Tutuklama Kararı Verilebilecek Hâller

/ / HUKUK
Giriş

Ne zaman gündemi etkileyen bir suç işlense ve sonrasında ilgili kişi hakkında bu suç şüphesi sebebiyle soruşturma başlatılsa bir anda söz konusu şüphelinin neden halen dışarıda olduğu tartışmaları alıp başını yürüyor. Sosyal medyada da sıkça masaya yatırıldığına şahit olduğumuz bu konunun çözümü gerçekten de bu kadar basit mi, her şüpheli ya da sanık gerçekten de tutuklu mu yargılanmalı? Bu yazımda bu konuya hukuki perspektiften açıklık getirerek tutuklama koruma tedbirini gerektirebilecek halleri inceledim.

Genel Hatlarıyla Koruma Tedbirleri ve Tutuklama Kararının Bunlar Arasındaki Yeri

Ceza muhakemesinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılabilmesini ve bu muhakeme sonucunda verilecek kararın infaz edilebilirliğini sağlamak amacıyla bazı kanuni çarelere başvurulmaktadır. Gecikmesinde sakınca olan bir halin mevcudiyeti, kanunda yer alıyor olmak, yetkili merciler tarafından alınmış olmak, ölçülülük ve oranlılık gibi çeşitli koşulları taşıması gereken ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanmasına sebebiyet veren bu kanuni çarelere koruma tedbiri denmektedir. Koruma tedbirleri vasıtasıyla deliller korunacak, şüpheli ya da sanığın kaçması engellenecek, tanıkların baskılanmasının önüne geçilmiş olacaktır. Tutuklama ise henüz suçlu olduğu kesin olarak kararlaştırılmamış olan şüpheli veya sanığın özgürlüğünün Anayasa ve kanunda sayılı koşullar çerçevesinde hâkim/mahkeme tarafından kısıtlanması şeklindeki koruma tedbiridir.

Anayasamıza göre (madde 38 fıkra 4) suçluluğu sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamayacaktır. Bunun terminolojideki adı masumiyet karinesidir. Yani demektir ki yargılama bitip de mahkemece suçlu olduğu kararlaştırılana kadar aslında herkes masumdur. Fakat bazen kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti (kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller) bulunabilmekte ve hakkında tutuklama koruma tedbirine başvurulması gerekebilmektedir. Bu durumda kişinin özgürlüğü tutukevine konulmak suretiyle kısıtlanacaktır.

Yukarıda da belirttiğim üzere tutuklama kararı verilebilmesi için bu kararın verilmesinin görünüşte haklı olması ve ölçülü olması gerekmektedir. Tutuklama bir temel ceza değil bu ceza yolunda bir araçtır; tutuklamanın uslandırmak gibi amaçları bulunmamaktadır. Tutuklama şartları ve verilme nedeninin ortadan kalkması halinde koruma tedbirine son verilmelidir.

Tutuklamanın verilebilmesi için belirli sebeplerin aranması ve zorunlu olmadıkça bu tedbire başvurulamaması da gösterir ki tutuklama kararı muhakemede kural değil istisnadır. Bu nedenle genel ve otomatik bir uygulamaya dönüşmemesi gerekmektedir. Kaldı ki bu şekilde her şüpheli ve sanık için otomatik verilen tutuklama tedbiri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin beşinci maddesine de aykırılık teşkil edecektir. Çünkü bu madde herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğunu söyler; dolayısıyla soruşturma/kovuşturma evresinde suçluluğu dahi kanıtlanmamış her şüpheli/sanık hakkında tutuklama kararı vermek ileride bu kişilerin masum çıkmaları halinde telafi edilemez zararlara yol açacak ve büyük hak kayıplarına sebep olacaktır.

Tutuklama Koruma Tedbirine Başvurulabilecek Hâller

Türk Ceza Muhakemesi Kanunu madde 100 ve devamı hükümleri tutuklamanın yasal dayanağını oluşturur. Genel itibariyle ceza muhakemesi hukukunda kıyas yasağı bulunmamakla birlikte istisnai hükümlerde ve temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan hallerde kıyas yapılamamaktadır. Bu sebeple de tutuklama verilebilmesi için kanunda sayılan sebepler kıyas yoluyla genişletilemeyecektir.

-Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığı

Ceza muhakemesinde bazı işlemlerin gerçekleşmesi için belirli şüphe dereceleri gerekmektedir. Örneğin soruşturma başlatılabilmesi için basit suç şüphesi, iddianame hazırlanabilmesi için yeterli suç şüphesi aranır. Tutuklama kararı verilebilmesi için ise kuvvetli suç şüphesi bulunmalıdır. Kuvvetli şüphe eldeki delillere göre suçun söz konusu kişice işlendiğinin kesine yakın olması olarak açıklanabilir. Yani şüphe basit olmamalıdır ve somut bir olguya dayanmalıdır.

-Tutuklama Nedenlerinin Varlığı

Kuvvetli suç şüphesinin varlığı tek başına tutuklama kararı verilmesine yetmez.  Bununla birlikte Ceza Muhakemesi Kanununun 100.maddesinde sayılan tutuklama nedenleri bulunmalıdır. Bunlar:

  1. Şüpheli veya Sanığın Kaçma Şüphesinin Varlığı: Somut olaya göre bu koşulun ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmekle birlikte paraların yurtdışına gönderilmesi, tüm gayrimenkullerin satışa çıkarılması kaçma şüphesi sayılabilir.
  2. Şüpheli veya Sanığın Davranışları

b1. Delilleri Karartma Şüphesi

b2. Tanık, Mağdur veya Başka Kişiler Üzerinde Baskı Girişimi

  1. Tutuklama Nedenlerinin Varlığına İlişkin Kanuni Karineler: Yukarıda sayılan nedenlerden birini içermese dahi bazı suçların varlığı halinde tutuklama nedeni var sayılabilir. Bu katalog suçlar şunlardır:

c1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar,

c2. Kasten öldürme,

c3. Silahla işlenmiş kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama,

c4. İşkence,

c5. Cinsel saldırı,

c6. Çocukların cinsel istismarı,

c7. Hırsızlık ve yağma,

c8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti,

c9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma,

c10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar,

c11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar,

c12. 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler

Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı suçları,

c13. 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 22’nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.

c14. 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve

hapis cezasını gerektiren suçlar.

c15. 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74’üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

c16.  31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları

Fakat bu suçların tutuklama nedeninin varlığına karine oluşturması aksi ispatlanamaz bir kabul değildir. Bu durumda hâkimin takdir yetkisi ön plana çıkacaktır.

Her şeye rağmen tutuklama ihtiyari bir niteliktedir. Yani tüm bu sayılanların varlığı halinde dahi hâkim tutuklamayı gerekli görmezse bu koruma tedbirine başvurmayabilecektir.

Sonuç

Tutuklama bireylerin temel haklarına müdahale eden en ağır koruma tedbirlerinden biridir. Bu sebeple tutuklama kararı verilirken bireyin ceza muhakemesinin bir objesi değil süjesi olduğu unutulmamalıdır. Hukuk devleti olmanın bir gereği olarak insan haysiyetinin dokunulmazlığına gereken önem verilmelidir. Bu noktada da tutuklama kararı peşin cezaya dönüştürülmemeli, kanunda sayılı haller dışında tutuklama koruma tedbirine başvurulmamalıdır. Bu hallerin varlığı halinde dahi esas olanın tutuksuz yargılama olması sebebiyle tutuklu yargılama kararı vermek hâkimin takdirindedir. Hâkim ise bu karara varırken bu tedbire başvurulmakla ulaşılmak istenen yarar ile şüpheli/sanığın temel hakları arasındaki dengeyi koruyarak bir karara varacaktır.

Kaynakça

1- Özbek, Veli Özer -Doğan, Koray -Bacaksız, Pınar Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 14. Bası, 2021, s.223

2- Özcan, Burhan ‘’ Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama’’ Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi, 2018, s.17

3- Öztürk, Bahri ‘’Tutuklama Sebepleri’’, Manisa Barosu Dergisi, Sayı. 24, (Ocak 1988), s.3.

4- Ayhan Köksal, ‘’Ceza Muhakemeleri Usulü Hukukunda Tutuklama ve 1961 Anayasası’’, İÜHFM C:XXX, S.1-2, İstanbul 1964, s.105

5- Centel, Nur ‘’ İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararları Işığında Tutuklama Hukukuna Eleştirel Yaklaşım’’ MÜHF – HAD, C. 17, S. 1-2, s.51

6- Çubuklu, Nazlı ‘’ Ceza Yargılaması Hukukunda Tutuklama’’ Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2015, s.18

-Büşra CAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir