kişilerdir. Çocuklar bir biçimde (genellikle taklit yoluyla) annesini kandırmayı başardıklarında ise, onun kendi zihinlerinden geçenleri okuyamadığının ayırdına varırlar3.
Böylece özerkliklerini kazanarak bağımsız bir birey olma yolunda belki de ilk adımlarını atarlar. Annelerinin kendilerini her zaman ve her şeyden koruyamayacağını gören çocuklar, kendi kendilerini kontrol etmeleri gereken bir varlık olduklarını anlarlar. Çocukların artık ne yapıp yapmaması gerektiğine kendilerinin karar vermesi ise “ego” ve “süperego” işlevlerinin gelişimi açısından çok önemli bir yer tutar. Ergenlik dönemine gelindiğinde tümüyle aynı gerekçelerden ötürü bir kez daha aileden ayrışmanın gerçekleştiği görülür. Bu da bize, yalanın bahsedildiği kadar kaçınılması gereken bir özellik ya da çocuklar tarafından söylendiğinde cezalandırılması gereken bir davranış olmadığını gösterir niteliktedir.
Kaliteli yalanlar söyleyebilmek hiç kuşkusuz ki zeki insanların özelliğidir. Çünkü, yalan söylemek aslında birbiriyle çelişen iki bilgiyi karşınızdakine aynı anda verip onun sizin seçtiğiniz birini fark edememesini sağlamaktır. Zeki insanlar ise aynı anda birbiriyle örtüşmeyen birçok bilgiyi akıllarında tutabilirler ve bunların tümünü takip edebilirler. Kanada’da yapılan bir araştırma, yalan söylemek ile zekâ arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur4. Yaşları 2 ve 17 arasında dağılan 1200 çocuk ile yapılan bu çalışmada, 2 yaşındaki çocukların %20’si beklenilen durumda yalan söyleyebilirken 4 yaşındaki çocuklarda bu oran %90’ı bulmuştur. Bu çalışma, yalan söyleyebilme becerisinin, bireyin bilişsel gelişim süreci açısından yeni bir düzeye eriştiğinin bir göstergesi olduğunu ortaya koymaktadır.
Kişilik Bozukluğu Belirtisi: Mitomani
Yalan; insanın doğasında yer alması, pek çok yarar sağlaması ve kendisiyle olan geçmişimizin henüz konuşmaya bile başlamadığımız dönemlere kadar uzanıyor olması düşünüldüğünde insan için vazgeçilemez bir olgudur. Bunun yanlış kullanımı toplumsal açıdan bazı sakıncaları beraberinde getirse de yalan söyleme davranışının, kendi başına, psikolojik açıdan bir bozukluğa karşılık geldiğini söylemek kesinlikle yanlış olur. Buraya kadar anlattığımız, insanların daha çok ayırdında olarak söylediği yalanlar üzerineydi. Şimdi ise patolojik bir bozukluğun göstergesi olan, “yalan söyleme hastalığı” olarak bilinen “mitomaniden” bahsedeceğiz.
Mitomani*, ilk olarak 1891 yılında Alman doktor Anton Delbruck tarafından, bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Günümüzde, bu durumun psikolojik bir hastalık olarak sayılıp sayılamayacağı psikiyatri dünyasında hâlâ tartışılan bir konu olsa da “Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı”nda (DSM) bu durumdan bir hastalık olarak değil; bazı kişilik bozukluklarının bir belirtisi olarak bahsediliyor. Mitomaniye sahip olan kişilere ise “mitoman” adı veriliyor. Mitomanlar çoğu zaman yalan söylediklerinin farkında değildirler, söyledikleri yalanlara kendileri de inanırlar. Yalan söyledikleri iddia edildiğinde ise bunu kabul etmezler. Dolayısıyla mitomanları bir tedaviye ikna etmek oldukça güçtür. Bunun yanında, söyledikleri yalanlar akılsal düzlemden ve kurgu bütünlüğünden oldukça uzak olduğu için söyledikleri şeyin gerçek olmadığı kolay bir biçimde anlaşılabilir. Kahramanın çoğunlukla kendileri olduğu hikayeleri ise olağanüstü ögeler barındırır.
