Herkesin Dilinde Dolaşmaması Gereken Kelime: Feminizm

/ / SİYASET BİLİMİ

Bugün kınadığımız kadın cinayeti olaylarından sonra ya da bir erkeğin bir kadın üzerinde hakimiyet kurduğunu hissettiğimiz her anda “Feminizm” kelimesi gündeme gelmektedir. Her ne kadar kadın ile erkeğin günümüz koşullarında bile eşit olmadığı dünya düzeninde kadın haklarının erkeklere oranla daha fazla savunulması gerektiği bir düzen yaratıldığını düşünsem de Feminizm hareketinin yanlış algılanıp yanlış aktarıldığını söyleyebiliriz. Kimi zaman mevcut durumdaki popüler konuları prim uğruna işleyen dizi ve filmler kimi zaman da toplumda hareketin yanlış yansımasına bağlı olarak çıkan “Erkeğe de şiddet uygulanıyor!” isyanları bu durumun en gözle görülebilir örneklerindendir. Bu yazı ise “Feminizm” ideolojisinin günümüz koşullarındaki durumunu anlatmaya çalışırken hem toplumsal boyutların hem de medyanın etkisini eleştirel bir biçimde inceliyor olacak.

  • Erkekler Cephesinde Feminizm Algısı

Feminizm hareketi kronolojik ve ideolojik boyutta dalgalar halinde karşımıza çıkmaktadır. “1.Dalga Feminizm” öncelikli olarak kadınların oy kullanma hakkına yönelik olarak ortaya çıkmıştır. “2.Dalga Feminizm” ise 1950’lerde başlayan yükselişini takiben 1970’lere gelindiğinde sadece kadınların geri plana atılmasını eleştiren ve hak talep eden bir hareket olmaktan çıkmış ve kadınların ikinci plana atılmasını kınayan eleştirel bir sosyal bilimler anlayışını benimsemiştir. Bu durumun öncesinde sosyal bilimler konu olduğunda toplumdan söz edilirken kadın bakış açısı ve deneyimleri göz ardı edilmiş ve sadece erkek bakış açısıyla incelenmiştir. “Kadın öznelliğine” yapılan bu vurgu ile birlikte de toplumsal boyutta önemli bir adım atılmıştır.

Erkek egemenliğine yönelik tehdit durumunun oluşmasıyla birlikte ise feminizm tepkilere maruz kalmıştır. Erkek cephesinden yanıt gelme zorunluluğu ise feminizmin gündeme gelmesine ve bazı cephelerden destek almasına olanak sağlamıştır.

Feminizm kadar destek almasa da çeşitli erkek hareketleri de ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri olan “Politics of Masculinities (Erkeklik Siyasetleri)” temelde dörtlü bir sınıflandırma sistemini göstermektedir:

1-Promise Keepers: Bu grup yaratılışçı anlayışa hitap ederek feminizm hareketi nedeniyle yitirildiği düşünülen erkek haklarını geri kazanmayı hedefler. Bunun erkekliğin özünü canlandırmayı amaçlayarak sağlanacağını iddia eder. Bu grup ağırlıklı olarak feminizm karşıtı alandır.

2-Ataerkillik karşıtı alan: Bu grubu çoğunlukla radikal feministler oluşturmaktadır.

3-Irk ve cinsel kimlik siyasetleri: Bu grup eşcinsel kurtuluş hareketi ve ırksal farklılık siyaseti yapan erkeklerden oluşmaktadır.

4-İlerici koalisyon siyasetleri: Üç temel alanın kesiştiği dördüncü bir alandır. Sosyalist-feminist erkekler, cinsiyetçilik karşıtları ve çok ırklı feminizm savunucularından oluşmaktadır.

 Dürüst olmak gerekirse günümüzde yaratılışçı anlayışa hitap eden kesimin “Feminizm” hareketini yeterince benimseyememiş popülist anlayışla hareket eden kadın karşıtı bireyleri de barındırdığını düşünüyorum. Benim bireysel olarak benimsediğim “cinsiyet eşitliği” anlayışın temelinde ataerkil toplumun eleştirisi yatmaktadır fakat statükoda kadınlar ikincilleştirildiğinden ve halihazırda erkekler büyük oranda hakimiyet sağladığından eşitlik erkeklerin savunulmasıyla sağlanamaz. “Erkeklerin de hakları var!” isyancılarıyla uzlaştığımız nokta ve temel amaç: eşitliktir fakat bu amaca ulaşmadaki yollardan biri de benim anlayışımda feminizmdir. Bunun yanında feminizm bir “mağduriyet edebiyatı” olmamalıdır. Feminist kesimi aşağı çeken ideolojiyi benimseyememiş bireyler de bu harekete zarar vermektedirler.

“Ataerkillik” aslında Feminizmin olduğu kadar erkeklerin de karşı çıkması gereken bir kavramdır. Duygusal ilişkiler kuramama, sertlik ve maçoluk, güç savaşlarında üstün olma erkekler üzerinde de baskı yaratmakta ve erkekliğin sağlıklı özünden uzaklaşmasına sebep olmaktadır.

Profeminizm ise Feminizmi aktif olarak destekleyen erkeklere ve cinsiyet eşitliğini sağlama yönünde attıkları adıma yönelik bir terimdir. Ulusal Cinsiyetçilik Karşıtı Erkekler Örgütü, Beyaz Kurdele Kampanyası gibi hareket ve platformlar Profeminizmin örnekleri olarak kabul edilebilir.

  • Röntgencilik ve Medyanın Kadınların Metalaştırılmasındaki Yeri

Kapitalizmin kadınların metalaştırılmasında önemli bir unsur olarak yer aldığı güçlü tezlerle savunulabilen bir durumdur. Buna ek olarak Marksizimdeki emeğe el koyulan sınıf olan “işçiler” ile cinselliğine diğerlerinin kullanımı için el koyulan sınıf olan “kadınlar” birbirlerine benzetilmektedir.

Kadını nesneleştiren bir medya anlayışında kadın arzulanan bir meta konumuna gelmiştir. Freud’a göre gözetlenen, pasif olan kadın; gözetleyen, aktif olan ise erkektir. Freud’un “Oidipus ve Elektra Kompleksi” anlayışına göre erkek çocuğun anneye aşırı düşkün olmasını ve babanın yerini alma isteğini ‘‘Oidipus Kompleksi’’; kız çocuğun babaya aşırı düşkün olmasını ve annenin yerini alma isteğini ise ‘‘Elektra Kompleksi’’ olarak adlandırabiliriz. Oidipal dönemde erkek çocuk babasına karşı tutumundan dolayı, babasının onu cezalandırmasından korkar. Çoğunlukla bu korku ‘‘hadım edilme’’ korkusu şeklindedir. Erkeğin bu korkudan kaçmasının bilinçdışında en önemli yollarından biri gözetlenen yani suça sebep olabilecek nesneyi değersizleştirmesidir. Bir diğeri ise figürü tehlike konumundan uzaklaştırıp rahatlatıcı bir fetişe dönüştürerek “hadım edilme” korkusundan kaçmak ve onu yok saymaktır.

Bu durum medyada kadınların erkeklerin arzuları ve imgelerine göre şekillenen belirli stereo tiplere hapsedilmesine sebep olmuştur. Kadınlar filmlerde, dizilerde kendi kimliklerinden uzaklaşmıştır. Medyanın bilinç altındaki etkisi de göz önüne alınırsa durum kısır döngüye girmekte ve medyanın yarattığı “kadın” algısı yeni nesli de etkilemektedir. Feminizm hareketi de medyadaki kadın teşhirciliğine karşı çıkmaktadır.

Bu noktada benim görüşüm ise medyada kadının metalaştırılmasına karşı çıkılması gerekliliğidir fakat yine bunu yaparken harekete zarar verecek abartılı imgelerden ve feminizmin yanlış işlenmesinden kaçınılmalıdır.

Sonuç olarak Feminizm erkek egemenliği ile mücadelede geçmişten günümüze önemli bir yer tutmaktadır. Şu an asıl çözülmesi gereken sorunlardan biri ise Feminizmin tam olarak anlaşılamamasıdır. Gelecekte ulaşılmak istenen en öncelikli hedef eşitlik olmalı ve bu amaç doğrultusunda da “mağdur edebiyatı” algısına yol açmadan erkek egemenliği ile savaşılmalıdır. Düşüncelerime katılmayanlar olsa bile bireysel olarak kadınların erkeklerden değersiz görüldüğü bir toplum düzeniyle erkeklerin savunulmasına öncelik verilerek savaşılamayacağı kanısındayım. Bu noktada “eşitlik ve canlılara değer verme” anlayışlarını zaten her bireyin koşulsuz benimsemesi gerektiğini fakat bunu sağlamak için çıkılan yolda Feminizmin gerekli olduğunu savunuyorum.

 

Kaynakça

1-Öztürk,Ş.2019.”Feminizm”.Cogito. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. ISSN: 1300-2880

2-MacKinnon,C.A(Çev.Yöney,T.Yücesoy,S.)2015.”Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru”.Metis Yayınları ISBN-13:978-975-342-399-1

3-“Feminizmin Tarihi ve Teorisi:Bölüm 18”. Liberfe.Org. https://liberfe.org/2020/09/03/feminizmin-tarihi-ve-teorisi-bolum-18-pro-feminizm-ve-anti-feminizm/

4-“Freud’un Oidipus Kompleksi”.Psikoofis.Com. https://psikoofis.com/icerik/freudun-oidipus-kompleksi

Görsel Kaynakçası

Kapak Görseli: https://www.shethepeople.tv/wp-content/uploads/2019/04/Feminism.jpg

Görsel 1: https://narratively.com/wp-content/uploads/2016/06/mel-header.jpeg

Görsel 2: https://www.sainthelena.gov.sh/wp-content/uploads/2021/11/Stop-Poster-scaled.jpg

Görsel 3: https://buddymantra.com/wp-content/uploads/2017/04/oedipus_complex_by_marvipacete-d5vy3yo-2-800×554.jpg

Doğa Erol 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir