Hayatımda duyduğum en önemli soru kelimesi, “neden” kelimesidir. Soru sorarken hiçbir zaman bundan daha kritik bir kelime aklıma gelmez ki bence bir olayın nedeninden daha önemli bir şey yoktur. Sorulabilecek onca şey arasından bunu seçmek elbette karakterimizle ilgilidir. Bu soruyu sorduğumuzda aslında aradığımız şey bir cevap değil, bir sonuç değil, sadece oraya gitmemizin sebebidir. Hayattaki en ufak şeyin bile bağlandığı bir sebep vardır. Her gerçeğin altında yatan, onun gerçekleşmesini gerekli kılacak bir fikir, eylem, neden vardır.
Neden sorusu dışında, dünyadaki her soru bana hep yavan gelmiştir. “Kim?” sorusunu bir olayın sadece gerçekleşme anını gören, hatta kulaktan dolma bir bilgi sahibi olan biri cevaplayabilir. Basit bir cevabı vardır bu sorunun. Soruyu soran kişiler, o insanın gerçekte kim olduğunu merak etmez, sadece bir isim onlar için yeterli bir cevaptır. “Nasıl?” sorusu bir önceki soruya çok benzemektedir. Olayın gerçekleşme anı, insanların asıl merak ettiği şeydir. İlgilendikleri tek şey bu eylemin gerçekleşme biçimidir. İntihar etmiş bir insanın ölüm şekli için birinden “Nasıl olmuş?” sorusu gelirse, o kişi aslında o ölümü önemsememiştir bile. Kafasında gezinen tek şey bu soruyu sorması gerektiği fikridir, alışılagelmişin dışına çıkmak istemez. “Nerede? Ne zaman? Kiminle?” sorularıyla birlikte iyice anlamsızlaşan bir noktaya doğru evriliriz. Bir insanın gerçekleştirdiği şeyin, nerede, ne zaman ve kiminle olduğu o insana karşı geliştireceğimiz düşünceyi etkiliyorsa kendimiz hakkında daha fazla düşünmemiz gerekir. Kişinin karakteristiğini oluşturan şey, ne bulunduğu konum, ne zamanın herhangi bir noktası, ne de kiminle birlikte olduğudur. Bir insanın karakteristiğini oluşturan şey tercihleridir.
Sorular ve bunlara aradığımız cevaplar bizi tanımlayan şeylerdir. Hayatımızda birçok sorunun cevabını basitçe verebiliriz. Altında bir anlam aramadan belki de her soruyu cevaplayabiliriz. İnandıklarımız, hissettiklerimiz, toplum görüşleri, örf ve adetler bizler için derinlemesine düşünmeden ve çoğu şeyden sıyrılmamız için açılmış kapılar gibidir. Sorgulama ihtiyacı hissetmeyiz çünkü onlar bizim için çoktan kabul edilmiş kurallardır ve böyle yaşamaya sorunsuzca devam edebiliriz. Herhangi birinin sorduğu en ufak soru hakkında düşünmeden, araştırmadan, farklı bakış açıları kazanmadan yaşamaya devam edebiliriz. Dünyaya gelip, aslında insanlığımızın en önemli göstergesi olan düşünme eylemini gerçekleştirmeden ölüp gidebiliriz. Basit bir insan olmak, tek katmanlı olmak, her insan gibi dışarıya belli bir karakter çizerek her şeyden kaçmaya çalışmak kolaydır. Bu şekilde bir hayat geçirmek kolaydır fakat bu yaşayış, gerçekten yaşamak mıdır?
Yaşadığımızı hisseder miyiz ya da ne zaman hissederiz? İkinci paragrafta anlamsız bulduğum soru tarzına yakın sorular kullanıyorum ve bu sorularla varmak istediğim yer “Neden?” sorusu. Gerçekten bir hayat yaşamış olmak için aklımda kurduğum basit bir denklem var. Hayat doğduğumuz büyüdüğümüz ve öldüğümüz basit bir döngü özünde. Bu döngünün içinde her canlıdan ayrılmamızı sağlayan en önemli şeyler, zekamız, düşünme kabiliyetimiz ve mantığımız. Şöyle bir bakınca üç kavramın da birbirini etkilediğini hatta birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu görebiliyoruz fakat bana soracak olursanız üç kavramdan en önemli olanı, düşünme kabiliyeti. Bir hayat yaşayacaksak, bu hayat herhangi bir hayvanın hayatından farklı olacaksa öncelikle düşünmeyi öğrenmeliyiz. Sonrasında mantık ve zeka da devreye girecektir fakat başlangıç noktamız düşünebilmek olmalı. Düşünmek, tek başına bile hayatımızı gerçekten yaşadığımızı hissettirebilecek bir olgudur. Bir sınırı yoktur. Aşk, özlem, nefret, toplum, adalet, sanat, spor, teknoloji, karakter, kişilik vb. şeklinde, sınırsızlığa ilerleyen bir havuzda, hangisini seçip düşüneceğimiz bizim elimizde olan bir şeydir.
Yazımın en başında, diğer soru kelimeleri ve “Neden?” kelimesini neden ayrı kefelerde tuttuğumu okumuştunuz. Onun sonrasında da neden “Neden?” kelimesinin ayrı bir yeri olduğunu okudunuz. Her şeyin bir sebebi olduğunu yazımın başında belirtmiştim. İşin özüne indiğimizde, hayatımızda sorabileceğimiz ve cevaplayabileceğimiz çok soru olduğunu görüyoruz. Bu sorular o anki ruh halimizden, toplumun kalıplaşmış hareketlerine kadar pek çok şeyden etkileniyor. Sorduğumuz soruların çoğu, bize sadece su üstünde gözüken bilgileri verebiliyor. Bu su üstünde bilgiler ise, bizim basit bir insan olarak kalmamıza sebep oluyor. Gerçekten yaşayamıyoruz. İnandığımız ya da kabullendiğimiz şeyler düşünerek ulaşabileceğimiz yeni yolları yok ediyor. Bizi insan yapacak özelliklerimizi, basit yaşamak için hiçe sayıyoruz. Tam burada karşımıza bir tercih, bir soru çıkıyor. Neden? Bize suyun altında yatanları, gerçekte olanları gösterebilecek bir soru bu. Düşündürecek, karakterimizi oluşturacak ve diğer insanlardan ayrılmamızı sağlayacak olan yegane soru. Her zaman cevabını net bir şekilde veremesek bile, farklı bakış açıları görmemizi, tek doğrusu olmayan konuları irdelememizi sağlayacak bir soru. Dünyada en çok sorulması gereken soru. Sorgulama, boyun eğmeme, kabullenmeme, kendini geliştirme, farklı olma vb. birçok kavramın bağlı olduğu tek soru, “Neden?”. Sormaktan, sordurmaktan çekinmememiz gereken bir soru.
Yazımın son kısmında şuna da bir açıklama getirmek isterim ki; amacım hayat kadar karışık bir kavramı sadece düşünme eylemine veya tek bir soruya bağlamak değil. Amacım hayat kadar karışık bir kavrama, biraz da olsa anlaşılabilir, aktarılabilir bir form kazandırmak ve fikrimin temel kısımlarını yansıtabileceğim bir yazı ortaya çıkarmaktı. Elbette birçok şey hakkında insanların düşünceleri zıt düşebilir ki düşmelidir de çünkü bu insan olmanın güzelliğidir. Bu zıt düşen fikirlerle birlikte gelişme ve öz bilinç oluşacaktır. Bu fikirlerin oluşabilmesi adına da, yazımda defalarca dile getirdiğim şekilde, tek bir soruyu kendimize sormamız yeterlidir. “Neden?”
Görsel Kaynakçası
Kapak Fotoğrafı: 2021. I.Ytimg.Com. https://i.ytimg.com/vi/OPs2FdNnoGE/maxresdefault.jpg.
Yazı İçi Resim: 2021. Bilim.Org. https://www.bilim.org/wp-content/uploads/beyin-ve-dusunceler.jpg