Mitomani, ya da diğer yaygın adıyla “patolojik yalancılığın” pek çok oluşum nedeni vardır. Özgüven eksikliği ve düşük öz benlik saygısı gibi psikolojik etkenler bu durumun ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar5. Güncel çalışmalar ise mitomaniye sahip kişilerin beyin yapısı ile mitoman olmayan kişilerin beyin yapısı arasında önemli bir farkın bulunduğunu ve bu farkın mitomaniyle ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu fark, beynin ön bölümünde yer alan “prefrontal korteks” adlı bölgededir. Bu bölge sinir sistemindeki bütün bilgilerin toplandığı, birleştirildiği ve düzenlenip davranışa dönüştüğü yerdir. “Beyaz madde” ve “gri madde” adı verilen bölgelerle etkileşimde bulunarak nörobiyolojik işlemleri gerçekleştirir. Bilgi, büyük oranda gri maddede işlenir ve değerlendirilir. Beynin yaklaşık olarak yarısını oluşturan beyaz madde ise bir nörondan diğerine sinyaller taşıyarak beynin farklı bölümleri arasındaki iletişimi sağlar.
Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir çalışmada6, mitomaniye sahip olan bireylerin prefrontal kortekslerinde diğer insanlarla karşılaştırıldığında %25 oranında daha fazla beyaz madde bulunduğu saptanmıştır. Bu durum, dışarıdan gelen bilgilerin patolojik yalancıların beyninde çok hızlı bir biçimde dolaşmasına ve kısa süre içerisinde beynin birçok bölgesi arasında bağlantı kurulabilmesine olanak sağlar. Ancak bu kişilerin beyninde beyaz maddenin daha fazla bulunuyor olması, analitik düşüncenin gerçekleştiği gri maddenin daha az bulunması anlamına gelmektedir. İşte tam olarak bu nedenle, mitomaniye sahip bireyler çok hızlı bir biçimde karmaşık yalanlar söyleyebilse de inandırıcılıktan yoksundurlar.
İnsan Dışındaki Canlıların Dünyasında Yalan
Şimdi yalan kavramının insanlıkla olan ilişkisini bir kenara bırakıp diğer canlı türlerindeki örneklere bir göz atalım. Burada genellikle akla ilk gelen kavram “kamuflaj” kavramıdır. İrili ufaklı pek çok canlıda rastlanabilir. Kamuflaj, hem besin elde etmek isteyen avcı tarafından hem de avcıya görünmek istemeyen potansiyel av tarafından kullanılan gizlenme yöntemlerine verilen genel addır. Canlı, bu yöntem ile rakibini aslında var olmayan bir duruma inandırmaya, onu aldatarak amacına ulaşmaya çalışır. Bu bir kenarda dursun, hayvanların dünyasında çok daha ilgi çekici olduğunu düşündüğüm aldatma türleri mevcuttur. Şimdi yalan konusunda ustalaşmış iki hayvan türünü ve yeteneklerini inceleyeceğiz.
Bunlardan ilki olan guguk kuşları, kendi yumurtalarını bilinçli olarak başka kuşların yuvalarına bırakır. Yumurtadan çıkan guguk kuşu yavrusunun ilk işi ise yuvanın asıl yavrularını aşağıya atmak olur. Aradaki farkı anlayamayan yuva sahibi kuş, guguk kuşu yavrusunu besler ve büyütür. “Kuluçka parazitliği” denen bu yöntemi seçen anne guguk kuşu ise normalde yavru bakmaya ayıracağı zamanını daha çok besin aramak ve üremek için kullanır. “Konak tür” olan yuva sahibi kuş ise hem anne guguk kuşu hem de yavru guguk kuşu tarafından kandırıldığıyla kalır.
İkinci usta yalancımız ise sincaplardır. Bu canlılar, kış mevsiminde yaşamda kalabilmek için sonbahar aylarında bol bol erzak depolarlar. Fındık, ceviz, meşe palamudu gibi yiyecekleri toprağın altına gömen sincaplar, gereksinim duyduklarında gömdükleri bu yiyecekleri yerlerinden çıkararak açlıklarını giderirler**. Ancak aynı türün diğer üyeleri de bu yöntemi kullandığı için besin bulmanın tek yolunun kendi gömdüğü fındıkları ortaya çıkarmak olmadığını bilen sincaplar, diğer sincapların fındıklarını çalarak da besin elde ederler. Durum böyle olunca hırsızlara karşı güzel bir aldatmaca türü geliştirilmiştir. Kış için yiyeceklerini gömen sincaplar, bilinçli olarak birden fazla delik kazarlar ve çevredeki bazı delikleri boş bırakırlar. Aynı bölgede birçok boş delik olduğunu gören hırsızlar ise kendisi için çok değerli olan enerjisini tüketmek yerine içinde fındık bulabileceği başka delikler aramak üzere oradan ayrılır.
Sonuç
Yalan, neredeyse gerçekle yaşıttır. İyi niyetli olarak gerçekleştirilen masum bir hareketten, toplumu aldatıp büyük kitleleri peşinden sürüklemek için dile getirilen politik söylemlere, doğada hayatta kalmak için sergilenen bir davranıştan, ticari gelir elde etmek için başvurulan dolandırıcılık yöntemlerine kadar büyük bir yelpazeyi doldurur. Yazının başında da belirttiğimiz gibi: Herkes yalan söyler. Bu gerçeğin çok açık bir biçimde önümüzde durmasına karşın birbirimize duyduğumuz “güvene” dayanan arkadaşlıklar kurmamız, bu yetmezmiş gibi çok sayıda insanın, yani bir başka deyişle çok sayıda yalancının, bir arada yaşamasına olanak veren büyük şehirler inşa etmemiz, toplum ile yazılı ya da sözlü anlaşmalar yapıp diğer tarafın “dürüst” bir biçimde buna uyacağını beklememiz herhalde yalnızca insanlarda rastlanabilecek türden ilginç bir durum.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki nasıl üstünlük sağlamak için yalan söyleyerek, yeni yalan türleri icat ederek kuşaklar boyunca daha usta yalancılara dönüştüysek, işbirliği yapma ve bir arada yaşama becerilerinde de aynı gelişimi gösteriyoruz. Bana kalırsa bu da yalanın, insanlık olarak uygarlaşma serüvenimiz içerisinde önemli nişleri doldurarak kendine yer bulduğunu ve gelecekte de yer bulmayı sürdüreceğini gösteriyor.
Bu yazının esin kaynağı, Ricky Gervais’in yazıp yönettiği ve başrolünde yer aldığı 2009 yapımı “Yalanın İcadı” filmidir.
Notlar:
* Mitomani sözcüğü, Yunanca “efsane” anlamına gelen “mythos” ve “delilik” anlamına gelen “mania” sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur. Sözcüğün anlattığı gibi gerçekten de mitomanların söyledikleri yalanlar, içerisinde gerçek olamayacak düzeyde olağanüstü ögeler barındırır.
** Sincaplar toprağın altına sakladıkları bu yiyeceklerin bir kısmının yerini unuttuğu için istemeden de olsa binlerce ağacın yetişmesini sağlarlar.
Metin Kaynakçası:
1- Şengör, A. M. Celal. “Bölüm 40”, Aptalı Tanımak. İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1. bs., 2018
2- Bhattacharjee Yudhijit. “Why We Lie: The Science Behind Our Deceptive Ways”. National Geographic. (2017).
https://www.nationalgeographic.com/magazine/2017/06/lying-hoax-false-fibs-science/
3- Freud, Sigmund (1913). Two Lies Told by Children. The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XII (1911-1913): The Case of Schreber, Papers on Technique and Other Works, 303-310
4- Evans, Angela D. ve Kang Lee. “Emergence of Lying in Very Young Children”. Developmental Psychology. 49/10 (2013)
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3788848/
5- Muzinic, Lana, Dragica Kozaric-Kovacic ve Igor Marinic. “Psychiatric Aspects of Normal and Pathological Lying”. International Journal of Law and Psychiatry. 46 (2016): 88-93
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27048622/
6- Yaling, Yang, Adrian Raine, Katherine L. Narr, Todd Lencz, Lori LaCasse, Patrick Colletti, Arthur W. Toga. “Localisation of Increased Prefrontal White Matter In Pathological Liars”. The British Journal of Psychiatry. 190 (2008): 174-175
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2376803/
7- Ford, Charles V., B. H. King, M. H. Hollender. “Lies and Liars: Psychiatric Aspects Of Prevarication”. The American Journal of Psychiatry. 145/5 (1988): 554-562
https://tpdegitim.psikiyatri.org.tr/Makale05.aspx
Görsel Kaynakçası:
Kapak Görseli: https://online.husson.edu/why-do-people-lie/
İlk görsel: https://nicksamoylov.com/society/everybody-lies/
İkinci görsel: https://www.nytimes.com/2018/01/05/opinion/sunday/children-lying-intelligence.html
Üçüncü görsel: https://youtu.be/MX3Hu8loXTE?t=322