LİKYALILARA BİR BAKIŞ VE ANTİK BATI ANADOLU

/ / TARİH

Likya Uygarlığı, Likya Birliği, Likya Devletleri, Likyalılar… Mutlaka daha önce duyduğunuz kelimeler, hatta kuvvetle muhtemel ki bir çoğunuz şimdiye dek en azından bir kez eskiden bir Likya şehri olan bir alanda bulundu veya bilinçli olarak ziyaret ettiniz. Likya, antik dünyanın önemli ve güçlü bölgelerinden birisi olmakla birlikte Anadolulu bilinci ve kültürel miraslarımızı sahiplenme güdüsü için de önemli bir uygarlık.

Her şeyden önce kimdir bu Likyalılar anlamak gerekli. Nereden geliyorlar, komşuları onlardan nasıl bahsediyor daha da önemlisi kendilerini nasıl tanımlıyorlar, kimlerle ittifak yapıyorlar bir bakalım.

Milattan Önce 2 binli yıllara dayanan Mezopotamya, Hitit ve Mısır kaynaklarında Likyalılardan bahsederken Lukka ya da Lukki isimleri kullanılıyor, lukki kelimesi lukkanın çoğulu için kullanılmış olabilir. Bugün kullandığımız Likya/Likyalılar ifadesi ise tamamıyla Homeros’un İlyada’sına dayanmakta. Bu sebeple Likyalı ismini bölge halkını Greklerin onları adlandırış biçimi gibi düşünebiliriz. Ancak daha sağlam verilere geldiğimizde, Likyalılar’ın kendilerini Termilai olarak tanımladığını görüyoruz ve bu veri bölgeden çıkarılan Likçe yazıtlar ile ispatlanmış durumdadır. Buna rağmen günümüzde biz Türkler de dahil tüm dünyada bölgeden ve halkından bahsedilirken hala Likya isminin kullanılması Yunan diasporasının zamanla Anadolu üzerinde baskınlık kurması, günümüz tarih kitaplarındaki verilerin çoğunlukla 19. Ve 20. Yyda gerçekleştirilen arkeolojik ve akademik çalışmalarda sistematik olarak Antik Anadolu tarihini yunan ulusuna addetme girişimlerinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Likyalılara Devam Etmeden Önce Diğer Anadolu Şehirleri Ve Yunan Kimliğinin Ayrıştırılması Gerektiğine Dair Düşüncelerimi Aktarmalıyım;

