Ardından nakışlayıp getirdiğin kör sevda düğümleri
El ele verince en azılı düşmanıdır ak sütten boynunun
Hiç beklenmedik zamanın beklenmedik talihlisi
Tüm inceliklerini tek perdede tüketir
Tapıp durduğun elim aşk oyununun
Titrek yüreklim, solgun meleğim
Perde kapandı, oyun bitti
Alkışlar dinmedi merhametsizin şatafatına
Tam böyle bir zamanda
Taş üstünde taş bırakmamış büyük bir zelzele kopup geldi
Ne var ne yoksa fırtınasına kattı senin gibi
Soğuk bir enkazda keşfedilmeyi bekleyen yorgun nefesin
Kırılmışlığına aldırmadan bir onun ismini heceledi
Öyleyse kulak ver bir bilene
Yanıp da tutuştum demeyene
Sanma ki rüyalarının sıcaklığı
Onca süreksizlik ve kopukluğa karşın
Daima düş dünyanın en karanlığından çıkıp aydınlığa kavuşturacak yüreğini
Sanma ki köhne bir trenin daimi yolcusudur süresiz bekleyişlerin
Aşıp gelerek yolları bir avuç sıcaktır onun getirdiği
Diyarlardan diyar beğenip topladığı binbir güzel hediyenin
Elbet sende de vardır bir değeri
Güzel yüzüm, gamzesinde taze üzümüm
Sanma ki duyumsamaz oldun yeni doğmuş kuşların ilk cıvıltısını
Sanma ki sabahın ince serinliğinde
Ve elbet yüce sessizliğinde
Derbeder ve faydasız bir tınının
Hiç olmayacak notasını çınlatıyorsun kulaklarımızda
Bir akşamüzeri durgun sularda batıp çıkan karabataklar misali
Şanlı bir varoluşsa besleyip büyüttüğün
Elbet zifiri bir kayboluş verir onun ekmeğini
Benim hem kalbi hem de dilleri kekeme nazlı küçüğüm
Sanma ki yitirdin seni sen yapan sendeki seni
Kaçırdın tazeliği, gönlün bir tek mazinin yareni
Oysa etrafına saçmakta olduğun bu küllerin
Vardır elbet bir diyeceği
Unutma kanadı kırık, rengi bulanık sevgili
“Bir sen vardır sende daima, senden en içeri”