Bu yazıda Likyalılardan konuşmak istiyorum evet ama daha çok vurgulamak istediğim; bugün maalesef ülkemizde de bir çok insanın diline dolamış olduğu ‘’Buralar yunanlara aitti biz onlardan aldık.’’, antik Anadolu’nun gelişmiş toplumlarının, bilimin, felsefenin tamamıyla antik yunandan çıkmış olduğu gibi söylemler bu bölgelerde var olan teşkilatlı bir halkı görmezden gelip kimliğini değiştirmenin, Yunanistan’ın köklerini Anadolu’da güçlendirip 1. Dünya savaşında ve sonrasında hak iddiasını beslemek için yapıldığını düşünüyorum. Bu algı ile savaşabilmek için eski Anadoluları daha iyi tanımamız gerekir. Kulaktan dolma bilgilerle hareket etmememiz, tatile giderken önünden geçtiğimiz her kahverengi tabelaya antik Yunan kenti deyip geçmemeliyiz. Yunan kolonilerinin ya da yerleştikten yüzyıllar sonra artık Anadolu’yu mesken edinmiş Yunan asıllıların kurduğu şehirler de elbette varlar. Ancak dikkat etmek gerekir ki antik kent olarak gezdiğimiz bazı şehirlerin ilkel halleri M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanmakta. Oysaki Yunanların Anadolu’ya girişleri yine, bir Yunan kaynağı olan İlyada’da anlatılmakta. Yani Truva savaşının Yunanlar ile Anadolu arasında geçtiği anlatılmakta ve bu savaşın neticesinde Yunanlar Anadolu’ya yerleşmeye başlıyorlar. Truva savaşının bir önceki cümlede söylediğim gibi Yunanlar ile Anadolular arasında geçtiğini söylemek doğru bir ifade olur çünkü bu savaşta Yunanların amacı Anadolu’yu işgal etmek ve yerleşmekti. Bu yüzden kendi topraklarından birden fazla devlet birlik kurarak (Akhalar, Danaolar, Argoslular) gelmişlerdi Çanakkale’ye. Diğer cephede ise Truva şehri yalnız değildi, Karyalılar, Likyalılar, Maionyalılar (Kula-Manisa çevresi, erken Lidya),  Bu da Çanakkale’deki kazılara göre M.Ö. 1184 yılına tekabül etmektedir. Bölgeye kitlesel hareketin akması, şehirler kurmaya başlanmasının alacağı zaman bir yana bu ilk göç hareketinden önce bölgede yaşamakta olan halkı ve hemen hemen 4000 yıldır kümülatif olarak biriken köklü kültürü görmezden gelmek bizi büyük hataya sürükler. Zira bu halklar devletler kurmuştu, şehirler kurmuştu, surlar örmüşlerdi. Homeros’a güveneceksek, ki şu an örnek olarak; Likya’ya Likya dememizin bile sebebi Homeros öyle dediği içinse kabul etmekte sakınca görmeyerek, Yunan ordusunun Truva’nın surlarını aşamadığını söylemek yerinde olur. Yani Anadolular, Yunanlardan önce ilkel değillerdi. Zenginlerdi, güçlülerdi, mimaride ileriydiler, pozitif bilimlerden haberdardılar. Dinleri, dilleri ve kültürel öğeleri ile gelişmiş medeniyetlerdiler. Aslında keskin ayrımı yapmanın güç olmasının sebebi Batı Anadolular ile Yunanların aynı tanrılara tapması ve benzer dini pratikleri uygulamaları olabilir. Fakat bu kültürün yekpare aynı olduğunu göstermez zira Akdeniz ve Balkanlarda bulunan diğer halkların da çoğunluğu bazen isim değişiklikleri ile olsa da aynı tanrıları kabul etmişlerdi. Zaten din her ne kadar kültüre ve farklı toplumlarla olan ilişkilere yön verse de onları aynı kültür olarak kılmaz. Şu an da Müslümanları ya da Hristiyanları düşünün; aynı dine inansalar da bu insanlar farklı kültürlere sahipler. Bu ayrımın farkında olmamız gerekli. Sonuç olarak Yunanlar gelmeden önce de Anadolu’da benzer estetik ve din anlayışını benimsemiş ama farklı bir kökenden gelen gelişmiş medeniyetlerin varlığını kabul ettiğimiz zaman Batı Anadolu’nun kültür mirasının tek başına Yunan’a addedilmesi doğru değildir. Fakat tarihsel süreç içerisinde üstü üste gelen kültürlerin insanlığın ileri giden yolculuğunda birleşerek geliştiği ve Yunan kültürünün Anadolu’yu etkilediği de gerçek.

Şimdi Likyalılara geri dönelim. Likya namı diğer, Işık ülkesi, az önce de bahsetmiş olduğum üzere Truva Savaşına katılan milletlerden birisidir. Homeros İlyada’da Likyalılardan şöyle bahseder;

“…Sevgili Apollon! Hadi git şimdi!

Al götür Sarpedon’u kargı yağmurunun altından!

Sil gövdesinden kara kanı!

Götür uzaklara! Xanthos’un sularında O’nu yıka!

Tanrı merhemi sür gövdesine! Tanrısal rubalar giydir!

Hızlı kılavuzlara ver! Götürsünler Sarpedon’u!

Ver ikiz tanrılara! Uyku ile Ölüm’ün eline!

Çabuk götürüp bıraksınlar semiz Lykia toprağına!

Likyalılar, Yunan işgalini kıyıya çıktıkları yer olan Troya’da durdurmak için savaşan bir Anadolu milletiydi. Kendi dilleri vardı, Likçe. Likçe, Hint-Avrupa dil ailesinin Anadolu Dilleri grubuna mensuptur. Pisidce, Karca ve Lidce bu gruba dahil diğer diller arasında sayılabilir. Teke yarımadasına yayılan irili ufaklı devletlerin konuştuğu bu dil, M.Ö. 1000’li yıllardan kalan bulunmuş yazıtlar sayesinde çözülen bir Anadolu dilidir. Bu dilin ilk örneklerinin çivi yazısı ile yazıldığı bilinmektedir. Likçe, MÖ 2000li yıllarda Kızılırmak’ın güneyinde konuşulan ve Hititçe (Neşa Dili) ile akraba olan Luvice ile büyük benzerlik göstermektedir. Modern literatürün isimlendirmesiyle Likçe A ve Likçe B (Milyasca/Milyaca) olmak üzere iki diyalektiği bulunmaktadır. Likçe’nin MÖ 1000li yıllarda gelişim gösterdiği anlaşılmakla birlikte dilin halen ancak bir bölümü çözülebilmiştir. Fenike alfabesi, dolayısıyla Grek alfabesi ile benzerlik gösteren Likçe Alfabesi, MÖ 5. yüzyıldan itibaren kendine özgü semboller de içeren bir şekilde yazıya dökülmüştür.

Luvilerin konuştuğu dil olan Luvice, Hititçe ile yakın akraba olup, MÖ 2000 sonları ile 1000 başlarında Küçük Asya´nın çeşitli bölgelerinde konuşulmakta olan bir dildir. Luvi dilinin en yakın akrabaları Likya ve Karya dilleridir. Grekçe’de Luvice’den alınmış sözcükler vardır. Luvi sözcüğü Hitit dilinde ışık insanı anlamına gelir. Luvi dilinde lu, ışık, parıltı demektir. Lu kökü birçok dile ışık anlamında geçmiştir, Latince’de lux gibi.

Ancak tabi ki yakın tarihte de olduğu gibi antik dönemde de ülkeler işgal edilip başka bir milletin egemenliği altında yaşadıklarında egemen milletin dilini konuşmak zorunda kalırlar daha talihsiz olansa eğer bu durum çok uzun sürerse ve egemen devletin asimile ve dayatmacı politikaları varsa yerel halkın eski dili zamanla yok olur.

Aşağıda da bahsedeceğim üzere, Ptolemaios, MÖ 309’da Likya’da hüküm sürmüştür. Bu dönemde  Antik Makedonca (Yunan dillerine mensup olduğu kabul edildiği için o şekilde adlandırarak devam edebiliriz) bölgede kullanılan dil olmuştur. Likya, MS 43 yılında, Yunanca konuşan bir Roma Eyaletinin parçası olmuştur. Diger yandan Bazi tarihçiler, Persler ve Romalılarin Likya topraklarini yönetimi altına aldıklarında Likyalıların bagimsizliga duskun özelliklerini bildiklerinden onlara saygı ile yaklaşmis olduklarini soyler.

Bu paragrafi yazimizin ilk sayfalarinda anlattigim baglama alacak olursak; Likya bir istiladan korunmaya calisirken bir diger istilayi yasamistir. Filozof Strabon’a (M.Ö. 64- M.S. 24) göre bölge daha sonra Helenleşmiş ve Persler, Makedonlar ve Romalılar gibi çeşitli halklar tarafından işgal edilmiş ve kontrol edilmiştir. Pers İmparatorlu’ğu hakimiyetinden kurtulmaya çalışırlarken İskenderin Pers Imparatorlugunu fethetmesiyle, Perslerden kurtulup bu sefer de Ptolemaios hakimiyetine girmislerdir. Ancak nihayet İÖ. 167’de Roma’nın bölgenin hakim gucu olmasi ile, Roma’nin tanıdığı  bir ayrıcalıkla özgürlüğüne kavuştu. Ne var ki, M.S. 141 ve 240 yillarinda yasandigi dusunulen devasa şiddetli depremler sonucunda bölge buyuk hasar gordu. Ayrica Olympos ve Phaselis gibi eski sehirleri kendilerine ust edinen korsanlar da Likyanın ticari varligi ile ekonomisine ciddi zarar verdi. Son olarak bölgenin Arap akinlari yasamasi ile de iyice zayiflayip oneminin buyuk kismini yitirdiğini goruyoruz.

Likyalillar tarihte bilinen ilk federasyon yapisini kurmuşlardır.

Likya Birliği en büyükleri,

Ksanthos, Patara, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos olmak üzere 23 kentten oluşuyordu. Burada büyük kentler üç, orta büyüklüktekiler iki ve daha küçük olanlar da bir oya sahiptirler. Başka bir açıdan bakarsak bu oy hakkı sistemi vergi verme derecelerine göre belirlenmiştir de diyebiliriz. Likya’da, şehirlerin hâkimleri ile memurlarını ortak kurultay, yukarıda sözünü ettiğimiz orantıya göre seçerdi.  İlk birlik sikkelerini M.Ö 168-67 tarihinden 20 yıl kadar önce basmaya başlayan 24 kent şunlardır: Amelas, Antiphellos, Aperlai, Apollonia, Arykanda, Boubon, Gagai, Kandyba, Ksanthos, Kyaneai, Limyra, Myra, Oinoanda, Olympos, Patara, Phellos, Pinara, Rhodiapolis, Sidyma, Telmessos, Trysa, Tyberissos. Bunlardan Boubon, Oinoanda, Olympos ve Phaselis kökende Likyalı değillerdi.

Montesquieu, Likya Cumhuriyetini, Federatif Cumhuriyetlerin oluşturulmasına dair özel bir örnek olarak görmüştür. Zira, Montesquieu de L’Esprit des Lois’in 1748’deki yazılarından biri olan ‘’Eğer mükemmel bir Konfederasyon Cumhuriyet örneği vermem gerekse Likya’yı gösteririm.’’ Şeklinde yazmıştır. Günümüzde Likya’yı anlamak için en önemli şehirlerinden birisi şüphesiz Patara’dır. Çünkü kalıntılar bünyesinde oldukça iyi korunmuş Likya Birliği Parlamento Binası’nı barındırır. Birliğin Synhedrion adı verilen ortak bir meclisi vardı. Federal meclis her yıl farklı bir şehirde toplanıp bir takım kararlar alırdı. Her yıl için bir federasyon başkanı yani Likyarch seçilirdi. Bu Likyarch aynı zamanda hem birliğin hem de meclisin başkanıydı. Görevi, başlıca toplantıları yönetmek ve alınan kararların uygulanmasını sağlamaktı. Birlik şehirleri aynı günümüzde Avrupa Birliği’nin de yaptığı gibi ortak sikkeler bastırırdı. Bu sikkelerin belirli ağırlık standartları vardı ve üzerlerinde Apollon ve Artemis’in başları betimlenirdi. Likya toprakları Ksanthos’a çok yakın olan Letoon Kutsal alanına ev sahipliği yaptığından, dahası mitolojide Apollon ve Artemis’in anneleri Leto ile birlikte bu bölgede yaşadığına inandıklarından paralardaki figür seçimi bir sürpriz değil. Likya birliği hakkındaki bir diğer ilerici bilgi ise kadınların da Likyarchissa ünvanı ile meclis başkanı seçilebiliyor oluşlarıydı. Yazımın başında da Likyalıların Anadolu toplumlarından biri olduğuna ve Antik Yunan toplumları ile karıştırılmaması gerektiğine dikkat çekmiştim. Nitekim burda karşımıza bir örnek daha çıkıyor, Likya’da kadınlar dönemin en güçlü ve prestijli görevine seçilebilirken Antik Yunan’da kadının seçme seçilme hakkı yoktu. Likyalılar coğrafi yakınlılıklardan dolayı zaman zaman etkileşimde oldukları farklı kültürlerle de benzer izler taşıyan yapılara sahip olsa da bütünde özgün bir sanat anlayışları vardı. Özellikle de mezarlar konusunda bir çok farklı halktan ayrılmaktadırlar. Öyle ki ‘’Minti’’ adı verilen, yalnızca mezar yapımı ile ilgilenen bir devlet kurumuna sahiptiler. Zaten günümüzde de bu özgün yapılar pek çoğumuzun aşina olduğu yapı stilleridir. Gördüğümüz zaman tarihe pek merakımız yoksa bile evet, bu bir Likya mezarı diyebiliriz. Biraz da Likya yolunu takip etmiş farklı şehirler görmüşseniz hangi Likya şehirlerinin ne tip mezar stili benimsediğini tahmin edebilecek konuma gelebilirsiniz. Şimdi bu stillere kısaca göz atalım isterim;

Payeli Mezarlar,

Kaya Oyma Mezarları,

Ev Tipi Mezarlar,

Lahitler.

Payeli mezarlar, Likya ile en çok özdeşmiş olan ve bölgenin en erken dönemlerinde karşımıza çıkan, Ksanthos’da da iyi örnekleri bulunan eşsiz mezar çeşitleridir. Kaya oyma mezarlar ise estetik olarak benim şahsi favorilerim. Kaya mezarı diyince akla gelen ilk örnekler Kaunos, Myra, Amyntas olabilir. Likya Lahitleri ise oldukça ikonik lahitler. Likya Yolu boyunca karşınıza çıkabilecek, Antiphellos ve Aperlai, Simena  bölgesinde daha da yoğun olarak gözlemleyeceğiniz halk arasında kral mezarı olarak anılan lahitlerdir. Lahitin kapak kısmının tasarımının tekne şeklinde olduğunu kolayca farkedebilirsiniz. Semerdam kapak/çatı diye adlandırılan bu stil, bölge ile gerçekten özdeşmiş durumda hatta günümüzde Kaş belediyesinin resmi sembolü bile bir Likya Lahiti’dir. Lahitler kendi içinde bazen kaideli bazense bir kaide ve yüksek basamaklar bulunmadan yere yakın yapılmıştır. Kaideli lahitler yüksek bir kaide üstünde bulunan mezar odalarıdır ve bu tür yapılarda kaide bölümlerleri genellikle hyposorion olarak kullanılmıştır. Yani mezarın özgülendiği kişinin tebaasının ya da kölelerinin gömüldüğü kısım. Yine Ksanthos’dan çıkarılan, Payava lahidi bu türün en iyi örneklerinden birisidir. Ne acı ki bugün Ksanthos’a gittiğinizde bu lahidi göremezsiniz ancak ait olduğu topraklardan çok uzağa, İngiltere’ye giderseniz British Museum’da lahidi inceleme fırsatınız olacak. Simena’da ise kalenin arkasında kendinizi başka bir dönemde hissedeceğiniz kadar fazla Likya Lahidi görebilirsiniz. Bazı lahitlerin dış kenarlarında hayvan ya da insan başı figüründe çıkıntılar görebilirisiniz, yanılmıyorsam bu eklentiler kapağı kaldırmak için yapılmışlar. Bunlardan ise en ünlüsü Kaş uzun çarşıda bulunan Aslanlı lahit. Yine Kaş’da Antiphellos tiyatrosunun hemen arkasında zeytin ve defneler arasına saklanmış, yekpare kayaya oyulmuş bir mezar var. Akdam olarak anılan bu mezar ise ev tipi mezara bir örnek oluşturuyor. Daha önce bir kaç kez içeri girip lahiti inceleme fırsatım oldu. Geniş bir oda, içerisinde insan figürleri ve erken dönem çiçek desenli oymaların hala göründüğünü ve odanın iki yanında rafların bulunduğunu söyleyebilirim. Ayrıca lahitin kapısı sürgü kapı şeklinde tasarlanmış, içeriden tavana, kapı girişine baktığınızda kapının rayı için olan oyuğu görebiliyorsunuz. Dışında ise büyük kesme kayanın iki yanında birer sütun görüyoruz. Sütunlar da ana kaya ile birleşik elbette. Aslında okuduğum yazılarda yapının tasarımının Pers tarzından etkilenerek yapılmış olabileceğini düşündüklerini gördüm bu oldukça mantıklı olurdu.

Çok sevdiğim Likya topraklarını ve halkını elimden geldiğince ve araştırabildiğimce size anlattım. Umarım anlatmak istediklerim size keyifle geçmiştir. Özellikle bu yazıyı yazarkenki en büyük amacım, Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan kentlerin bir çoğunun köklü, zengin bir geçmişe ve kültürel, sanatsal ve medeni zenginliğe sahip olduğu ve Yunanlar tarafından işgal edilmeden çok önceden beri bu topraklarda Anadolu medeniyeti olarak ilerici bir hayat yaşadıklarını göstermek, tanıtmaktı. Umuyorum ki bu yazı sizin de bazı fikrilerinizin değişmesine ve bu şehirleri sahiplenmenize vesile olmuştur.

 

Mezar Tiplerinin Görselleri:

(Ev tipi Mezar şekline örnek. Akdam olarak anılan lahit – Antiphellos)

   (Payava Lahidi- Ksanthos Kenti (Kınık Köyü,Kaş. – British Museum,Londra.)

  (Payeli Mezar – Ksanthos Kenti)

 (Aslanlı Lahit- Antiphellos (Kaş)

 (Kaya Oyma Mezarlar – Kaunos Kenti)

Kaynaklar:

  1. https://www.academia.edu/36111454/Likya_Uygarligi_ile_Ilgili_Bir_Sentez
  2. https://www.academia.edu/21633869/Stephen_Mitchell_Turhan_Ka%C3%A7ar_%C3%87ev_%C4%B0_%C3%96_I_Y%C3%BCzy%C4%B1lda_Likyan%C4%B1n_Kuzey_S%C4%B1n%C4%B1r%C4%B1_%C4%B0_%C3%96_46da_Roma_Likya_Anla%C5%9Fmas%C4%B1?email_work_card=title
  3. https://www.academia.edu/53562432/Anadoluda_Do%C4%9Fan_Amerikay%C4%B1_Kuran_Federasyon_Sistemi_Likya_%C5%9Eehir_Birli%C4%9Finden_Amerika_Birle%C5%9Fik_Devletlerine?email_work_card=view-paper
  4. https://www.academia.edu/37894407/L%C4%B0KYA_B%C3%96LGES%C4%B0_TAR%C4%B0H%C4%B0_CO%C4%9ERAFYASI_L%C4%B0KYA_HALKI_VE_K%C3%96KEN%C4%B0?email_work_card=title
  5. https://www.academia.edu/2486789/Likya_n%C4%B1n_M%C3%BCr_Soluyan_Kenti_Myra_ve_Liman%C4%B1_Andriake?email_work_card=view-paper
  6. https://kavrakoglu.com/likya-isik-ulkesi-57-antiphellos-kas-2/
  7. https://kavrakoglu.com/likya-isik-ulkesi-16-likyada-mezarlar-3-lahitler-2/
  8. https://kavrakoglu.com/likya-isik-ulkesi-15-likyada-mezarlar-2-genel/

-Zeynep Karali

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir